Sünnetullâh

  • Evrensel sistem ve düzen.
  • Yaşadığımız dünyada otomatik olarak tâbi olduğumuz yasalar ile, tüm evrensel yasalar Kurân-ı Kerîm’de “sünnetullah” olarak isimlendirilmiştir..

    Stringlerin hareketinden; holografik gerçeklikten; evrenler arası ilişkilerden; evrenin enerji bütünselliğinden; kozmolojik ilişkilerden; insanın kendi yapısı ve özündeki Arş’ından Kürsî’sine, semâvâtına ve yedi kat arzına kadar, tüm ilişkiler yumağı hep “sünnetullah” kapsamında gerçekleşir!.

  • “İslâm Dini” göresel, yani izafî, relâtif yani algılayana göre değişken değildir!.. Mutlaktır, kesindir, değişmezdir!. “Sünnetullah” da denir bu “SİSTEM ve DÜZEN”e Kur`ân-ı Kerîmde..

  • Sünnetullah” denilen, zamanüstü evrensel sistem ve düzen asla yenilenmez ve değişmez!. Dünya varolmadan ne ise, bugün de odur; kıyâmetten sonra da aynıdır!. Biz bunun, algılayabildiğimiz kadarına “doğa kanunu” da deriz!..

  • Allah Rasûlü, Kurân’da “sünnetullah” ismiyle anlatılan evrensel Allah sistem ve düzenini OKU”muş ve buna dayalı olarak insanlığa gerekli uyarıların yapılmasına vesile olmuştur. Ki bu anlatılan sistem ve düzen “DİN” kelimesiyle ifade edilmiştir.

  • Sünnetullah” denilen Allah yaratısı sistem ve düzen, her an, varlığını oluşturan Allah isimlerinin oluşturduğu özelliklere göre, yeni bir oluşla varolmakta ve evren her an yenilenmekte; yaratış her an değişerek, yenilenerek sonsuza devam etmektedir.

  • Hazreti Muhammed aleyhisselâma inanmayan, O’nun ALLAH Rasûlü ve Nebisi olduğuna inanmayan ve dahi buna ŞAHADET etmeyen, İslâm Dini’ni, yani ALLAH Rasûlü’nün açıkladığı sünnetullahı (sistem ve düzeni) kabul etmemiş demektir!. O sistem ve düzeni kabul etmeyen de kendi inancına göre yaşar ve sonuçlarına katlanır!

  • İçinde yaşadığımız, kimini algılayıp, çoğunluğunu algılayamadığımız tüm kanun ve prensipler, sistemler, Kurân’da “sünnetullah” diye isimlendirilen “sistem ve düzendir” ki bize “DİN” adıyla tanıtılmıştır.

    ALLAH” ismi ile bize bildirilen, eskilerin “evren içre evrenler”, yenilerin “paralel evrenler” dediği tüm yapıları, zamansızlık “AN” boyutunda ilmiyle, ilminden ve ilminde yaratmıştır!.

    Tüm evrenler holografik gerçeklik doğrultusunda her bir zerrede mevcuttur!

    Rasûlullah aleyhisselâm 1400 küsur yıl önce bu gerçeğe “Zerre küllün aynasıdır diyerek işaret etmiştir.. Bu konuda detaylı bilgi için “TEK`İN SEYRİ” isimli kitabımızı okuyabilirsiniz:

    Bir “NOKTA”dan var edilen tüm evrenler yaratılış amacına göre “sünnetullah” kanunlarına göre işlevlerini oluşturmaktadır.

  • ALLAH Rasûlü’nün sünneti, Rasûlü olduğu “ismi ALLAH olanın sünneti”dir; “SÜNNETULLAH”tır!.

    Biz de “SÜNNETULLAH”ı anlayıp ona uyduğumuz zaman “sünnet-i Rasûlullah” ve “sünnetullah” üzere oluruz! Sakal–bıyık, elbise–sarık ile değil!.

  • ALLAH bir insana hidayet ederse, o kişi içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine göre giyim kuşamını devam ettirebilir, ama “sünnetullah” gereği konularda onlara uymaz; hidayet üzere olduğu konularda, öğrendiği gerçekleri onlara bildirmeye devam eder!.

  • ALLAH sistem ve düzenini, yani “sünnetullah”ı idrak eden ve gereklerini uygulayan kişi, “sünnet-i Rasûlullah”a da uymuş olan kişidir!.

  • Hazreti Muhammed aleyhisselâm, “HANİF”lik kavramını getiren İbrahim aleyhisselâmdan; tenzih yönlü açıklamalar yapan Musa aleyhisselâmdan, teşbih ağırlıklı anlatımla görevini yapan İsa aleyhisselâmdan çok farklı bir işlevle; teşbih ve tenzihi cem etmiş tevhidi açığa çıkarmış ALLAH kulu ve Rasûlü, ve son Nebi’dir!.

    Çünkü O, hepsinden farklı ve ayrıcalıklı olarak “SÜNNETULLAH”ı “OKU”muş; buna dayalı olarak insan için gerekli olan her şeyi, kâh vahiy olan âyetlerle, kâh da hadîs denilen açıklamalarıyla insanlığa bildirmiştir!.

    Hadislerle işimiz yok bize yalnızca Kurân yeter” diyenler ne Kurân’ı anlamışlardır; ne ismi “ALLAH” olan hakkındaki işaretleri değerlendirebilmişlerdir; ne de “Rasûl”lük veya “Nebî”liğin işlevinin ne olduğunu fark etmişlerdir!.

    Onlar hâlâ, yukarılarda uzayda bir yerde büyük bir tanrı hayal etmekte; onun yolladığı kanatlı meleklerle buyruk alan bir postacı peygamber düşünmekte; ve dahi bu postacının bize ilettiği buyruknameye inanmaktadırlar!!!

    Hazreti Muhammed aleyhisselâm ve işlevi hakkında hiçbir fikir sahibi değillerdir!.

    Hazreti Muhammed aleyhisselâmın evrensel ve tüm insanlığı kapsayan muhteşem “SÜNNETULLAH” açıklamalarını onlar hiç fark edememektedirler.

    Androitmişçesine Kurân tekrarlamak veya sadece fiziki namaz kılmak onlar için yeterli tapınmaktır tanrıya!…

    Bu yüzden de neler kaybettiklerinin asla farkında olamadan bu dünyadan geçip gideceklerdir!. İşte bu gerçeklerden farkındasızlık, onlar için en büyük karşılıktır, cezâdır!.

    Ey Rasûlü inkâr eden, “bana Kurân yeter hadislerle işim yok” diyen nankör; sil bakayım hafızandaki, Rasûllullah’tan sana ulaşanların hepsini; bakalım ne konuşabileceksin Kurân veya hadîs veya bunlara dayanan ilimler hakkında?!.

    Kendisini aydınlatan ve ona bilmediklerini öğreten; ismi “ALLAH” olanı tanıtan ve “sünnetullah”ı bildirene yapılan nankörlük; bunun karşılığını, ebediyen o gerçeklerin müşahade ve yaşamına karşı perdelilikle alır!. Bu da dışardan bir tanrının veya varlığın cezalandırması şeklinde değil; Özündekinin, kendisine, elleriyle yaptıklarının karşılığını vermesi şeklinde gelişir!. Bu durum, “sünnetullah” gereği beyindeki bir kilitlenmenin sonucudur. Her kişi, inkâr ettiğine karşı kendini otomatik olarak kilitler!. “Sünnetullah” konusuna bir başka yazıda açıklık getireceğiz inşallah.

    Rasûlullah aleyhisselâmı, postacı peygamber olarak değerlendiren nankörler, yolun en başından, kendi zanlarına sapmış oldukları için, daha sonraki aşamaları zaten değerlendirme imkânı ile karşılaşamazlar.

    Hazreti Muhammed aleyhisselâm asla değişmeyen veya dönüşmeyen “SÜNNETULLAH”ı “OKU”muş olarak; risâletinin gereği “Fatiha” okunan ve Fatiha’sız asla geçerliliği olmayan salât’ı teklif ederken; Nübüvvetinin işlevi olarak da, salât öncesinde abdest almayı uygulamıştır!

    Zirâ, risâlet, ismi “ALLAH” olanı anlayıp hissetmeye dönük bir işlevdir ve bu işlev sonsuza dek devam edecek olan bir yaşantının elde edilmesiyle alâkalıdır. Abdest ise, bedenin bu işleve hizmetiyle ilgili ve dünya yaşantısıyla sınırlı bir uygulamadır.

    Bu aralar bazıları, “Salât”daki Bismillâh ve Fatiha okunuşuyla yaşayabilenin mi’râcı olan hissedişi, tutup yoga ile, veya Hint felsefesinin Nirvana’ya ulaşması ile kıyaslamakta ve hatta aynı şey olduklarını iddia etmekteler.

    Oysa birbiriyle hiç alâkası olmayan iki olaydan söz edilmekte!

    Niye böyle?..

    Neden böyle olduğu konusuna daha sonra döneceğim.

    Hazreti Muhammed aleyhisselâm son nebî’dir; çünkü “sünnetullah”ın insanlığı ilgilendiren tüm özelliklerini bütün detayları ile anlatmıştır.

    Sünnetullah” konusu tahmin edemeyeceğiniz kadar önemli bir konudur. Zirâ “sünnetullah”ın ne olduğunu fark edemeyen kendi kozasından asla çıkamaz; kozasında, hayâl dünyasında yaşamaya devam eder. Buna, insanların uykuda olması, yani rüya görmesi diye yaklaşılmıştır. Rüyaların ne kadarının gerçekçi olduğunu bir düşünün!.

  • Sünnetullah’ta, ismi ALLAH olanın “kudret” sıfatı hakimdir. İsmi “ALLAH” olanın “Kadir” sıfatı gereği, Sünnetullah denen evrensel sistem ve düzen, her dem güçlünün güçsüzü yok etmesi şeklinde işler! İsmi “ALLAH” olan, var ettiği sistemde “kudret” sıfatını ortaya koyar. “Acz” ise sistemde yok olmak içindir!. Dolayısıyla, sistemde duygulara ve beşeri değer yargılarına dayalı değerlendirmelerin hükmü yoktur!. Acımak veya acınmak sistemin işleyişini etkilemez. Korunmak isteyenler için içinde bulunulan ortamın gerektirdiği tedbiri almak zorunludur. Duygularına ve beşeri bakış açısına göre yaşayan, bu kararlarının sonuçlarını da yaşar!

