Ölmeden evvel Ölmek
- İnsanı “ALLAH”`a “İMAN” noktasından engelleyen en büyük üç perde; Nefs, tabiat ve şartlanmalardır; dedik…
Şartlanmalardan ve tabiatttan kurtulabilmek felsefe yolu ile de mümkündür!.
Tasavvuf ise, iman nuruna dayanan bir tarzdaki çalışmalar bütünüdür.Felsefe, daha önce de izah ettiğimiz gibi ise iman nurunu esas almaksızın, sırf akıl gücü ile yapılan çalışmalardır.
Bir kişi tasavvufa yani iman nurunu esas alan çalışmalara dayanmadan, kendindeki şartlanmaları ortadan kaldırabilr…
Şartlanmaları kaldırması, eğer iman nuruna dayanmıyorsa, tamamen beşeri zevk ve arzular istikametinde bir yaşam yolu oluşturur.
Bunun neticesi; “zındık” denen, “ALLAH” kavramını inkar ederek; kendini bir birimsel yapı kabul edip, tümüyle bedene dönük zevk ve arzular peşinde, hiç bir korkusu kalmaksızın yaşamayı doğurur.
Eğer ki; şartlanmalar perdesini kaldırmakla birlikte tabiat perdesini kaldırmışsa, ancak dikkat edelim bunu akıl yolu ile başarıyor; iman nuru yok!… O zaman bu kişide olağanüstü haller gözükebilir!… Onda gözüken bu olağanüstü haller, “istidraç” adını alır.
Eğer bu kişi, tabiat perdesini iman nuru ile kaldırmışsa o zaman ondan gözüken olağanüstü hallere “keramet” adı verilir… “ALLAH” ikramı anlamında!. Yani kişi bu halde iman nuruile hareket ediyor… Akıl, iman nuru ile hareket ediyor!.
Birinci aşamada, şartlanmaları kaldırdı… Şartlanmaları kaldırarak, halka tabi olmak durumundan kendini kurtardı!…
İkinci aşamada, tabiat perdesini kaldırdı…ilâhi ikram denen özünden gelen birtakım hallere nâil oldu!… Keramet sahibi oldu!.
Ve üçüncü aşamada, nasib olursa eğer; o zaman “nefs” perdesi de kalkar, “ölmeden evvel ölmek” denen hal meydana gelir!. “Yakîne” erer!… “Yakîne” erdiği zaman, ondaki ubûdiyet hükmü kalkar. Hali, ubûdettir.
Ubûdet “ALLAH”`ın fiilinden ibarettir!.
- “Ölmeden evvel ölmek” demek, senin şuurunda, terkibinin hükmünü ortadan kaldırarak, dilediğin isme dilediğin anda ve şanda bürünerek, o ismin mânâsı olan fiili ortaya koyman demektir.
- İnsanın, “birimsel bilinç” kabulünü yitirmesi, “Ölmeden evvel ölmek” dediğimiz bir biçimdir. Daha sonra da İlmi İlâhi`nin, “Akl-ı Kül” adı altında kendisinde zuhuru yönüyle “hilâfet“e lâyık olması gerekir.
- Ölmeden önce ölmek” ile hâsıl olan “yakin” de, Allah’a kulluk etmek vardır!…Varlığın yönünden, “Allah’a kulluk” etmek vardır…Esmâ yönünden değil.
- Eğer herhangi bir fiîl terkibiyet “hükmünden” çıkmıyorsa ki; Nebi ve Rasûllerden meydana gelen bütün fiîller terkibiyet hükmünden çıkmaz, çünkü velâyette “ölmeden önce ölme” dediğimiz hal var; “Ölmeden evvel ölmek” dediğimiz hal ile birlikte fiîl, artık kişiye bağlanmaz, Allah`a bağlanır!..
“Ölmeden evvel ölmek” ne demek? Onun ilminde terkibiyet hükmünün kalkması demektir!.. Terkibiyet hükmünden doğan fiil kalkıp da, o fiil Allah’a bağlanırsa, velâyette; bir nebîdeki fiîl nefse mi bağlanır?.. Ama buna rağmen bir nebî, herhangi bir fiîli edep olarak nefsine bağlar; Allah’a demez ki, “sen meydana getirdin bu fiîli, yerli yerincedir!..” Çünki, gerçekte, terkip hükmü kalkmaz! Terkip hükmü ebedî olarak kalkmaz!
