SIRRA ERENLERİN MISRALARI ARASINDA
Ahmed Hulûsi
Aşikârdır Zât-ı Hak, görmeyi bir dilesen!..
“BEN”liğidir var olan, adını bilebilsen!..
Düşünürsün ki varsın, oysa bu varsayımın…
Zât-ı Hakk’tır varlığın, “NEFS”ini görebilsen!..
AHMED HULÛSİ
Bahr-i vahdet kaplamıştır kâffe-i mahlûka bak
BİRliği görmek dilersen cümle-i mevcuda bak
İnd-i Sâni’de bütün mahlûk TEK bir NOKTAdır
Kâinatın cümlesi bu, NOKTAda bir NÜKTEdir
NOKTAdan AŞK zâv-ı şems-âsa edüp kendin âyân
Maksâd-i tekvin-i âlem, AŞK imiş oldu beyan
Aşkıdır insana, kâmil namını tevcih eden
Aşkıdır insanı, terk-i cennete teşvik eden
Aşktır rüsva eden nefsin tekebbür tavrını
Aşktır ihsan eden umman-ı feyzin gavrını
Ehl-i aşkın gam-küsari bil ki çeşmi yaşıdır
Bu sebepten âşıkın gam, muhterem yoldaşıdır
Hasret-i mâşuk, Ken’an âşıki giryân eden
Fırkat-i cânândır ancak kalbleri suzan eden
KEN’AN RİFÂÎ
Sana insan, zaman, kâinat âşık
BİRsin büyüksün ulu Subhan
Seni tavsife değil lâyık
Cümle SENsin, Zât’ın kâmilde pinhan
Bülbül öter, dağlar iner, su çağlar,
Aşk hayran, âşık giryan, mazlum ağlar
Güler mâşuk, âşık hem yanar parlar
Cümlenin hâli SENden, ulu Rahmân
İns-ü can cümle mevcud, bir alettir
İşleyen SENsin, bunlar bir âyettir
Görünen SIFATINdan ibarettir,
Ayinen her şey, inkâra yok iman
Bilen, hem söyleyen, hem işleyen
SENsin el-Hak, cümleden BİR görünen
Ken’an’da da daim Allâh var, diyen
SENsin Allâh, sensin ancak bi-gümân
KEN’AN RİFÂÎ
Ey mir’at-ı mücella, ben SEN imişsin;
SEN’in kendin seyrettiğin yer hep ben imişsin!
Kesret ile vahdet dediğim hep SEN imişsin,
Sanırken beni ben, meğer hep SEN imişsin!
Tam kendimden kendime yol buldum derken,
Urûc eden, Mir’âcda erilen Zât hep SEN imişsin!
MÜBECCEL SÖNMEZ
Çok basite indirip en zoru sordun!
Hangi müşkül olsa üstünde durdun…
Gönül saatlerini hep BİRe kurdun,
Fikir oklarıyla hedefi buldun!
CÂMİ’de sâf olup namaza durduk…
İmamımız SEN oldun, Cuma’yı kıldık..
Eğilip “dal” olduk, haddimiz bildik;
“Mim” harfi gereği secdeyi bulduk!
Öğretip gösterdi ne varsa Bizde…
Gözde ayrı olsak da hep “BİR”iz “öz”de
Duam, bu bilgiler kalmasın sözde;
Aşk ile diyelim “öz”deyiz “öz”de!
AYŞEGÜL KAYTAZ
Aşk imamdır bize, gönül cemaat,
Kıblemiz DOST yüzü, daimdir salât
Gönül secde kılur DOST mihrabında
Yüzün yere vurup kılur münacaat
Beş namaz tertibi bir vakte geldi
Beş bölük olu ben kim kıla tâat
Şeriat der sakın şartı bırakma
Şart ol kişiye kim ede hıyanet
Doğruluk bekleyen dost eşiğinde
Gümânsız ol bulur ilâhî devlet
Bir kimse dinine hilaf demeziz
Din tamam olucak doğar muhabbet
Dost yüzün görücek şirk yağmalardı
Onun için kapıda kaldı şeriat
Yunus öyle esirdir Dost eşiğinde
Diyeler, kurtulmaya ezel-ebed
YUNUS EMRE
Sensin bize bizden yakın, görünmezsin hicap nedir?..
Çün aybı yok görklü yüzün, üzerinde nikab nedir?
Sen eyittin Ey Padişah, “Yehdillâhu limen yeşa”…
Şerikin yok hâşâ, suçlu kimdir, ikab nedir?