  • “ALLAH Rasûlü”dür ve sünneti de “sünnetullah”dır!.

    Sünneti Rasûl, Sünneti ALLAH’tır!. ALLAH Rasûlü’nün bağımsız kendine özgü sünneti olmaz!.

    O KENDİ HEVASINDAN KONUŞMAZ!” (Necm:3)

    âyetinin kapsamını çok iyi anlamak lâzım. Bu âyette “Kurân” lafzı geçmiyor ve hevâ olmayan konuşması, vahiy olan âyetlerle sınırlanmıyor!.

    Siz benden daha iyi bilirsiniz” dediği konu dahi, anlatmak istediğinin anlaşılamaması sonucu, onları kendi hallerine bırakmak amacıyla idi. Çünkü onlara kendi bildiklerini anlatabilmesi mümkün değildi. “Sünnetullah”ın o konudaki bilinmeyen bir işleyiş sistemini anlatması belki yanlış değerlendirmelere maruz kalacak, belki çok yanlış anlayışlar ortaya çıkabilecekti. Bu olay dahi, Kureyşli’lerin amaç doğrultusunda çok önemli olmayan konularına, yaşam biçimlerine veya anlayışlarına Rasûlullah’ın müdahale etmediğinin açık göstergesidir.

    Buna karşılık “Sünnetullah”ta bir yeri ve değeri olduğu için, örneğin, “abdest alırken suyu yüzünüze çarpmayın, sürün sıvazlayın” uyarısını yapmıştır ciltteki tüm hücrelere suyun nüfuz edebilmesi için.

    ALLAH, bizlere Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâmın hangi özellikler ve hangi işlevle yaratılmış olduğunu fark edebilmeyi ve ALLAH Rasûlü’nün sünnetinin de “ALLAH sünneti” olduğunu kavrayabilmeyi nasip etsin.

  • İnsan, yeryüzünde var olan canlılar içinde “acıma ve merhamet” duygusuna ve dahi “ALLAH”ın muhteşem “sünnetullah”ını seyir kapasitesine sahip olan tek varlıktır!. Bunun için de eşref-i mahlûktur!.

  • Genetik kodları her ne kadar maymunun gelişmişi olan “insansı” ile büyük bir benzerlik gösterse de; ister mutasyon deyin ister melekî etki, neticede ilmi ilâhi sonucu yoktan var edilmiş, yokken var edilmiş bir tür olarak yeryüzünde “insan” meydana gelmiştir!.

    Bu meydana geliş dahi “BEYÂN” sonucu oluşmuştur!.

    Beyân”, varlığını oluşturan programın, “işletim sisteminin” adıdır, tanımlamasıdır!. “Beyânın talimi” demek, evrende uygulanmış olan işletim sisteminin aynen uygulanarak insanın yaratılması demektir… Ki bu da doğal olarak “Sünnetullah”ın sonucudur!.

    Bu oluşum makrodaki programın aynen mikroya uygulanması suretiyle oluşmuştur!

    Bu yüzden, “zerre küllün aynasıdır” denmiştir!.

  • ALLAH Rasûlü “OKU”nasıdır!..

    Sünnetullah, “OKU”nasıdır!..

    Euzü “OKU”nasıdır!..

    Bismillâh, “OKU”nasıdır!..

    Kurân, “OKU”nasıdır!..

  • DİNDE REFORM OLMAZ!… Çünkü Din, “ebeden değişmez sünnetullah” üzerine bina olmuştur.

  • Allah sistem ve düzenini yani “sünnetullah”ı “OKU“yan, sistemin açıklanmamış taraflarını açıklar; mukallit ise dünün mecâzlarıyla ömür tüketir..

  • Anlayışı sınırlı soruyor:

    -Ama niye “kurunun yanında yaş da yansın” ki?

    Nasıl anlatabilirim ve fark ettirebilirim…

    Yağmur yağdığı zaman su altında kalmaktan hiç hoşlanmayanlar hiç bir şey yapamazlar; sığınacakları bir yer yoksa, ıslanırlar!

    Denize düşenlere, deniz, istisna uygulamaz!. Yüzmesini bilen, kendisini istisna kılar!.

    Deprem geldiğinde her yeri sarsar, istisna bölge tanımaz!.

    Sistemde istisnayı, ancak sen yaptığın çalışmayla; kendini o bölgeden uzaklaştırmakla sağlayabilirsin!. Aksi halde bulunduğun ortamdakilerin içinde bulunduğu şartlara sen de tâbi olursun!.

    Kaçacak yerin yoksa, bulunduğun ortamın şartlarına katlanırsın!. İyiyse iyi, hoşlanmadığınsa hoşlanmadığın!.

    Artık anlayın SİSTEM REALİTESİNİ !.

    Bu “Allah” adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu ‘’DİN’’ adıyla bilinen ve ‘’SÜNNETULLAH’’ olarak işaret edilen SİSTEM ve DÜZENDİR; ki asla kimse için değişmez!.

    Hele evrende bir zerre olan Dünya üzerindeki zerrecikler için!.

  • Tümüyle canlı ve şuurlu olan evren ve içindeki tüm yapılar “SÜNNETULLAH” diye isimlendirilmiş olan “evrensel sistem ve düzen” içinde oluşmuştur. Ve gene sonsuza dek o sistem içinde Yaratanın muradına göre her an yeni bir şan alarak yaşamını sürdürecektir.

  • Sünnetullah“ın bireyi ilgilendiren yönü itibariyle, herkes kendisinden açığa çıkanların sonucunu kesin bir şekilde yaşayacaktır bu dünyada ya da devamı olan boyutta.

    Sünnetullah” denilen Allah yaratısı sistem ve düzen, her an, varlığını oluşturan Allah isimlerinin oluşturduğu özelliklere göre, yeni bir oluşla varolmakta ve evren her an yenilenmekte; yaratış her an değişerek, yenilenerek sonsuza devam etmektedir.

  • Nübüvvet, “dünyevi bir görevdir“, Dünya yaşamında son bulur ve âhiret yaşamında işlevi yoktur. Nebî`ler dahi Veli`dirler ve velâyet kemâlleri ile âhırette yer alırlar.

    Velâyet, varlığın hakikatini yaşama, açılımıdır.

    Nübüvvet, varlıkta geçerli olan ve “sünnetullah” denen sistem ve düzenin işleyişini bildirme ve buna göre ne yapılırsa sonucunun ne olacağını bildirme işlevidir.

    Risâlet, velâyetin zirvesinin adıdır.

  • Evrende her oluş, kendi zaman kavramına ve boyutuna göre, çok uzun süreçler almıştır.

    SÜNNETULLAH” da sihirbaz değneği yoktur!.

    Mucize“nin anlamı, insanların veri tabanları yetersizliği nedeniyle, oluşumunu anlamakta âciz kaldıkları olay, demektir. “Kerâmet“, kişinin hakikatinden gelen kuvvenin açığa çıkmasıyla gerçekleşen bir olay demektir. İstidrâç dahi böyledir; bir farkla ki, kişi bunu benliğine bağlar hakikatinden bîhaber olduğu için. Çalışan sistem ise aynıdır!.

  • Mâlik`i yevm ed Diyn” de, “sünnetullah” diye tanımlanmış yaratış sistem ve düzeninin her var oluş ve yok oluş sürecinde tek hükmü geçen olduğu vurgulanır…

  • Ezberledikleriyle âlim geçinip, akıllarının ermediği hadisleri yok veya uydurma sayanlar, “Sünnetullah“ı “OKU”yamadıkları ve sistemi farkedemedikleri için; idrak edemediğini inkâr eden bir zihniyete sahip kişilerdir!. İnkâr, zihnin sigortasıdır! Kişi idrâk etmekte aciz kaldığı noktada inkâr sigortasını attırarak düşünsel sağlığını korumaya çalışır!.

  • Gerçek manada “İslâm DİNİ“ni tanımak, “Allah” ismiyle işaret edileni farketmek, “Sünnetullah“ı bilmek istiyorsanız; “BEN” kimim, neyim, nerden geldim, neredeyim, geleceğim ne olacaktır sorularının cevaplarını gerçekçi bir biçimde almak istiyorsanız, bunu kendiniz oluşturmak zorundasınız!.

  • Dünyada basîreti kör olan, âhırette de kör olacaktır!. Bu sistemin, “sünnetullah”ın gerçeğidir!.

  • Ben, Allah Rasûlü ve son Nebisi Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)`ın, müşahede edemiyorsak da, idrak edemiyorsak da, algılayamıyorsak da, hiç olmazsa, iman etmemizi istediği çok çok önemli “sünnetullah” gerçeklerinden söz ediyorum!

    Elbette, “Ben konuşan Kurân`ım” diyen Allah arslanı olan Şah-ı velâyet Hazreti Âli gibi, “Görmediğim Allah`a kulluk etmem” cümlesinin açığa çıkmasına sebep olan müşahedeyi beklemiyorum kimseden!

    Ama en azından, idrâkın yüceliğinin getirisini yaşayamasak da, inkârın ilkelliğinden uzaklaşalım istiyorum!.

    Her türlü dil, anlayış, ırk, renk ayırımından arınmış olarak evrensel gerçekler boyutunda yaşayan Evrensel İnsan`ın müşahede ettiği “sünnetullah” gerçeklerini hiç olmazsa inkâr etmeyelim istiyorum… Ki böylece Allah Rasûlü`nün bildirdiklerine, evrensel “sünnetullah” gerçeklerine iman kapısı açılsın bizlere istiyorum!

    Bilelim ki…

    Kadere iman“, bize Kurân-ı Kerîm`de “sünnetullah” olarak bildirilen, evren içre evrenlerin varoluşundaki sistem ve mekânizmaya inanmaya işaret eder! Bu açıklananlar, 14 asır öncesi şartlarda anlatılabileceği kadardır. Günümüzün tüm bilimsel buluşları da tamamıyla bu bildirilenlerle örtüşmektedir.

