MESAJ – 66

Ahmed Hulûsi

Anlayışı kıt olanlar tedbir almaz ve bilinçsiz bir şekilde, “ben tevekkül ettim” der!..

Bilmez ki, tedbir almadan tevekkül etmek, büyük çoğunlukla ahmakların harcıdır!

Anlayışı sınırlılar ve anlayışı kıtlar izahtan da bir şey anlamadıkları ve sadece papağan gibi ezberlediklerini tekrar ettikleri için; onlara hiçbir açıklama yararlı olmaz!

Bu yüzden, önce onlara iki misal vererek, bir an duraklamalarını sağlayıp; bu arada fırsattan istifâde, basîret sahiplerine faydalı olur umuduyla, bir gerçeği vurgulamaya çalışalım.

Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm diyor ki:

“Deveni bağla, ondan sonra tevekkül sahibi olarak yaşa…”

Halife Ömer, ordusuyla Şam önüne geldiğinde, şehirde veba hastalığı salgını olduğunu öğreniyor; ve “geri dön” emri veriyor orduya! Soruyorlar:

− Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun?

El cevap:

− Allâh’ın kaderinden Allâh’ın hükmüne sığınıyorum!

1965 yılından beri tüm kitaplarımda, “kaderin mutlakiyeti ve değişmezliği” hakkındaki düşüncelerimi yazmışken, şimdi fikir mi değiştirdim?

Kesinlikle hayır!

Kader hakkında 1965’te ne düşünüyorsam, bugün de aynını düşünüyorum; ve “Kader konusunu” da bugün hiçbir yayında bulamayacağınız kapsamda, “AKIL ve İMAN” isimli kitapta açıkladım…

Buna rağmen hâlâ görüyorum ki, büyük ekseriyet, tevekkül-tedbir ikilemini çözebilmiş değil… Bu yüzdendir ki, kısaca bir defa daha bu konuya değinmek istiyorum.

Kesinlikle biliniz ki…

Benim imanımdır ki…

Kader kesindir ve asla değişmez!

Bizim aldığımız tedbirlerin tümü de kader dışında ve kadere rağmen-karşı değil; aksine, kaderin sonucudur!

İçinde bulunduğunuz şartlar ne olursa olsun, o konuda alabileceğiniz bir tedbir varsa, her ne ise, az veya çok; kuvvetli veya zayıf; kapsamlı veya dar planda, hemen o tedbiri alınız!

Biliniz ki, aldığınız tedbir de, takdirin gereği ve kaderin sonucu olarak alınmaktadır!

Yanlışlık, tedbirin alınmasında değil; takdirin, tedbirle değiştirilebileceği düşüncesindedir!

35 yıl önce de dediğim; 1966 yılında yayınladığım “TECELLİYÂT” isimli kitabımda yazdığım üzere, “Tedbir, takdirdendir”!

Dünya hikmet yurdudur; ve bu Dünya’da oluşan her şey, kendinden evvelki sebepler etkisiyle yönünü bulur… Bu yaratan Allâh’ın sistem ve düzenidir.

Bir olaya karşı, tedbir almayarak tevekkül ettiğini söyleyenin hâli, takdirinde tedbir alma durumunun söz konusu olmayışındandır!

Kim, ne zaman, nerede, hangi şartlar altında tedbir alarak, o olaya yön veriyorsa, bu da, takdirin o istikamette oluşundandır!

Tevekkül, olaya tedbirle yaklaşmamak değil; ne olursa olsun, olanın Allâh’ın takdiriyle bu şekilde meydana geldiğini görmektedir!

“Allâh’ı -özünde- vekîl tutmak”, bâtınen tedbir alma kuvvesini devreye sokmaktır; işi başkasına veya dışındaki tanrıya havale etmek değil!.. Burayı iyi anlamaya çalışın.

Avam, tedbir alır; tevekkülden uzaktır!

Havâss, tedbiri terk eder; takdir neyse o olur; diyerek takdir edeni görmeye çalışır!

Hâssül havâss, tedbir alır; takdir edeni müşahede eder; tedbirin, takdir edenin takdiriyle açığa çıktığını seyreder… Seyreden, “Kendi” olur!

İşte, “şirki hafî” yani gizli şirk bu üçüncülerde ortadan kalkmıştır!

Mutlak olarak takdir edilenler yaşanacaktır, tüm tedbirlerle beraber…