Rahimdürür senin adın, Rahimliğin bize dedin,
Mürşidlerin müjdeledi, “lâ taknatu” hitap nedir?
Kani bu mülk sultanı, bu ten ise kani canı,
Bu göz görmek diler anı, bu mebdeü mead nedir?
Yunus bu göz anı görmez, görenler hod haber vermez
Bu menzile akıl ermez, bu koyduğun SERAP nedir?
YUNUS EMRE
İlim, ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin; ya nice okumaktır!
İlim okumadan murat, kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okuyup bilmezsin, ha bir kuru emektir!..
Okudum bildim deme, çok tâat kıldım deme;
Eğer Hakk’ı bilmezsen, bu kuru laf etmektir!
Yirmi sekiz hece, okursun uçtan uca!
Sen “elif” dersin hoca, mânâsı ne demektir?
Yunus Emre der, hoca, gerekse ver yüzümce
Cümlesinin yekreği, BİR gönüle girmektir!..
YUNUS EMRE
Gerçek âşık oldun ise, cihan nakşı nendir senin?
DOST aynasın baktın ise, suret nakşı nendir senin?
Humhane ile puthane, mescit olmuş gerçek cane,
Gel işin verme ziyane, yalancılık nendir senin?
Sen, senliğin terkin urgil, gel o dine gönül vergil;
Yele ver menzile ergil, geri kalan nendir senin?
Yeyip yedir gel fakire, eksilirse Allâh vere
Bir gün tenin yere gire, arta kalan nendir senin?
Gör, göç yolundan kamusun, terk et bu dünya kaygısın
Kogil bu fâni sevgisin, âşık olan nendir senin?
Gel gidelim DOST’tan yana, nedir cevabın çün bana,
Ne seversin bu dünyayı, söyle cihan nendir senin?
Yunus al aşk bâdesinden, kat’i iksir olmuş gibi
Bir hod iken erdin Hakk’a, ayrık olmak nendir senin?
YUNUS EMRE
Canlar CAN’ını buldum, bu canım yağma olsun,
Assı ziyandan geçtim, bu dükkanım yağma olsun!
Ben, benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım,
DOST vaslına eriştim, gümânım yağma olsun,
Ben’den benliğim gitti, hep mülkümü DOST tuttu,
Lâ mekâna kavm oldum, mekânım yağma olsun
Taalluktan üzüştüm, ol DOST’tan yana uçtum
Aşk divanına düştüm, divanım yağma olsun!..
İKİLİKTEN usandım, BİRlik hanına kandım,
Derdi şarabın içtim, dermanım yağma olsun!
Varlık, çün sefer kıldı, DOST ondan bize geldi,
Viran gönül Nûr oldu, cihanım yağma olsun!
Geçtüm bitmez sağnıçtan, usandum yazu kıştan,
Bostanlar başın buldum, bostanım yağma olsun!
Yunus ne hoş demişsin, balu şeker yemişsin,
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun!
YUNUS EMRE
Hakikat bir denizdir, şeriat onda gemi
Çokları gemiden çıkıp denize dalmadılar!
Hakikat erenlerin şerr ile bilmediler
Hakikat diriliğine çün riya demediler
Çoklar gelmiş kapıya, şeriat tutmuş durur;
İçeriye girip de ne vardır bilmediler!
Dört kitabı şerh eden, hakikatte âsidir;
Zira tefsir okuyup, mânâsın bilmediler!..
Şeriat oğlanları, bahsedip dâvâ kılur;
Hakikat erenleri, davaya girmediler!
Ödünü sıdır, eğer bu yolda girdin ise,
Ödünü sıdırmayan, bu yola gelmediler.
Yunus nefsin öldür bu yola geldin ise;
Nefsin öldürmeyen, bu demi bulmadılar.
YUNUS EMRE
İster idim Allâh’ı buldum ise ne oldu?
Ağlar idim dünü gün, güldüm ise ne oldu?
Erenler meclisinde, ben pâre gül idim,
Açıldım el geldim, soldum ise ne oldu?
Danişmentle âlimin, medresede bulduğun,
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu?
Erenler meydanında yuvarlanır top idim,
Padişah çevganında kaldım ise ne oldu?
İşit Yunus’u işit, yine derviş oldu o,
Erenlerin mânâsına, daldım ise ne oldu?
YUNUS EMRE
Yanmayınca AŞK od’una, kimse cânân mı bulur,
Varlığından geçmeyince, gizli pinhan mı bulur!
Gece gündüz gözyaşıyla zaru giran olmayınca
Bahri aşka dalmayınca, dürrü mercan mı bulur!
