Kurbet
“Kulun Allah`a en yakin olduğu hâl, secde hâlidir…”
Öyle ise hep birlikte alnımızı toprağa koyalım(!). Şimdi “secde” mi etmiş olduk?..
Evet, “Secde” denir yaptığımıza, ama şeklîdir bu ve de taklittir!.
Hakikatta “Secde”, kulun varsaydığı varlığının ortadan kalktığı “yok“luğunu idrâk ederek “Bâkî“yi müşahede ettiği “Fakr” hâlidir!. “Fakr” hâlini yaşayamayan, “secde” etmiş olmaz, bâtınen!. Zâhirde alnı topraktadır amma, benliği ile “dimdik” ayaktadır.
“Sırtları tahta gibi olmuştur, secde edemezler; secde etmek istedikçe yerlere yuvarlanırlar!..” diye anlatılan hâli bir hatırlayıverin!..
Evet, kişinin, Allah`a yakîn hâlinde olduğunu hissetme hâli “secde“dedir.
Yani kişinin vehmi benliğinin ortadan kalktığı zamanki “yakîn” hâlinin adı “secde“dir ki, bu da “Allah`a kurbet” hâlidir!. Kurbet mertebesinde, o mahâlden ilâhi sıfatlar tahakkuk ederken, O, kudretini izhâr eder!.
Özel anlamı ile; “İHDA”yı, kişinin “en’âm” yolundan ebedi huzur ve saadete ermesini sağlayacak bir “sırat”ı istemesi gerektiğini; “Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın bildirdiği gerçeklere uygun bir yaşam sürmeyi kolaylaştır” anlamında değerlendirmemiz gerekir. Allâh’ın bu genel “in’âm”ı dışında bir de özel “İn’âm”ı vardır ki, buna erenler; derece derece “sâlihler, şehidler, velîler ve nebilerdir”… Bu nimetler ile derece derece Allâh’a yakîn ve kurbet eylemişlerdir… “İHDA” yı bu “yakîne ve kurbete götüren yola” anlamında da anlayabiliriz…
“Mardiye” ise çok farklıdır!…
6. basamak diye tarif edilen “Mardiye“, diğerlerinden çok büyük fark ihtiva eder.Varlığın Hakk`ın varlığı olduğu, Hakk`ın bu suretlere bürünerek var olduğu ve bu suretlerde Hakk`ı seyretme hali “Mutmainne” ve “Râdiye“de ağır basar.
Eğer buradan, bir üst boyuta sıçrama yapılırsa, bu idrak ve yaşam düzeyinde şuur, birimler, suretler müşahede yaşam halini yitirir. İşte “Mardiye“nin en önemli vasfı, şekli budur!.
Burada, şuursal bir “Tek”lik, yaşamı vardır!. Kesret-çokluk müşahedesi tamamen kalkar!. “Tecelli-i sıfat” denen yaşam tarzıdır. “Hakk-el yakin” halidir!.
Burada şuur, tek varlık olarak kendi vasıflarını seyre koyulur. Burada çokluk müşahedesi söz konusu değildir, sûrete bürünmüşlük söz konusu değildir…
Bunu basit bir misalle şöyle anlatalım:
Gözle bakınca; koltuk, masa, çiçek, insan, hayvan, tahta, halı vs. vardır. Fakat, bir milyar defa büyüten bir elektronik mikroskop ile tüm varlığa baktığın zaman bu isimlerle anılan varlıkların hepsi gözden kaybolur, sırf atomlardan ibaret bir bileşik kitle görülür!.
Burada artık ayrı ayrı birimler gözükmez!. Ne ben kalırım, ne sen kalırsın, ne koltuk kalır, ne de masa!…
İşte bu misalde olduğu üzere, “Mardiye” ismiyle anılan şuur boyutunu yaşayan kişinin müşahadesinde kesret, çokluk hali yoktur!.
O TEK şuur vardır; ve O şuur kendi vasıflarını seyir halindedir.
