Nefs
- “NEFS”in anlamı “bilinç sahibi birim”dir..
- “Nefs“, varlığını esmâ mertebesinden yani Hakk`ın varlığından alıp “Rubûbiyet Nûru“ndan yaratıldığı için, “yapısının gereği olarak dilediğini yapmak ister ve yapar“… Engel tanımaz!.. Hayır veya şer, iyi veya kötü diye bir kavram bilmez!..
O, sadece dilediğini yapmak ister ve yapar. Çünkü var oluşu “Rubûbiyet nûru“ndandır… “Nefs“in aslı, “Nefs–i Küll“dür… - İnsan dediğimiz varlıktaki bazı zihinsel fonksiyonları sayalım: Nefs (ben kavramı), akıl fikir, hayâl, idrak (kavrayış), vehim (varsayım), himmet, ve hâfıza (yani bellek).
- “Bireysel bilinç“in orijinal hâli, “Nefsi Sâfiye“dir… “Nefsi Sâfiye” işaret edilen “kozmik bilinç“, şartlanmalardan, şartlanmaların oluşturduğu değer yargılarından ve değer yargılarından doğan duygulardan oluşan perdelerle ve varsayım kabulle “kendi özünden” uzak düşmüş ve nihayet “nefsi emmare” denilen en alt bilinç seviyesine düşmüştür…
- Bazıları “tabiat”ın gereği olan hâlleri “NEFS”e atfederek, sanki bunlar “Nefs”e ait özelliklermiş gibi göstermişlerdir.
Oysa “Nefs”in özünde, yapısında bu özellikler yoktur; yalnızca “BEN” kavramıdır “NEFS”!..
Ancak “Nefs”, bilincinin bürünmüş olduğu perdeler yüzünden orijinaliyle kendini tanıyamamış, hakikatını bilememiş olması nedeniyle, kendini beden kabullendiği için; bedenin tabiatı gereği olan halleri de kendi özellikleri sanma yanılgısına düşmüştür.
Burada konuyu daha iyi anlayabilmek için “Nefs” kelimesinin yerine geçici olarak “bilinç” kelimesini koyabiliriz!
- “Akl-ı Evvel“, varlığında mevcut olan kudret itibariyle “Nefs-i Küll” adını alır.
- “Nefs–i Küll“ün zâhiri ve varlığı, bu kâinatı oluşturan cevher olan, “enerji” dediğimiz şeydir..
- “Nefs-i Küll” de mevcut olan bilinç, ilâhi isimlerin mânâlarını yansıtan bilinçtir, ki kendindeki mânâları ortaya koymayı diler.
- Beyin, her an, bir yandan ruhu üretir, bir yandan da genetik verilerin + astrolojik verilerin etkilerin sonucu oluşan bilinci yükler!. Daha sonra, 7. ve 9.ncu aylarda ve doğum anında meydana gelen tesirlerle kişilik özellikleri oluşur… Ve bu kişilik özellikleri aynıyla da bireysel ruha = kişilikli ruha yansır.
Daha sonra, bu kişi büyümeğe başlar…
Bu arada kişide genetik veriler ‘ astrolojik etkiler ‘ çevresel bir “Benlik” duygusu gelişir; bilinç birikimine “Ben” demeğe başlar…
“Ben” kelimesiyle işaret ettiği bir varlık var elbet!.. Fakat, şartlanmaları ne istikamette ise, “Ben”i, o şekilde anlıyor.
“Ben” kavramı şaşmıyor… Ancak, o “ben”i şartlanmalar nasıl oluşturmuşsa, öyle bir “ben” kabul ediyor…
Ve bu “ben” dediği “Nefs”i, şartlanmaları dolayısıyla oluşan değer yargıları nedeniyle, neyi isterse onu yapmak istiyor.
Burada yanlış anlaşılan ve çok önemli bir olay var…
Eskilerin bir çoğu “Nefs” ile “Ruh”u karıştırmışlardır!.
“Nefs”, bilincinizin rengine bürünen, “ben” kelimesiyle işaret ettiğiniz soyut varlığınızdır!.. “Hayat” sıfatının varlığını oluşturması sebebiyle “Ruh” ismini alır.. Kişilik bilincinin oluşması ertesinde birim “ruh”a izâfe edilir.. Bilince izâfetle “nefs” denilir ve bilinç mertebesine göre isimlenir.
“Ruh”la “hayat” bulmuş “nefs”te mevcut olan “Benlik” kavramının oluştuğu “bilincin seviyesinin adı”dır, “Nefs-i emmare”!.
“Nefs”in varoluş hükmü, bilinç düzeyine göre dilediğini yapmasıdır!..
“Nefs”in istekleri diye bilinen şeylerse, ya bedenin tabiatının gerektirdikleri, ya da şartlanmalarının getirdikleridir.
“Nefs”, bedende kendini tanıdığı ve beden kabul ettiği için; bedende gözünü açtığı için, bedenin istek ve arzularını, kendi istek ve arzularıymış gibi kabullenip, bedene dönük emirler vererek yaşamını sürdürür. Bu yüzden de tasavvufta “emmare nefs” adıyla anılır!.
Fakat, kendisinin bedenin ötesinde bir varlık olduğu yolunda bir açılım olursa o zaman yaşamı değişmeğe başlar. Ve kendisini geçmişte beden kabul edip, yalnızca bedene dönük bir yaşam sürüp, öz değerlerini bilememekten dolayı büyük bir pişmanlık duyarak, kendi kendine “levm” eder… Ki bundan dolayı da “levvame nefs” ismini alır aynı “nefs”!.
“Nefs”, öz`ü itibariyle, yani varlığının hakikatı itibariyle, Allah`ın bütün isimlerinin mânâlarını câmidir… “Nefs”in aslı “Nefs-i Küll”dür.
“Nefs-i Küll”, esmânın toplu olarak bulunduğu “Ruh-u Â’zâm”ın varlığıyladır; kudretinin açığa çıkmasıyladır; yansımasıdır, aynasıdır!.
Önemli olan Nefs`in kendisinde mevcut olan bu mânâları tanıyıp bilmesidir…
“NEFS”in kendini tanıyıp bilmesinin yedi mertebesi vardır…İnsanların geneldeki mertebeleri de yedidir… Yani bütün insanlar, bu yedi mertebenin birindedirler. - “Nefsinin hakikatı”, “Allah’ın hakikatı”dır… Nefs, bir şeyin Zâtıdır..Oysa, varlığın Zâtı, Allah’tır!..
- İbadetle mertebe elde edilmez. İbadetlerinizle belli güçleri kazanırsınız, belli tecrübeleri kazanırsınız,anlayışınız artar, irfaniniz artar, fakat size mertebeyi getirecek kazandıracak olaylar sıkıntılar çileler ızdıraplar ve azaplardır. O baskı altında paklanma oluyor ve direnç kazanıyor. Bütün Nebi/Rasullerde ve evliyada bu olay var. Bununla bağlantılı olararak Hz. Muhammed (s.a.v) diyor ki; belanın büyüğü önce Nebi/Rasullere sonra büyük velilere mertebesine göre diğer velilere ve nihayi olarak müminlere gelir… Dolayısıyla mertebe, çekilen ızdırap dertler ve çilelerle olur…
- Rabbın Allah’tır!..Sen Rabbının kulusun!..Rabbının kulluğunu yerine getirmen yönünden;Allah’ın emrini yerine getirmiş olursun!..Ama Rabbının emrini yerine getirmen yanısıra, Allah’ın yerine getirmeni istediği, bütün emirleri yerine getirmekle mükellefsin!.. Bu mükellefiyetini yerine getirmemenin neticesi ise,”Nefsine zulm etmek” ve bundan dolayı da “azâba” düçar olmaktır..
- Nefs, ya aklın doğrultusunda hareket edecektir; ya da vehmin hükmü altında istikametini bulacaktır… Seyyaldir!
- Nefsin isteği benliğinin yücelmesi, benliğinin mertebe kazanması, benliğinin, sayılması, sevilmesi, korunması, yüceltilmesidir.
Bedenin isteği ise güzel yemek, güzel içmek güzel uyumak güzel çiftleşmek… Yani kendi tabiatına uygun hallerle bezenmek. Bu tabiatının isteğidir. Nefsin isteği değildir. - “Nefs”, “Rubûbiyet” hakikatından varolduğu için, mutlaka aklettiğini yapmak ister!. Nefs için iyi-kötü diye bir ayırım yoktur. Çünkü Rabbani hakikattır aslı!… Rab ise dilediğini yapar!.
- “Nefsinin hakikatını bilen Rabbini bilir.” Çünkü Rabbi bilmek, nefsi bilmeğe bağlıdır. Çünkü nefsin hakikatı Rubûbiyet mertebesinden gelir.
- Tabiat perdesinin kalkmaması yüzünden kişi “NEFS”ine ârif olamaz, kendini beden kabullenmekte devam eder…
- “NEFS” mertebelerini bu güne kadar hiç anlatılmadık yönüyle “NEFS” isimli 90 dakikalık ses kasetinde açıklamaktayız… Arzu edenler detayları oradan dinleyebilirler… Ayrıca “KENDİNİ TANI” isimli kitapta da bu konuya çok geniş yer verdik, Allah takdir etmişse…
- İnsanı “ALLAH”`a “İMAN” noktasından engelleyen en büyük üç perde; Nefs, tabiat ve şartlanmalardır;
- “Nefs” perdesi kalkmadığı sürece kişi hakikata eremez, zahirde kalır. İman nuru ile nefs perdesi kalkar!. Ancak, iman nuru da saadet hükmünü almış kişide meydana gelir.
- Tabiat ve şartlanmalar perdelerinin kalkması akılla mümkündür. Ancak nefs perdesinin kalkması ancak ve ancak iman ile mümkündür.
- Hakkıyla “ALLAH“a “iman etmek“, “benliği, nefs“i ortadan kaldırır, imha eder, yok eder!…
- Her bir nefs sahibi, şuur sahibi, ölümü tadacaktır.
- “Biz nefislerimize zulmettik” ifadesi çok anlamlı bir ifadedir.
Buradaki “Nefs`e zulmetme”nin mânâsı, konuyu derinlemesine bilmeyenlerin anladığı gibi; “Ben, Nefsime yani bedenime zulmettim” demek değil…
“Nefsinize zulmetmeyin“in anlamı da “oruç tutup, aç kalıp bedeninize eziyet etmeyin” de değil!..
“Nefs“in hakikatı, ileride “nefs” bölümünde açıklayacağımız üzere, “İlâhi isimlerin işaret ettiği anlamlar ve bu ilâhi isimlerin hakikatı olan “Zâtî” Hakikat“tır!. - Halife olarak kişinin kendini tanıması için, önce Nefsi`nin hakikatını bilmesi gerekir.
“Nefs”inin hakikatını bilmesi için, bilincini arındırması gerekir.
“Nefs`ini arındırmış olan felâh bulmuştur...” ( 91-9) hükmü, buna açık seçik işaret eder. - “Nefs” ve ondaki “bilinç“, gerçeği itibariyle, yapısının özü itibariyle, “Rubûbiyet Nuru”ndan, yani “esmâ” mertebesinden yaratılmıştır.
- “Nefs-i Küll”den, yani varlığın özünü meydana getiren enerjiden, ana rahmindeki sperm-yumurta birleşmesiyle hâsıl olan ilk maddeye, 120. gün`de özden dışa doğru diye tanımlamağa çalışacağımız bir boyutsal geçişle ulaşan “Nefs-i Küll”ün kudreti, o birim`de, “Ruh-u izâfi”yi yani “birim ruhunu=ruhu insânî”yi meydana getirir…
- Eskilerin bir çoğu “Nefs” ile “Ruh“u karıştırmışlardır!.
- “Nefs“in istekleri diye bilinen şeylerse, ya bedenin tabiatının gerektirdikleri, ya da şartlanmalarının getirdikleridir.
- Önemli olan Nefs`in kendisinde mevcut olan mânâları tanıyıp bilmesidir… “NEFS”in kendini tanıyıp bilmesinin yedi mertebesi vardır…İnsanların geneldeki mertebeleri de yedidir… Yani bütün insanlar, bu yedi mertebenin birindedirler.
- “NEFS-i KÜLL” deyimi, göresel varolan parçaların toplamı, anlamına gelen “tümel nefs” diye değil; gerçekte varolan “tek mutlak nefs”=tek mutlak bilinç” anlamında değerlendirilmelidir
- “Bilinç” nasıl arınır ve “Nefs” orijinalindeki sâfiyetine nasıl kavuşur?…
- “Bilincin arınışı sonunda” dediğimiz, ya da “Nefsin tezkiyesi” diye bilinen özbilinç noktasında yani “Sâfiye Nefs” boyutunda kendini tanıyabilme durumuna işaret eden bir uyarı vardır: “Allah`ın ahlâkı ile ahlâklanınız”!..
- Nefs mücahedesi denen şey, Nefsi, şartlanmalardan arındırma ve tabiata tâbi kılmama mücadelesidir!.
- “Nefs”in hakikatının ne olduğunu bildikten sonra kişi, belli şartlanmalardan da kendini arındırabildiği takdirde, en büyük tehlikeyle yani tabiat tehlikesi ile baş başa kalır… Tabiat tehlikesinin içine düşmesinin sebebi, Nefsin, hakikatını tam hakkıyla bilememesi ve ilmin neleri getirmesi konusunda yeterli bilgiye sahip olmamasıdır!.
- Bugün kendilerinin “beden” olduğunu sananlar, yarın da kendilerini “ruh” zannedecekler!.
Nefsin hakikatı, Rubûbiyet vasfına uzanır.
Kendini beden sanıp, huy ve şartlanma ile bürünmüş nefsin âkıbeti, dâimi azâbdır.
Nefs, kendini tanımadıkça azâbdan kurtulmaz.
Nefsin aslî vasıflarıdır; hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, algılama, değerlendirme.
Nefs, zâtı itibariyle, ‘’salt şuur’’dur.
Her ortamın bedeni, o ortamın şartlarıyla oluşur. - “Nefs“inin hakkını vermiyorsan; bil ki, nefsine zulmedenlerdensin!
“Nefs“inin hakkı “halife” olmaktır!.. - Nefsine bağladığın fiillerin, özünde kulluktur; hükümde, şirk!.. “NEFS“e bağladığın fiiller, özünde kulluktur; hükümde, hikmet !..
- Nefsini gören Allah`tan perdelenir!.
- Zâlim nefsinin hakikatini bilmeyendir.
- “BEN” ile “NEFİS” veya “NEFS” hep aynı şeydir!. ‘’Bilinç’’ ya da ‘’Akıl’’!.
- Firavun, birimsel nefse dönük sorumsuz yaşayan kişidir!.
- “Allah”ı “kıymetini bilerek tanımamanın, nefsine yaptığın en büyük zulüm olduğunu idrâk edemiyorsan; mübârek olsun dünyalığın!.
- Allah, insanın nefsini, bedenini, ruhunu, kalbini, işitiş ve duyuşunu, elini ve ayağını hep NEFS`iyle meydana getirmiştir. Ve bu isimlerle anılan şeylerin hepsi de O`nun NEFS`iyle kâimdir. NEFS`iyle izhâr olmuştur. Dolayısıyla gerçekte insan diye bir bağımsız varlık mevcut olmayıp, o isim altında Allah isimleri’nin mânâ terkibi vardır.
- “Vâhidiyet” mertebesi “Nefs” ile kâimdir. “FERD”dir “Nefs”!..
- “Nefsi kül” kavramı kalkınca “Vitriyet” yaşanır!.
- Rasûlullah (salla`llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: -Cehennem, nefsin arzuları, Cennet de nefse hoş gelmeyen şeylerle perdelenmiştir.” (Buhari- Müslim, Tırmizî)
- Adem’i “şuurlu bir varlık” haline getiren gerçek, ana ve tek faktör, yapısında ortaya çıkan esmâ’ül hüsnâ diye bildiğimiz Allah isimlerinin mânâlarıdır ki, bunlar ona henüz yaratılışı safhasında bağışlanmış; ve bu bağış sonucu, bu “TÂLİM EDİŞ” sonucu Adem “şuurlu bir varlık” yani “nefsi nâtık” olarak yeryüzünde yaşamına başlamıştır…
- Hazreti Muhammed`in gece teheccüd namazı kılarken secdede söylediği şu duasındaki sözler işaret ediyor:
–Lâ uhsiy senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsik!..