Terkibiyet kaydından kendini kurtarmandan murad; esmâ mertebesinde isimlerin hakîkatıyla yaşaman; sıfat mertebesinde Allah’ı müşahede etmen ve bunun neticesinde de “Allah’ın kulu” olmandır.
Ama buna rağmen, fiilin çıktığı mahal, gene de terkip hükmündedir. Çünkü bir fiil varsa ortada, mutlaka o fiili meydana getiren bir terkip söz konusudur! Bir terkip oluşmuştur, vardır, varolacaktır, olmamasına imkân yoktur!.. Dolayısıyla terkibiyet hükmü ebediyyen yok olmaz!..
- “Ölmeden evvel ölmek” olayının gerçekleşmesi, mutlak mânâda Allah`a teslim olmana bağlıdır!. Daha doğrusu, Allah`a teslim olduğunu fark etmene bağlıdır.
- “Ölmeden evvel ölmek” denen iş kolay değildir!.
Ancak, “Ölmeden önce öldükten” sonra, “nefs“ini tanıyabilirsin!. - “Ölmeden önce ölmek” denen sırrın “hakk-el yakîni” ise ancak “mardiye nefs” kemâlinde gerçekleşir!. “FETH” hâli de bunun sonucudur!.. Bunun ehli de dünya üzerinde ancak onlarla sayılır!. Yani, ehline mutlak mânâda teslim olmadan, ölmeden evvel ölme hâli kesinlikle gerçekleşmez. Teslim olma hâli de, ancak ve ancak, bu işin bütün boyutlarını anlayıp bildikten sonra, bir milyon kişi içinden çıkabilecek bir kişiye nasip olabilir.
- Aşamalar
1.Men ârefe (İlmel yâkin – Mutmainne’de hasıl olur)
2.Mübdî marifet (Aynel yakin – Radiye’ de hasıl olur)
3.Mûtu kablel ente mût (Ölmeden evvel Ölmek) (Hakkel Yakin – Mardiye’de hasıl olur) - FETH nedir?..Kişinin içinde bulunduğumuz şu boyutta, bu bedenle yaşarken; bir anda, beden bağımlılığından kurtularak, sanki ölmüş gibi, tamamiyle ruh beden yaşamına geçmesi ve ruhtaki özellikleriyle yaşamını bu dünyada sürdürmesi halidir.”Ölmeden evvel ölmek” denilen hâlin hakkel yakîn yaşanmasıdır. Bize öğretilene göre, böyle kişilerin yeryüzünde sayıları kırkı bile bulmazmış, nuranî FETH sahipleri olarak.
- Havâs`ın “ikâme” ettiği namazın ötesinde, bir de “hass-ül havas”, “mukarreb” denen, “Allah”a kurbiyet kazanmış, evliyânın ileri derecelilerinde yaşanan “daimî namaz” hâli söz konusudur.
1-“Kılınan” namaz…
2-“İkâme” olunan namaz…3-“Daimî” namaz…
“Daimî” namaz nedir?
Namaz, ana yapısı itibarıyle, “ikâme” olunan namazdır dedik.
“İkâme” namaz sonucunda “secde” ile namazın kemâline ulaşırsan; bu “ikâme” olunan namaz kişiye “uruc” sağlar ve “mi`râc” hâsıl olur!.
“Mi`râc” kişinin “Kâ`bı kavseyn” veya “ev ednâ” makamında, “Allah“ı müşahede etmesi!..
Ya da, daha açık ifadesiyle, kendi varsayım benliğinin, hiç varsayılmamışçasına ortadan kalkıp, “BÂKİ ALLAH“tır hükmünce bütün esmâ ve sıfatlarıyla BÂKİ olması hâlidir.
“Urûc”un neticesinde hâsıl olan “mi`rac” ile o kişi, İlâhi bakâ ile “BÂKİ” olur!… Sen, onu kendin gibi sanırsın; ama o, “Allah`la bâki” durumdadır!.. Ve bu hâl ile hayatını sürdürür.
Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm’a baktıkları zaman; O da bizim gibi yiyip içiyor, aramızda dolaşıyor, çarşı pazar geziyor, ne ayrıcalığı var dediler… Ama O, ilahi hakikatı hissedip yaşayan, “mi`rac” sahibi olan; ve bunu bize bildiren “Allah Rasûlü” idi!.
Dışarıdan bakanlar, o “daimi namaz” ehlini kendileri gibi görürler; ama bilmezler ki O, varlıkta “Bâki olan Allah”ın yalnızca bir esmâ zuhurudur!.
İşte bu hâl, “ölmeden evvel ölerek”, şuur boyutunda kişisel kıyâmetin kopup;
“Sümme ileyna turceûn”, “ve dahi bize döneceksiniz”
âyetinin mânâsı ortaya çıkıp; basit tâbiriyle “kişinin Allah`a rücû etmesi”dir.
Allah`tan gelenin Allah`a rücû etmesidir!…
İşte bu da “mukarreb“lerin “daimi namazı“!.
Bunu başka nasıl anlatmak lâzım bilemiyorum!. Ancak yaşayan bilir!. Daha fazlasıyla anlatılması bizce mümkün değil!.
- FETH nedir?.. Kişinin içinde bulunduğumuz şu boyutta, bu bedenle yaşarken; bir anda, beden bağımlılığından kurtularak, sanki ölmüş gibi, tamamiyle ruh beden yaşamına geçmesi ve ruhtaki özellikleriyle yaşamını bu dünyada sürdürmesi halidir.”Ölmeden evvel ölmek” denilen hâlin hakkel yakîn yaşanmasıdır. Bize öğretilene göre, böyle kişilerin yeryüzünde sayıları kırkı bile bulmazmış, nuranî FETH sahipleri olarak
- Ölümü tadmış bulunan birimin bedeninin içine defnedildiği toprak çukura kâbir dendiği gibi; ölmeden evvel ölmüş kişinin bedenine dahi “kabir” denilir. Hattâ ehli arasında, hakikatı yaşayan kişilere, “kabrini sırtında taşıyan” denmesi dahi meşhurdur.
Yâni bu ifadesiyle, hakikatın yaşanmasının, dünyada, bir bedenle yaşanırken gerçekleşmekte olduğuna işaret çekilmektedir.insan, bu dünya hayatı içindeyken, hüküm ve takdiri ilâhî sonucu belirli çalışmalar yaparak, ölmeden evvel ölecek, bu şekilde “uyanacak”, hakikatı ve Hakkı görecek ve ondan sonra da bedeninin ömrü kadar, kabrini sırtında taşıyarak hakikatın gereğini yaşayacak.
- Beden kullanım dışı kaldığı zaman bedendeyken sahip olduğun huylar da ortadan kalkıyor mu?
Hayır!.
Bilinç yani şuur, biyolojik bedendeyken hangi huyları ve değer yargılarını benimsedi ise onlarla yaşamına devam ediyor… Biyolojik bedeni olmasa da!… Mikrodalga bedeni ve beyniyle!…İşte, “nefs” yani bilinç, biyolojik bedenli yaşamında bunları benimsediği; ve ölümle boyut değiştirerek bunlardan kurtulamayacağı için; “ölmeden evvel ölmek” çaresini getiriyor Hazreti Muhammed Aleyhisselâm!..
Zira, normal ölümle ölürse kişi; o halinin sonuçlarını yaşamaktan başka yapabileceği bir şey yok ölüm sonrasında!.
- Eğer kişi dünyada yaşarken, ölmeden önce ölmemişse, vehmin hükmü, kaydı altından kendini kurtaramamıştır; ki öldükten sonra da kendini vehimden kurtarmasına asla imkân yoktur!.