Bu hâl, “Tecelli-i sıfat” mertebesi olarak tarif edilir. Tabii bu, çokluk içindeki bir izah için, bir yaklaşım için anlatılan bir haldir…
Eğer farkediliyorsa bu hâl, bu şuur, bir evvelki boyutta anlattığımız “Mülhime-Mutmainne-Râdiye” bütünlüğünün getirdiği müşahededen çok farklı bir yaşam tarzıdır…
İşte; Evliya-ı Kamil, Evliya-ı Mukarreb yani Allah`a yakîn kazanmış veliler, Kurbet Velileri bu yaşam içinde olanlardır… Bunlar, sayıları yer yüzünde gerçekten çok çok mahdut olan kişilerdir. Yüz yirmi dört bin veli içinde bunların sayısı onlarla ifade edilir…
“Hac niyeti: Allah talebi yolunda devamdır..
İhram: Yaradılmışları görmeyi terktir!.
Başı traş: Beşer içinde önder olma düşüncesinden arınmaktır!.
Tırnak kesmeyi terk: Kendinden oluşan fiillerin hakiki failinin ALLAH olduğunu farketmektir!.
Güzel koku sürmeyi terk: ZÂT hakikatını hissedince, esmâ özellikleriyle kayıtlanmaktan kurtulmaktır!.
Cinsi münasebeti terk: Bedende tasarrufu bırakmaktır.
Sürme çekmeyi terk: KEŞF arzusundan kurtularak ZÂT hüviyetinde yok olmaktır!
Mikat: Kalbten ibarettir..
Kâbe: ZÂT`tan ibarettir!.
Haceri esved:insani lâtifeden ibarettir.
Haceri esvedin siyeh oluşu: Tabiat özelliğinin kalbi renklendirmesi..
Tavaf: Allah`a yakışır şekilde, insanın hüviyeti, aslı, menşei, müşahede yerinin idrâk olunmasıdır.
Tavafın 7 olması: ALLAH`ın yedi sıfatından ibarettir.. Onlar, hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelâm..
Tavaftan sonra mutlak namaz: Anlatılan vazifeleri yapan için Ahadiyyet`in zuhûru ile, ona ait hükmün yaşamıdır.
Bu namazın İbrahim makamında kılınması: Hullet makamına işarettir.
Zemzem: Hakikat ilimlerine işaret eder..
Zemzemi içmek: Hakikat ilimlerinde dallanmaktır.
Safa: Halka nisbet edilen sıfatlardan soyunmaktır.
Merve:ilahi isim ve sıfat kadehlerinden doya doya içmektir.
Traş:ilahi riyasetle tahakkuka işarettir.
Bıyıkları kısaltmak: Kurbet ehlinin makamı olan tahakkuk derecesinden inmektir.
İhramdan çıkış: Halka açılmak; sıddık derecesinde halk arasına inmektir..
Arafat:Mâarifi B`illah makamıdır… Arafat`ta iki bayrak dikilmesi, Celâl ve Cemal sıfatlarına işarettir; ki Allah`a marifet yoku onlara göredir.
Müzdelife: Makamın şuyuu ve yükselmesinden ibarettir.
Meş`ari haram: Şer`i emirlerde durup, Allah`ın haramlarına saygıdan ibarettir.
Mina: Kurbet makamı ehli zevat için murada nâil olmaktır.
Üç şeytanı taşlamak: Benlik, tabiat ve âdettir.
Yedi taş atmak: Yedi ilâhi sıfatla bunu başarmaktır.
İfaza tavafı: Allah feyzinin devamında sürekli terakki etmektir.
Veda tavafı: Allah sırrını hak edene emanettir. “
“Sırat`elleziyne en`amte aleyhim; gayrıl mağdubi aleyhim ve laddaalliyn”
“O yola ki senin in’âmını hâvidir, bağışladın onlara; gazâblandıklarının ve sapmışların yoluna değil!..”