–Senin NEFSİNİ bilip değerlendirişin gibi benim seni değerlendirebilmem, senâ etmem asla mümkün değildir!.. - “B” sırrının işaret ettiği şekilde ismi ALLAH olanın Rahmaniyet ve Rahimiyeti kişinin nefsinden zuhur etmektedir. Bu sebeple, kişi, gerek zâhiri ve gerekse bâtını yönünden Rahmaniyet ve Rahîmiyyet nimetlerine özünden gelen bir yolla erişmektedir;
- Nefs kelimesiyle işaret edilen şuur (beden değil), önbellekteki değerlendirmeleri sırasında, astrolojik etkiler, bedensel dürtüler ve duyguların yoğun bombardımanına rağmen; ana belleğinde bulunan gerçekçi verilere göre yaşamına yön verebilirse, o kişinin dünyası da âhireti de mamûr olur. Bu da ancak onun bilincini, “nefsini tezkiye etmesi” ile, yani tasavvuf terbiyesi ve İslâm Dini verileriyle arındırmasıyla mümkün olur.
- Hakikatinden bilincine olan akışta, çeşitli boyutlar–âlemler–mertebeler hâlinde, Ahadiyyetten, Â’ma mertebesinden, Vahidiyetten Rahmaniyetten, Arştan, Rububiyetten, Ubudiyete, yani bilinç (nefs) mertebesine kadar tüm mertebeler kişinin özünde mevcuttur!.
- Seyri enfüsi, insanda “nefsini bilme” diye anlatılan olaydır; ki bunu “NEFS NEDİR” isimli sohbetimizde anlatmıştık.
Soru
-Anlayabildiğim kadarıyla, bir belâ ile karşılaşıldığında, “bu ilâhi takdirdir” veya “bu yaptığımın karşılığıdır” düşünceleri arasında yapılacak seçim son derece önemli…
Hangi bakış açısını seçmeliyiz ki, bu, bizi hakikati müşahededen uzak düşürmesin?…
ALLAH isminin işaret ettiği mânâ hakkında bilgisi olan herkes biliyor ki, ALLAH`ın takdiri dışında hiçbir iş meydana gelmez. Ancak burada çok ince bir noktaya işaret var…
Cevabımı Kur’ân`dan bir misâlle vermek istiyorum.
Öncelikle, karşılaştığımız bir olayı “belâ” olarak nitelendirmek, o noktai hakikati müşahede edememekten kaynaklanır.Hakikati müşahede edememenin verdiği zorluktur, aslında karşılaşılan…
Dolayısıyla hakikati görememe durumu “nefse zulüm” diye anlatılan hâli ifade eder. Böyle bir durumda bize yol gösteren Kur’ân işâreti: “Zulmeden ALLAH değildir, onlar kendi nefislerine zulmettiler..” dir…
İblis ve Âdem, Cennet’ten kovulma hâdisesi sonrasında, bu işledikleri hakkında iki farklı sonuca varırlar. Her ikisi de yaptıklarının Allah takdiri olduğu bilgisine sahip olmalarına rağmen, Âdem “nefsine zulmedenin kendisi olduğunu” (yani kendi yaptığın neticesine katlandığını) itiraf ederken; İblis, karşılaştığı olayı, “beni azdıran Sensin” diyerek ilâhi takdire bağlar…
Âdem, yaptığı hatayı kendine maleder: “Ben bu halde kendi nefsime zulmettim”, der, ve bu değerlendirmesinden dolayı mağfiret bulur. İblis’in ifadesi ise, “beni azdıran sendin” Fakat bu değerlendirme onun helâkına sebep olur.
Kendinden istenenin zıddını yapmasıyla İblis’in helâkine sebep, işte bu sorunuzun cevabında gizli. O halde, karşılaştığı şeyden sıkılan, belâ algılayan demelidir ki:
“ALLAH`ım, şu halde Sen, benim değerlendirmemden Subhansın; kendi nefsimin hakikatini görememekle bu duruma mâruz kalarak nefsime zulmeden ise benim…
Takdir, düşüncede bilinmeli, ancak belâyla karşılaşıldığında böyle diyebilmeli ve böylelikle “SEN”e değil “ÖZ”e dönmelidir… Hepinize sabrınız için teşekkür ederim…
Üstad
-Teşekkürler …. Sanırım bana şunu anlatmak istedin;
İblis’in lânet almasına sebep, Allah’ı enfüste seyredip âfâki seyrini tamamlamamış olması sebebiyle karşısındakinde göremeyişi ve karşısındakini inkâr edişi “şeytan” vasfını almaya sebep oldu!…
Bilmesine rağmen, bildiğini yaşayamaması yüzünden; yaptığının müsebbini ÖTEYE ATTI!… Öteye atmakta ŞEYTÂNİ VASIF olduğu için, LÂNETİ=UZAKLIĞI yaşamak durumunda kaldı…
Buna karşın Âdem ise, Yeryüzünde Halife olarak zâhire çıkarıldığı için, hilâfetinin bilinci içinde, yaptığını ÖTEDEKİNE maletmedi; faili hakiki olarak kendindekini gördü… Ve yaptığını nefsininin hakikatine bağlıyarak; yaptığı gerçeği örtme işi dolayısıyla; nefsinin hakkını yemiş olarak, kendisine zulümde bulunduğunu idrak etti….
Bu idrâk edişin anlatımı, içinde bulunulan idrâk da; “Ben nefsime zulmettim” kelimeleriyle bizim anlayışımıza nakledildi…
Yani kalıp kelime olarak biz bu cümleyi tekrarladığımız zaman, ne tesbih etmiş oluruz; ne de dua!…
O idrâkın bize açılması, hissedilmesi ve yaşantımızda yer alması ise, Âdem’in istiğfarının bizim tarafımızdan paylaşılması demek olur; kanaatime göre…
Soru
-Nefs boyutunda Nefs Tek`tir.. Buyurulurken, diğer yerde de 7`ler için: 7 ayrı Nefs, Tek bilinç tanımlaması yapılıyor… İzah eder misiniz?..
Üstad
-Yedi ayrı nefs kelimesindeki görüntüdeki kişi anlamına kullanılmıştır… Öz benlik anlamında değil…
Soru
– “Size hesap görmeye nefsiniz yeter” Âyeti doğrultusunda Münkir ve Nekir meleklerinin fonksiyonlarını nasıl değerlendirmeliyiz ?..
Üstad
-Bakın.. burayı iyi anlamaya çalışın boş şoklardan çıkarak!…
Ölüm belki yarın kapınızda, bunu düşünüp şok olmuyorsunuz da masalları kafanızda büyüterek kendinizi şoka sokuyorsunuz…
Olacaksanız, hâlâ “Allah Adıyla İşaret Edilen’in ne olduğunu anlamayışınıza ŞOK olun!…
Bu durumda geçseniz öbür tarafa ne olacak?…
“Allah Adıyla İşaret Edilen’in sayısız özellikleri, bazen de birbiriyle çelişki gibi görülen anlatımlarla bize anlatılmaya çalışılıyor…
Allah isimlerini biz Hulûsi`nin isimleri gibi anlamayalım!…
Kaldı ki, Hulûsi’nin isimleri bile, Hulûsi’yi anlatmaya yeterli değildir!…
İsimlerle nereyi yakalamağa kalkarsan, oradan eli boş çıkarsın!…
Ne zaman o isimle O`nu kayıt altına alırsan, yalnızca bilincini kayıtlamış olursun!…
Hangi anda hangi boyutta nasıl açığa çıkarsa, algılayana göre; orada bir isim yaratılır!… İsim perdesi kalkmayan sağlıklı düşünemez!…
İsimler bize yolda ışık tutan fener gibidir… “ALLAH Adıyla Anılan’ın isim ve sıfatları dahi, bizim düşünmemiz dilendiği biçimde bize bildirilmiştir ki; bildiren, bildirdiklerinden MÜNEZZEHTİR!…
Bilmem anlatabildim mi?…
Soru
-Zât mertebesi, Kadir ve Cuma geceleridir; Vech mertebesi ise Kıyamet ve Cuma günleridir(Nesefi-İnsan-ı Kâmil)
Bu konuyu biraz açar mısınız? Teşkkür ederim…
Üstad
-ALLAH Adıyla İşaret Edilen”in “ZÂT”ından bahsediş semboliktir… Çünkü “Zât” kavramından da münezzehtir ve bu kavram bize “GÖRE”dir!.
Kadir nüzûlle , Cuma Mi’râc ‘la “Cem” makamından kinâye ilgilidir.
Kıyamet de gene Cem makamıyla ilgilidir. “O günde TEK BİR NEFS olarak gelirler .” anlamında bir Âyet vardır sanırım, ki buna işâret eder.
“NEFS”
- Bir şeyin zâtı, kendisi…
- “İnsan”
- “Hayat” sıfatının varlığını oluşturması sebebiyle aldığı isim(“Ruh)
- “Ruh-u Hakikat”
- “Ruh-u Seyrânî”
- Evrensel benlik hissi
- Bilincinizin rengine bürünen, “ben” kelimesiyle işaret ettiğiniz soyut varlığınız
- Bilinç
- Kozmik bilinç
- Kendisiyle akıl ve temyiz yapılan…
- Anlayış
- Birim bilinci(Esmâ terkibi olarak meydana gelen bilinç)
- “Ben”-Benlik(“Ben” duygusu-sadece ve yalnızca “benlik”duygusu)
- “Ben” kelimesiyle işaret ettiğin-kastettiğin varlık
- Değer yargıları
- Bedensellik kabulü vehmi
- Şeytan
- NEFS”İN HAKİKATİ(Esmâsıyla Allah!-“Rubûbiyet” kemâli- “Melek” tâbir edilen kuvve)
- NEFS BİLİNCİNİN ASLI->SÂFİYE!
- NEFSLERDEKİ ESMÂ KUVVETLERİ(Allah nimeti)
- “NOKTA”NIN NEFSİ
- NEFS-İ VÂHİDE{Nefs-i Küll-Kozmik Bilinç-Evrensel benlik hissi}
- NEFSİ(Bilinci) DÜZENLEYEN->“HÛ”(“O”){Ona (bilince) hem fücurunu (Hak’tan ve Sistemden sapmayı) ve hem de takvasını (korunmasını) ilham eden}
- “NEFS”İN YETENEKLERİ
- “Nefs”in nâriyyete bürünme yeteneği
- HER NEFS(Bilinç),ÖLÜMÜ TADACAKTIR!
- UYARILMA SÜRECİNDE NEFS
- Uyarılma sürecinde her nefs(bilinç), birlikte olduğu sevk edici (doğal bedensellikle oluşmuş kişiliği) ve bir şahit (içindeki Hakk’ın sesi olan vicdanının seslenişi) ile gelmiştir!
- “NEFSİNİN HAKİKATİ”Nİ BİLMEK(Rabbini bilmek-Hakikatini fark etme açıklığına kavuşmak)
- NEFSİNİ BİLMENİN YOLU{“B” sırrının fark ve deşifre edebilmek}
- YEDİNEFS(Bilinç) MERTEBESİ{Yedi kat-Yedi semâ-Yedi idrak}
- NEFS MÜCAHEDESİ
- NEFSİ TANIMAK
- NEFSİN KENDİNİ TANIMA AŞAMALARI
- KORUNMAK->TAKVA{Kişinin kendini “Hakikat”iyle tanıyıp, bunun gereklerini yaşaması ve “Hakikat”inde bulunan özellikleri-kuvveleri keşfedip değerlendirmesi–kişinin kendini beden kabullenerek, ölümü tattıktan sonra hiçbir anlamı kalmayacak nefsanî zevkler uğruna kendisine verilen potansiyeli boşa harcamaması-mevcut potansiyeli, “Hakikat”ini keşfederek dünya ve ölüm ötesi yaşamdaki güzellikleri elde etmesi}
- “NEFS”İN HAKİKATİNİ BULMASI
- NEFSİNE ÂRİF OLMAK
- NEFSİNİN HAKKINI EDÂ ETMEK
- NEFSİNE ŞÜKRETMEK(Kim Allah’a şükrederse, sadece kendi nefsine şükreder.)
- NEFSTEN ÇIKMAK(“Benlik”siz kalmak)
- BENLİKSİZLİK ORUCU{“YOK”luğun âmâsından ilim nuruyla “var” olup, ilmiyle, ilmini seyretmek}
- NEFSİNİN HAKKINI VERMEK(Nefsinin hakikatini yaşamak)
- NEFSİNİN HAKKINI VERMEDE İSRAF ETMEK(Nefsinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamak)
- NEFSİNİ ARINDIRAN{Bilincini birimsellik ve birimsellikten kaynaklanan fikir ve duygulardan arındıran}
- NEFSİN İŞTAH DUYDUĞU KUVVELER(Bilinç boyutunun yaşamayı arzuladığı şeyler)
- “NEFS”İN(“BEN”in) ARZULARI
- NEFSANİ ÖZELLİKLER(Kötülükler)
- NEFSÂNİ DÜRTÜLER{Bedensel zaaflar-Bedenin dürtüleri-Şeytanın adımları-şeytanların kafaları-Bağırsaklardaki nöronların (2.beynin) dürtüleri-Bilincin içgüdüsel dürtüleri-Kendini yalnızca beden kabulünün) meyvesi-Heva-Kuruntuladığı-Allah’ın lânetine uğrayan}
- Nefsâni(Bedensel) dürtüler, Allah’ın lânetine uğramıştır.
- NEFSÂNİ İHTİRASLAR(Hırslar-Cimrilik-İsyan)
- Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden-ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
- NEFSİN VESVESE VERDİĞİ ŞEY(Kendini beden kabullenme fikri)
- NEFSÂNİ DOĞRULTU(Kendi elleriyle yaptıkları)
- NEFSTEN GÜNAHIN ÇIKARTILMASI(Hak’tan ayrı bir varlık görülmek sûretiyle onda günah kavramının görülmesinin kaldırılması)
- NEFS’İN TAKDİRİ(İsteyerek ve hissederek akıldan geçirilen düşünce)
- NEFSANİYETE UYMAK(Hakk’ın muradına karşı olmak)
- NEFSÂNİ DAVRANIŞ(Boş geçici sonsuzlukta hiçbir getirisi olmayan davranışlar-Fahşa)
- NEFSİN MENFAATİNE DÖNÜK DAVRANIŞ(Günah)
- (Hakikatinizin)temizliğini (nefsaniyetin) pisliğine değiştirmeyin!.
- Nefsini boş=geçici-sonsuzlukta hiçbir getirisi olmayan davranışlardan koruyanın(Rabbinin makamından korkanın-Dünya zevkleri için yaşamayanın) barınağı, “Cennet”tir!
- NEFSÂNÎ YAŞAM{“Hayvaniyet-bedensellik yaşamı”}
- NEFSİNE İHANET ETMEK
- Allah nefsine ihanet suçuna ısrarla devam edeni sevmez.
- NEFSİNE ZULMETMEK{Hakikat bilgisinin hakkını vererek yaşayamamak–Nefsinin hakikatinin gereğini yaşamamak–Kendini beden dünyasına ait kabullenmek}
- NEFSLERİNİZİ(Birbirinizi) AYIPLAMAYIN
- NEFSİNE ZULMEDEN(Zâlim)
- “Nefsine zulmedenlere hiçbir yardımcı (kurtarıcı) olmaz!”
- NEFSÂNİ ŞEHVETLERE DÜŞKÜNLÜK{Şeytanın ilkası olan (bilinç veri tabanından gelen) fikirlere tâbi olmak–Sağlıklı düşünememek–(Melekî kuvveleri-Kudsî Hakikati örtülmüş olmak)-Bedenî zevklere düşkünlük}
- BEDENSELLİKTE (Boş heveslerde) BOĞULMAK{Allah’ı bırakıp da şeytanı (bedensel dürtüleri) yönetici edinmek-Sonu boş çıkacak arzular peşinde koşmak-Şeytanın vaadi olan aldanış-Apaçık hüsran}
- NEFSİNİ ESMÂ KUVVELERİNDEN AYRI DÜŞÜNMEK(Meleklerin lâneti)
- SUÇ YÜKÜ TAŞIYAN NEFS
- Hiçbir suç yükü taşıyan nefs bir başkasının yükünü yüklenmez…
- BİLİNCİNİ GÖMÜP GİZLEMEK{Kendini aldatmak-Hakikatini inkâr etmek-(Bilincini) gömüp gizleyerek (bilinçsizce- içgüdüleri ve dürtüleriyle tabiatına uyarak, bedensellikle) yaşamak}
- Bilincini gömüp gizleyerek yaşayan, kaybetmiştir!
1:28:00 Nefsine zulmetmek; nefsin hakkını vermemek demektir. Nefs öldürülmez, nefs tanınır, bilinir idrak edilir ve yaşanır.
01:00 Tasavvuf mevcudun “Tek Bir” varlık olduğunu; “Ahad” olan Allah dışında bir şey olmadığını vurgular.
03:00 Geçmiş zamanda yaşamış! zatların eserlerinde belirtilen hakikat ışıltılarından örnekler:
06:00 İnsan Allah`ın yeryüzünde halifesidir; kainatta değil !
10:00 Vahdet ile beraber kesret yoktur. Kesretin olmayışı ile uruç da kalkar; hal değişimi ise yüksekten alçağa doğmak suretiyle olur!