“Len tenâlü birre hatta tünfikü” dedi Huda
Sevdiğinden geçmeyince kişi, Sultan mı bulur!
Kaali kıylden geçmeyince, kimse hâle ermedi
Yırtmadan BENLİK hicabın, kimse irfan mı bulur,
Bu tarikat potasından, sızuban kâl olmayan,
Ta’nı zulmette kalanlar Nûr’u Yezdan mı bulur?
Bırakıp davayı Yunus, âşıka mânâ gerek
Başını top etmeyenler yolda, meydan mı bulur?
YUNUS EMRE
Seversem ben seni candan içeri
Yolum geçmez bu erkandan içeri
Nereye bakarsam dopdolusun
Seni kanda koyam benden içeri
O bir dilber durur yoktur nişanı
Nişan olur mu nişandan içeri
Beni bende demen, bende değilem
Bir BEN vardır bende benden içeri!
Tecelliden nasip erdi kimine
Kiminin kamusudur bundan içeri
Kime didar gününden şule değse
Anın şulesi var günden içeri!
Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat meyvesi, andan içeri
Süleyman kuş dilin bilir derler
Süleyman var Süleyman’dan içeri
Unuttum din diyanet kaldı benden
Bu ne mezhep durur, dinden içeri
Dinin terk edenin küfürdür işi,
Bu ne küfürdür, imandan içeri
Miskin Yunus gözü tuş oldu sana
Kapında bir kuldur, Sultandan içeri
YUNUS EMRE
Şeriatın gemidir, Hakikat deryasıdır
Hakikatin kâfiri, şeriatın evliyasıdır
YUNUS EMRE
Be hey kardeş Hakk’ı bulam mı dersin,
Hakk’a yarar amel işlemeyince
Tarikat sırrına erem mi dersin,
Kâmil mürşid sana söylemeyince.
Özenirsen kardaş, tevhide özen
Tevhiddir nefsinin kâl’asın bozan
Hiç kendi kendine kaynar mı kazan
Çevre yanın ateş eylemeyince
Değme kişi gönül evin düzemez
Hakk’ın takdirini kimse bozamaz.
Tarikat ummandır dalıp yüzemez
Aşkın deryasını boylamayınca
Aşkım galip geldi yüreğim harlar
Aşık olan ar-ı namusu neyler
Be hey Yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince.
YUNUS EMRE
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.
Yol oldur ki doğru vara
Göz oldur ki Hakk’ı göre
Er oldur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil.
YUNUS EMRE
Bana namaz kılmaz diyen, ben kılarım namazımı
Kılar isem kılmaz isem Allâh bilir niyazımı
Hakk’tan artık kimse bilmez, kâfir müslim kimdir
Ben kılarım namazımı, Hak geçirirse nazımı
YUNUS EMRE
Dervişlik olaydı tac ile hırka
Biz dahi alırdık otuza kırka
YUNUS EMRE
Ete-kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
YUNUS EMRE
Âşık kendiliğinden kıyar mı bu tatlı cana
Hele ben dost yoluna cana kıyarım kime ne
Can verir âşık olurum, aşk ile Dost bulurum
Mansur gibi Hak yoluna, berdar olurum kime ne
Oruç, namaz, haccu zekât, zühd ü tâat kadru berat
Ben bunların hepsini aşka veririm kime ne,
İsterim aşkta pişesin, fikrederim endişesin
Ben burda namus şişesin taşa çalarım kime ne
Ar u namus verdim yele, melâmetlik aldım ele
Aşk ile girdim ben yola, ben giderim kime ne
Âşıkım diyen canların, nişanı vardır onların
Giyip melâmet hırkasın, âşık olurum kime ne?
YUNUS EMRE
Zahidliği zanneyler idim hoş hüner amma
Aşk gibi hüner yok imiş insana münasip!
Yağmalasa hep varımı aşk, zerre komasa
Ansız olamaz çün kişi, irfana münasip
Zikreyle heman leylü nehar durma çalış ki
DOST vaslı olur zakir-i hayrana münasip
Kuddûsi’ye derler ki, niçin uzlet edersin
Oldur ki firar âşıkı cânâna münasip.
AHMED KUDDÛSİ
Sen, sende gözet Hakk’ı heman gezme yabanda
Kendinde iken, sen onu gayride ararsın
Na ehle sakın derdini bildirme hazer kıl,
Pes şişei esrarını destinle kırarsın
Divane gönül kadrini var şöylece bil kim
Kuddûsi’yi sedef, sen anın içindeki dürsün!