“İn`âm” yani nimetleri hâvi “sırat” neleri ihtiva eder:
“Bunda dikkat çeken üç nokta mevcuttur:
Evvela, bizzat yol ve sırat en önemli nimet olan azâmetli bir nimettir…
Sâniyen, in`amı sırat, çok önemli bir yardım olarak anlaşılır…
Sâlisen, onlara izâfe kılınan bu sırat, kendi vazıları olmayıp; vazı ve in`amı ilâhi olduğu ve onların sıratı olması mazhariyet ve sülukları itibariyle bulunduğu, anlaşılır…” (c:1;s:130)
Esasen, “Rahman”ın “rahmet”i sonucu oluşan bu “in`âm olan yol”, elbette ki kişiyi Rabbine kulluğunun bilincine kavuşturacaktır; ki bundan da daha büyük mutluluk olamaz!
Allah`ın bu genel “in`âm”ı dışında bir de özel “İn`âm”ı vardır… Buna erenler kimlerdir?…
Bunlar gene Kur`ân açıklamasına göre, derece derece “sâlihler, şehidler, veliler ve nebilerdir”… Bu nimetler ile derece derece Allah`a yakın ve kurbet eylemişlerdir… ki, “İHDA” yı bu “yakîne ve kurbete götüren yola” anlamında da anlayabiliriz…
KUR`âN-I KERİM ne buyuruyor:
“BAŞINI NE YANA ÇEVİRİRSEN “ALLAH”IN VECHİNİ GÖRÜRSÜN !”
“NEFS`İNİZDE MEVCUT!.. HÂLÂ GÖRMÜYOR MUSUNUZ?”
“BİZ SANA ŞAHDAMARINDAN DAHA YAKÎNIZ !”
gibi âyetlerle bu gerçekleri sana işaret yollu bildiriyor; ta ki iman edip gerçeğine eresin…
Buna “iman” ederek; evet, benim de, bütün varlığın da hakikatı “ALLAH”`tır; ve “O”nun dışında bir şey yoktur; diyebiliyorsan “iman” yollu, ne ala!… Evrensel mutlak tek hakikatın yolu sana açıldı demektir…
Gerçekte kim, “BEN” derse, bu “BEN” kelimesiyle özündeki varlığını oluşturan “ALLAH“ın isimler bileşimine(terkibine) işaret etmektedir!..
Bu imana sahip olursan, ve bu istikametle sana söylenen şeyleri yaparsan, işte o zaman kendini beden kabulünden de, ruh kabulünden de kurtulur; varlığın hakikatı olan “ALLAH”`a kurbiyet, yakınlık elde edersin..
Bu da ancak iman ve Rasûlullah`a teslimiyet yoluyla mümkündür!. Bundan öteye akılla geçilmesi mümkün değildir!.
Havâs`ın “ikâme” ettiği namazın ötesinde, bir de “hass-ül havas”, “mukarreb” denen, “Allah”a kurbiyetkazanmış, evliyânın ileri derecelilerinde yaşanan “daimî namaz” hâli söz konusudur.
1-“Kılınan” namaz…
2-“İkâme” olunan namaz…
3-“Daimî” namaz…
Rahman ve Rahim adlarıyla işaret edilen özelliklerin sonucu yaratılmış insan, günde belli aralıklarla en az beş vakitte yaşanılan namaz ile beş defa neyi hatırlamak ve hissetmek zorunda?
“ALLAH” ismi ile işaret edilenin, isimlerinin anlattığı özelliklerle varolmuş olan, hakikati bu olan insan, hatırlamalıdır ki, kendisi dünyada yaşadıktan sonra toprak olup yok olup gidecek bir beden değil; hakikatinin gereği ve sonucu olarak varlığındaki kuvvelerle sonsuza kadar yaşayacak olan bir bilinç varlıktır!. Dünya sonrası bedeninin adı da “ruh”tur!.