16:00 Çeşitli mertebelerin oluşması, kesret vehminin meydana geliş sistematiğinden kaynaklanmaktadır.
17:30 Melekut aleminin oluşumu nasıl olmaktadır.
20:30“Hiçbir şeyde zahir olmadım, insandaki zahir oluşum kadar“ ifadesini dillendiren zat adı altında ne söylenmektedir. Ne anlatılmaya çalışılmaktadır.
25:00 “Miraç benden gayrı herşeyden uruçtur“ “miracı olmayanın namazı yoktur“ ile neye işaret edilmektedir.
27:00 Zahiri ve Batıni; sözlü veya fiili cümle ibadetler mecazdır! Bu yolun yolcuları bu ibadetleri geçip ilerlemedikçe hakikate vasıl olamazlar. Önemli olan mecazın hakikatine erebilmektir!
29:00 `Tekliğe müşahadeye engel olan şey, yola çıkmışın cüzzi ilmidir` ne demektir.
31:00 Kader sırrına vakıf olanlar rahattadır.
37:00 “Ben otuz senedir Hak ile konuşurum; halk ise kendileriyle konuştuğumu sanırlar“ ile ne anlatilmaktadır.
40:00 “Varlığımın yok oluşuyla (fakrımla) iftihar ederim“ diyen Hz Rasulullah neyi anlatmaya çalışmaktadır.
48:00 “Dünya ve ahiret mecazlarından geç“ ile anlatılmak istenen nedir.
56:00 Dinin zahir yönü, şeriat yönü nedir ve neler yapmak gereklidir. Ben dediğimiz varlığımızın hakikati ile ne anlatılmak istenmektedir.
1:02:00 Kozasından çıkıp kelebek olup uçamadan kaynar suya atılan tırtıl kimden hesap sorabilir. Hesap sorulacak biri var mıdır!
1:05:00 “Kozanı delip Ahadiyet alemine kanat açmak“ veya “kendini beden sanmanın sonucu olarak diri diri mezara girmek !“ arasında bir seçim yapmak durumundayız.
1:08:00 Kozadan içinden hakikat ilmi elde edilerek ve gereği yaşanarak çıkılabilir.
1:10:00 Yıllar önce mecaz yoluyla anlatılan pekçok şey bu devirde artık bilim gerçeği ile anlatılmakta ve `teklik konusu` nerede ise okul kitaplarında anlatılabilir hale gelmiştir.
1:14:00 Herşey tek ise; bu çokluk; ben, o, sen nereden ve nasıl çıkmaktadır?
1:17:00 Allah`ın bize bildirdiği yoldan; Hz Rasulullah`ın yolundan nasıl gidilir?
1:26:00 Bilgi ile hakikat yaşanmaz anlayışı ile ne anlatılmaktadır.
1:28:00 Nefsine zulmetmek; nefsin hakkını vermemek demektir. Nefs öldürülmez, nefs tanınır, bilinir idrak edilir ve yaşanır.
1:29:00 Gerçeği idrak etmek için tek şans sağlıklı beyindir.
BAKARA 2-43 Salatı ikame edin (afaki ve enfüsi yönelişi yaşayın), zekatı (size bağışlananın bir kısmını karşılıksız) verin; rüku edenlerle beraber rüku edin. (Varlığınızdaki Allah Esma`sının azametini hissedip, tespih edin ve bunun nefsin hakikati olan Muhit tarafından algılandığını, rükudan kalkıp “semiAllahu……” derken fark edin.)
BAKARA 2-44 insanlara Birr`i (Allah Esma`sının sizde oluşturduğu güzelliği yaşamayı) tavsiye ederken, kendi nefsinizde bunu (hissedip) yaşamayı unutuyor musunuz? Oysa Kitabı (varlığın hakikatı bilgisini) okuyorsunuz… Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
BAKARA 2-54 Musa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim, buzağıyı kendinize (tanrı) edinerek nefslerinizdekine (hakikatinize) zulmettiniz! Bu yüzdendir ki Bari`ye (varlığı kendi Esma`sıyla özel bir yapıda yaratana) tövbe edin (varlığınızdaki kendisini inkar edip, dışınızda tanrı edindiğiniz için) ve benliklerinizi öldürün! Bunu yapmanız Bari indinde hayırlıdır, tövbenizi kabul eder. Muhakkak ki O, tövbe edeni bağışlayan ve sonucunda rahmetini bağışlayandır.”
BAKARA 2-57 Ve sizi (yakıcı hakikatten perdeleyen ve beşeriyetinizin idamesini sağlayan) bulutla gölgeledik; üzerinize menn (varlığınızı oluşturan Allah Esma`sındaki kudret kuvvesi) ve selva (manevi aleminizi hissetme duygusu) inzal ettik (hakikatinizden şuurunuza)… “Rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yeyin”, dedik. Onlar (hakikat bilgisini değerlendirmeyerek) bize zulmetmediler, kendi nefslerine zulmettiler! (Burada ayetin bir batın yorumuna yer verilmiştir zahir anlamı yanı sıra. A.H.)
BAKARA 2-59 Ne var ki, onların arasındaki nefsine zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Bunun sonucu olarak biz de semadan (şuur boyutundan) ricz (vehim, azaba sebep olacak fikirler) inzal ettik.
BAKARA 2-62 (Gizli şirk içinde olsalar bile {Yusuf: }) iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler (yıldızların tanrı olduğuna inanıp onlara tapanlar) arasından; nefslerinin Allah Esma`sından meydana geldiğine ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenler ve bunun gereği kendilerini selamete çıkaran çalışmalara devam edenler, Rablerinin (Esma bileşimlerinin) indinde ecre (bunun getirisi olan kuvvelere) kavuşurlar. Onlar için ne korkulacak bir şey kalır ne de onları üzecek bir olay!
BAKARA 2-87 Andolsun ki Musa`ya (Kitap) hakikat bilgisi verdik; ondan sonra da birbiri ardınca içinizden Rasullerle takviye ettik. Meryemoğlu isa`ya da beyyineler (hakikat bilgisinin apaçık tasdiki olan haller) verdik. Onu Ruh-ül Kuds (Onda açığa çıkardığımız kuvve) ile teyit ettik. Nefsinizi yüceltmek uğruna, ne zaman hevanıza uymayan gerçekleri dillendiren Rasuller gelse, onların bir kısmını yalanlayıp, bir kısmını da öldürdünüz.
BAKARA 2-90 Haset yüzünden, Allah`ın fazlından (hakikatinden şuuruna) inzal ettiği kullarından birini inkar ederek, karşılığında nefslerindeki hakikati örtmeleri ne kötüdür! Bu yüzdendir ki gazap üstüne gazaba uğradılar (hakikatlerinden perdeli yaşam derekesine düştüler). Hakikati inkar edenler (kafirler) için, alçaltıcı bir azap oluşur.
BAKARA 2-92 Andolsun ki Musa size hakikatinin açığa çıkardığı apaçık deliller ile gelmişti… Buna rağmen siz bir buzağıyı (tanrı) edinerek nefsinize (hakikatinize) zulmettiniz.
BAKARA 2-102 Bunlar Süleyman`ın (hakikatinin oluşturduğu) mülkü (tasarruf ettikleri) hakkında da (inkara gidip), şeytanlara (vehim yollu saptırıcılara) tabi oldular. Süleyman kafir olmamıştır (hakikatinden perdelenmemiştir). Lakin o şeytanlar kafir olmuştur (hakikati inkar ederek); zira insanlara sihirbazlık ve Babil`deki iki meleğe (Melik`e) inzal olanı öğretirlerdi. Oysa: “Biz imtihan vesilesiyiz; sakın hakikatinizdekini örterek (dış kuvvetlere başvurmak suretiyle sihir yapıp) kafir olmayın” demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Onlar karı-kocayı birbirinden ayıracak şeyleri öğretiyorlardı. Onlar Allah`ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine faydası olmayıp aksine zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun ki, onu (sihri) satın alanların sonsuz gelecekte hiçbir nasibi olmayacaktır. Nefslerinin hakikatini ne kadar kötü bir şeye sattıklarını bir bilselerdi!
BAKARA 2-123 Ve korunun o süreçten ki, hiçbir nefs bir başkası için bir şey ödeyerek onu kurtaramaz. Ondan bir fidye (kurtuluş bedeli) kabul edilmez; ona şefaat fayda vermez ve dahi yardım edilemez!
BAKARA 2-187 Sıyam günlerinin gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmak (cinsellik) helal kılındı. Onlar sizin, siz de onların elbisesisiniz (kişinin dış dünyasındaki en yakını). Allah bu konuda nefsinize haksızlık ettiğinizi (gece de oruç devam eder cinsellik yapılmaz zannınızı) bildi de yanlıştan dönmenizi (tevbenizi) kabul etti ve sizi affetti. Artık onlara Allah`ın hükmü kadarıyla yaklaşabilirsiniz. Gün başlangıcına (gecenin karanlığının günün aydınlığına dönüşme sürecine) kadar, yeyip için. Sonra sıyamı geceye kadar yaşayın. Mescidlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allah`ın koyduğu sınırlardır ki onlara yanaşmayın. işte Allah, işaretleri böylece açıklar ki bilfiil korunasınız.
BAKARA 2-207 insanlardan öyle kimse de vardır ki, Allah rızasının kendisinde açığa çıkması için nefsini (benliğini) feda eder!.. Allah, kullarının hakikatinden Rauf olarak açığa çıkar.
BAKARA 2-215 Sana soruyorlar, neyi, kime Allah (rızası) için karşılıksız bağışlayacaklarını. Hayır olarak bağışlayacağınız şeyler, ana-baba, akraba, yetimler, yoksullar ve evinden uzak düşmüş yolcular içindir. Hayırdan ne yaparsanız, Allah (Esma`sıyla nefsinizi yaratan olarak) bilir.
BAKARA 2-223 Kadınlarınız sizin (evlat verecek) tarlanızdır. Ona göre, nasıl isterseniz öylece ekin tarlanızı. Nefsleriniz için geleceğe hazırlık yapın. Ve Allah`tan korunun ve iyi bilin ki, O`na kavuşacaksınız. iman edenlere müjdele!
BAKARA 2-229 Boşanma iki defadır. Ondan sonrası ya devamdır ya da geri dönmesiz serbest bırakmadır. Karılarınıza verdiklerinizden bir şeyi (boşanma yüzünden) geri almanız helal değildir. Eğer karı ve koca Allah hudutları içinde yaşamakta zorlanırlarsa, kadının erkekten aldıklarını iade ederek boşanma isteme hakkı vardır ve bundan dolayı suçlu olmaz. işte bunlar Allah`ın size koyduğu sınırlardır ki sakın aşmayın. Kim sınırları aşarsa nefsine zulmedenlerden olur.
BAKARA 2-231 Karılarınızı boşadığınızda üç aybaşı süresi tamamlandığında ya güzellikle devam edin ya da iyilikle serbest bırakın. Eziyet amacıyla onları kendinize bağlı tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah hükümlerini önemsememezlik yapmayın. Allah`ın üzerinizdeki nimetini ve Kitap ve Hikmetten inzal ettiğini hatırlayın. Allah`tan korunun ve iyi bilin ki, Allah her şeyin (Esma mertebesi itibarıyla) hakikati olarak bilir.
BAKARA 2-233 (Boşanmış annelerin) süt emzirmesini tamamlatmak isteyen (babalar) için, anneler iki tam yıl çocuklarını emzirebilirler. Bu süre zarfında onların rızkı ve giyim kuşamı örfte olduğu üzere babanın yükümlülüğündedir. Hiçbir nefse kapasitesini aşan teklif edilmez. Ne bir ana ne de bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmamalıdır. Varise düşen de aynen böyledir. Eğer kendi rızaları ile anlaşarak çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse kendilerine bir suç yoktur. Eğer çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek isterseniz, örf üzere verilmesi gerekeni ödediğiniz takdirde, bunda da bir beis yoktur. Allah`tan korunun ve iyi bilin ki Allah (tüm yaptıklarınızın yaratanı olarak) Basir`dir.
BAKARA 2-251 Derken (biiznillah) nefslerinin hakikati olan Allah Esma`sının elvermesiyle, onları hezimete uğrattılar. Davud, Calut`u öldürdü. Allah (Davud`a) mülkü ve Hikmeti verdi ve dilediğini ona talim etti (programladı esma`sıyla özünden gelen bir yolla). Eğer Allah insanların (eliyle) diğer bir kısmını saf dışı etmeseydi, elbette arz bozulurdu (yaşanmaz olurdu). Fakat Allah`ın fazlı alemler üzerinedir.
BAKARA 2-254 Ey iman edenler, ne alışverişin, ne dostluğun, ne de şefaatin olmadığı günden önce, sizi rızıklandırdıklarımızdan infak edin (imanınız dolayısıyla karşılıksız bağışlayın)… Kafirler (Hakikati inkar edenler), zalimlerin (kendi nefsine zarar verenlerin) ta kendileridir.
BAKARA 2-255 Allah O, tanrı yoktur sadece Hu! Hayy ve Kayyum (yegane hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile oluşturan-devam ettiren); O`nda ne uyuklama (alemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışları kendi haline bırakıp kendi Zati dünyasına çekilme) söz konusudur. Semalarda ve arzda (alemlerdeki tümel akıl ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O`nundur. Nefsinin hakikati olan Esma mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (biiznihi) O`nun indinde kim şefaat edebilir… Bilir onların yaşadıkları boyutu ve algılayamadıkları alemleri… O`nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihata edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rububiyeti}) semaları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O`na ağır gelmez. O aliyy (sınırsız yüce) ve Azim`dir (sonsuz azamet).
BAKARA 2-281 Allah`a döndürüleceğiniz o günden korunun. işte o zaman her nefse kazandığı tamı tamına verilir ve onlara zulmedilmez.
AL-U iMRAN 3-30 Her nefs, hayır veya kötülük olarak ne yaptıysa, o gün karşısında bulacaktır. Arzu eder ki, onunla arasında erilmez mesafeler bulunsun! Allah sizi (yaptıklarınızın sonucunu kesin yaşatacağı içindir ki) kendisinden sakınmanız için uyarır. Allah kullarına hakikatlerinden Rauf`tur.
AL-U iMRAN 3-93 Tevrat inzal edilmemişken, israil`in kendi nefsine haram kıldıkları (yasakladığı) istisna, yiyeceklerin hepsi israiloğullarına helal idi. De ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız getirin vahiy olanı (Tevrat`ı), okuyun!”
AL-U iMRAN 3-114 Allah`ın Esma`sının nefslerinin hakikati olduğuna ve sonsuz geleceğe iman ederler, Hak ve hakikatle hükmederler, Din`e ters düşen şeylerden insanları sakındırırlar ve (maddi-manevi) hayırlara koşuşurlar. işte onlar salihlerdir.
AL-U iMRAN 3-117 Onların şu süfli madde boyutunda (esfeli safiliyn-dünya hayatı) harcadıklarının misali, kendi nefslerine zulmeden bir topluluğun ekinlerine isabet edip, onu mahveden dondurucu bir rüzgara benzer. Allah onlara zulmetmedi, lakin onlar kendilerine zulmediyorlar.
AL-U iMRAN 3-135 Onlar utanılacak bir iş yaptıklarında veya (Allah`tan perdelenerek) nefslerine zulmettiklerinde; Allah`ı düşünüp yaptıkları yanlış, kusur dolayısıyla istiğfar ederler. Suçları da Allah`tan başka kim bağışlayabilir (ki)! Onlar yaptıkları yanlışlarda ısrarlı değillerdir.
AL-U iMRAN 3-161 Bir Nebinin emanete hıyanet etmesi mümkün değildir. Her kim hıyanet ederse, hıyaneti boynunda asılı olarak gelir! Bundan sonra her nefse (yaptıklarıyla) kazandığı tam olarak verilir; onlara zulmedilmez!
AL-U iMRAN 3-164 Andolsun ki Allah iman edenlere bir lütuf olarak, içlerinde nefslerinden bir Rasul ba`s etti (aralarından kendi türlerinden bir Rasul ortaya çıkardı) O`nun işaretlerini okuyor; onları arındırıyor, onlara hakikat bilgisini ve Hikmeti (her şeyin oluş sistem ve düzenini) öğretiyor. (Halbuki) onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler!
AL-U iMRAN 3-165 Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musibet sizin başınıza gelince “Bu nasıl, neden oldu?” diyorsunuz. De ki: “O, nefsaniyetinizin getirisidir!” Kesinlikle, Allah her şeye Kadir`dir.
AL-U iMRAN 3-186 Andolsun ki, mallarınızla ve nefslerinizle imtihan edileceksiniz. Sizden önce hakikat bilgisi verilenler ve şirk ehli tarafından incitileceksiniz. Eğer dayanır ve korunursanız (bilin ki) bu ancak azminizle başarılır.