AHMED KUDDÛSİ
Sülûk ahvalini sâlik, yola gidip gelenden sor
Eğer dalgıç olam dersen, bu deryaya dalandan sor!
Tarikat sırrını sorma muhaddisten, müderristen;
Hakikat ilmini dersi Huda’sından alana sor!
Bilmez ehli zâhir, ehli bâtın bildiğin zinhar;
Sorar isen anı ayn-el yakîn Hakk’ı bilenden sor!
Bu bir ilmi ledünnî kim, bilen dimez diyen bilmez,
Bilür ârif bu ilmi kim, yürü anı menenden sor!
Bu Kuddûsî’leyin cahil müdai çoktur zira
Visalin tarzını, mürşid olup vâsıl olandan sor.
AHMED KUDDÛSİ
Hak ilminde bu âlem, bir nüsha imiş ancak;
Ol nüshada bu adem, bir nokta imiş ancak!
Ol noktada gizlidir nice nice bin derya
Bu âlem o deryadan bir katre imiş ancak!
Ademliğini her kim bulduysa odur Âdem
Yoksa görünen sûret bir gölge imiş ancak!
Kim ol deme buldu yol, vasletti Niyazi ol
NACI denilen fırka, bu zümre imiş ancak.
NİYAZİ MISRÎ
Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş,
Bürhan aradım aslıma, aslım bana bürhan imiş!
Sağı solu gözler idim; DOST yüzün görsem deyu,
Ben taşrada arar idim, ol can içinde CAN imiş!
Öyle sanırdım, ayrıyem; DOST ayrıdır, ben gayrıyem
Benden görüp işiteni, bildim ki ol cânân imiş!
Savm-u salât-ı hac ile sanma biter zahid işin,
İNSAN-I KÂMİL olmaya, lazım olan irfan imiş…
Mürşid gerektir bildire; Hakk’ı sana hakk-el yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş
Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın yolu gayet âsân imiş.
İşit Niyazi’nin sözün, bir nesne örtmez Hak yüzün
Hakk’tan açık bir nesne yok, gözsüzlere görülmezmiş!
NİYAZİ MISRÎ
Nâdânı terk etmeden yârânı arzularsın
Hayvanı sen geçmeden, insanı arzularsın.
Men ârefe nefsehû, fakat ârefe rabbehû
Nefsini sen bilmeden, sübhanı arzularsın
Sen bu evin kapısın, henüz bulup açmadan
İçindeki kenz’i biyanı arzularsın.
Dağlar gibi kuşatmış BENLİK günahı seni
Günahını bilmeden, gufranı arzularsan.
Cevizin yeşil kabını yemekle tat bulunmaz
Zâhir ile ey fâkih Kurân’ı arzularsın
Şerbeti sen içmeden sarhoş-u mest olmadan
Nice Hakk’ın emrine fermanı arzularsın.
Gurbetliğe düşmeden mihnete sataşmadan
Kebap olup pişmeden püryanı arzularsın.
NİYAZİ MISRÎ
Canını terk etmeden
Cânânı arzularsın,
Zünnarını kesmeden
Iymanı arzularsın.
Karıncalar gibi sen,
Ufak ufak yürürsün,
Meleklerden ileri
Seyranı arzularsın.
Var Niyazi yürü
Atma okun ileri
Derdiyle kul olmadan
Sultanı arzularsın.
NİYAZİ MISRÎ
Zât-ı Hakk’ta mahrem-i irfan olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahri bipâyan olan anlar bizi.
Bu fenâ gülzarına bülbül olanlar anlamaz
Vechi bâkî hüsnüne hayran olan anlar bizi
Dünye-vü-ukbâyı tamir eylemekten geçmişiz
Her taraftan yıkılıp viran olan anlar biz.
Biz şol abdalız, bıraktık eğnimizden şalımız
Varlığından soyunup uryân olan anlar bizi.
Kahr-u lütfu şey-i vâhid bilmeyen çekti azap
Ol azaptan kurtulup Sultan olan anlar bizi
Zahide ayık dururken anlamazsın sen bizi
Cür’ayı sâfi içip mestan olan anlar bizi
Arifin her bir sözünü duymayı insan gerek
Bu cihanda sanma ki hayvan olan anlar bizi
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın umman olan anlar bizi.
NİYAZİ MISRÎ
Sağ ü solu gözler idim
Dost yüzünü görsen deyü
Ben taşrada arar idim,
Ol can içinden cânân imiş.