  • İnsanın içinde yaratıldığı evrensel  Sistem ve düzen “DİN” adıyla tanıtılmıştır!. Allah Rasûl ve Nebileri bu sistem ve düzeni insanlara bildiren kişilerdir. Bu sistem ve Düzenin yani “sünnetullah”ın ne olduğunu “OKU”yan kişilerdir. Bunu da “Hazreti Muhammed neyi OKUdu” isimli kitabımda açıkladım!. Gökten Arapça veya  başka lisanda yazılı bir metin inmemiştir ki “OKU”manın anlamı bildiğimiz yazılı metin okumak olsun olay!.

  • Kur’ân, işaret ettiğimiz üzere, gökteki tanrıdan yeryüzündeki postacı – peygambere aracı varlıklarla yollanmış yazılı bir kitap değildir. Rabbin’den yani hakikati olan “Esmâ mertebesi”nden bilincine inzâl olan (boyutsal açığa çıkış) Hakikat ve “Sünnetullah” BİLGİ’sidir!

    Kur’ân, “Ulül Elbâb” indînde, “teklif” görünümünde “tespit”ten ibarettir!

    “KİTAP”, “Hakikat’i ve Sünnetullah‘ı içeren BİLGİ” anlamınadır.

    “Hakikat BİLGİSİ” oluşu itibarıyla birimin, algılanan veya algılanamayan her şeyin “Hakikat”ini açıklarken; Sünnetullah BİLGİSİ” olması itibarıyla da, “birimin sonsuza dek içinde yaşayacağı boyutların varoluş ve işleyiş Sistem ve Düzeni”ni bildirmektedir.

  • “Kitaplara – BİLGİ’ye” iman ise, Rasûl ve Nebilerin, hakikatlerinden boyutsal bir geçişle “şuur”larında buldukları, “vahiy” diye tanımlanan şekilde açığa çıkan -inzâl olan- Hakikat ve Sünnetullah BİLGİSİ‘ne imandır.

    “Rasûl”ler, Hakikat Bilgisini, hakikatlerinden, Esmâ mertebesinden, melekî kuvvelerle, -bilinç devrede olmaksızın- “vahiy” yollu alarak şuurlarında bulan ve bunu bilinç boyutunda dillendiren -irsâl olmuş-, açığa çıkmışlardır.

    “Âhirete” yani sonsuz gelecek yaşama “iman”, “ben”in, “vefat” ederek bedensiz kalarak yok olmayacağına; “ölüm”ün tadılarak, yani madde – biyolojik beden terk edildikten sonra, “bâ’s” diye tanımlanan bir oluşumla “ruh” bedenle, görünmeyen varlıkların da içinde yer aldığı boyutta yaşama devam edileceğine; daha sonra da yaşamın çeşitli isimlerle tanımlanan iki farklı ortam ve boyutta süreceğine imanı anlatmaktadır. “B” harfinin başına getirildiği bölümlerde vurgulanan “bilâhireti” şeklinde tanımlanan “iman” ise, “Ben”in kendi hakikatine dönük olarak sonsuza dek geçireceği aşamalara (84. İnşikak: 19) ve yaşam hâllerine işaret etmektedir.

    “Allâh’tan korunun” ya da “Allâh’tan korkun”un anlamı ise, bu ismin müsemması bir gökteki tanrı olmaması nedeniyle şu anlamadır… “El Esmâ”sıyla âlemleri yaratmış bulunan “Allâh” ismiyle işaret edilen, Sünnetullah diye tanımladığı biçimde âlemlerin oluşum ve gelişim sürecini meydana getirmiştir. Burada kesin geçerli olan kanun, açığa çıkan “Esmâ bileşiminin”, varlığındaki “El Hasiyb” ismi özelliği dolayısıyladır ki, sonraki aşamada öncekinin sonucunu yaşamasıdır! Kısaca, senden ne açığa çıkarsa düşünce ya da fiil olarak, bir sonraki aşamalarda onun sonucunu, getirisini yaşarsın; demektir bu! Bu duruma da “hesabı anında gören = Seriy’ül Hisab” veya “kesinlikle en şiddetli şekilde yanlış davranışın sonucunu yaşatan = Şediyd ül’Ikab” anlamına uyarılar vurgulanmıştır. İşte böyle işleyen bir sistemde, çok düşünerek, bu şartlara göre tedbir alarak yaşamak, Allâh’tan korunmak veya korkmak diye anlatılmıştır. “Allâh sistem ve düzeni = Sünnetullahta açığa çıkan “EL ESM” olduğuna göre de, bu durum “Allâh’tan korkma veya korunma” anlamına gelmektedir! Dolayısıyladır ki, birime yapılan “nankörlük” Allâh’a yapılmış nankörlük olarak kişiye sonucunu yaşatmaktadır! İşte bu yapılanın karşılığını görme diye anlatılan ve “ceza” ismiyle anlatılan olay, esasında karşılık değil, yapılanın sonucunun otomatik yaşanmasına işaret etmektedir.

    İşte “insan”a, bu şekilde hakikatini “hatırlama – zikir” uyarısı yapan Kur’ân-ı Kerîm, olayı misallerle tafsilâtlandırarak, sayısız benzetmeler ve temsiller anlatarak, düşünmeye davet etmektedir muhataplarını.

    “Yer demir gök bakır” tanımlaması misali; “yer kum gök güneş” ortamında dillenen “Hakikat ve Sünnetullah BİLGİSİ”, ne çare ki, misal vermek için, zamanın ve ortamın şartları ile ve dahi o çağın insanlarının anlayışıyla sınırlı olarak, çok az örnek verilebilecek objeye sahiptir! Bu yüzden de, insanların bildiği mahdut objeye, çeşitli anlamlar yükleyerek, aynı isim altında çok farklı şeylere işaret yolunu seçmekte; ya da aynı şeyin farklı özelliklerine, farklı isimler ve özellikleri yönünden yaklaşmaktadır.

  • TETİKLEME SİSTEMİ

    Bu isimlerin işaret ettiği özellikler her noktada tümüyle mevcuttur eksiksiz! Ne var ki, açığa çıkması dilenen özelliğe göre, kimileri kimilerine baskın hâle gelerek, tıpkı ekolayzırda yükselen kanalların öne geçmesi gibi, diğerlerinin önüne geçerek oluşumu meydana getirmektedir. Ayrıca belli isimlerin işaret ettiği belli özellikler, doğal olarak, otomatik olarak ilgili diğer isimlerin oluşumlarını tetikleyerek, akışı – oluşumu, “yeni şe’n”i meydana getirmektedirler. İşte bu olay, “Sünnetullah” diye tanımlanan, evrensel Allâh kanunlarının -ya da basîreti kısıtlı olanların deyişiyle doğa kanunlarının- işleyiş mekanizmasını anlatmaktadır. Bu husus tahmin ve hayal edilemeyecek kadar azametli bir olaydır; ezelden ebede, tüm boyutlarıyla ve algılanan tüm birimleriyle her şey bu sistem içinde varlığını sürdürür! Evrensel boyutta veya insanın dünyasında, bilincinden açığa çıkan düşünceler dâhil, tüm fiiller bu sisteme göre oluşur. Buna kısaca İsimlerin özelliklerinin ilgili ismin özelliğini tetiklemesi mekanizması diyebiliriz. Yukarıda uyardığım üzere, bu isimlerin özelliklerinin açığa çıkış ortamı olarak -gerçekte TEK‘il- bilebildiğiniz tüm evrenselliği düşünün. O evrensellik içinde algılayanın algıladığı her ortama ya da boyuta veya açığa çıkan birime göre, söz ettiğim tetikleme olayı geçerlidir! Bu sisteme göre de -neyin neyi meydana getireceği bilinmesi nedeniyle- ezelden ebede ne olup bitecekse “Allâh ilminde” mevcuttur! Bakara Sûresi sonundaki (2. Bakara: 284) “…Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de, Allâh varlığınızdaki Hasiyb ismi özelliğiyle size onun sonuçlarını yaşatır…” uyarısı; Zelzele Sûresi’ndeki (99. Zilzâl: 7) “Kim zerre kadar hayır yaparsa, sonucuna erişir” ve de “Hasiyb” isminin işaret ettiği özellik, hep bu “tetikleme” mekanizmasını bize anlatmak içindir ki, açığa çıkan bir fiil veya düşüncenin sonucunun yaşanmaması mümkün değildir. İşte bu yüzdendir ki, geçmişimizde düşündüğümüz ya da ortaya koyduğumuz şükür ya da nankörlük bâbında her fiil mutlaka sonucunu yaşatmıştır veya yaşatacaktır! Bu konu üzerinde derin düşünülürse çok kapı açar ve çok sırlar fark edilir. “Kader sırrı” olarak bahsedilen konu dahi bu mekanizma ile ilgilidir!