AL-U iMRAN 3-192 Rabbimiz, sen kimi ateşe atarsan onu muhakkak aşağılamış olursun. Nefsine zulmedenlere hiçbir yardımcı (kurtarıcı) olmaz!
NiSA 4-1 Ey insanlar, sizi tek bir nefsten (insan şuurundan) yaratan ve ondan da kendi eşini (beden) halk eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın üretip (Dünya`ya) yayan Rabbinizden korunun! Korunun O Allah`tan ki, siz O`nun hürmetine (kişinin hakikatinin Esma olması sebebiyle hakikatte Allah`tan) ve de Rahimlerin hatırına (Esma mertebesinin oluşturduğu insani hakikat dolayısıyla) birbirinizden istersiniz. Çünkü Allah, Esma`sıyla sizi her an kontrolünde tutandır (Rakib`dir).
NiSA 4-29 Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı anlaşmaya dayanan ticaret yoluyla bile olsa batıl olarak (meşru olmayan gerekçelerle) yemeyin. Nefslerinizi (yanlış işler yaparak) katletmeyin. Muhakkak Allah varlığınızı meydana getiren Esma`sıyla Rahim`dir.
NiSA 4-63 işte onlar, Allah`ın kalplerindekini bildiği kişilerdir. Onun için sen söylediklerine aldırma ve onlara öğüt ver ve nefsleri hakkında içlerine işleyecek açıklıkta söz söyle.
NiSA 4-64 Biz her Rasulü, kendilerine Allah`ın izniyle itaat edilmeleri için irsal ettik. Eğer onlar nefslerine zulmettiklerinde sana gelselerdi de Allah`tan bağışlanma niyaz etselerdi, Rasul de onlar için istiğfar dileseydi, elbette Allah`ı Tevvab ve Rahim bulacaklardı.
NiSA 4-66 Eğer onların üzerine “nefslerinizi öldürün” (Allah uğruna ölümü göze alıp ölün) veya “yurtlarınızdan çıkın” diye yazsaydık, pek azı dışında, bunu yapamazlardı. Eğer onlar kendilerine yapılan bu nasihati uygulasalardı, elbette haklarında hayırlı ve en sağlıklı karar olurdu.
NiSA 4-84 Allah uğruna savaş! Nefsinden başkasına sorumlu değilsin! iman edenleri de teşvik et. Umulur ki Allah, hakikati inkar edenlerin gücünü kırar. Allah`ın gücü de daha şiddetlidir, yaptıklarının sonucunu yaşatması da daha şiddetlidir.
NiSA 4-95 Mazeretsiz, evde oturup seferden kaçan iman edenler ile Allah yolunda mallarıyla, nefsleriyle mücahede edenler, eş değerde olmazlar… Allah, mallarıyla ve nefsleriyle mücahede edenleri, oturup kalanlardan derece olarak üstün kıldı… Hepsine Allah en güzeli vadetmiştir… (Ancak) Allah, mücahitleri, oturup kalanların üzerine büyük bir mükafat ile üstün kılmıştır.
NiSA 4-97 Muhakkak ki melekler, nefslerine zulmeder halde vefat ettirilen kimselere, “Ne işte idiniz (niye nefsinize zulüm olan şu şartlar içindesiniz)?” dediler… (Onlar da) dediler ki: “Biz Arz`da zayıf, çaresizdik”… (Melaike de) dedi ki: “Allah Arz`ı geniş olmadı mı, orada hicret etseydiniz?”… işte bunların ulaşacağı yer cehennemdir… O ne kötü sondur!
NiSA 4-107 Nefslerine ihanet edenleri savunma! Muhakkak ki Allah nefsine ihanet suçuna ısrarla devam edeni sevmez.
NiSA 4-110 Kim bir suç işler ya da nefsine zulmederse (benliği yüzünden-benliğini Allah`a şirk koşarsa); sonra (suçunu idrak edip) Allah`a istiğfar ederse, Allah Gafur`dur, Rahim`dir (bağışlayıcıdır ve rahmetinden kaynaklanan güzellikleri yaşatandır)…
MAiDE 5-88 Allah`ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve tayyib olanı yeyin… Korunun Allah`tan ki siz O`na, Esma`sıyla nefsinizin hakikati olduğu inancıyla, iman edenlersiniz!
MAiDE 5-105 Ey iman edenler… Siz nefsinizden sorumlusunuz! Siz hidayet üzere oldukça, sapmış olan size zarar veremez! Sizin hep birlikte dönüşünüz Allah`adır… Yapmış olduklarınızın size neler getirdiğini gösterecektir!
MAiDE 5-116 Ve hani Allah şöyle dedi: “Ey Meryemoğlu isa!.. insanlara, `Allah`ın dununda beni ve annemi iki ilah edinin` diye sen mi söyledin?”… (isa) dedi ki: “Subhaneke (tenzih ederim seni)! Benim, Hak olmayanı söylemem nasıl mümkün olur? Eğer onu söylemişsem, (zaten) kesin sen onu bilmişsindir! Sen nefsimde olanı bilirsin, fakat ben senin nefsinde olanı bilmem! Kesin ki gaybların tamamını bilen sensin, sen!”
EN’AM 6-12 De ki: “Semalar ve arzda olanlar (Esma ül Hüsna`sının işaret ettiği manaların açığa çıkması için yoktan {birbirlerine GÖRE} var kıldıkları) kimindir?” De ki: “Allah`ındır!” Rahmeti (Er-Rahman ismi özelliği sonucu alemleri yaratmayı) nefsi üzerine yazmıştır! Sizi, kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet sürecinde toplayacaktır! Nefslerini hüsrana uğratanlar; işte onlar, iman etmezler!
EN’AM 6-20 O kendilerine hakikat bilgisi verdiklerimiz var ya, Onu (Hz.Rasulullah`ı), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar… Nefslerini hüsrana uğratanlar, işte onlar, iman etmezler.
EN’AM 6-24 Kendi nefsleri aleyhine nasıl yalan söylediklerine ve uydurdukları (hayallerinde tanrılaştırdıkları) şeylerin nasıl da onlardan kaybolup gittiğine bir bak.
EN’AM 6-26 Onlar hem (başkalarını) Ondan (Hz.Rasulullah`tan) engellerler, hem de (kendileri) Ondan uzaklaşırlar! Sadece kendi nefslerini helak ediyorlar, ama bunu idrak edemiyorlar!
EN’AM 6-54 (Esma`nın açığa çıkışı olan) işaretlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: “Selamun aleyküm… Rabbiniz rahmeti nefsine yazmıştır! Sizden her kim bilgisizlikten bir kötülük yapar da, arkasından tövbe eder ve (halini) düzeltirse, muhakkak ki O, Gafur`dur, Rahim`dir.”
EN’AM 6-70 Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hallerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki, bir nefs yaptıkları sonucu helake düşmesin! Onun Allah dunundan ne bir Veli`si ve ne de bir şefaatçisi olmaz… Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! işte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır… Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkar etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır.
EN’AM 6-95 Muhakkak ki Allah tohumu ve çekirdekleri çatlatıp yarandır (Esma tohumundan varlık suretlerini yaratan)! Ölüden (hakikat ilmi yoksunu) diriyi (Hayy ismi özelliğiyle ölümsüzlüğünü fark edeni) çıkarır… Diriden (hakikat bilgisiyle yaşarken-mülhime kavrayışı içindeyken) de ölüyü (kozasını terk edemeyip nefsi emmareye-bedenselliğe düşeni) çıkarır! işte Allah budur! Nasıl (halden hale) çevriliyorsunuz?
EN’AM 6-98 Hu ki, sizi Nefs-i Vahide`den (TEK BiR NEFS`ten) inşa etti… Müstekarr (istikrar bulma yeri-hakikatini tanıma ve yaşamada kararlılık için)… Müstevda (beden-emaneten kalma yeri)… Hakikaten biz, anlayışı açık bir halk için işaretleri tafsil ettik.
EN’AM 6-151 De ki: “Gelin, Rabbinizin size (neleri) haram ettiğini `OKU`yayım: O`na bir şeyi ortak koşmayın… Ana-babaya ihsan üzere olun… Fakirlikten dolayı evlatlarınızı öldürmeyin… Sizin de onların da gıdasını biz veririz! Fevahişin (çirkin suçların) açık olanına da (içki, fuhuş… gibi) içsel olanına da (suç olanları düşünmek) yaklaşmayın… Hak kılınan hariç (kısas gibi), Allah`ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin! Aklınızı kullanmanız için, (Allah) size bu uyarıyı yapar!”
EN’AM 6-152 (Yetim) olgunluk yaşına ulaşıncaya kadar, en güzel şekilde idare amacı hariç, yetimin malına yaklaşmayın… Ölçme ve tartmayı adaletle tam yapın… Hiçbir nefse kapasitesinin üstündekini teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da hakkı söyleyin, isterse yakınınız olsun! Allah`a olan sözünüzü yaşayın! Aklınızı kullanmanız için, (Allah) size bu uyarıyı yapar!
EN’AM 6-164 De ki: “O her şeyin Rabbi iken, Allah`ın gayrı Rab mi düşünürüm! Her nefsin kazandığı sadece kendinedir… Bir suçlu, başka birinin suçunun vebalini yüklenmez! Sonra dönüşünüz Rabbinizedir! Hakkında ayrılığa düştüğünüz hususları size bildirecektir.”
ARAF (A’RAF) 7-3 Rabbinizden size inzal olunana tabi olun… Rabbinizin dununda velilere (dışsal {rabbani hakikatinizden ayrı düşürecek bilgi verenler} veya içsel {nefsani-şehevi}) tabi olmayın… Bunu ne kadar az hatırlayıp, üzerinde derin düşünmüyorsunuz!
ARAF (A’RAF) 7-9 Kimin de mizanları (değerlendirilmeleri) hafif gelirse, işte onlar da delillerimize zulmetmeleri dolayısıyla nefslerini hüsrana uğratanların ta kendileridir.
ARAF (A’RAF) 7-19 Ey Adem! Sen ve eşin cenneti yaşam ortamı edinin… ikiniz de istediğiniz yerden yeyin… (Ancak) şu ağaca (bedene-bedenselliğe) yaklaşmayın… Nefsine zulmedenlerden olursunuz.
ARAF (A’RAF) 7-23 Dediler ki: “Rabbimiz! Nefsimize zulmettik… Eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmez isen, biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.”
ARAF (A’RAF) 7-42 iman edip imanının gereği fiiller ortaya koyanlara gelince… Ki biz, hiçbir nefsi, kapasitesinin üstündeki ile mükellef kılmayız; işte onlar cennet ehlidirler… Onlar orada ebedi kalıcılardır.
ARAF (A’RAF) 7-53 Sadece tevilini (kesin anlamını) bekliyorlar? O`nun tevilinin açığa çıktığı süreçte, daha önce onu unutmuş olanlar şöyle derler: “Gerçekten Rabbimizin Rasulleri Hakk`ı getirmiş… Acaba bizim için şefaatçilerden var mı ki, bize şefaat etsinler yahut döndürülelim de (daha önce) yaptıklarımızın gayrını yapalım!” Onlar gerçekten nefslerini hüsrana uğrattılar ve varsandıkları şeylerin boş olduğunu gördüler!
ARAF (A’RAF) 7-128 Musa kavmine dedi ki: “Allah`tan (Uluhiyeti dolayısıyla hakikatinizden; nefsinizi oluşturan El Esma`sındaki kuvveden) yardım isteyin ve sabredin… Muhakkak ki o yeryüzü, Allah`ındır… Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar… Gelecek, korunanlarındır!”
ARAF (A’RAF) 7-158 De ki: “Ey insanlar… Kesinlikle ben hepinize gelmiş Allah Rasulü`yüm… Semaların ve arzın mülkü “Hu”nundur! ilah yoktur sadece “Hu”! Diriltir, öldürür! Bu yüzden iman edin, Esma`sıyla nefsinizin dahi hakikati olan Allah`a ve Ümmi Nebi olan O Rasul`e ki O, Esma`sıyla nefsinin dahi hakikati olan Allah`a ve O`nun bildirdiklerine iman eder. Ona tabi olun ki hakikate erdirilesiniz.”
ARAF (A’RAF) 7-160 Biz onları on iki gruba, (on iki) topluluğa ayırdık… Halkı ondan su istediklerinde Musa`ya: “Asa olarak (kendindeki kuvvelerle asanı bütünleştirmiş olarak) taşa vur” diye vahyettik… Ondan on iki kaynak fışkırdı… Her grup kendi meşrebini (içeceği yeri) hakikaten bildi… Bulutu üzerlerine gölge yaptık ve kudret helvası ve bıldırcın inzal ettik… (Dedik): “Sizi rızıklandırdığımız temiz pak şeyleri yeyin”… Onlar bize zulmetmediler, nefslerine zulmetmekteydiler.
ARAF (A’RAF) 7-172 Hani Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden (menilerinden, genlerinden) kendi zürriyetlerini alıp; onları kendi nefslerine şahitlendirerek sordu: “Elestu BiRabbiküm = Rabbiniz değil miyim?”, (onlar da) “KALU= dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz”… Kıyamet sürecinde, “Biz bundan kozalıydık (gafildik)” demeyesiniz! (islam fıtratı üzerine yaratılır tüm insanlar konusunu anlatmakta… A.H.)
ARAF (A’RAF) 7-175 Onlara şu şahsın haberini bildir; ona işaretlerimizi verdik de onlardan sıyrılıp çıktı (hakikati unutup nefsaniyetiyle yaşamaya başladı)… (Derken) şeytan (vehim) onu (kendine) tabi kıldı ve (nihayet o) azgınlardan oldu.
ARAF (A’RAF) 7-177 (Esma`nın çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayan ve (böylece) nefslerine zulmetmiş olan topluluğun durumu ne kötüdür!
ARAF (A’RAF) 7-188 De ki: “Allah`ın dilediği dışında, nefsim için ne bir fayda ve ne de bir zarar oluşturabilirim… (Mutlak) gaybı biliyor olsaydım, elbette hayrına çoğaltırdım… Bana kötülük de dokunmazdı… Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden topluluğa bir müjdeleyiciyim.”
ARAF (A’RAF) 7-189 Hu ki, sizi TEK bir nefsten (makro planda: Hakikat-i Muhammedi-aklı evvel; mikro planda: insanlık şuuru-aklı-kül) yarattı ve ondan da eşini (makro planda: evreni; mikro planda: bedeni) oluşturdu; ona yerleşsin diye… Onu (eşini) örtüp bürüyünce, (eşi) hafif bir yük yüklendi, onu taşıdı… Ağırlaştığında, ikisi birden Rableri olan Allah`a: “Andolsun ki, eğer bize bir salih verirsen, mutlaka biz değerlendirenlerden oluruz” diye dua ettiler. (Bu ayet, hem alemlerin oluşuyla ilgili olarak anlaşılabilir, hem de insanın oluşumuyla.)
ARAF (A’RAF) 7-192 (Allah`a ortak koşulanlar) onlara yardıma muktedir olamadıkları gibi, kendi nefslerine de yardım edemezler!
ARAF (A’RAF) 7-205 Rabbini nefsinde, haddini bilerek hissederek ve gizlice, gösterişsiz, sesini yükseltmeden, sabah-akşam zikret, hatırla ve derinliğine düşün! Gafillerden olma!
ENFAL 8-53 işte bu böyledir… Bir topluluk nefslerindekini değiştirmedikçe, Allah onlara (hakikatlerinden) olan nimetini değiştirmez! Allah Semi`dir, Alim`dir.
TEVBE 9-17 Nefslerindeki inkarın bizzat şahidi olan müşriklerin, Allah`a secde mahallerini imar etmeleri mümkün değildir… Onların tüm yaptıkları boşa gitmiştir… Onlar Nar`da (yakan ateşte-radyasyon) sonsuza dek kalırlar!
TEVBE 9-35 Cehennem Narı`nda, altın-gümüşün üzeri kızdırılıp, bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı (çepeçevre azap görecekleri) süreçte (denilecek ki): “işte bu nefsleriniz için toplayıp sakladıklarınız; artık tadın hazine edindiğinizin (sonuçlarını)!”
TEVBE 9-36 Muhakkak ki Allah indinde, semaları ve arzı halkettiği süreçte Allah ilminde, ayların adedi on ikidir… Onlardan dördü haram (aylar)dır; (Muharrem, Receb, Zilkaide, Zilhicce)… işte Din-i Kayyım (geçerli, payidar sistem) budur… Onlar (haram aylar) içinde nefslerinize zulmetmeyin… Müşriklerle savaşın, onların hep birlikte sizinle savaştıkları gibi… iyi bilin ki Allah korunanlarla beraberdir (maiyet hakikatine işaret).