Savm-u salât-ı hac ile
Sanma biter zahid işin
İnsan-ı kâmil olmaya
Lazım olan irfan imiş.
Nerden gelir yolun senin
Ya nereye varır menzilin
Nerden gelip gittiğini
Anlamayan hayvan imiş.
İşit Niyazi’nin sözün
Bir nesne örtmez hak yüzün
Hakk’tan ayân bir nesne yok,
Gözsüzlere pinhan imiş.
NİYAZİ MISRÎ
Şehr-i hakikattır adı Hak sırrını anda kodu,
Ol sırra vâkıf olanı Hak eyledi mihmân kamu.
Olmaz onlarda fesat Buğz-u kibr-ü inad,
Cümle biliş, yok asla yad birbirine ihvan kamu.
Özleri canlardan aziz sözleri baldan leziz,
Yok anda sen, ben, siz, biz birlikte yeksan kamu.
Şehre mürsel gelmedi anları davet kılmadı,
Anlar yolu yanılmadı evsafları Kur’ân kamu.
Hak mezhebi mezhepleri, deryayı zât meşrepleri,
Hâsıl kamu matlapları kadr içredir her an kamu.
Yoktur onlarda ihtilaf günden ayandır bi-hilaf,
Her işleri hakka mûzaf ruh eylemiş yezdan kamu.
Terk eylemişler kıyl-ü kal lâl olmuş onlara bu dil
Her hâlleri Hakk’a delil hep mazhar-ı Rahmân kamu.
Dünyaya anlar gelmedi geldiyse de eylenmedi
Şeytan onları görmedi anda olan pinhan kamu
Ana girerse bir kişi gider gönülden teşvişi
Başına bu devlet kuşu konar olur sultan kamu
Her kim ki ol şehre gelir her korkudan azad olur,
Yollarda bellerde kalır dev ve peri şeytan kamu.
Dâr-ül emandır ol şehir lâkin girer yüz binde bir
Sanma ana dâhil olur Hur-u melek Rıdvan kamu
Ehline anlar bellidir zira bilir bir ellidir,
Her birisi ahsen sıfat her müşkile bürhan kamu.
Var semme vechullâhı bul tâ görüne sana bu yol
Senden sana eyler seter kim edesin seyran kamu
Candan riyâzatı ta’ab çeksin anı edip talep
Olur riyâzatın sonu dertlerine derman kamu.
Gel tende koma canını âlâya çık bul kânını
Lâyık mıdır insana kim yer ola zindan kamu.
Tut Niyazi’nin sözün bunda aç gör can gözün,
Bir gün gidersin ansızın görmez seni giryan kamu
Var ol hakikat şehrine er anda hakikat sırrına,
Dolsun senin de gönlüne derya olup irfan kamu.
NİYAZİ MISRÎ
Çünkü bildin müminin kalbinde beytullâh var
Niçin izzet etmedin ol evde ki Allâh var
Her ne var Âdem’de var Âdem’den iste Hakk’ı sen
Olma iblis-i şâki Ademde sırrullâh var
Pes ene-i hak defterinden al sebk ey zât-ı hak
Dem be-dem bâtıl tasavvur etme Hakkullâh var
Yılda bir kez hac olursa Kâbe’de ey hacegân
Gir gönüller kâbesine nice haccullâh var.
Zahidin dilinde zikri var ise çün lâ ilâhe
Âşıkı sâdıkların kalbinde illâllâh var.
Pehlivandır sol kişi ki nefsini katleyledi
Hep erenler meclisinde ana eyvAllâh var
Kimseye ta’netme ey dil sırrı Hakk’a vâkıf ol
Cümle eşya nûr-u haktır sanma gayrullâh var
Kenz-i mahfidir hakikat ey Nesimi ebsem ol
Sırrını fâş etme bu yolda çok gümrâh var
NESİMİ
Dil penâh-ı Kibriyâ’dır yıkma gönlün kimsenin,
Genç-i esrar-ı Hüda’dır yıkma gönlün kimsenin.
Zât-ı kudretle yapılmış Sun-i Mevlâdır gönül
Mülk-ü Hak dâr-ül bekadır yıkma gönlün kimsenin.
Kalb-ı mümin beyt-i Rahmân Haccı ekber andadır,
Secdegâh-I Mustafa’dır yıkma gönlün kimsenin.
Ey Nesimi kendi vahdat hanesidir bu gönül
Cilvegâh-ı evliyadır yıkma gönlün kimsenin.
NESİMİ
Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazsam;
Cevheri lâ mekân benem, kevnü mekâna sığmazsam!