  • Hayat, hayal dünyanda geçmiş hikâyelere dayalı masallar üretip, onların âleminde yaşamak için değil; Sünnetullâh’ın ne olduğunu fark edip; HAKİKATİ görüp yaşamak içindir.
  • Hakikatler dillendiğinde Sünnetullâh’tır (Allâh sistemi) ki, mutlaka şeytaniyet ve deccaliyet tecellisiyle de örtüsünü yayar üzerine!
  • “Sünnetullâh” denilen, ismi “Allâh” olanın yaratış sistemini anlayan, seçenek kavramına yer olmadığını bilir. Her kul ne için yaratılmışsa!
  • Düşünsel özgürlüğünü kazanmadan tahkike eremezsin! Taklit, ne imana erdirir ne İslâm’a. Sünnetullâh’ta/yaşam sisteminde mazerete yer yoktur!
  • Allâh basîretindeki perdeyi kaldırıp Sünnetullâh/sistem hakikatini seyrettirirse, hoşgörü ve Hoş’u görüden başka şey gelmez elinden!
  • Boğulmamak için zorunlu olduğun şey, Kurân’ı anlamak, Rasûlullâhı (sav) anlamak ve gösterdiği yoldan Sünnetullâhı çözerek gerçeği görmektir.
  • Kurân’daki “SÜNNETULLÂH” tâbirinin mânâsını anlamamışsanız, yaşadığınız sistemi asla anlayamazsınız ve sorularınız hiç bitmez! Yangınlarınız da!
  • Evrendeki tüm canlılar, tek bir sisteme göre hayatiyetlerini sürdürürler; gelen bilgi>işlenen bilgi>sonuç bilgi. Yaşam otomasyonudur bu! Kurân’daki SÜNNETULLÂH tanımı bunu ifade eder ve her şey buna tâbidir; bu sistem asla değişmez ve istisnası yoktur!
  • Allâh sisteminde (Sünnetullâh) hokuspokus yoktur! Her şeyin bir oluşum nedenselliği vardır, her bir oluşum bir sonrakini tetikleyerek oluşturur.
  • Müslümanlık dünyasının en büyük sorunu, “ALLÂH” dediğinin ne olduğunu bilmemesidir, din adamlarının pek çoğu dâhil! “SÜNNETULLÂH”ı da bilmezler!
  • “Allâh”, “Sünnetullâh” bilinmeden Din konusu rayına oturmaz. “ZERRE ETKİ ZERRE TEPKİYİ OLUŞTURUR” cümlesini çok düşünün; Sünnetullâh’tır bu!
  • Rasûlullâh’ın bildirdiği her şeyin mutlak gerçekliği vardır. Ya söz ettiği tanımlama ile neye işaret ettiğini anla; ya da söylediğine iman et! İş böyle olunca VORTEKS konusunu daha derin ve kapsamlı sorgulamak ve düşünmek gereği ortaya çıkar, düşünebilen beyinlerce. Geride neler var? ÇEKİM GÜCÜ, GRAVİTASYON ve bu türden konuşulan birimlerin ilişkisi ve varlığın bütünlüğü tamamıyla Esmâ özelliklerinin enerji VORTEKSLERİDİR. Doğa, Sünnetullâh’ın açığa çıkış ve işleyiş sistemi midir?
  • Din; bilimin tespit ettiği doğa kanunu adını verdiğimiz “Sünnetullâh” denen kesin sistem gerçeklerine göre tanımlanmış evrensel gerçekliktir. Dinin ne olduğunu mecaz ve simgelerin ötesinde gerçekçi biçimde anlamak isteyen, bilimi değerlendirmek zorundadır. Hayalî kavramlardan gerçeğe!
  • Tanrı korkusuyla Sünnetullâh gereği ibadetleri yapıyorlardı. Tanrı olmadığını fark ettiler ve ibadetleri terk ettiler, oysa Sünnetullâh Bâkî!
  • “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz rahat yatamaz, dağlara kaçardınız” diyen Rasûlullâh, korkulası Sünnetullâh/Allâh Sisteminden söz ediyordu!
  • Ya sistem (Sünnetullâh) gerçeklerine göre beynin değerlendirme yapıyordur an içinde ya da kabullerine göre. Birincisi realite, ikincisi hayal!
  • Hikmet ilmi; içinde yaşadığın sistemi (Sünnetullâh) okuma, nedensellik ilmidir. Bir şey neden öyle olmuşsa, olacaksa nedenini okuma ilmidir.
  • Dinin ruhunu öldürdüler, Sünnetullâh nedir düşünüp sorgulamadan her duyduklarını DİN sandılar.
  • İster Sünnetullâh deyin ister karma ister başka bir tanım. Kesinlikle “düşündüğünüz size dönecek” sistemine tâbisiniz!
  • Kurân’ı içinde yaşadığımız sistemin (Sünnetullâh) el kitabı olarak ele almadıkça geleceğimiz karanlık.
  • Anladım, biliyorum dediğin doğruların sistemin/Sünnetullâh’ın gerçekleriyle ne kadar bütünleşiyor?
  • Beynin hakikatinin orijinin ne olduğunu, çalışma sistemini anlamadıkça, dinin, Sünnetullâh’ın niye bildirilmiş olduğunu asla kavrayamazsınız!
  • Kur’ân, “insan”a Sünnetullâh/sistem çözme el kitabı olarak bildirilmiş. OKUmaktan amaç anlatılan sistemi fark etmektir. Fark etmeyen OKUmamıştır!
  • Sistem bilgisi/Sünnetullâh, insanın ebeden mutlu olması için Kurân’da bildirilmiştir. Kim olaylarda boğulmaz geniş bakarsa, ergeç hikmeti görür.
  • Tüm senaryolar amaçlanan sonuca göre gelişiyor ve noktalanıyorsa… Sünnetullâh’ın da bir senaryosu ve gelişim sıralaması olduğu düşünülemez mi? Yani, olacak olanın oluşması için olanın oluşması bir realite ise. Sonraki andan önceki an’a bakabilirsek. Olmasaydı olmayacaktı ise?
  • Düşünelim mi? Yaşam, Sünnetullâh’ın dışavurumu ise. İnsanlarda açığa çıkan tüm senaryolar bir amaca dönük ise. Olan bir sonrakini oluşturmaksa?
  • Kulluğum, açılan kadarıyla Sünnetullâh/Allâh sistemini, anlatmak üzere kurgulanmış; dilim döndüğünce anlatıp yazdım, tüm engellemelere rağmen. Öğrenip yaşadıklarımı karşılıksız hibe olarak paylaştım kulluğum gereği, siyasete karışmadan. Hiçbir politikacı ile ilişkim olmadı. Allâh takdirindeki kadar da konuşacağım, algı dünyam değişene dek. Her şeyi bırakıp sonsuzluğa geçeceksiniz tek başınıza, hazırlanın; diyerek!
  • Nice hacı vardır sünnetullâh/sistem gereği orada sıfırlanmasına rağmen, oradan ayrıldıktan sonra fiilleriyle, silinenleri fazlasıyla toplamaya başlar. Kâbe’nin nuru; kişinin fıtrî özelliklerini, istidadını tetiklediği için said olan imanî fiillere, şaki olan da dünyalık, bedensel zevklere düşer.
  • Dinin Sünnetullâh dediği yaşam sistemini bilmeyenler, yapılanlar yapanın yanına kâr kalır sanırlar. Oysa kesinlikle sonucunu yaşarlar!
  • Dünya yaşamı rüya misali arkanızda kaldığınızda, Allâh Sistemi (Sünnetullâh) ile yüzyüze kalacaksınız tek başınıza. Kavradınız mı Sünnetullâhı?
  • Paylaşmak; Sünnetullâh’tandır! Allâh ahlâkıdır. Tüm esmâsını, yarattığı insanla paylaşmıştır!
  • Din gerçekte, Sünnetullâh’ı anlatmak içindir. Bilim ise Sünnetullâh’ı tespittir. Dine dayalı sanarak bilimi inkâr, Sünnetullâh’ı inkârdır.
  • “Sünnetullâh” denen oluşturma/yaratma sistemi fark edilmedikçe hokus-pokusçu tanrı sanısından kurtulunmaz! Allâh adıyla işaret edileni anla!
  • “O her An yeni bir Şandadır.” An an’dan kopuk değildir. An, an üzerine inşa olur. Sünnetullâh bu şekilde Zâhir olur.

“SÜNNET”

ALLAH RASÛLÜ’NÜN SÜNNETİ

·            “Allah Sünneti”

·            “Sünnetullah”(Mutlak-kesin-değişmez Sistem ve Düzen)…

·            Örf-âdet-zaman ve mekânüstü olan “Allah ahlâkı”…

·            Allah indindeki “Din”…

·            “Allah’ın mevcûdatı yaratma sistem ve düzeni”…

·            “Allah”ın zaman üstü yaratış hüküm ve sisteminin Allah Rasûlü tarafından farkedilip; Allah sistem ve düzeninin zaman üstü değerlerinin benimseniş ve bize farkettirilmek istenişi(kılık kıyafet değil!)…

·            Kurân’ın hükümlerine ters düşmeyen konularda, içinde bulunduğun toplumun sünnetine uygun hareket etmek…

·            Dünya – Güneş Sistemi – Kâinat var olmadan evvel Allah indinde Din…

·            “İslâm”

 

“ALLAH SÜNNETİ”,

ÖRF, ÂDET, ZAMAN VE MEKÂNÜSTÜ OLAN

“ALLAH AHLÂKI”DIR!

Rasûlullah aleyhisselâmın da sahip olduğu Kurân’da açıklanan “ALLAH”ın zamanüstü “AHLÂK” ve “SÜNNET” anlayışını hakkıyla anlayamazsak; konuyu fevkalâde basit ve dar kapsamlı değerlendirme vartasına düşeriz! ki bu değerlendirme yanlışının bize kaybettirdiklerini de bir daha hiç bir şey kazandıramaz!

“ALLAH indinde din İslam`dır”!.

“ALLAH SÜNNETİNDE ASLA YENİLENME (değişme) OLMAZ”!

Âyetleri dikkat ediniz, zamanüstü gerçeklere işaret buyurmaktadır!

Örf, âdet, zaman, mekân üstü “ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANIN!” buyuran Rasûlullah Aleyhisselâm, elbette ki “ALLAH Ahlâkıyla ahlâklanmıştı!

-“Benim sünnetimden yüzçeviren bizden değildir!”

buyuran o yüce Zât, acaba “SÜNNET” kelimesiyle neye işaret etmişti?

Toplumlara, zamana, örf ve âdetlere GÖRE değişebilen değerlerden mi sözediyordu “SÜNNETİM” diyerek?

Yoksa, “ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANMIŞ” bir kişi olarak, “ALLAH SÜNNETİNE” mi işaret ediyor; “ALLAH SÜNNETİ OLAN SÜNNETİMDEN YÜZÇEVİREN” mi demek istiyordu?

“ALLAH” beşeri kavram ve değer yargılarından beri olduğuna göre, acaba zamanüstülükte, “SÜNNET” kavramını nasıl anlamamız gerekir… Ki bu “SÜNNET”, zamanla hiç değişmemektedir!