TEVBE 9-70 Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh toplumunun, Ad`ın, Semud`un, İbrahim kavminin, Ashabı Medyen`in ve Lut toplumunun haberi gelmedi mi? Onların Rasulleri açık deliller olarak gelmişti! Allah onlara zulmediyor değildi; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
TEVBE 9-111 Muhakkak ki Allah iman edenlerden, karşılığında onlara cennet vermek üzere, nefslerini ve mallarını satın almıştır… Allah uğruna savaşıp, öldürürler veya öldürülürler… Tevrat`ta, incil`de ve Kuran`da üstlendiği Hak vaattir! Kim Allah`tan daha kuvvetli, ahdini yerine getirebilir? O halde O`nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! Azim kurtuluş işte budur!
TEVBE 9-118 Geride bırakılan o üç kişinin de (tövbesini kabul etti)… Genişliğine rağmen arz onlara dar gelmiş, nefsleri kendilerine dar gelmiş ve (nihayet) Allah`tan sığınılacak yerin, gene ancak O olduğunu düşünmüşlerdi… Sonra, dönmeleri için (Allah) onların tövbesini kabul etti… Muhakkak ki Allah, “Hu” Tevvab`dır, Rahim`dir.
TEVBE 9-120 Gerek Medine halkına gerekse çevresindeki Bedevilere, Allah Rasulünden geri kalmaları ve kendi nefslerini O`nun nefsine tercih etmeleri yakışmaz! Onların Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa maruz kalmaları, hakikat bilgisini inkar edenleri öfkelendirecek yerlere yerleşmeleri, düşmana karşı bir zafer kazanmaları; kendilerine imanın gereği fiiller olarak yazılmıştır! Muhakkak ki Allah muhsinleri mükafatsız bırakmaz.
YUNUS 10-15 işaretlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğunda, rücu ederek hakikatleri olan Esma`nın farkındalığına ermeyeceklerini sananlar: “Bundan başka bir Kur`an getir yahut onu değiştir” dediler… De ki: “Onu nefsim tarafımdan değiştirmem benim için olacak şey değildir… Ben ancak bana vahyolunana tabi olurum… Eğer Rabbime isyan edersem muhakkak ki ben o çok şiddetli sürecin azabından korkarım.”
YUNUS 10-23 Ne zaman ki Allah onları kurtarır, yeryüzünde haksız olarak hemen azgınlığa başlarlar… Ey insanlar, sizin zulüm ve taşkınlığınız, sadece nefslerinize zarar verecektir! O dünya hayatının geçici zevklerinden yararlanırsınız; sonra dönüşünüz bizedir! (işte o zaman) yapmış olduklarınızı (hakikatini) bildiririz.
YUNUS 10-30 Orada her nefs, önceden ne gönderdi ise onun getirisi olan sonucunu yaşar! Hak Mevlaları olan Allah`a döndürülmüş; uydurmakta oldukları (tapınma objeleri) kendilerinden kaybolup gitmiştir!
YUNUS 10-44 Kesinlikle Allah, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler!
YUNUS 10-49 De ki: “Nefsim için Allah`ın dilediği haricinde bir zarar ve bir faydaya malik değilim… Her ümmetin bir ömrü vardır… Yaşam süreleri tamam olduğunda, ne bir saat geri kalırlar ve ne de ileri giderler.”
YUNUS 10-54 (Kendine) zulmetmiş her nefs (bilinç), eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak vermek isterdi! Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını göstermeye halleri kalmaz! Aralarında hak ettikleriyle hükmolunmuştur… Hak ettiklerinin dışında bir şey yaşamazlar!
YUNUS 10-100 Kendisini yaratan Allah Esma`sının bileşimi elvermedikçe, bir nefs için iman etmek mümkün değildir! (Allah) aklını değerlendirmeyenlerde (düşünsel) pislik meydana getirir!
YUNUS 10-106 Allah dunundaki sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere yönelme! Eğer böyle yaparsan, o zaman muhakkak ki sen nefsine zulmedenlerden olursun!
YUNUS 10-108 De ki: “Ey insanlar… Gerçek ki size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiştir! Artık kim hakikate yönelirse yalnızca kendi nefsi için yönelmiş olur; kim de saparsa sadece kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Ben sizin vekiliniz (hakikatinizin şuurunuzdaki yönlendiricisi) değilim.”
HUD 11-21 işte bunlar nefslerini hüsrana uğratanlardır! Uydurmakta oldukları şeyler de (varsandıkları tanrılar) onlardan kaybolup gitti.
HUD 11-101 Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler! Rabbinin hükmü açığa çıktığında, Allah dununda tapındıkları tanrılar kendilerine hiçbir fayda sağlamadı! (Tanrı anlayışları) onların helak olmasından başka bir sonuç doğurmadı.
HUD 11-105 O süreç başladığında, O`nun elvermesi dışında, hiçbir nefs konuşamaz! Onlardan kimi şaki (imanı olmayan, sonsuza dek cehennemlik) kimi de saiddir (imanı olan, sonsuza dek cennetlik).
HUD 11-114 Gündüzün iki tarafında ve geceden zülfelerde (gündüze yakın saatlerinde) salatı ikame et… Muhakkak ki hasenat (Hakikatini yaşamak-kişiden açığa çıkan güzel yaşantı), seyyiatı (hakikati örtme ve nefsaniyetten kaynaklanan suçların getirisini) giderir… Bu, idrak sahiplerine bir öğüttür.
YUSUF 12-18 Üstünde yalandan sürdükleri taze kan bulunan gömlek ile geldiler… (Babaları) dedi ki: “Hayır (öyle olduğunu sanmıyorum)! Nefsleriniz sizi (kötü) bir işe yönlendirmiş! Bana güzellikle sabretmek düşer bundan sonra… Sizin anlattıklarınıza karşı sığınağım Allah`tır!”
YUSUF 12-23 Yusuf`un evinde kaldığı kadın, Onun nefsaniyetinden yararlanmak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı… “Seninim, gel” dedi… (Yusuf) karşı çıkıp: “Allah`a sığınırım! Muhakkak ki O (kocan) efendimdir, sahip olduğum nimetleri bağışlamıştır. Muhakkak ki zalimler kurtuluşa ermezler.”
YUSUF 12-26 (Yusuf) dedi ki: “Nefsimden yararlanmak isteyen o idi”…Onun hane halkından biri, olayın çözümünü gösterdi: “Eğer Onun (Yusuf`un) gömleği ön tarafından yırtılmışsa, (kadın) doğru söylemiştir, O (Yusuf) yalancılardandır.”
YUSUF 12-53 Ben nefsimi temize çıkarmıyorum… Muhakkak ki nefs, var gücüyle kötülüğü emreder… Rabbimin rahmet ettiği müstesna… Muhakkak ki Rabbim Gafur`dur, Rahim`dir.
YUSUF 12-83 (Babaları) dedi ki: “Hayır (öyle olduğunu sanmıyorum)! Nefsleriniz sizi (kötü) bir işe yönlendirmiş. Bana güzellikle sabretmek düşer bundan sonra… Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir… Muhakkak ki O, Alim`dir, Hakim`dir.”
YUSUF 12-101 Rabbim… Gerçekten bana Mülk`ten verdin ve bana yaşamdaki olayların hakikatini görmeyi öğrettin… Semalar ve Arz`ın (. Evrensel anlamda: Evrenin hakikati olan ilim boyutu ve yaradılmışlarının algılamalarına göre var olan madde boyutu; . Dünyevi manada: Gökler {boyutsallığı ile} ve yeryüzü; . insani manada: insandaki bilinç boyutları {yedi nefs mertebesi bilinci} ve beden) Fatır`ı; Dünya`da ve sonsuz gelecek sürecinde sensin Veli`m (her anımda hakikatimi oluşturan isimlerinden Veli isminin anlamının açığa çıkışının farkındalığını yaşamaktayım)… Bu teslimiyetle beni vefat ettir (madde beden boyutundan çıkart) ve beni salihlerin arasına kat!
RA’D – RAD 13-2 (ismi) Allah (olan), “Hu”dur ki semaları (algılanan madde ötesi boyutları-bilinç {yedi nefs} mertebelerini) gördüğünüz bir şeye dayanaksız yükseltti! Sonra Arş üzerine istiva etti (Esma`sının özelliklerini Fiiller aleminde hükümran kıldı)! Güneş`i, Ay`ı hükmünün açığa çıkması için işlevlendirmiştir; her biri belli bir ömre sahip olarak işlevine devam eder… Hükmü doğrultusunda (her şeyi) oluşturur-yönlendirir; tüm detaylarıyla var eder; Rabbinizin likasına (hakikatinizdeki Rabbinizin Esma`sının açığa çıkışının farkındalığına) yakin sahibi olmanız için.
RA’D – RAD 13-11 Onun (tüm açığa çıkardıklarını), önünden arkasından Allah hükmüyle muhafaza eden (kaydeden) kesintisiz izleyici sistemi (kuvveleri-melekleri) vardır… Muhakkak ki Allah, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini (anlayışlarını-değer yargılarını) değiştirmedikçe, değiştirmez! Allah bir topluma bir felaket irade etti mi, artık onun geri çevrilmesi yoktur! Onlar için O`ndan başka yardım edici dost yoktur.
RA’D – RAD 13-16 De ki: “Semalar ve Arz`ın Rabbi kim?” De ki: “Allah”! De ki: “O`nun dununda, kendi nefslerine bir fayda veya zararı olmayan veliler mi edindiniz?” De ki: “Kör ile gören eşit olur mu? Yahut karanlıklar ile Nur eşit olur mu?” Yoksa Allah`a, O`nun yarattığı gibi yaratan; yaratma sistemi O`nunkine benzeyen ortaklar mı düşünüyorlar? De ki: “Allah`tır, her şeyin Yaratanıdır… “Hu” Vahid`dir, Kahhar`dır.”
RA’D – RAD 13-33 O, her nefsin açığa çıkardığının getirisini oluşturan(ken), (tutup) Allah`a ortaklar koştular… De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz O`na arzda bilmediği şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş laf mı ediyorsunuz?”… Hayır, hakikat bilgisini inkar edenlere mekrleri süslendi ve es-Sebil`den (Allah yolundan) alıkondular… Allah kimi saptırırsa, artık onun için hakikate erdirici yoktur!
RA’D – RAD 13-42 Onlardan öncekiler de mekr (hile-tuzak) yapmıştı… Mekrin tümü Allah`a aittir (mekrleri ile Sünnetullah`ta mekre uğradılar)… Her nefsin getirisinin ne olduğunu Bilir! Hakikati inkar edenler de görecek bakalım, yurdun geleceği kimindir.
İbrahim 14-45 Nefslerine zulmetmiş olanların yaşam ortamlarında yerleştiniz! Onlara neler yaşattığımız size açıklanmıştı… Size misaller de verdik.
İbrahim 14-51 Allah, her nefsin açığa çıkardığının sonuçlarını yaşamasını murat etmiştir! Muhakkak ki Allah Seri ül Hisab`dır (yapılanın sonucunu anında oluşturan)!
NAHL 16-28 Nefslerine zulmedici olarak (şirk ile) yaşarken meleklerin vefat ettirdiği kimseler: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” diyerek teslim olurlar… “Hayır! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızı Alim`dir.”
NAHL 16-33 (Onlar iman etmek için) ille meleklerin gelmesini (fiziki ölüm) yahut Rabbinin hükmünün (bir azabın) gelmesini mi bekliyorlar?.. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı! Allah onlara zulmetmedi; onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
NAHL 16-72 Allah sizin için kendi nefslerinizden eşler oluşturdu… Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar meydana getirdi… Sizi temiz gıdalarla besledi… (Durum bu iken kalkıp) aslı olmayana mı iman ediyorlar? Onlar Allah nimetine küfür mü ediyorlar?
NAHL 16-89 O süreçte, her ümmet içinde, kendi nefslerinden aleyhlerine bir şahit ba`sederiz… Seni de bunların üzerine bir şahit getirdik! Sana bu Bilgiyi (Kitabı); her şeyi açıklayan, bir (yaşam) kılavuzu, bir rahmet ve teslimiyetlerinin farkındalığına ermişler için bir müjde olmak üzere, kısım kısım indirdik.
NAHL 16-111 O süreç ki, her nefs kendini kurtarmak için mücadele eder… Her nefse yaptığı şeylerin karşılığı tam verilir… Onlar haksızlığa uğratılmazlar.
NAHL 16-118 Biz daha önce sana hikaye edip anlattığımız şeyleri, Yahudi olanlar üzerine de haram etmiştik… Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
iSRA 17-7 (Bildirdik ki) eğer iyilik ederseniz, kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz; eğer kötülük yaparsanız, o da kendinizedir! Sonrakinin süresi geldiğinde, yüzlerinizi karartsınlar, ilkinde oraya girdikleri gibi tekrar Mescid`e girsinler ve üstünlük sağladıkları şeyleri yerle bir etsinler diye (kullarımızı tekrar gönderdik)…
iSRA 17-15 Kim hakikate ererse sadece kendinedir bu doğru yolu bulmuş oluşu; kim de saparsa (hakikatten) yalnızca kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Hiç kimse, bir başkasının yaptığı yanlışların yükünü taşımaz! Biz bir Rasul oluşturup (ba`s edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..
iSRA 17-25 Rabbiniz (hakikatiniz olarak şuurunuzu {insan} ve bilincinizi {nefsinizi} meydana getiren El Esma bileşiminiz) nefslerinizdekini (bilincinizdekini) daha iyi bilir! Eğer siz salihler (hakikate imanın gereğini yaşayanlar) olursanız; muhakkak ki O, yetersizliklerinden dolayı tövbe edenlere Gafur`dur.
iSRA 17-33 Allah`ın haram kıldığı nefsi, Hak olarak hariç (kısas gereği dışında), öldürmeyin! Kim haksız yere öldürülür ise, biz onun velisine bir yetki vermişizdir. O da öldürmekte ileri gitmesin (kısas sınırını aşmasın)! Çünkü o yardım olunmuştur.
KEHF 18-28 O`nun vechini dileyerek, sabah-akşam Rablerine dua edenlerle beraber, nefsine (bilincine) sabret! Dünya hayatının süslü gösterilen şeylerine yönelip de, onlardan ilgini kesme! Şuuru kozası içinde bizi hatırlamaktan mahrum bırakılmış; asılsız kabullerine tabi olup, işi yapması gerekenin ötesindeki olan kimseye itaat etme!
KEHF 18-35 Böylece nefsine zulmederek bağına girdi… Şöyle dedi: “Ebediyen bu varlığımın yok olacağını zannetmiyorum.”
MERYEM 19-72 Sonra korunanları (korunmanın getirisi, nurani kuvve sahiplerini) kurtarırız; nefsine zulmedenleri de dizüstü orada bırakırız.
TAHA 20-15 Muhakkak o saat (ölüm) gelecektir… Her nefsin, kendisinden açığa çıkanların sonucunu görüp yaşaması için, onun zamanını gizleyeceğim.
TAHA 20-41 Seni nefsim için seçtim.
TAHA 20-96 (Samiri) dedi ki: “Onların algılayamadıklarını ben fark ettim!.. Rasulün eserinden (bildirdiği B sırrı kuvvesini kullanarak) birazcık aldım da onu (altınların eridiği karışıma) attım… işte böylece nefsim, (hakikatimden gelen kuvveyi) açığa çıkarmaya teşvik etti.”
ENBiYA 21-3 Akılları fikirleri oyun eğlencede! O, nefslerine zulmedenler, aralarında fısıldaşıyorlar: “Sizden farklı bir beşer mi sanki! Ne olduğunu görüp dururken, sihirli sözlerine mi kapılıyorsunuz?”
ENBiYA 21-43 Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dunumuzda ilahları mı var? (Oysa) onlar (vehmettikleri tanrılar), ne kendi nefslerini kurtaracak güce sahip olurlar; ne de tarafımızdan destek görürler.
ENBiYA 21-47 Kıyamet sürecinde uluhiyet hükümlerine göre ölçütler koyarız! Hiçbir nefs (benlik-bilinç) en küçük bir zulme uğramaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa dahi onu getiririz. Hesap görücüler olarak biz (hakikatlerindeki Hasib özelliği) kafiyiz.
ENBiYA 21-87 ZünNun (Yunus)… Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti! Nihayet karanlıklar içinde: “Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan EL Esma manaların)! Senin (Esma manalarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben nefsime zulmettim” diye yönelmişti.
ENBiYA 21-102 Onun (cehennemin) gümbürtüsünü işitmezler… Nefslerinin arzu ettiği her şey içinde sonsuza dek yaşarlar.
HAC 22-7 O Saat (vefat) muhakkak gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Kesinlikle Allah, kabirlerde (bedenleri içinde) olan nefsleri (bilinçleri) ba`s edecektir (yeni bir beden oluşturarak yaşamlarına devam ettirecektir)!