RAHİM’iyetin gereğidir ki, insan hakikatini idrak eder, kendi özündeki ALLAH isimlerinden kaynaklanan kuvveleri keşfeder, bunları hissedip bunlara yakîn elde ederek “kurbiyet” mertebesine ulaşır!.
“Esmâ mertebesi“nin bir tanımı da “Ceberût âlemi“dir!.
Bu mertebeye “ilk tecellî” denir.
Bu kemâlatın açığa çıktığı zevat, bu tecellî ötesinde ikinci bir tecellînin (tecellî sâni) asla var olmadığını dillendirmişlerdir.
Bu mertebe itibarîyle, kesret (çokluk) ve kesrete dayalı kavramlar aslâ söz konusu değildir!. Halkın, evliyadan sandığı “mülhime” anlayışı içinde olanların, tahkiklerindeki “Allah” ismini verdikleri mertebedir burası!.
“Hay“, “Alîm“, “Mürîd“, “Kâdir“, “Semî“, “Basîr“, “Kelîm” isimlerinin işaret ettiği vasıflar, “NOKTA” olan ve “heyûla” ismiyle de işâret edilen “esmâ mertebesinin” ana vasıflarıdır ki; bu yüzden “Zâti Sıfatlar” olarak kabul edilmişlerdir. Muhakkik olmayan, “ALLAH” ismiyle bu mertebeye işaret edildiğini sanır!. Heyhat! Nerede bu mertebe, nerede “EKBER“iyet işareti!
“Kurbiyet” sahipleri ise, “Ekber“iyet seyri içinde “haşyet” ile “seyri meallah“tadırlar. (Farkındayım çok tasavvufi oldu, ama bunların Türkçeleştirilmesi için başlı başına yeniden bir tasavvuf tabirleri kitabı yazmak gerek. Ona da şimdilik müsait değilim… Anlaşıldığı kadar! Anlayana… Üzgünüm!)
TEVBE 9-99 Bedevilerden kimi de vardır ki, Esma`sıyla onların hakikati olan Allah`a ve yaşanacak sonsuz sürece iman eder ve infak ettiğini Allah indinde yakınlığa vesile olacak şeyler olarak düşünür; Rasulullah`ın dualarında yer almak için vesile edinir… Dikkat edin, muhakkak ki o (infak ettikleri), kendileri için bir yakınlık vesilesidir… Allah onları rahmetine dahil edecektir… Muhakkak ki Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
AL-U iMRAN 3-45 Hani melaike Meryem`e şöyle demişti: “Allah kendisinden Bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı Esma`sından kendisine vasfettiği bazı manaları açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu isa`dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecih (şerefi çok yüce) ve mukarrebundandır (Allah`a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allah`ın bazı kendine has isimlerinin manalarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi).”
SEBE’ 34-37 Size indimizde kurb (Kurbiyet mertebesi-Allah Esma`sı özellikleriyle şuurlu tahakkuk mertebesi) oluşturacak olan, ne zenginliğiniz ve ne de evlatlarınızdır; sadece iman edip imanının gereğini uygulayan müstesna… işte onlara bu çalışmalarının getirisi kat kat arttırılır. Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler.
VAKIA 56-11 işte onlar mukarrebun`dur (Kurbiyet mertebesini yaşayanlar).
SAFF 61-13 Seveceğiniz dahası da var: Allah`tan yardım ve feth-i karib (Kurbiyet açılımı)! iman edenleri müjdele!
MUTAFFiFiN 83-21 Ona mukarrebun (kurbiyet ehli-tecelli-i sıfat nasiplileri) şahit olur.
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Şirki Hafi
Şirki hafî (gizli şirk) en büyük günahtır!… Mutlak şirkin zaten bağışlanması yoktur… Şirki hafi ise bunun dışında kalan günahların en büyüğü ve bütün günahların kökenidir!.. Değerlendirmelerin, “ALLAH adıyla işaret edilen’’inki