 

HERKES İÇİN TEK BİR SÜNNET VARDIR;

“ALLAH SÜNNETİ”!

Kesin kuraldır bu!

Çünkü senden meydana gelmeyen çalışmanın neticesi de asla senin için geçerli olmayacaktır…

Ayağını bir adım ileri attın mı, bir adım ileri gidersin; iki adım ileri attın mı, iki adım ileri gidersin! Çünkü ilâhi sistem, nizam, düzen, bu esas üzerine kurulmuştur..

“VELEN TECİDE Lİ SÜNNETALLAHİ TEBDİL”…

“ALLAH`IN SÜNNETİNDE ASLA YENİLENME (değişiklik) OLMAZ”!

Falanca için “SÜNNET” başka türlü, filanca için “SÜNNET” başka türlü, fişmekanca için “SÜNNET” başka türlü olmaz..

Herkes için geçerli tek bir “SÜNNET” vardır!

“ALLAH SÜNNETİ”! 

 

 

“ALLAH İNDİNDE DİN” KELİMESİ KAPSAMINDA AÇIKLANAN,

“ALLAH SÜNNETİ”DİR

Âyet der ki;

“ALLAH İNDİNDE DİN İSLÂM’DIR!”

Fakat bu âyetin başında, “Hz.Muhammed’den itibaren Din İslâm’dır!” şeklinde bir tashih, bir açıklama yok!

Allah indinde Din, Hz.İsa’dan itibaren de değil!.

Allah indinde Din, İbrahim Nebi’den beri de değil..

Âyet, zaman koymamış; açık bırakmış… Başı ve sonu yok!..

Yani Dünya – Güneş Sistemi – Kâinat var olmadan evvel Allah indinde Din, İslâm’dı…

Sonsuz gelecekteki herhangi bir nokta itibariyle de Allah indinde Din, İslâm’dır!

Buradaki “DİN” kelimesi esasında “SÜNNETULLAH” diye bahsedilen “Allah’ın mevcûdatı yaratma sistem ve düzeni”dir!

Bütün bildiğiniz duyduğunuz aklınıza gelen fark ettiğiniz “DOĞA KANUNU” diye isimlendirdiğiniz kanunlar, prensipler bu “Allah İndinde Din, İslâm’dır!” sözünün kapsamı içinde olan tanımlamalardır.

 

 

“ALLAH RASÛLU’NÜN SÜNNETİ”,

”ALLAH SÜNNETİ”DİR

Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine ters düşmeyen konularda, içinde bulunduğun toplumun sünnetine uygun hareket etmek, “sünnet”e uygun olan davranıştır. Sünnetin RUHU”nu anlayabilir ve değerlendirebilir isen eğer…

Dahası, şunu da düşünün!…

“Rasûlullah”, yani “Allah Rasûlü” diyoruz. “Allah’tan aldığını irsal eden”…

“Allah Rasûlü’nün sünneti” ise  ancak “Allah sünneti” olur!

Allah sünneti“ninin ne oldugunu açıklayan Kurân’daki hüküm ise şudur:

“Velen tecide sünnetallahi tebdilâ”

“Allah sünnetinde asla değişiklik olmaz”

âyetidir…

İşte o “değişmeyen sünnet”, Rasûlullah’ın da gerçek sünnetidir.”

 

 

RASÛLULLAH’IN  SÜNNETİ”,

KILIK KIYAFET DEĞİL;

ALLAH SİSTEM VE DÜZENİNİN ZAMANÜSTÜ DEĞERLERİDİR

Şimdi burada üzerinde düşünmemiz gereken önemli bir konu daha var gibi geliyor bize…

“SÜNNET” deyince, sadece Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm’ın sakalını, bıyığını, entarisini, başına doladığı sargıyı, üzerine oturduğu hasır yaygıyı; ya da elle yemesini mi anlayacağız? Ya da diğer bir ifade ile, sadece O`nun “ÂDETLERİNİ” mi anlayacağız?

Bildiğimiz, inandığımız, kabul ettiğimiz kadarıyla; “Hz. Muhammed`in ahlâkı, ALLAH ahlâkı”dır!

Yine, bildiğimiz, inandığımız, kabul ettiğimiz kadarıyla, “Hz. Muhammed`in sünneti de ALLAH SÜNNETİ”dir…

Hz. RASÛLULLAH`ın “SÜNNETİ”, “ALLAH SÜNNETİ” ise; acaba “ALLAH“ “SÜNNETİ” nedir ki, RasûlullahSÜNNETİ de o ola?

Ki bu arada yukarıda naklettiğimiz ayette, “ALLAH SÜNNETİNİN HİÇ BİR ZAMAN DEĞİŞMEDİĞİ” vurgulanmaktadır!

Buna göre, hangi zamanda yaşanırsa yaşasın, yani ister bin küsur yıl önce ister beş bin yıl sonra, Rasûlullah Aleyhisselâm’ın da hiç değişmeyecek “SÜNNETİ”dir bu!

Yüzbin ya da onmilyon yıl önce de, sonra da “ALLAH SÜNNETİ” değişmediğine göre… Hz.Rasûlllah’ın “SÜNNETİ” de “ALLAH SÜNNETİ” olduğuna göre; hâlâ sadece, Allah Rasûlü’nün biçim, kıyafet ya da davranışlarını mı anlayacağız “SÜNNET” kelimesinden?

Yoksa, “ALLAH”ın zaman üstü yaratış hüküm ve sisteminin Allah Rasûlü tarafından farkedilip; ALLAH sistem ve düzeninin zaman üstü değerlerinin benimseniş ve bize farkettirilmek istenişinden mi sözedebileceğiz?

Unutmayalım ki!

Hatırlayalım ki!

Ya da farkedelim ki!

Allah Rasûlü bize “ALLAH“ı bildirmek, farkettirmek, kavratmak, hissettirmek ve sonuçlarını yaşattırmak için görevlendirilmiştir!

Allah Rasûlü’nün yaşadığı zaman ve ortam gereği zorunlu olarak ortaya koyduğu davranış ya da görünüşlerle “ALLAH”ı kayıt altına almak; bize “ALLAH”ı tanıma konusunda sayıya gelmez çok önemli gerçekleri kaybettirir.

Şunu çok net bir şekilde farkedelim ki!

“ALLAH”ı tanıma bâbında gerekli olan tüm ipuçları Kur`ân-ı Kerim’de bize bildirilmiştir…

Ayrıca, Hazreti Rasûlullah aleyhisselâmın dahi tarafımızdan nasıl değerlendirilmesi îcabettiği hususunda gerekli bütün işaretler gene Kur`ân-ı Kerim tarafından bize açıklanmıştır…

Bütün bunların ışığında; biz Rasûlullah Aleyhisselâm’ın da sahip olduğu Kur`anda açıklanan “ALLAH”ın zamanüstü “AHLÂK” ve “SÜNNET” anlayışını hakkıyla anlayamazsak; konuyu fevkalâde basit ve dar kapsamlı değerlendirme vartasına düşeriz! ki bu değerlendirme yanlışının bize kaybettirdiklerini de bir daha hiç bir şey kazandıramaz!

 

 

KURÂN’IN HÜKÜMLERİNE TERS DÜŞMEYEN KONULARDA,

İÇİNDE BULUNDUĞUN TOPLUMUN SÜNNETİNE UYGUN

HAREKET ETMEK, “SÜNNET”E UYGUN OLAN DAVRANIŞTIR

“Düşünün bakalım!…

Hazreti Muhammed aleyhisselâm bundan 1400 küsur sene evvel, içinde bulunduğu toplumun yaşam biçimine, giyim-kuşamına, saçına-sakalına uygun mu yaşıyordu; yoksa, onların giyim-kuşamlarına karşı çıkıp, onlardan tamamiyle farklı bir şekilde mi giyiniyordu?

Biliyoruz ki, Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın geldiği toplum putperest bir topluluktu; ve o topluluktaki bireyler putlara tapınmaktaydılar. Hatta o devirde, Kâbe’nin içerisinde 360 ayrı put vardı ve o topluluk bu putlara tapınarak yaşamaktaydılar birer putperest olarak… 8-10 hanif hariç…

Hazreti Rasûlullah aleyhisselâm da, içinde bulunduğu o putperest topluluğun giyindiği gibi sarık, cüppe, entari giyinip, onlar gibi sakal bırakmış, onlar gibi yiyip içmiştir…

Peki, Nübüvvetinden önce o topluluğun bireyleri gibi entari, sarık giyinmiş, kuşanmış da; Risâletin gelmesinden sonra kendi giyim-kuşamında bir değişiklik yapmış mıdır?… Yoksa aynen öncesindeki gibi içinde bulunduğu toplumun giyim kuşamına uygun şekilde mi giyimine devam etmiştir?…

Risaletinden sonra da giyim kuşamında bir değişiklik yapmayıp; önceden oldugu gibi, yaşamı boyunca içinde bulunduğu toplumun giyim kuşamına uygun hareket etmiştir…

O halde, Hazreti Muhammed aleyhisselâm bu konuda yeni bir giyim kuralı getirmemiş, bu konu önemli olmadıgı için putperestlerin sünnetini yerine getirmiştir… Yani, Hazreti Muhammed aleyhisselâm yaşadığı devirde, içinde bulunduğu putperest topluluğun giyim-kuşam sünnetine göre hareket etmiştir

Eğer Hazreti Rasûlullah, o süreçte, yaşadığı toplumun giyim kuşamına uymayıp ta, onlara karşı çıkıp, mesela şort giyse idi, o zaman, o karşı çıkıp ta değiştirdiği tarz kendine ait bir sünnet olurdu! Oysa, putperest topluma bu konuda karşı çıkmayıp, onların benimsemiş olduğu kurallara uygun hareket etmiştir…

Demek ki bugün, 1400 sene öncesinin kılık-kıyafetine bağlı kalmak, Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın değil, O’nun karşı çıkmadığı putperestlerin sünnetini yerine getirmek olur… Rasûlullah’ın kendine özgü sünnetine uymak değil!