HAC 22-53 Şeytanın ilkası olan (bilinç veri tabanından gelen) fikir, sağlıklı düşünemeyen ve şuurları örtülmüş (meleki kuvveleri-kudsi hakikati örtülmüş; bedeni zevkler, nefsani şehvetlere düşkün) olan kimseler için, sınav objesi oluşturması içindir… Muhakkak ki zalimler dönüşü olmayan yoldadırlar!
MU’MiNUN 23-103 Kimin ölçüm değerleri hafif gelirse, onlar da nefslerini hüsrana uğratanların ta kendileridir… Yanma ortamında sonsuza dek kalırlar!
FURKAN 25-3 (Gerçek böyle iken) O`nun dununda, bir şey yaratmayan; kendileri yaratılmış olan; kendi nefslerine bir zarar ve faydası olmayan; ölüme, hayata ve ölümün tadılışından sonraki yaşantıyı oluşturacak bir özelliğe sahip olmayan tanrılar edindiler.
FURKAN 25-21 Bize likayı (kavuşmayı; varlıklarında Esma`mızla açığa çıkışımızı yaşamayı) ummayanlar dedi ki: “Bizim üzerimize melaike inzal edilmeli yahut Rabbimizi (gözümüzle) görmeli değil miydik?” (Hakikatlerindekini kavrayamayıp dışta tanrı aramakta ısrar!)… Andolsun ki kendi nefslerinde kibre kapıldılar ve büyük bir azgınlık ile haddi aşıp itaatten çıktılar.
NEML 27-40 indinde Hakikat Bilgi`sinden bir ilim olan (Esma kuvvesiyle tahakkuk etme özelliği olan, tecelli-i sıfat) kimse de dedi ki: “Gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm”… (Süleyman) tahtı önünde yerleşmiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır… Şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemesidir… Kim şükreder ise şüphesiz ki şükrü nefsinedir! Kim nankörlük ederse, Rabbim Gani`dir, Kerim`dir.”
NEML 27-44 Ona: “Köşke gir” denildi… (Melike) onu görünce derin bir su sandı ve eteklerini sıvadı… (Süleyman) dedi ki: “O iyice cilalı billur camdan bir köşktür”… (Melike) dedi ki: “Rabbim, ben (dışsal bir güce-güneşe tapmakla) nefsime zulmettim ve (artık) Süleyman ile birlikte Rabb-ül alemin olan Allah`a teslim oldum!”
NEML 27-92 Kuran`ı bildirmekle de!… Artık kim hakikati kabul ederse, nefsinde hakikati yaşamak için bu yolda yürümüş olur… Kim de saparsa, de ki: “Ben yalnızca uyarıcılardanım!”
KASAS 28-16 Rabbim! Doğrusu ben nefsime (hakikatime) zulmettim (kendimi beden dünyasına ait kabullenmekle), beni mağfiret et! dedi (Musa)… (Rabbi de) Onu mağfiret etti. Kesinlikle “Hu” Gafur`dur, Rahim`dir.
KASAS 28-38 Firavun dedi ki: “Ey önderler… Sizin için benden gayrı bir tanrı bilmemekteyim! Ey Haman, tuğla ocağı yak da (tuğladan) bir kule inşa et, belki tepesine çıkar Musa`nın her şeyin üstündeki Tanrısını görürüm! Doğrusu ben Onun yalancılardan olduğunu düşünüyorum!” (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahede yerine; birimselliğine hasrederek bedenselliğine vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına, nefs-i emmare yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine yani Allah`a iman yerine, Rabb-ül alemin`e iman noktasına çekerek, uyarı yapmıştı. Yani Tüm varlıkta tedbir eden Esma mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti bedenselliğinde yaşamak yerine tüm varlığa yaygın Esma manaları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.)
ANKEBUT 29-6 Kim (bu imanı, hakikati yaşamak için) hırs-azim ile çalışırsa, yalnızca kendi nefsi için bu savaşı vermiş olur (Cihadı Ekber-büyük savaş)! Muhakkak ki Allah, alemlerden (Esma bileşimi birimselliklerden) elbette Gani`dir (“Hu”viyeti {ZaT`ı} itibarıyla, Esma`sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!
ANKEBUT 29-31 Rasullerimiz İbrahim`e müjde olarak geldiklerinde dediler ki: “Doğrusu biz şu bölge halkını helak edeceğiz… Muhakkak ki oranın halkı nefslerine zulmedenler oldular.”
ANKEBUT 29-40 Her birini kendi suçunun sonucuyla yakaladık… Onlardan kiminin üzerine hortum irsal ettik! Onlardan kimini o korkunç dalgalı ses yakaladı! Onlardan kimini yerin dibine geçirdik… Onlardan kimini de suda boğduk… Allah onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
ANKEBUT 29-49 Bilakis O (Kur`an), kendilerine ilim verilmiş olanların derunlarında apaçık işaretlerdir… (Hakikatlerinde mevcut) işaretlerimizi ancak nefsine zulmedenler inkar eder.
ANKEBUT 29-52 De ki: “Benimle aranızda şahitlik itibarıyla Esma`sıyla hakikatim olan Allah yeterlidir! Semalarda ve arzda olanı bilir! Batıla inanıp (kendilerini toprak olacak beden kabul edip); Esma`sıyla nefslerinin hakikati olan Allah`ı inkar edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!”
ANKEBUT 29-57 Her nefs, ölümü tadacaktır! Sonra bize döndürüleceksiniz!
ANKEBUT 29-69 Biz`e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız… Kesinlikle Allah, yakin ehliyle (ihsan sahibi {Allah`a görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Maiyet sırrı.)
RUM 30-8 Nefslerindekini (hakikatlerini) hiç tefekkür etmediler mi? Allah, semaları, arzı ve ikisi arasında olan şeyleri sadece Hak olarak; belli bir ömür süreciyle yarattı! Şüphesiz ki insanlardan çoğu Rablerine ereceklerini inkar edenlerdir.
RUM 30-9 Yeryüzünde gezip dolaşıp bakmazlar mı ki, onlardan öncekilerin sonu nasıl oldu? Onlar (öncekiler), kuvvet itibarıyla bunlardan (şimdikilerden) daha şiddetli idiler… Arzı sürüp alt-üst etmişler ve onu (yeryüzünü), bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi… Onların Rasulleri onlara açık deliller olarak gelmişti. (Demek ki) Allah onlara zulmetmiyordu; ne var ki onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
RUM 30-21 O`nun işaretlerindendir, kendi nefslerinizden (Esma terkibi olarak meydana gelen bilinçlerinizden) eşler (beden) yaratması, onlara yerleşip sükun bulasınız ve aranızda sevgi ve rahmet oluştursun sizin için diye… Muhakkak ki bu olayda, tefekkür eden bir topluluk için elbette nice işaretler vardır.
RUM 30-28 Size nefslerinizden bir misal verdi: Siz yaşam gıdalarınızda (mallarınızda), kölelerinizin ortaklığını kabul eder misiniz? Ki siz mallarda onlarla eşit olmayı kabullenip, kendi nefslerinizden korktuğunuz gibi onlardan korkuyor musunuz? Aklını kullanan bir toplum için dersleri böylece ayrıntılıyoruz.
RUM 30-44 Kim küfür (inkar) eder ise, onun inkarı kendi zararınadır… Kim de imanın gereğini uygularsa, kendi nefsi için hazırlamış olur (yaptıklarının karşılığını).
LOKMAN 31-12 Andolsun ki biz Lukman`a, Allah`a şükretmesi için Hikmet (sistemli düşünme aklı) verdik… Kim şükrederse, sadece kendi nefsine şükreder… Kim de inkar ederse (hakikatindeki nimeti), şüphesiz ki Allah Gani`dir, Hamid`dir.
LOKMAN 31-28 Sizin yaratılmanız da, daha sonra yeni bir bedenle yeni bir boyutta oluşumunuz da (ba`s) bir tek nefsinki gibidir… Muhakkak ki Allah, Semi`dir, Basir`dir.
LOKMAN 31-34 Muhakkak ki o saatin (ölümün) ilmi Allah indindedir; yağmuru indirir; rahimlerde olanı bilir; hiçbir nefs yarının ne getireceğini bilmez; hiçbir nefs nerede öleceğini de bilmez! Muhakkak ki Allah, Alim`dir, Habir`dir.
SECDE 32-13 Eğer dileseydik, her nefse (bilince) kendi hakikatini elbette fark ettirirdik! Ne var ki benden: “Cinlerden ve insanlardan oluşan toplulukla cehennemi elbette dolduracağım” sözü hak olmuştur.
SECDE 32-17 Hiçbir nefs, yaptıklarına ceza (karşılık) olarak, gözünü sevinçle parıldatacak nimetler içine gizlenmiş olanları bilemez!
SECDE 32-27 Görmediler mi ki biz suyu çorak-kupkuru arza sevk ederiz de, o suyla, onların hayvanlarının ve kendi nefslerinin yediği ekini çıkarırız? Hala mı görmüyorlar?
AHZAB 33-6 En-Nebi, iman edenlere kendi nefslerinden daha önceliklidir! Onun eşleri onların (iman edenlerin) analarıdır! Akrabalar da Allah`ın Kitabında (diğer) iman edenlerden ve muhacirlerden, (mirasça) birbirlerine daha önceliklidirler… Dostlarınıza dinen iyilik işlemeniz hariç… Bu, Bilgi`den bir hükümdür.
SEBE’ 34-19 Rabbimiz, sefer alanımızı uzat-yay dediler ve nefslerine zulmettiler… Biz de onları anlatılan ibretlikler kıldık ve onları darmadağın ettik… Muhakkak ki bu olayda çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette işaretler vardır.
FATIR 35-18 Hiçbir suç yükü taşıyan nefs bir başkasının yükünü yüklenmez… Yükü ağır biri, onu (yükünü) taşımaya çağırsa bile, ondan bir şey yüklenilip taşınılmaz… Akraba dahi olsa! Sen ancak gaybları olarak Rablerinden haşyet duyan ve salatı ikame edenleri uyarırsın… Kim arınıp temizlenirse ancak kendi nefsi için temizlenmiştir… Dönüş Allah`adır.
FATIR 35-32 Sonra kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi Hakikat ve Sünnetullah bilgisine varis kıldık! Onlardan kimi nefsine zulmedicidir (hakikat bilgisinin hakkını vererek yaşayamaz)… Onlardan kimi muktesiddir (arada-kah hisseder kah bedenselliğe düşer)… Onlardan kimi de Bi-iznillah (Esma açığa çıkışının elvermesiyle) hayırlar-yaşantıları ile öne geçendir… işte bu büyük lütuf, üstünlüktür! Not: Bu ayeti açıklayan bir hadis-i şerif: Ebud Derda r.a. dedi ki, Hz.Rasulullah`ı şu ayeti (yani bu . ayeti) okurken işittim de şöyle buyurdu: “Hayratlar ile öne geçene gelince, o hesap görmeden cennete girer… Muktesid (arada olan) ise kolay bir hesapla hesaba çekilir… Amma nefsine zulmedene gelince, kendisine hemm (hüzün-üzüntü) dokununcaya kadar bir makamda oturur, sonra cennete dahil olur”… Sonra şu ayeti okudu: “Hamd, hazanı (üzülmeyi) bizden gideren (tüm kuvvelerin sahibi) Allah`a aittir… Muhakkak ki Rabbimiz, Gafur`dur, Şekur`dur. {. ayet}” (Müsned-i A.Hanbel)
YASiN 36-36 Subhan`dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan!
YASiN 36-54 O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez… Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!
SAFFAT 37-113 Onun üzerine de ishak`ın üzerine de bereket lütfettik… O ikisinin neslinden muhsin de var, kendi nefsine apaçık zulmeden de var.
ZÜMER 39-15 Siz de O`nun dununda dilediğinize tapının! De ki: “Gerçek şudur ki; kıyamet sürecinde hüsranı yaşayacak olanlar, hem nefslerini (bilinçlerini/kendilerini) hem de ehillerini (kuvvelerini/yakınlarını) hüsrana uğratacak şekilde yönlendirenlerin ta kendileridir! Dikkat edin! işte o apaçık bir hüsranın ta kendisidir!”
ZÜMER 39-41 Muhakkak ki biz sana O BiLGiyi insanlar için Hak olarak inzal ettik! Artık kim hakikate yönelirse kendi nefsi içindir! Kim de (hakikatten) saparsa sonucu sadece kendi aleyhine olarak sapar! Sen onların vekili değilsin!
ZÜMER 39-56 (O süreçte) bir nefs şöyle der: “Allah`ı tanımada yetersiz kalmam dolayısıyla düştüğüm hasrete (kayıplarıma) bak! Elbette ben alay edenlerdendim! (işin gerçeğinin ve ciddiyetinin farkında değilmişim?)”
ZÜMER 39-70 Her nefse yaptığının karşılığı tam verilir… O, onların yapıp işlediklerini (yaptıklarının yaratanı olarak) daha iyi bilir.
MÜ’MiN – MUMIN 40-17 Bu süreçte her nefs yaptıklarının getirisiyle karşılık bulur (yaptıklarının sonucunu yaşar)! Bu süreçte haksızlık yoktur! Muhakkak ki Allah Seri ül Hisab`dır (anında yapılanın sonucunu yaşatmaya başlayandır).
FUSSiLET 41-12 Böylece onları iki süreçte yedi sema (yedi Bilinç {Nefs} mertebesi) olarak hükmetti ve her semada onun işlevini vahyetti! Dünya semasını (en yakın semayı) (Bi-)mesabih (aydınlatıcılar-fikirler) ile süsledik ve hıfzettik (hafızada kaydedip koruduk {beyinde değil; ruh bedende. A.H.}). Aziz, Alim`in takdiridir bu!
FUSSiLET 41-36 Eğer şeytandan bir etki seni tahrik ederse, hemen Esma`sıyla nefsinin hakikati olan Allah`a sığın (Esma`sının, hakikatin olan kuvvelerini harekete geçir)! Muhakkak ki O, “Hu”; Semi`dir, Alim`dir.
FUSSiLET 41-46 Kim imanın gereğini uygularsa, yararı kendi nefsi içindir! Kim de kötülük işlerse, kendi aleyhinedir. Rabbin, kullarına zulmedici değildir.
ŞURA 42-11 Semalar ve arzın Fatır`ıdır! Sizi, hem kendi nefsinizden (hakikatinizden) eşler (şuur+bilinç); hem de en`amdan (hayvansal bedenden) çiftler (biyolojik+ışınsal {ruh} beden) halinde oluşturmuştur… Böylece sizi üretiyor! O`nun benzeri bir şey yoktur! O, Semi`dir, Basir`dir.
ŞURA 42-45 Onları, zilletten huşu etmişler (baş eğip pusmuşlar), gizli bakışla bakıyor oldukları halde ona (ateşe) arz olunurlarken görürsün… iman edenler dedi ki: “Asıl hüsrana uğrayanlar şunlardır; kıyamet sürecinde nefslerini ve yakınlarını hüsrana uğratmışlardır! Dikkat edin! Muhakkak ki zalimler yerleşmiş bir azap içindedirler.”
ZUHRUF 43-71 Altından tabaklar ve testiler döndürülür üstlerinde… Onda nefslerin (bilinç boyutunun yaşamayı arzuladığı) iştah duyduğu ve gözlerin (basiretin zevkle seyretmek istediği kuvveler) keyif aldığı şeyler vardır! Sizler onda ebedi yaşarsınız!
ZUHRUF 43-76 Biz onlara zulmetmedik… Ne var ki onlar nefslerine zulmedenlerdendi!
CASiYE 45-15 Kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz!
MUHAMMED 47-38 işte sizler, Allah yolunda karşılıksız paylaşmak için davet olunanlarsınız! Sizden kimi de var cimrilik eder! Kim cimrilik ederse cimriliği yalnızca kendi nefsine yapmış olur! Allah Gani`dir, sizler fakirlersiniz! Eğer yüz çevirirseniz sizden başka bir toplumu yerinize getirir; onlar sizler gibi olmazlar!
FETiH 48-10 Gerçektir ki (Rasulüm) sana biat edenler (el tutuşup bağlılık sözü verenler) Allah`a biat etmişlerdir ve Allah`ın EL`i onların elleri üzerindedir (Biat edenlerin elleri üstünde Allah`ın eli tedbir eder)! Kim sözünü bozarsa sadece kendi nefsi aleyhine bozmuş olur; kim Allah ahdinde bağlılık gösterirse, ona da büyük ecir verir!
HUCURAT 49-11 Ey iman edenler… Bir grup diğer bir grup ile alay etmesin! Onlar (alay ettikleri), kendilerinden daha hayırlı olabilirler! Kadınlar da kadınlarla (alay etmesinler)! Olabilir ki onlar kendilerinden daha hayırlıdır! Nefslerinizi (birbirinizi) ayıplamayın ve birbirinize (kötü) lakaplar takmayın! imandan sonra, fusuk (inancın bozulması) ne kötü bir isimlenmedir! Kim tövbe etmediyse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir!