Arşı ferşi kâf’u nun, bende bulundu cümle çün;
Kes sözüni uzatma kim şerhü beyana sığmazam
Kevnü mekândır âyetüm, ZÂT’a gider bidayetüm;
Sen bu nişan ile beni bil, ki nişana sığmasam!
Kimse gümânu zann ile, olmadı Hak ile biliş;
Hakk’ı bilen bilür ki, ben zannı gümâna sığmazam!
Sûrete bâhu maniyi, sûret içinde tanı kim;
Cism ile can BENem velî, cismü cana sığmazam!
Hem sedefem hem incüyem, Haşru sırat esenciyim
Bunca kumaşa raht ile, ben bu dükkana sığmazam!
Genç-i nihan benem ben, uş, yani iyan benem ben uş;
Cevheri kân benem ben uş, bahre ve kane sığmazam!
Gerçi muhiti a’zamem âdem adumdur âdemem,
Dâr ile kün fe kân benem, ben de mekâna sığmazem!
Can ile hemcihan benem, dehr ile hemzaman benem,
Gör bu lâtifeyi kim, ben dehrü zemana sığmazam!
Encüm ile felek benem, vahyi bilen melek benem,
Çek dilünü ve ebsem ol, ben bu lisana sığmazam!
Zerre benem, güneş benem, çâr ile pencü şeş benem
Sûreti gör, beyan ile bil kim ben bu sana sığmazam!
Zât ileyem sıfat ile, Kadr ileyim Berat ile;
Gül şekerim nebat ile, beste dehana sığmazam!
Nar benem, şecer benem, Arş’e çıkan Hacer benem,
Gör bu adın zebanesin, ben bu zebana sığmazam!
Şems benem, kamer benem, şehd benem, şeker benem;
Ruhi revan bağışlarım, ruhi revana sığmazam!
Gerçi bugün Nesimi’yem Haşimi‘yem Kureyşi’yem;
Bundan uludur âyetim, âyetü şana sığmazam!
NESİMİ
Ben tende canım, hem canda cânân
Sûrette kulum, mânâda sultan
Fer içre görüp sanma ki ferim
Aslıma aslım, el’An kemâkân
Zât ile zâttan zât ile daim
Esmâ yüzünden göründüm insan
Şeklimde zâtım her kim ki görmez
Can gözü yoktur kördür o nâdan.
CEMÂLEDDİN UŞŞAKİ
Eyâ nakşı ko, nakkaşı ara bul
Onunla dopdoludur hep, ara bul!
Ne kim var birini bigâne sanma
Bu eşyanın kamûsun, aşina bul!
Bakagör bir göz ile cümle şey’e
Görünende ne ağ-u ne kara bul
Verip Hakk’a her işi, çık aradan
Yürü sen de ne havf-u ne rica bul!
Edip kahr ile lütfu şey’i vâhid
Ne sen sende sefa ve ne cefa bul
CEMÂLEDDİN UŞŞAKİ
Şimdi irfan vaktidir,
Takvaya hâcet kalmadı
Zevk-i vicdan vaktidir,
Feryada hâcet kalmadı.
Ehli vahdetten alanlar
İlmi tevhid dersini
Gizli irfan buldular,
Fetvaya hâcet kalmadı.
Hamdülillâh sofiya
Aydık müsemmadan haber
Zâtı mazhardır gönül
Esmâya hâcet kalmadı.
Etti şems-i ehadiyet
Burc-u vahdetten tulû
Leyl-i firkat zâli oldu
Ay’a hâcet kalmadı.
Hakk’ın feyzi âleme
Düpdüzdür anlar isen,
Bu görünen mevcudat
Bir yüzdür anlar isen
Enbiyânın geldiği,
Dört kitabın indiği,
Her lisanın dediği,
Bir sözdür anlar isen.
Hak vechini görmeye
Gözü dönmüş Âdeme
Bu âyinede âlem
Bir tozdur anlar isen.
GAYBÎ
Ol bir ile bir oldu
Cümle âleme dolan
Böyle sultanlık kılan
Kulluk kılası değil
Erişmeyen vahdete
Vahdetteki lezzete
Girerse de cennete
Lezzet bulası değil
Dost iline girmeyen
Varın dosta vermeyen
Hakk’ı burda görmeyen
Yarın göresi değil!..
İkiliği silmeyen
Hakk’ı burda bulmayan
Gaybi kendin bilmeyen
Rabbin bilesi değil.
GAYBÎ
Hak nazar etse kuluna
Kendözünü üryan görür,
Mânâ yüzünden ol kişi
Kendözünü hayran görür.