 

 

HERKES,

“SÜNNETULLAH”TAN ALGILAYABİLDİĞİ KADARINI KAVRAR

“İslâm Dini“, göresel; yani izâfî, relatif yani algılayana göre değişken değildir!. Mutlaktır, kesindir, değişmezdir!. “Sünnetullah” da denir bu “SİSTEM ve DÜZEN“e Kur’ân-ı Kerîm’de.

Hangi mertebedeki kim olursa olsun herkes, bu “Sistem”den algılayabildiği kadarını kavrar!. Galaktik yapıların oluşumu ve varlığından, genetik veri tabanlarındaki bilince kadar her şey bu “Sistem” içinde yer alır ve görev yapar!. Genden galaksiye ulaşan bir zincir içinde insan kopuk tek başına bir halka değildir elbette akıl sahiplerince!. Basireti açıklarca… Materyalist zihniyetten kurtulmuş bilimsel altyapılı kişilerce…

FATiHA 1-4 Din hükümlerinin (Sünnetullah) yaşanmakta olduğu sonsuz sürecin Malik – Melik`idir.

BAKARA 2-2 Hakkında şüphe edilmesi mümkün olmayan o Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi (KiTAP), korunmak isteyenlere gerçeği idrak etme kaynağıdır.

BAKARA 2-101 Kendilerine Kitap (bilgi) verilenlerden bir grup, beraberlerinde olanı tasdik eden Allah indinden bir Rasul gelince (Yahudi olmadığı için), Kitabullahı (Hakikat bilgisini ve Sünnetullahı) arkalarına attılar, işin hakikatini bilmiyormuşçasına.

BAKARA 2-121 Kendilerine Kitap (Sünnetullah bilgisi) verilmiş olanlar onu hakkıyla okuyup değerlendirirler… işte bunlar Ona iman edenlerdir. Her kim de Onu inkar ederse, hüsrana uğrayanlardan olur (hakikatini inkar ettiği için).

BAKARA 2-144 Biz, vechinin semada takallüb ettiğini (Hakk`ı müşahede aleminde halden hale girdiğini) görmekteyiz. (“Hakk`ın vechi ne yana dönersen orada” gerçeğince, niçin illa Kudüs`e bağlı kalayım, İbrahim`le davet ettiği Kabe varken, düşüncesi.) Artık seni razı olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz. O halde vechini (yüzünü-Hakk`ı müşahedeni) Mescid-i Haram`a (Kabe-içi mutlak yokluk-gayb olana) döndür. Ve nerede olursanız olunuz “vech”lerinizi O`nun tarafına döndürün. Muhakkak ki kendilerine Kitap (hakikat ve Sünnetullah bilgisi) verilenler bilirler ki o, Rablerinden bir HAK`tır! Allah onların hakikatleri olarak, yaptıklarından gafil değildir.

BAKARA 2-151 Nitekim, içinizden (hakikati dillendirmek üzere) Rasul irsal ettik (açığa çıkardık), ayetlerimizi (varlığın hakikati oluşumuza dair işaretleri) size tilavet ediyor (okuyup anlatıyor), sizi arındırıyor ve Kitabı (hakikat ve Sünnetullah bilgisini) Hikmeti (varlığın oluş sistem ve düzenini, oluş mekanizmasını) ve bilmediklerinizi öğretiyor.

BAKARA 2-170 Onlara: “Allah`ın inzal ettiğine (varlığın ve varlığınızın Allah Esma`sı olduğuna ve Sünnetullah bilgisine) iman edin” denildiğinde onlar: “Hayır, atalarımız neye tabi ise biz de onların tabi olduklarına (dışsal tanrısallığa) uyarız” derler… Ya ataları gerçeğe akıl erdiremeyen hakikati bulamamış kişilerdiyseler?

BAKARA 2-174 Onlar ki, Allah`ın Kitaptan inzal ettiğini (varlığın hakikati ve Sünnetullah bilgisi) gizleyip, onu (hakikatlerini) az bir paraya (dünyasal değere) satarlar; işte onlar batınlarını (içlerini-bilinç) ateşten (yakıcı) başka bir şeyle doldurmuş (yemiş) olmazlar. Kıyamet sürecinde Allah onlarla tekellüm etmez ve onları tezkiye etmez. Onlar için feci azap vardır.

BAKARA 2-176 Bundan dolayıdır ki, (biennallah) Allah, ilmindeki, varlığın hakikati ve Sünnetullah bilgisinin açığa çıkmış hali olan evren içre evrenleri (Kitap) bizatihi Hak olarak (bilHak) inzal etmiştir. Muhakkak ki Kitapta (bu bilgide-oluşta) ihtilaf edenler (bu gerçeğe karşı çıkanlar) kesinlikle gerçekten çok uzağa (şikakı baiyd) düşmüşlerdir.

BAKARA 2-177 Vechlerinizi (yüzünüzü veya şuurunuzu) doğuya veya batıya (varlığın hakikati veya sistem bilgisine) çevirmeniz BiRR (işin hakikatini yaşamak) değildir. Asıl BiRR, “B” işareti kapsamında Allah`a iman edip, gelecekte yaşanacak sürece, melaikeye (algılanıp fark edilemeyen varlığın hakikati olan Allah Esma`sının kuvvelerine), Kitaba (varlığın hakikati ve Sünnetullaha), Nebilere iman eden; Allah sevgisiyle malı, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolda kalmışlara (yuvasından-vatanından ayrı düşmüş), yardım isteyenlere, kölelikten kurtarmaya veren; salatı ikame eden (Allah`a yönelişinin bilfiil hakkını veren), zekatını veren (Allah`ın kendisine bağışladığından bir kısmını karşılıksız paylaşan), söz verdiğinde sözünde duran, sıkıntı, hastalık ve şiddete maruz kaldığında buna dayanandır. işte bunlar sadıklar ve korunanlardır.

BAKARA 2-213 Bütün insanlar bir zamanlar tek bir topluluk idi. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak Allah, Nebileri ba`s etti (nübüvvet kemalatını onlarda açığa çıkardı). Onlar yanı sıra, ayrılığa düştükleri konularda aralarında hükmetmek için, Hak olarak Kitabı (hakikat ve Sünnetullah bilgisini) inzal etti. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, apaçık deliller gelmesine rağmen, kıskançlık yüzünden onda ihtilafa düştüler. Allah, biiznihi (nefslerindeki Esma bileşiminin elvermesiyle) iman edenleri, onların ayrılığa düştükleri konuda, hidayete erdirdi. Allah dilediğini dosdoğru yola erdirir.

BAKARA 2-256 DiNde (Allah yaratısı sistem ve düzeni {Sünnetullah} kabul konusunda) zorlama yoktur!.. Rüşd (Hakikat en olgun haliyle) ortaya çıkmış, sapık fikirlerden ayrılmıştır. Kim Tagut`u (gerçekte var olmayıp vehim yollu var sanılan kuvvelere tapınmayı) terk eder, (varlığını oluşturan) Allah`a (Esma`sına) iman ederse, kesinlikle o kopması mümkün olmayan, hakikatindeki sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah Semi ve Alim`dir.

AL-U iMRAN 3-3 Senin ellerin arasındaki, geçmişten gelen Hak bilgileri tasdikleyen bu Kitabı (Hakikat ve Sünnetullah bilgisini), Hakk`ın ta kendisi olarak, inzal etti (bilincinde açığa çıkardı). Tevrat (Musa`ya gelen vahiyler) ve incil`i (isa`ya vahyolanı) de inzal etmişti.

AL-U iMRAN 3-20 Eğer seninle tartışırlarsa de ki: “Vechim Allah`a teslimdir; bana tabi olanların da.” Hakikat-Sünnetullah bilgisi verilmiş olanlar ile ümmi olanlara (bu bilgiden habersiz olanlar-müşriklere) de ki: “Siz de islam`ı kabul ettiniz mi?..” Eğer teslim olurlarsa hakikati kabullenmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, işin onlara tebliğden ibarettir. Allah, kullarındaki Esma`sının sonucu olarak da Basir`dir (değerlendirendir).

NiSA 4-54 Yoksa o insanlara, Allah`ın fazlından verdiklerini hazmedemeyip haset mi ediyorlar? Gerçekten biz al-i İbrahim`e hakikat bilgisi ve Hikmet (Sünnetullah ilmi) verdik. Hem de azim bir mülk verdik.

NiSA 4-59 Ey iman edenler! Allah`a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden Ulül Emr`e de (Hakikat ve Sünnetullah bilgisine sahip olarak hüküm verme yetisine sahip olana)… Bir şey hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde -şayet Allah`a ve gelecekte yaşanacak sonsuz sürece iman ediyorsanız- onu Allah`a ve Rasulüne döndürün… Bu hem daha hayırlı ve hem de tevil olarak (işin aslına, uygunluğuna ulaşma bakımından) daha güzeldir.

NiSA 4-113 Eğer senin üzerinde Allah fazlı ve “Hu”viyetinin rahmeti olmasaydı, onlardan bir taife seni saptırmaya elbette yeltenirdi… (Oysa) onlar ancak kendilerini saptırırlar! Sana hiçbir zarar veremezler! Allah sana Kitabı (Hakikat bilgisini) ve Hikmeti (Din ilmini, Sünnetullah marifetini) inzal etmiş (Esma boyutundan bilincine ulaştırmış) ve bilmediğini sana öğretmiştir… Allah`ın sana lütfu Azim`dir.

NiSA 4-123 (Sünnetullah-Allah sistem ve düzeni) ne sizin kuruntularınıza ne de kendilerine daha önce hakikat bilgisi verilmiş (de onu değerlendirememiş) olanların kuruntularına göre değildir! Kim bir kötülük yaparsa onun sonuçlarını yaşar! (Artık bundan sonra da) Allah dununda olan ne bir hami ne de bir yardımcı bulabilir!

MAiDE 5-15 Ey hakikat bilgisi verilmiş olanlar… Hakikat bilgisinden gizlediklerinizin birçoğunu size açıklayan ve birçoğunu (gizlemenizi de) affeden Rasulümüz geldi… Gerçekten size Allah`tan bir Nur ve Kitab-ı Mubin (açık seçik Sünnetullah bilgisi) gelmiştir.