HUCURAT 49-15 iman ehli şu kimselerdir ki, varlıklarını Esma`sıyla yaratan Allah`a ve O`nun Rasulüne iman ettiler; sonra da bunda şüpheye düşmediler; Allah yolunda varlıklarıyla ve nefsleriyle (canlarıyla) savaş verdiler! işte bunlar sadıkların (hakikati yaşamlarıyla tasdik edenlerin) ta kendileridir!
KAF 50-16 Andolsun ki insanı biz yarattık… Ona (bilincinin oluşturduğu) nefsinin vesvese verdiği şeyi (kendini beden kabullenme fikrini) biliriz… Biz ona, şah damarından daha yakınız!
KAF 50-21 Her nefs (bilinç), birlikte olduğu sevk edici (doğal bedensellikle oluşmuş kişiliği) ve bir şahit (içindeki Hakk`ın sesi olan vicdanının seslenişi) ile gelmiştir!
ZARiYAT 51-21 Nefslerinizde! Hala (fark etmiyor) görmüyor musunuz?
NECM 53-23 Onlar ancak sizin ve atalarınızın isimlendirdiği, Allah`ın hiçbir delil inzal etmediği (arkası-müsemması olmayan yalnızca) isimlerden ibarettirler! Onlar, ancak zanna ve nefslerin hoşlandığı kuruntulara uyarlar… Andolsun ki kendilerine Rablerinden hakikat ilmi gelmiştir!
NECM 53-32 Onlar ki, büyük suçlardan (şirk, iftira, öldürmek vb. gibi) ve fevahişten (zina vb. gibi) uzak dururlar; beşeriyetin sonucu ufak suçlar dışında… Muhakkak ki Rabbinin mağfireti geniştir! O varlığınızı Esma`sıyla oluşturan olarak sizi daha iyi bilir; arzdan (bedeniniz) sizi inşa ettiğinden ve analarınızın karınlarında ceninler halindeyken! O halde nefslerinizi (benliğinizi) temize çıkarmaya çalışmayın! O, korunanın kim olduğunu (Esma`sıyla yaratanı olarak) bilendir!
NECM 53-52 Daha önce de Nuh kavmini… Muhakkak ki onlar, evet onlar daha zalim ve nefsani yaşamda daha beterdiler.
RAHMAN 55-26 Arzda (bedensel yaşamda) kim varsa hepsi fanidir (her bedendeki nefs-bilinç ölümü tadar).
HADiD 57-14 (ikiyüzlüler) onlara (iman edenlere): “Sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. “Evet ama siz, Allah`ın emri (ölüm) gelesiye kadarki süreçte, nefslerinizi fitneye düşürdünüz (imanı yaşamadınız), gözetleyip durdunuz, şüphe ettiniz, kuruntular da sizi aldattı ve o çok aldatıcı da (bilincinizdeki şartlanmışlık fikirleri) Allah`la (siz O`ndan var oldunuz ne yapsanız bir şey olmaz size, kuruntusuyla) sizi aldattı!”
HADiD 57-22 Arzda (bedeninizde-dış dünyanızda) ve nefslerinizde (iç dünyanızda) size isabet eden hiçbir musibet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda takdir edilmiş) olmasın! Muhakkak ki bu Allah üzerine çok kolaydır!
HAŞR 59-9 Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine`ye) ve imana yerleşmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara (muhacirlere) verilenlerde gözleri yoktur, buna ihtiyaç duymazlar! Kendileri ihtiyaç içinde olsalar da, onları kendi nefslerine tercih ederler! Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden-ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
HAŞR 59-18 Ey iman edenler Allah`tan korunun! Bir nefs yarın (vefat ötesi) için önceden ne gönderdiğine bir baksın! Allah`tan korunun! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızda Esma`sıyla yaratanı olarak Habir`dir.
HAŞR 59-19 Şu, Allah`ı (hakikatlerinin Esma olduğunu) unuttular, Allah`ın da onlara nefslerini (hakikatlerini) unutturduğu kimseler gibi olmayın… işte onlar inancı bozukların ta kendileridir!
SAFF 61-11 El Esma`sıyla hakikatiniz olan Allah`a ve Rasulüne iman edersiniz ve Allah yolunda karşılık beklemeksizin mallarınızla ve nefsleriniz ile mücadele verirsiniz! işte bu sizin için daha hayırlıdır; eğer kavrayabilirseniz!
MÜNAFiKUN 63-11 Eceli geldiğinde, Allah hiçbir nefsi ertelemez! Allah yaptıklarınızı (yaratanı olarak) Habir`dir!
TALAK 65-1 Ey Nebi! Kadınları boşamaya niyetlendiğinizde; iddetlerini dikkate alarak (ay hallerinden temizlendikten sonra) onları boşayın ve iddeti (sürecini) sayın… Rabbiniz olan Allah`tan korunun. Açık bir fuhuş yapmaları durumu müstesna, onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar… işte bu Allah`ın koyduğu sınırdır! Kim hududullahı tecavüz ederse, gerçekten nefsine zulmetmiştir. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra bir iş ihdas eder.
TAHRiM 66-6 Ey iman edenler! Nefslerinizi ve ehlinizi, yakıtı insanlar ve taşlar (tapındıkları heykeller, putlar türü cansızlar) olan Nar`dan koruyun! Onda hükmedildiği üzere emredildiklerini yapan; kendilerine emrettiği konuda Allah`a asi olmayan, çok güçlü, çok şiddetli acımasız, melekler (kuvveler) vardır!
MÜDDESSiR 74-38 Her nefs yaptığının getirisine mahkumdur!
KIYAMET 75-2 Ve Nefs-i Levvame`ye (hakikate ters düştüğünü fark edip pişmanlığını yaşayan bilince) kasem ederim!
KIYAMET 75-14 işte (gerçek şu ki) insan, kendi nefsini değerlendiricidir! (“OKU yaşam bilgini (kitabını)! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir.” isra: . ayetini hatırlayalım. A.H.)
MÜRSELAT 77-5 Hatırlatıcıyı ilka edenlere (şuurda açığa çıkaran kuvveler. Mele-i ala. Alun melekler. “ilka” da, “lika” da aynen “nefh” gibi derundan zahire ya da içten dışa doğru “şuurda” oluşan bir hal, hissediştir. Ahfa – Hafi {Sıfat tecellisi} – Sır {Esma tecellisi} – Ruh {Fuad-Esma manaları yansıtıcısı} – Kalp {Şuur} – Nefs {Bilinç} sıralamasında, Ruh`tan kalbe yansımaları anlatır. “Halife-insan” bu mertebelerin tamamıdır ya da bu bütünlüğe “insan” adı verilmiştir; denebilir. Bundan yukarısının ise dile gelip anlatılması doğru değildir, denir. Allahu alem! A.H.)!
NAZiAT 79-24 Ben, sizin en ala Rabbinizim! dedi. (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahedesi yerine; bilincine yükleyerek bedenselliğine vermiş; bilinç varlığına tanrısallık vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına yani nefs-i emmare yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine, yani Allah`a iman yerine, Rabb-ül alemin`e iman noktasına çekerek uyarı yapmıştı. Yani tüm varlıkta tedbir eden Esma mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti, bilinç-beden boyutunda yaşayarak birimselliğiyle sınırlamak yerine; şuur boyutunda tüm varlığa yaygın Esma manaları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.)
NAZiAT 79-40 Rabbinin makamından korkan ve nefsini boş geçici sonsuzlukta hiçbir getirisi olmayan davranışlardan koruyana gelince;
TEKViR 81-7 Nefsler tezvic edildiğinde (bilinçler ölümün bu tadılışıyla birlikte yeni ruh bedenleriyle eşleştirildiğinde),
TEKViR 81-14 Her nefs (bilinç) hazırladığı şeyi bilmiştir (biyolojik bedenli yaşamında yaptıklarının getirisini algılamıştır).
iNFiTAR 82-5 Her nefs takdim ettiği (yapıp önceden gönderdiği) ve tehir ettiği (yapmadığı, sonraya bıraktığı) şeyi bilmiştir.
TARIK 86-4 Hiçbir nefs yoktur ki, onun üzerinde bir hafiz (gözetleyici-koruyucu) bulunmasın.
FECR 89-27 Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)!
ŞEMS 91-7 Nefse (bilince) ve onu düzenleyene;
NEFSİN AFETLERİ
5836 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular:
“Üç kişi vardır ki, Allah Kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:
– Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan yolcuya vermeyen kimse. Kıyamet günü Allah onun karşısına çıkıp: “Bugün ben de senden fzlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi” der.
– İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müşterisine Allah Teâlâ`nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.
– Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir.”
Buhari, Şirb 2, Hiyel 12; Müslim, İman 173, (108); Ebu Dâvud, Büyü` 62, (3474, 3475); Nesâi, Büyû`, 6, (7, 247).
5837 – Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Üç kişi vardır, Kıyamet gününde Allah onlara ne konuşur, ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azab vardır!” buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: “Ey Allah`ın Resûlü! Öyleyse onlar büyük zarara ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?” dedim. Şöyle saydılar:
“(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler!”
Müslim, İman 171, (106); Ebu Dâvud, Libas 28, (4087, 4088); Tirmizî, Büyû` 5, (1211); Nesâî, Büyû` 5, (7, 245).
5838 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Üç kişi vardır, Kıyamet günü Allah Teâla hazretleri onlara konuşmaz, nazar etmez, günahlardan da arındırmaz, onlara elim bir azab vardır:
– Zina eden yaşlı,
– Yalan söyleyen devlet reisi,
– Büyüklenen fakir.”
Müslim, İman 172, (107); Nesâî, Zekât 77, (5, 86).
5839 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Üç kişi vardır, Kıyamet günü Allah onlara nazar etmez: Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erkekleşen kadın ve deyyûs kimse.”
Nesâî, Zekat 69, (5, 81).
5840 – Yine Nesâî`nin bir rivayetinde Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riayet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse.”
Nesâî, Zekat 69, (5, 81).
5841 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: “Üç kişi vardır, Kıyamet günü ben onların hasmıyım: “Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse.”
Buhari, Büyü` 106).
5842 – Sehl İbnu Sa`d radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm.”
Buhari, Rikâk 23, Hudud 19; Tirmizi, Zühd 61, (2410).
5843 – Ebu berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizin hakkınızda en ziyade korktuğum şey, zenginlik hırsı ile karınlarınızın ve ferçlerinizin şehvetleri bir de fitnelerin şaşırtmalarıdır.”
Rezin tahric etmiştir. (Hadis Ahmed İbnu Hanbel`in Müsned`inde gelmiştir: 4, 420, 423.
5844 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mü`min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü`min olarak hırsızlık yapmaz, içkici, içki içtiği sırada mü`min olduğu halde içki içmez; insanların, onun yüzünden, gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü`min olarak yağmalamaz.”
Buhari, Mezalim 30, Eşribe 1, Hudud 1, 20; Müslim, İman 100, (57); Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4689); Tirmizi, iman 11, (2627); Nesâî, Sârık 1, (8, 64).
5845 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi muallak durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner.”
Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4690); Tirmizi, İman 11, (2627).
Tirmizi şu ziyadede bulunmuştur: “Ebu Câfer el-Bâkır Muhammed İbnu Ali`nin: “Bunda imandan çıkıp İslâm`a geçiş vardır” dediği rivayet edilmiştir.”
5846 – Hz. Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim (başkalarının kusurlarını teşhir edip herkese) duyurursa, Allah da (onun kusurlarını) duyurur. Kim de riya yaparsa Allah da onun riyasını ortaya çıkarır.”
Buhari, Rikak 36; Müslim, Zühd 48, (2987).
5847 – Ebu Saidi`l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İnsanlara merhametli olmayana Allah Teâla merhamet etmez.”
Tirmizi, Birr 16, (1923).
5848 – Câbir İbnu Abdillah el-Ensâri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Zulümden kaçının. Zira zulüm, Kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal addetmeye sevketmiştir.”
Müslim, Birr 56, (2578).
5849 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İnsanda bulunan en şerli şey aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur.”
Ebu Davud, 22 (2511).
5850 – Ebu Bekr es-Sıddik radıyallahhu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mü`mine zarar veren veya hile yapan mel`ûndur.”
Tirmizi, Birr 27, (1942).
5851 – Ebu Sırma radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim mü`mine zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim de mü`mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir.”
Tirmizi, Birr 27, (1941).
5852 – Ebu Temime radıyallahu anh anlatıyor: “Arkadaşları kendisine: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm size çok şeyler söyledi, öyleyse bize de bir tavsiyede bulunun!” demişlerdi.
“İnsanda ilk (çürüyüp) kokacak olan yeri karnıdır. Öyleyse, kim, karnına temiz olandan başka bir şey girdirmeyebilirse mutlaka bunu yapsın!” tavsiyesinde bulundu.”
Buhari, Ahkam 9.
5853 – Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah zulüm ve sıla-ı rahmin koparılmasıdır, bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya kefaret değildir.”
Ebu Davud, Edeb 51, (4902); Tirmizi, Kıyamet 58, (2513).
5854 – İyaz İbnu Hımâr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah Teâla hazretleri, bana: “Mütevâzi olun, öyle ki, kimse kimseye zulmetmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin” diye vahyetti.”
Ebu Dâvud, Edeb 48, (4895).
5855 – Hz. Ebu Bekr es-Sıddik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Cehennem, bozguncu, cimri ve başa kakıcı her insana yakındır.”
Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: “Cennete ne bozguncu, ne cimri ne de başa kakıcı giremez.”
Tirmizi, Birr 41, (1964).
5856 – İbnu Amr İbni`l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız.”
Nesâi, Zekat 66, (5, 79). Hadisi Buhari, bab başlığında kaydetmiştir (Libas 1).
5857 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Ey Allah`ın Resulü dendi, herbirimiz içinde, (bazan, öylesine çirkin) bir şeyn ârız olduğunu görür ki, bunu söylemektense o şeyin bir korparçası olup (kendisini yakması) ona daha sevimli gelmektedir!”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu söze şöyle mukabelede bulundu:
“Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber!) Şeytan`ın hilesini vesveseye çeviren Allah`a hamd olsun!”
Ebu Dâvud, Edeb 118. (5112).
5858 – Ebu Zümeyl rahimehullah anlatıyor: “İbnu Abbas radıyallahu anhüma`ya (bir gün): “İçimde duyduğum bu (fena) şeyler de ne?” diye sormuştum. Bana:
“Ne hissediyorsun ki?” dedi. Ben:
“Vallahi (onlar çok fena!) dilime alamam!” dedim.
“Şekk nev`inden bir şey mi ?” dedi ve güldü. Sonra açıkladı:
“Bu (çeşit vesveseler)den hiç kimse kurtulamaz. Nitekim Allah Teâla hazretleri (Resûlüne) şu ayeti inzal buyurmuştur. (Mealen): “Eğer sana indirdiğimiz (kitapta anlatılan bu kıssalar) hakkında bir şüphen varsa, senden evvel indirilmiş olanları okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak (olan kitap) gelmiştir, sakın şüphe edenlerden olma!” (Yunus 94).)
İbnu Abbas bana dedi ki: “Eğer içinde herhangi bir vesvese bulursan şöyle de: “O (Allah), hem evveldir, hem ahirdir, hem zâhirdir, hem bâtındır. O herşeyi bilendir” (Hadid 3).
Ebu Dâvud, Edeb 118, (5110).
5859 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim, görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (Kıyamet günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları halde, bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse Kıyamet günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir sureti tasvir ederse (Kıyamet günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir, ama üfleyemez”
Buhâri, Ta`bir 45; Ebu Dâvud, Edeb 96, (5024); Tirmizi, Rü`ya 8, (2284).
5860 – Vâsile İbnu`l-Eska` radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Şurası muhakkak ki, en büyük yalanlardan biri, kişinin kendisini babasından başka birisine nisbet etmesi veya görmediği bir şeyi gözlerinin gördüğünü iddia etmesi, yahut da Resülullah aleyhissalâtu vesselâm`ın söylemediği bir şeyi O`na söyletmesidir”
Buhâri, Menakıb 5
5861 – Ebu Kılâbe merhum anlatıyor: “Sabit İbnu Dahhâk radıyallahu anh anlatmıştı: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Kim, bile bile, yalan yere İslâm`dan başka bir din ile yemin ederse, bu kimse dediği gibidir. Kim kendisini bir şeyle öldürüp (intihar ederse) Kıyamet günü o şeyle azab verilir. Kişnin gücü dışında olan bir şey üzerine yaptığı nezir muteber değildir. Mü`mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü`mine küfür nisbet etmek onu öldürmek gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse Kıyamet günü onunla kesilir. Kim malını çok göstermek için yalan bir iddiada buiunursa, Allah onun azlığını artırır.”