Eğer âbid eğer zahid
Bu tevhidi anlamazlar
Dost Zâtına mazhar düşen,
Kendözünü insan görür.
Şeş cihetin perdesinden,
Geçen ârif söyler bunu.
Bu menzile erşenlere,
Kendözünü umman görür.
Aşk ile başım hoşdürür,
Kande varsam yoldaş dürür.
Yıl on iki ay sarhoş dürür
Aşk meyin içti canımız.
Mûti olduk aşk hâline
Bakmadık dünya malına
Girdik erenler yoluna
Dürüst oldu imanımız.
GAYBÎ
Düşü düşüp aldanma
Kendin hayrete salma
Hakk’tan gayrı ne vardır
Tâbire muhtaç ola?
Sana âlem görünen
Hakikatte Allâh’tır!
Allâh birdir vAllâhi
Sanmaki birkaç ola!
Bu sözlerin meâli
Kişi kendin bilmektir
Kendi kendin bilene
Hakikat mir’âc ola
“Hak” denilen özündür!
Özündeki sözündür
Gaybi özün bilene
Rubûbiyet tâc ola!
GAYBÎ
Ey benim ile yâr olup şeyhe giden gelsin beri,
Varlıktan terk eyleyip can terk eden gelsin beri.
Gevher canın maksududur can maksudun Mansur’udur.
Maksut için Mansur’leyin berdâr olan gelsin beri.
Ermek dilersen maksuda çok hizmet eyle mürşide,
Sen senliğinden geçedur didar gören gelsin beri.
YUNUS EMRE
Bu aşk bir bahri ummandır
Buna hadd-ü kenar olmaz
Delilim sırr-ı Kurân’dır
Bunu bilene de âr olmaz
Süre geldin ezeliden
Pîrim Muhammed Ali’den
Şarab-ı lâyezâliden
İçenlerde humar olmaz.
Eğer âşık isen yâre
Sakın aldanma ağyâre
Düş İbrahim gibi nâre
Bu gülşenlerde yanar olmaz!
Kıyamazsan başa cana
Uzak durma girme meydana
Bu meydanda nice başlar
Kesilir hiç soran olmaz!
Hak ile hâk olanlara
Kendi özün bilenlere
Dost yolunda ölenlere
Kan bahası dinar olmaz.
Bak şu Mansur’un işine
Halkı üşürmüş başına
Ene-l Hakk’ın firaşına
Düşenlere timar olmaz.
Seyfullâh sözünde mesttir
Şeyhinden aldığı desttir
Divane-ra kalem nisttir
Ne söylese kanar olmaz.
SEYYİD NİZAMOĞLU
Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı.
Geç canından bul anı
Sen seni bil sen seni.
Kim bildi Efâlini
Ol gördü sıfatını
Anda gördü zâtını
Sen seni bil sen seni.
Görünen sıfatındır
Anı gören Zâtındır
Gayrı ne hâcâtındır,
Sen seni bil sen seni
Kim hayrete vardı
Nûra mustağrak oldu
Tevhid-i zâtı buldu
Sen seni bil sen seni
Bayram özü bildi
Bileni anda buldu
Bulan ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni.
HACI BAYRAM VELİ
Hararet nârdadır sacda değildir,
Kerâmet baştadır tac’da değildir
Her ne arar isen, kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hac’da değil.
Sakın ol kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin izinden çıkma
Eğer adam isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez uc’da değildir.
HACI BEKTAŞ VELİ
Maksut cihane gelmekten
Kişi Rabb’in bilmek imiş.
Rabbini bilmekten murat
Evliyasın bulmak imiş.
Onun ile olur devlet
Onu beyan kılar âyet
Hakk’a yalvarmaktan murat
Gerçeğe yol varmak imiş
Bulmak değil imiş, bilmek
Bilmek değil imiş, bulmak
Evliyaya gönül vermek
Rengine boyanmak imiş.
Bunlardır Hakk’ı bilen
Gayrısı yalandır yalan
Dervişlikten murat olan
Küllîyen yok olmak imiş
Kaygusuz aşk pervanesi
Oldu Hakk’ın divânesi
Ehl’i aşkın sermayesi
Aşk od’una yanmak imiş.
KAYGUSUZ ABDAL
Evliyaya eğri bakma
Kevn-ü mekân elindedir
Mülke hüküm süren odur
İki cihan elindedir.
Sen anı şöyle sanırsın
Sencileyin bir Âdemdir
Evliyanın sırrı vardır
Gizli ayân elindedir.