MAiDE 5-48 Sana da, kendinden önce inzal olmuş hakikat bilgilerini tasdik eden ve onlar üzerine koruyucu, şahit, hakim olan, Hakk`ı ihtiva eden hakikat (Sünnetullah bilgisini) inzal ettik… O halde onların aralarında Allah`ın inzal ettiği ile hükmet… Hak`tan sana geleni bırakıp, onların boş heves ve arzularına tabi olma… Sizden her biriniz için bir şir`at (yaşam ortam ve şartlarına göre kurallar) ve bir minhac (zamanla değişmesi mümkün olmayan realiteler üzerine kurulmuş sistem) oluşturduk… Eğer Allah dileseydi, elbette sizi bir tek toplum yapardı! Fakat size verdiği ile sizi denemek istedi (ta ki ne olduğunuz sizce bilinsin)… O halde hayır yapmada yarışın! Hep birlikte dönüşünüz Allah`adır… Hakkında ayrılığa düşüp tartıştığınız şeyleri size haber verecektir.

EN’AM 6-89 işte Onlar, kendilerine Kitap (Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi), Hüküm ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir… Eğer onlar (halk) bu verdiklerimizi inkar ederlerse; bütün bunları inkar etmeyecek bir halkı onlara vekil kılarız.

EN’AM 6-114 O, size hakikat ve Sünnetullah BiLGisini (Kitabı) tafsilatlı olarak inzal etmişken, Allah`tan gayrı bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, O`nun Rabbinden Hak olarak nüzul edildiğini bilirler… Sakın şüphe edenlerden olma!

EN’AM 6-154 Sonra, Musa`ya Hakikat ve Sünnetullah BiLGisini, hüda (hidayet) ve rahmet olarak, muhsin olanlar üzerine de (nimetimizi) tamamlamak ve her şeyi açıklamak için verdik… Ki böylece onlar, Rablerine kavuşacaklarına iman etsinler.

EN’AM 6-155 işte bu inzal ettiğimiz de, bereketli Hakikat ve Sünnetullah BiLGisidir! O`na tabi olun ve ittika edin ki, size rahmet edilsin.

ARAF (A’RAF) 7-2 Sana inzal edilen bu Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi (Kitap), Onunla, (iman etmeyenleri) uyarman ve iman edenlere (neye-nasıl iman edip, neleri yapmaları konusunda) öğüt vermen içindir… Artık içinde, bundan dolayı bir sıkıntı olmasın.

ENFAL 8-24 Ey iman edenler… Sizi, sizi dirilten şeye (hakikat ilmine) çağırdığında, Allah ve Rasulünün davetine uyun! iyi bilin ki (davet edildiğinize uymazsanız) Allah (El-Esma manalarının açığa çıkışı olan Sünnetullah getirisi) kişinin bilinci ile kalbi (hakikatinden kaynaklanan Akl-ı küll) arasına girip engel olur… Siz O`na haşrolunacaksınız.

TEVBE 9-29 BiLGi (kitap) verilenlerden, Allah`a ve gelecekte yaşayacakları sürece iman etmeyen, Allah`ın ve Rasulünün haram kıldığını haram saymayan ve Hak Din anlayışını (Hakikat ve Sünnetullah Bilgilerini) din edinmeyenlerle, aşağılanmış olarak kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

TEVBE 9-33 Hu ki, Rasulünü hakikatin ta kendisi olarak ve Hak Din (geçerli Sünnetullah, sistem bilgisi) ile irsal etti, bütün din anlayışlarının üstüne geçirmek için… isterse hakikat bilgisini inkar edenlerin hoşuna gitmesin!

RA’D – RAD 13-1 Eliif, Laam, Miim, Raa… Bunlar Kitap`ın (nazil Hakikat ve Sünnetullah BiLGisinin) işaretleridir… (O BiLGi) Rabbinden sana inzal olunan Hakk`tır… Ne var ki insanların çoğunluğu iman etmezler.

RA’D – RAD 13-13 Ra`d (gök gürültüsü-insan-ı Kamil`in düşünsel boyutta keşfettikleri {salsal-i ceres, Abdülkerim Ceyli, insan-ı Kamil}) O`nun Hamdı olarak tespih eder; Melekler (kainatta-insanda mevcut kuvveler) ise O`nun hükümranlığı altında (tespih eder-kulluklarını yerine getirir)… Onlar, Allah hakkında (benlikten kaynaklanan fikirle) mücadele edip dururlarken; (O) yıldırımları (hakikati bilgisinin çarpmasını) irsal eder de, onlarla, dilediğine bunu yaşatır! O, Şedid ül Mıhal`dır (şiddetle uygulanan Sünnetullah sistemi vardır; değiştirilmesi müdahale edilmesi mümkün olmayan).

RA’D – RAD 13-42 Onlardan öncekiler de mekr (hile-tuzak) yapmıştı… Mekrin tümü Allah`a aittir (mekrleri ile Sünnetullah`ta mekre uğradılar)… Her nefsin getirisinin ne olduğunu Bilir! Hakikati inkar edenler de görecek bakalım, yurdun geleceği kimindir.

İbrahim 14-1 Eliif, Laam, Ra… Sana inzal ettiğimiz (hakikat ve Sünnetullah) BiLGi(si) (kitap), insanları, varlıklarını meydana getiren El Esma bileşimlerinin elvermesi halinde (Bi-izni Rabbihim), karanlıklardan (cehaletten) Nur`a (ilme) ve Aziz (hükmü karşı konulmaz olarak yerine gelen) ve Hamid`in (sadece kendi kendini değerlendiren) yoluna çıkarman içindir.

HiCR 15-1 Elif, Laam, Ra… Bunlar O BiLGinin (Hakikat ve Sünnetullah), Kuran`ın apaçık işaretleridir.

HiCR 15-35 Muhakkak ki, Sünnetullah gerçeğinin açığa çıkma sürecine kadar lanet (hakikatini yaşamaktan uzak düşme) senin üzerinedir.

HiCR 15-39 (iblis) dedi ki: “Rabbim! Bende açığa çıkan Esma`n sonucu azdırman yüzünden, yemin ederim ki, arzda (bedenli yaşamlarında) onlara (suçları; Sünnetullah`a göre perdelilik oluşturan fiilleri) süsleyeceğim ve onları toptan azdıracağım.”

HiCR 15-87 Gerçek ki, biz sana, Seb-ü Mesani`yi (yedi zati sıfatınla hakikati değerlendirme kuvvesini) ve Kur`an-ı Azim`i (hakikat ve Sünnetullah BiLGisini) verdik.

HiCR 15-94 Emrolunduğunu (hakikat ve Sünnetullah bilgisini) açıkla ve müşriklerden yüz çevir!

NAHL 16-112 Allah bir şehri misal verdi: Güvenli ve mutlu idi… Onun yaşam gıdası her taraftan bol bol geliyordu… Fakat o (halk) Allah nimetlerine nankörlük etti (Sünnetullah gereği perdelilik oluşturan, fiiller yaptı)… Allah da kendilerine yapıp-ürettikleri dolayısıyla açlık ve korku libasını tattırdı.

iSRA 17-58 Hiçbir ülke yoktur ki, kıyamet sürecinden önce, biz onun yok edicileri yahut da şiddetli bir azap ile azap edicileri olmayalım! işte bu Kitap`ta (iLiM mertebesinde – Sünnetullah`ta – levhi mahfuz`da) detaylarıyla yazılmıştır.

KEHF 18-1 HAMD o ALLAH`a mahsustur ki, kuluna Hakikat ve Sünnetullah BiLGisini (KiTAP), kendisinde hiçbir tutarsızlık olmaksızın inzal etti.

NUR 24-25 O süreçte Allah kendilerine (Sünnetullah gereği) yaptıklarının sonucunu tamamıyla yaşatacaktır; bilecekler ki Allah, apaçık Hakk`ın ta kendisidir.

ŞUARA 26-2 Bunlar apaçık ortada olan BiLGinin (Sünnetullah`ın) işaretleridir.

NEML 27-1 Ta, Siin… işte bunlar Kuran`ın (hakikat ve Sünnetullah BiLGisinin) ve Kitab-ı Mubin`in (apaçık ortada olan Evrenin {KiTAP} sistem ve düzeninin) işaretleridir.

KASAS 28-47 Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak (Sünnetullah sonucu) onlara bir musibet isabet ettiğinde: “Rabbimiz… Bari bize bir Rasul irsal etseydin de senin işaretlerine uysaydık ve iman edenlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (Rasul irsal etmezdik).

KASAS 28-85 Kuran`ı (Hakikat bilgisi ve Sünnetullah`a uymayı) sana farz kılan, şüphesiz ki seni nihai hedefine de ulaştıracaktır! De ki: “Rabbim daha iyi bilir kimin Hakikat rehberi olarak geldiğini ve kimin apaçık sapık inanç içinde olduğunu.”

KASAS 28-86 Kitabın (Hakikat ve Sünnetullah BiLGisinin) sende açığa çıkarılacağını ummuyordun; Rabbinden bir rahmet oldu! Sakın hakikat bilgisini inkar edenlere arka çıkma!

ANKEBUT 29-45 Sana vahyolunan BiLGi`yi (Kitap) oku, bildir; salatı ikame et… Kesinlikle salat fahşadan (kendini beden kabulünün getirisi olan aşırı davranışlardan) ve münkerden (Sünnetullah`a ters düşüren şeylerden) uzaklaştırır… Elbette ki Allah zikri (hatırlanışı) Ekber`dir (Ekberiyeti hissettirir)! Allah ne halde olduğunuzu bilir.

ANKEBUT 29-47 Böylece sana Kitabı (Hakikat ve Sünnetullah bilgisini) inzal ettik… Kendilerine Kitap verdiklerimiz (hakikatleri olarak) O`na iman ederler… işte bunlardan, O`na (hakikatlerine) iman eden kimse de vardır… işaretlerimizi sadece hakikat bilgisini inkar edenler (kilitlenmişler) bile bile inkar eder.