Buhâri, Eyman 7, Cenaiz 84, Edeb 44, 73; Müslim, İman 176, (110); Tirmizi, İman 16, (2638); Ebu Davud, İman 9, (3257); Nesâi, Eyman 7, (7, 5, 6).
5862 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir kavimde gulûl (denen devlet malından hırsızlık) zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar. Bir kavim içinde zina yayılırsa orada ölümler artar. Bir kavim, ölçü ve tartılarda (hile yaparak) miktarı azaltırsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde) haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır. Bir kavm ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder.”
Muvatta, Cihâd 26, (2, 460).
5863 – Yine İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İnsanlar arasında Allah`ın en çok buğzettiği üç kişi vardır:
Harem`de sapıtıp haktan ayrılan,
İslâm`a girdiği halde cahiliye sünnetini arayan,
Haksız yere, kanını dökmek için bir adamdan kan talep eden.”
uhâri, Diyât 9.
5864 – Muğire İbnu şu`be radıyallahu anh`ın anlattığına göre “Hz. Muaviye radıyallahu anh kendisine: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm`dan işittiğin bir şeyi bana yaz” diye mektup yazmıştır. O da Hz. Muâviye`ye şunu yazmıştır: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm`ın şöyle söylediğini işittim:
“Allah Teâla hazretleri, sizin için üç şeyi mekruh addetti.
Dedikodu,
Malın ziyâı.
Çok sual!..”
Buhâri, Zekât 53, Edeb 6; Müslim, Akdiye 35, (539).
5865 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Siz birkısım ameller işliyorsunuz ki, onlar sizin nazarınızda kıldan daha ince (daha ehemmiyetsiz)dir. Halbuki biz onları, Resülullah zamanında helake atıcılardan addederdik.”
Buhâri, Rikâk 32.
5866 – Vâsıle İbnu`l-Eskâ` radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “Kardeşine karşı şamata yapma. Allah ona afıyet sana da belayı verir.”
Tirmizi, Kıyamet 55, (2508).
5867 – Ebu`d Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bir şeye karşı sevgin seni kör ve sağır eder (de onun eksiklerini görmez, kusurlarını işitmez olursun)”
Ebu Dâvud, Edeb 125, (5130).
5868 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Şeytan insanoğlunda, kanın cereyanı gibi cereyan eder.”
Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4719).
5869 – İmam Mâlik rahimehullah`a ulaştığına göre, “Ümmü Seleme radıyallahu anhâ, Efendimiz`den sormuştur:
“Ey Allah`ın Resûlü! Aramızda salihler mevcut iken bizler helak mi olacağız?” Aleyhissalâtu vesselâm:
“Evet, buyurmuşlardır, pislik (zina) artarsa!”
Muvatta, Kelam 22, (2, 991).
5870 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Hanımını kocasına karşı, köleyi efendisine karşı ayartan bizden değildir!”
Ebu Dâvud, Talâk 1, (2175), Edeb 135, (5170).
5871 – Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Size şerlilerinizi haber vereyim mi? Onlar, tek başlarına yiyenler, kölelerini dövenler, yardımı esirgeyenlerdir.”
Rezin tahriç etmiştir.
NEFİSLE İLGİLİ EDEBE GİREN HADİSLER
5800 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Ben Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm`ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:
“Yavrum! Allah`a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve âhirette) korusun! Allah`ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O`nu karşında (dünya ve âhiretin fenalıklarına karşı hâmi) bulasın -veya önünde demişti: Bollukta Allah`ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve âhiretle ilgili) bir şey isteyince Allah`tan iste. Yardım talep edeceksen Allah`tan yardım dile. Zira kullar, Allah`ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah`ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakînî bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde, sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahi) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır.”
Rezin bu elfazla tahric etmiştir. Tirmizi`de muhtasar olarak kaydedilmiştir. Sıfatu`l-Kıyâmet 60, (3518).
5801 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün, Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm ashâbına: “Şu kelimeleri kim benden) alıp onlarla amel edecek ve onlarla amel edecek olana öğretecek?” buyurdular. Ben hemen atılıp:
“Ben! Ey Allah`ın Resûlü!” dedim. Aleyhissalâtu vesselâm elimden tuttu ve beş şey saydı:
– Haramlardan sakın, AIlah`ın en âbid kulu ol!
– Allah`ın sana ayırdığına razı ol, insanların en zengini ol!
– Komşuna ihsanda bulun, mü`min ol.
– Kendin için istediğini başkaları için de iste, müslüman ol!
– Fazla gülme. Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür.”
Tirmizi, Zühd 2, (2306); İbnu Mace, Zühd 24, (4217).
5802 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Rabbım bana dokuz şey emretti:
– Gizli halde de aleni halde de Allah`tan korkma(mı),
– Öfke ve rıza halinde de adâletli söz (söylememi),
– Fakirlikte de zenginlikte de iktisad (yapmamı),
– Benden kopana da sıla-ı rahm yapmamı,
– Beni mahrum edene de vermemi,
– Bana zulmedeni affetmemi,
– Susma halimin tefekkür olmasını,
– Konuşma halimin zikir olmasını,
– Bakışımın da ibret olmasını,
– Ma`rufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi.”
Rezin tahric etmiştir.
5803 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam`ın kılıncının kabzasında şu ibareyi bulduk.
“Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap! Aleyhine de olsa hakkı söyle!”
Rezin tahric etmiştir.
5804 – Zeydu`I-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah`ın Resulü dedim, Allah`ın rızasını arzu eden kimselere ve Allah`ın rızasını arzu etmeyen kimselere Allah`ın koyduğu alâmet nedir, bana haber verin!” Cevaben:
“Ey Zeyd sen nasıl sabahladın?” diye sordu.
“Hayrı ve hayır ehlini seviyorum: Eğer hayır yapmaya muktedirsem yapmaya koşuyorum. Eğer yapamaz, kaçırırsam bu sebeple üzülüyorum ve onu yapmaya, şevkim daha da artıyor!” dedim. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
“İşte bu söylediklerin Allah`ın rızasını arayanlara Allah`ın koyduğu alâmettir. Eğer Allah senin başka bir şey olmanı isteseydi, seni ona hazırlardı” buyurdular.”
Hadisi Rezin tahriç etmiştir.
5805 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:
“İtidal (orta yol üzere olmak), teenni(li davranmak), hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmidört cüzünden bir cüzdür.”
Muvatta, Şi`r 17 (2, 954, 955); Ebu Dâvud, Edeb 2, (4776).
5806 – Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:
“Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma.”
Tirmizi, Nikâh 1, (1080).
5807 – Abdulmüheymin İbnu Abbas İbni Sa`d es-Sâidi, babası tarikiyle dedesinden naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Teenni Allah Teâlâ`dandır, acele de şeytandan.”
Tirmizi, Birr 66, (2013).
5808 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm Eşeccü Abdi`l-Kays `a dedi ki:
“Muhakkak ki sende, Allah ve Resülünün sevdiği iki haslet var; hilm ve teenni.”
Tirmizi, Birr 66, (2012); Müslim, İman 25, (17).
5809 – Ebu Dâvud merhum, Abdu`l-Kays heyetinde dahil olan Zâri`den naklettiği ve uzunca bir kıssanın da bulunduğu rivayetinde şu ziyadeye yer verir: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm kendisine bunları söyleyince o (Eşecc):
“Ey Allah`ın Resûlü! Bu iki hasletle ben (şahsi gayretimle) mi ahlâklandım yoksa Allah mı cibilliyetime (yaratılışıma, tabiatıma) koydu?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm da:
“Allah Teâla Hazretleri seni o iki haslet üzere yarattı!” buyurdular. Bu cevap üzerine Eşecc:
“Allah ve Resûlünün sevdiği iki haslet üzere beni yaratan Allah`a hamd olsun!” dedi.”
Ebu Dâvud, Edeb 161, (5225).
5810 – Sa`d İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki: “Teennî, âhiretle ilgili olanlar dışında, her amelde güzeldir.”
Ebu Dâvud, Edeb 11, (4810).
5811 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resulullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:
“Kim Allah adına sığınma talebinde bulunursa ona sığınma, verin, kim Allah adına isterse ona verin, kim sizi davet ederse ona icabet edin; kim size bir iyilik yaparsa karşılıkta bulunun, şayet verecek bir şey bulamazsanız kendinizi, ona karşılığını vermiş görünceye kadar dua edin.”
Nesai, Zekât 72, (5, 82); Ebu Dâvud, Zekât 38, (1672).
5812 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Sakın sizden kimse Allah hakkında hüsnüzânda bulunmadan son nefesini vermesin.”
Müslim, Cennet 81, (2877); Ebu Dâvud, Cenâiz 17, (3113).
5813 – Sahiheyn ve Tirmizi de Ebu Hureyre`den gelen diğer bir hadiste Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâla Hazretleri şöyle buyurdu: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir.”
Müslim ve Tirmizi`nin rivayetinde şu ziyade vardır: “O bana dua edince ben onunlayım.”
Buhâri, Tevhid 35; Müslim, Zikr 1, (2675); Tirmişi, Zühd 51, (2389).
5814 – Ebu Davud ve Tirmizi`de Ebu Hureyre`den gelen bir rivayette Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm`ın şöyle söylediği kaydedilmiştir:
“Allah Teâlâ hakkında hüsnüzan, güzel ibadettendir.”
Tirmizi, Da`avât 146, (3604); Ebu Dâvud, Edeb 89, (4993).
5815 – Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Her nerede olursan ol Allah`tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et.”
Tirmizi, Birr 55, (1988).
5816 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm`dan ateşe insanları en çok atan şeyin ne olduğu soruldu.
“Ağız ve ferc!” buyurdular. En ziyade neyin insanları cennete soktuğundan sordular:
“Allah`a takva ve güzel ahlak!” buyurdular.”
Tirmizi, Birr 62, (2005).
5817 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm`a soruldu: “Mü`minlerden hangisi efdal (enfaziletli)dir?”
“Ahlakça en güzelleridir!” cevabını verdi. Tekrar soruldu:
“Pekiyi, mü`minlerden hangisi en akıllıdır?”
“Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır.”
Rezin tahric etmiştir. İbnu Mâce, Zühd 31, (4259).
5818 – Hz. Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Haseb maldır, kerem takvadır.”
Tirmizi, Tefsir, Hucurât, (3268).
5819 – Hz. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm`a “Hangi insan daha hayırlıdır?” diye sorulmuştu:
“Ömrü uzun, ameli de güzel olandır” buyurdular.”
“Öyleyse insanların kötüsü kimdir?” diye soruldu:
“Ömrü uzun, ameli kötü olandır!” buyurdular.”
Tirmizi, Zühd 22, (2331).
5820 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):
“Size en hayırlınızın ve en şerlinizin kim olduğunu haber vermiyeyim mi?” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Cemaat: “Evet, haber veriniz!” dedi.
“En hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve şerri dokunmayacağı hususunda emin olunandır; en şerliniz de kendisinden hayır ümit edilmeyen ve şerrinden de emin olunmayan kimsedir.”
Tirmizi, Fiten 76, (2264).
5821 – İbnu Amr İbni`l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İki haslet vardır, bunlar kimde bulunursa Allah onu şükredici ve sabrediciler arasına kaydeder:
– Diyanette kendinden üstün olana bakıp, ona uymak.
– Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp, Allah`ın kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek.
İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve sabredici olarak yazar.
Kim de diyanette kendinden aşağı olana bakar, dünyalıkta da kendinden üstün olana bakar ve elde edemediğine üzülürse Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.”
Tirmizi, Kıyamet 59, (2514).
5822 – Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün): “Ey Allah`ın Resûlü! Kurtuluşumuz nasıl olacak?” diye sormuştum, şöyle cevap verdiler: “Dilini tut, evini genişlet, günahlarına da ağla!”
Tirmizi, Zühd 61, (2408).
5823 – İmam Malik anlatıyor: “Bana ulaştığına göre, Lokman Hekîm`e: “Sende gördüğümüz bu (meziyetin mahiyeti) nedir? diye sormuşlardı. (Bununla onun faziletlerini kastetmişlerdi). Şu cevabı verdi:
“Doğru sözlülük, emaneti yerine getirmek, beni ilgilendirmeyen şeyi terketmek.”
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “Vaadime vefakârlık etmek.”
Muvatta, Kelam 17, (2, 990).
5824 – İbnu Mes`ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kendisi ateşe haram edilen ve kendisine de ateşin haram kılındığı kimseyi size haber vermeyeyim mi? Ateş, (halka) her yakın olana, yumuşak huylu ve insanlara kolaylık gösterene haram kılınmıştır.”
Tirmizi, Kıyamet 46, (2490).
5825 – Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim şu üç şeyden beri olarak ölürse cennete girer: – Kibir, – Gulûl, – Borç.”
Tirmizi, Siyer 21, (1572, 1573).
5826 – Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Halîm olan zelle sahibidir, hakîm olan tecrübe sahibidir.”
Tirmizi, Birr 86, (2034).
5827 – Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sakın sizden kimse kararsız olup da: “Ben insanlarla beraberim, eğer insanlar iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım, kötülük yaparsa ben de kötülük yaparım” demesin. Aksine, nefsinizi sâbit tutun, halk iyilik yaptımı siz de iyilik yapın, kötülük yaparsa zulme yer vermeyin.”
Tirmizi, Birr 63, (2008).
5828 – Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bir mü`minin nefsini alçaltıp zelil kılması muvafık değildir.”
Orada bulunanlar: “Kişi nefsini nasıl zelil kılare?” dediler.
“Tâkat getiremeyeceği belaya karşı kendini ileri sürer!” buyurdular.”
Tirmizi, Fiten 67, (2255).
5829 – Hz. Muâviye radıyallahu anh`ın anlattığına göre, Hz. Aişe radıyallahu anhâ`ya: “Bana bir mektupla vasiyetini yaz, fakat çok şey yazma!” diye bir mektup yolladı. Hz. Aişe de cevaben şöyle yazdı:
“Selam üzerine olsun! Emmâ ba`d: Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm`ın: “Kim halkın öfkesini dinlemeden Allah`ın rızasını ararsa insanların sıkıntısına karşı Allah kifayet eder. Kim de Allah`ın öfkesini dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder” dediğini işittim; selâm üzerine olsun!”
Tirmizi, Zühd 65, (2416).
5830 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mü`min saftır, kerimdir. Fâcir, hilekârdır, leimdir (alçaktır).”
Ebu Dâvud, Edeb 6, (4790); Tirmizi, Birr 41, (1965).
5831 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mü`min, bir (yılanın) deliğinden iki defa sokulmaz.”
Buhari, Edeb 83; Müslim, Zühd 63, (2998); Ebu Dâvud, Edeb 34, (4862)
5832 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salât okumayan kimsenin de burnu sürtülsün!”
Tirmizi, Da`avât 110, (3539).
5833 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam: “Ey Allah`ın Resûlü babam nerededir?” diye sormuştu.
“Cehennemde!” buyurdular. Adam (gitmek üzere) geri dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm adamı çağırdı ve:
“Muhakkak ki, benim babam da senin baban da ateşteler!” buyurdu.”
Müslim, İman 347, (203); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4718).
5834 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İsa aleyhisselam hırsızlık yapan bir adam görmüştü:
“Hırsızlık mı yaptın?” dedi. Adam:
“Asla! Kendisinden başka ilah olmayan Zat`a yemin olsun” diye cevap verince Hz. İsa:
“Allah`a inandım, gözlerimi tekzib ettim!” dedi.”
Buhari, Enbiya 48; Müslim, Fezail 149, (2368); Nesâî, Kudât 36, (8, 249).
5835 – İmam Malik anlatıyor: “Bana ulaştığına göre, bir adam İbnu`z-Zübeyr radıyallahu anhüma`ya şöyle yazdı: “Haberiniz olsun: Takva ehlinin birkısım alâmetleri vardır ki, bunlar sayesinde kendileri bilinebilir, onlar da bunları bilirler: Şöyle ki müttakî:
– (İhtilaf halinde) verilen hükme razı olur,
– Nimetlere şükreder,
– Belâya sabreder,
– Dilinden doğru çıkar,
– Kur`ân`ın ahkâmını kendine yol yapar.
İmam, çarşılardan bir çarşı (gibi)dir, hak ehlinden ise, ehl-i hak, hak (yükünü) ona yıkar; bâtıl ehlinden ise, batıl ehli de batıl (yükünü) ona yıkar.”
Rezin tahric etmiştir.
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Ahsen-i Takvim
Anlamı En güzel mânâ sûretiyle meydana getiriliş. En güzel, en mükemmel bir yapıda halkedilmiş. İnsanın “ahsen-i takvîm” yani en mükemmel yapıda oluşundan mânâ, onun, bütün ilâhî isimlerin mânâsını izhar edebilecek kâbiliyet ve