Dolayısıyla, onun şuurundan birimsellik asla kalkmaz!. Yani, “Vahdet“e giremez, “Vahdâniyet“i anlayıp idrak edemez, hissedemez, yaşayamaz… Yani, ölmeden evvel ölemez…
Ölmeden evvel ölmek denen şey; hükmi ölüm ve fiili ölüm olmak üzere ikiye ayrılır.Esasen ölüm, üçtür: Fiziki-fiili-hükmi !…
İlâhi kudret ortaya çıktığı zaman “ölmeden evvel ölme” hâli “yakîn”e tekâbül eden şekliyle oluşur; ki bunun sonucunda kişi bilinci itibariyle var olan bir varlık olduğu idrâkına ererek, beden bağımlılığından kendini soyutlar; ki bunun sonucu da “mutmainne nefs” bilinci olarak velâyet hâlidir!. Böylece vehmî benliğin kendini, bedenmiş gibi kabûlü ortadan kalkar. İşte o zaman, “Allah`a vuslat” denilen hâl yaşanır…
- Allah`ı istiyorsan, sana dünyayı yaşatacak olan kişilerin peşinden koşma!. Seni, “ölmeden önce öldürecek”(!) olanı bulmaya çalış; ki “Sen beni göremezsin!..” hitâbı ile karşılaşmayasın!…
Seni yaşatanlar, bir ömür boyu yaşatır, ama sonunda helâkın mukadderdir!..
Seni “ölmeden evvel öldüren“, Dost`undur!.Çünkü, Mü`min ölümle Allah`a kavuşur, vuslata erer!. Derler anladın mı şimdi bu sözün bâtınî anlamını?.
Ve o zaman der ki o:
“Benim cenazemi ağlayarak kaldırmayın!.. Davullar defler çalın!… Yâr ile vuslattır, benim hâlim… Gelin ile güveyin buluşması gibi, düğün yaparak cenazemi kaldırın!.”
Evet!.. Senin gerçek dostun, seni varlığından öldürecek olandır!. O`nu bulmaya çalış ki, O`nun eliyle vuslata eresin!… Ölüm, senin için şifâdır.
Ölüm de cehennem gibi, Rahmettir!… Rahman`ın Rahmeti ise, sıkıntıda gizlidir. Tıpkı acı ilâcın içinde şifanın gizli olması gibi…
Dünyaya bağımlı olan birimlere ölüm, korkulu bir şeydir; çünkü sahibolduğu her şeyi kaybetmektir. Ama, bil ki, burada içindeki o korkuyu aşamıyorsan, vehimden kendini kurtaramıyorsan; bunun sana yarın getireceği azaplar çok daha büyük olacaktır…
Var, sen gel!.. Kendini güler yüzle, seve seve, Allah için ölüme terket, ki benliğinden ölü; Allah ile “Hay” ve “Bâkî” olarak yaşayasın!..
Yani, “Ölmeden evvel öl!” hükmünce, ölümü tatmış olasın!..
- Ruh`un bedenden ayrılması iki yoldan mümkündür;
1- Mutlak ölüm ile;
2- “Fetih” hâli ile.
Bu iki hâl dışında, ruhun bedenden ayrılıp gitmesi diye bir olay yok!..
Ölmeden evvel ölme hâlini “Hakk-el yakîn” yaşayan “fetih” ehli kişiler hariç, diğerlerinin hepsi, “beyin radar dalgaları” sayesinde görür!.Bu durum ya tasavvufta çalışmalar yapmış ve “mardıyye nefs” mertebesine ulaşmış kişilerde meydana gelir;ya da “nefsi emmare”de olmasına rağmen bazı kişilerde “zulmânî feth” şeklinde “istidrac” yollu olabilir.. Bu konuyu “DUA ve ZİKİR” isimli kitabımızda geniş bir şekilde anlatmıştık.. Bu yüzden burada bu konunun detayına girmeyeceğim…
- Eğer, kişi “ölmeden evvel ölmek” diye bahsedilen hakikate erme sırrını yaşayacaksa, “küçük kıyamet” denilen haller de yaşamında açığa çıkmaya başlar..
RUM 30-43 Allah`tan, geri çevrilmesi mümkün olmayan süreç (ölüm) gelmeden önce, vechini (şuurunu), Din-i Kayyım`a doğrult (islam`a-her şeyin Allah`a mutlak teslim olduğu gerçeğine) ki, o süreçte (insanlar) bölük bölük ayrılırlar.
ZÜMER 39-54 Rabbinize yönelin (tövbe edin) ve size azap (ölüm) gelmeden önce O`na teslim olun… Sonra yardım olunmazsınız!
ZÜMER 39-55 Siz farkında olmadan, ansızın azap (ölüm) size gelmeden önce, Rabbinizden size inzal olunan en güzele tabi olun!
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.