RUM 30-30 Vechini (şuurunu) Hanif olarak (tanrıya tapınmaksızın, Allah`a şirk koşmaksızın) o Tek Din`e yönelt! O Allah Fıtratı`na ki, insanları onun üzerine yaratmıştır! Allah yaratışında değişme olmaz! işte bu, Din-i Kayyım`dır (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullah`tır)… Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.

LOKMAN 31-33 Ey insanlar! Rabbinizden (size yaptıklarınızın karşılığını-sonucunu kesinlikle yaşatacağı için) korunun; babanın evladından, evladın da babasından hiçbir yararı olmayacağı süreçten dehşet duyun! Muhakkak ki Allah`ın vaadi haktır! Dünya yaşamı sakın sizi aldatmasın… O çok aldatıcı da (bilinciniz) Allah`la (O sizin hakikatinizdir, size bir şey olmaz diye) sizi aldatmasın (Sünnetullah`ı görmekten perdelemesin)!

SECDE 32-2 Kendisinde kuşku olmayan Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi (Kitap), Rabb-ül alemin`den (“insan”ların Rabbinden) inzal olmuştur! (Kuran`da pek çok yerde alemler kelimesi ile “insan”lara işaret edilmiştir. Bu iyi incelenmeli ve dikkatle düşünülmeli.)

AHZAB 33-38 Allah`ın kendisine zorunlu kıldıklarında O Nebi`ye sorumluluk yoktur! Bu, önceden geçmişler içinde de Sünnetullah`tır… Allah`ın hükmü planlanmış (yerine gelmesi kesin) bir kaderdir!

AHZAB 33-62 Bu, önceden geçmişler içinde de Sünnetullah`tır… Sünnetullah`ın alternatifi asla yoktur!

FATIR 35-31 Hakikat ve Sünnetullah BiLGiSi`nden (Kitaptan) sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdik eden olarak Hakk`ın ta kendisidir! Muhakkak ki Allah, Esma`sıyla kullarının varlığında olarak Habir`dir, Basir`dir.

FATIR 35-32 Sonra kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi Hakikat ve Sünnetullah bilgisine varis kıldık! Onlardan kimi nefsine zulmedicidir (hakikat bilgisinin hakkını vererek yaşayamaz)… Onlardan kimi muktesiddir (arada-kah hisseder kah bedenselliğe düşer)… Onlardan kimi de Bi-iznillah (Esma açığa çıkışının elvermesiyle) hayırlar-yaşantıları ile öne geçendir… işte bu büyük lütuf, üstünlüktür! Not: Bu ayeti açıklayan bir hadis-i şerif: Ebud Derda r.a. dedi ki, Hz.Rasulullah`ı şu ayeti (yani bu . ayeti) okurken işittim de şöyle buyurdu: “Hayratlar ile öne geçene gelince, o hesap görmeden cennete girer… Muktesid (arada olan) ise kolay bir hesapla hesaba çekilir… Amma nefsine zulmedene gelince, kendisine hemm (hüzün-üzüntü) dokununcaya kadar bir makamda oturur, sonra cennete dahil olur”… Sonra şu ayeti okudu: “Hamd, hazanı (üzülmeyi) bizden gideren (tüm kuvvelerin sahibi) Allah`a aittir… Muhakkak ki Rabbimiz, Gafur`dur, Şekur`dur. {. ayet}” (Müsned-i A.Hanbel)

FATIR 35-43 Arzda kibirlenerek (benlikle) ve kötülüğün mekrini (hilelerini) kurarak (uzaklaştılar)… Kötülüğün mekri ise sadece oluşturanları kuşatır! Acaba onlar, öncekilerin tabi olduğu sünnetten (Allah sistem ve düzeninden) başkasını mı bekliyorlar? Sünnetullah için bir alternatif asla bulamazsın! Sünnetullah`ta bir değişme asla bulamazsın!

YASiN 36-6 Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah`tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.

MÜ’MiN – MUMIN 40-2 O BiLGi`nin (Hakikat ve Sünnetullah hakkında) tenzili (tafsile indirme), Aziz ve Alim olan Allah`tandır!

MÜ’MiN – MUMIN 40-85 Fakat hışmımızı gördükten sonra onların iman etmeleri kendilerine fayda vermedi! Bu, geçmişten beri uygulanan kulları hakkındaki Sünnetullah`tır! Hakikat bilgisini inkar edenler (hakikatlerinden, Sünnetullah`tan perdeliler) işte bundan dolayı hüsrana uğradı!

ŞURA 42-17 Allah (O`dur) ki, Hak olarak Hakikat ve Sünnetullah BiLGisini ve Mizanı (muhakeme kuvvesini) inzal etti… Ne bilirsin, belki O Saat (ölümü tadacakları an) yakındır!

ŞURA 42-52 Böylece sana hükmümüzden ruh (Esma manalarını şuurunda hissetmeyi) vahyettik… Sen, Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi nedir, iman neyedir bilmezdin! Ne var ki, biz Onu (ruhu), kendisiyle hakikate erdirdiğimiz nur (ilim) olarak meydana getirdik, kullarımızdan dilediğimize! Muhakkak ki sen de kesinlikle hakikate (sırat-ı müstakime) yönlendirirsin!

DUHAN 44-2 Kitab-ı Mubin (apaçık Sünnetullah ve hakikati Bilgisi).

CASiYE 45-12 Allah ki, O`nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullah`ı gereği) gemilerin (bedenlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (bilinç) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi!

CASiYE 45-16 Andolsun ki israiloğullarına Hakikat ve Sünnetullah BiLGiSi`ni, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) alemlere (insanlara) üstün tuttuk.

CASiYE 45-17 Onlara hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullah bilgileri) de verdik… (Onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir.

FETiH 48-23 Bu süregelen Sünnetullah`tır! Sünnetullah`ta asla değişme bulamazsın!

FETiH 48-28 O, Rasulünü, hakikatin dillenişi olarak (bil-HÜDA) ve Hak Din (Esma`nın açığa çıkışı sistemi ve düzeni olan Sünnetullah realitesi anlayışı) ile irsal etti ki, O`nu tüm din anlayışlarına üstün kılsın! (Varlıklarında) Şehid olarak Allah yeter.

VAKIA 56-56 Din (sistemin Sünnetullah`ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzulü (onlarda açığa çıkacak olan) işte budur!

VAKIA 56-87 Eğer sözünüzde sadıksanız, onu (ölümü) geri çevirsenize (Sünnetullah yoksa yapın bunu)!

HADiD 57-25 Andolsun ki Rasullerimizi apaçık deliller olarak irsal ettik ve onlarla birlikte Hakikat ve Sünnetullah BiLGisini ve mizanı da (muhakeme-dengeleme) inzal ettik ki, insanlar kıst`ı (adaleti) ayakta tutsunlar! Kendisinde şiddetli bir güç bulunan ve insanlar için faydaları olan (kanda mevcut; mağma-insan bedenindeki demir ilişkisi?) Hadid`i (demir) de inzal ettik ki Allah, kendisine ve Rasullerine gayblarında kimin yardım ettiğini bilsin. Muhakkak ki Allah Kaviy`dir, Aziz`dir.

SAFF 61-9 O ki, bütün din anlayışlarına üstün kılmak için Rasulünü Hak-hakikat olarak ve Hak Din (mutlak sistem ve Sünnetullah bilgisi) ile irsal etti! Velev ki şirk koşanlar hoşlanmasa!

CUMUA 62-2 O ki, ümmiler içinde kendilerinden Rasul ba`s etti ki, onlara O`nun işaretlerini okuyan, onları saflaştıran ve onlara Kitabı (hakikat ve Sünnetullah BiLGisi) ve Hikmeti (oluşum sistemi bilgisi) öğretsin. Oysa onlar daha önce apaçık bir inanç sapıklığı içindeydiler.

KALEM 68-1 Nun (Uluhiyet ilmi) ve Kalem`e (ilmi açığa çıkaran) ve satır satır yazdıklarına (ilmin gereğini tüm detaylarıyla Sünnetullah olarak yaratana) kasem ederim ki…

KALEM 68-10 UYMA! Çokça yemin eden (Allah`tan ve Sünnetullah`tan kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her kişiye;

KALEM 68-38 Ki ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca Sünnetullah`a da tabi değilsiniz)!

NEBE 78-22 Tuğyan edenler (azgınlar; zalimler, Sünnetullah`a göre korunma çalışmaları yapmayanlar) için yerleşim alanıdır!

MUTAFFiFiN 83-10 O süreçte (Sünnetullah`ı) yalanlayanların vay haline!

LEYL 92-10 Ona en zoru (hakikatten ve Sünnetullah`tan perdeli yaşamayı) kolaylaştırırız!

TiN 95-7 Bundan sonra dini (hakikat ve Sünnetullah apaçık ortada iken) sana yalanlattıracak ne olabilir?

MAUN 107-1 Gördün mü dinini (Sünnetullah`ı) yalanlayan şu kimseyi?

Doğa Kanunları

Din

Allâh kanunları

Allâh düzeni ve sistemi

Evrensel sistem ve düzen

Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.

B Sırrı

Anlamı “B” harfindeki sırrın anlamı “Hz. Muhammed`in açıkladığı ALLAH” ile, “AKIL ve İMAN” kitaplarında detaylı olarak açıklanmıştır. Arzu edenler oradan inceleyebilir.. A.H. “B” harfinin işaret ettiği anlam kişinin yaşadığı mutluluk veya mutsuzluğun, kendi derûnundan, hakikatinden

Oku »

Bireysel Kulluk

Anlamı Ahmed Hulûsi Önce “kulluk” kavramının iki anlamına işaret edelim; Birinci mânâda “kulluk“, geniş kapsamlı ve “mutlakiyet” ifade eder şekliyledir… Bu gerçek anlama, yukarıda işaret ettiğimiz âyetler toplu olarak değerlendirildiğinde

Oku »

Ahlâk

Anlamı Bir düşünce sisteminin sonucu… Detaylı Bilgiler “Ahlâk” diye adlandırdığımız; ve bozukluğunda kişinin veya toplumun çıkarları aleyhine bir takım olaylar çıkmasına sebep olan davranışların temel sebebi dahi beyin olmaktadır… Ahlâk

Oku »