Hak zâtıyla sıfatıyla
Tecelli eyledi onda
Varlığı Hak varlığıdır
Emr-i subhan elindedir.
Kaygusuz eder bu ilmi
Okudum anladım bildim
Bütün âlemlerin hükmü
Kâmil insan elindedir.
KAYGUSUZ ABDAL
Seyrimde bir şehre vardım
Gördüm sarayı güldür gül
Sultanımın tâcı tahtı
Bağı divarı güldür gül.
Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar,
Çarşı pazarı güldür gül.
Toprağı güldür, taşı gül
Kurusu güldür, yaşı gül
Has bahçesinin içinden
Serv-ü çınarı güldür gül.
ÜMMİ SİNAN
Bu tevhidden murat ancak
Cemâli Zât’a ermektir.
Görünen kendi Zâtıdır
Değil sanma ki gayrullâh.
Şems-i Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fenâ bulur
Bu âlem külli mahvolur
Hem bâkî kalır Allâh
ŞEMSİ TEBRÎZÎ
Gören candır yine cânân yüzünü
Temâşâ kendi eder yine kendi özünü
Gören ve görünen oldur hakikat
İşiten, söyleyen oldur sözünü
Yarattı Âdemi, gör sun’u pâkin
Açık etti ol vech ile özünü
Nukuşi mâsivâdan kalbi pâk et
Tecelli edüp, arz eyler yüzünü
Dü âlemden çevirdi lâ mekâni yüz
Anın çün ayırmaz ol, Hakk’tan gözün
LÂMEKÂNİ
Ey Tâlib-i Kâbe olan
Hak bendedir Kâbe benim!
Gelsin hacc-ı ekber kılan
Hak bendedir, Kâbe benim
Kim ki kapumda kul olur
Eşiğimde Kâbe bulur!
Münkir olan mahrum kalır,
Hak bendedir, Kâbe benim!
Kim ki ziyaretim ider
Mâsum pâk olur gider
Hak emrini daim tutar
Hak bendedir, Kâbe benim
İnsaf edip ol ehl-i Hak
İnkârı ko, gel bende hak!
Hak bendedir gitme uzak!
Hak bendedir, Kâbe benim!
ŞEYH TACEDDİN
Emrahi bu dünya bir hayali ham
Az yaşa çok yaşa ölümdür encam.
Nüfuz-u ehlullâh iksir-i âzam,
Taşı cevher hâki kimya ederler.
Emrahi cehd eyle hâli hâl eyle
Kâl ehli olandan infisal eyle.
Erenleri bul da imtisal eyle
Seni de vasılı Mevlâ ederler
Mürşidi Kâmile eylersen hizmet
Riyadan kurtulur alırsın himmet
Kendisin bimezle eyleme üflet
Ârif ol mekteb-i irfane yürü
Ehlullâh yoludur râh-ı tarikat
Erişir maksuda edenler hizmet
Azizim var ise sende bir niyyet
Merd olup bu yolda merdane yürü
İlm-i ledünniden haberdar olan,
Ne incitir yılan ne söyler yalan
Bir aşka düşmeden dünyada kalan
Ukbâda menzil-i maksuda yetmez.
Emrah ne eylesin bu hayalatı
Kendinde bulmuştur Cevher-i zâtı
Makâm-ı tevhidi nefyi ispatı
Mürşidin verdiği cevaptan aldım.
Bizlere dahleden münkiri billâh
Bîhaberdir bu esrarı ne bilsin.
Zâhir-ü bâtından değildir agâh
Ağyarı fark etmez yârı ne bilsin.
Bir özge âlemdir bu bezm-i âzâm,
Bu bezme girmiş değildir âdem.
Zâtı bu esrara olmayan mahrem,
Ağyarı fark etmez yârı ne bilsin.
Elest’ten nûş eden şarab-ı aşkı
Mest olup bu dar-ı mihnetten geçer.
Okuyup anlayan kitab-ı aşkı
Tâlim-i ulûmu kesretten geçer.
Fehmeder ârif-i billâh olanlar
Bende-i mürşid-i dergâh olanlar,
Men aref sırrına agâh olanlar
Siret-pezir olur sûretten geçer.
***
Velî olmaz kişi taşlanmayınca
Sivâ endişesi boşlanmayınca.
***
Kerâmet kesreti savm-u salât ile bulunmaz,
Ana derler kerâmet kim baka didâra doğru.
***
Ledün ilmi ile açılur basîret gözü kardaş,
Nazar eyler bu gözü ile gören asar doğru.