İSLÂM

Ahmed Hulûsi

“İslam” nedir?

Neden “İslam”?

“İslam” kelimesi kullanım alanı olarak iki mânâdan kaynaklanıyor:

Selâmete çıkma, selâmete erme anlamına.

Teslim olmak anlamına…

İslamı anlamak için, öncelikle “Hz. Muhammed Neyi OKUDU” isimli kitabımızda anlattığımız bir biçimde “İkra“-“Oku” diye başlayan, ilk âyetlerin mânâsını anlamak gerek. Bundan sonradır ki, İslam`ın ne olduğunu anlamak daha kolay olur.

Niçin İslam?

İslam“; selâmet bulma, selâmete erme, “selâm” isminin mânâsının sizde açığa çıkması anlamında!.

“Allah”ın “selâm” isminin mânâsı ortaya çıktığı zaman kişi, bir kısım ilâhi isimlerin mânâsıyla tahakkuk etmek suretiyle, cennet yaşamı dediğimiz yaşama geçer.

İşte bunun içindir ki İslam, bunun için teslim olmak.

“KESİNLİKLE ALLAH İNDİNDE DİN İslam`dır”;

diyor Kur`ân!…

Din, “ALLAH” hükümleri bütünüdür; “ALLAH” düzenidir; “ALLAH” sistemidir!.

Buradaki ilâhi sistem ve ilahi düzen kavramlarını yanlış anlamayalım!. Beşeri düzenlerle, sosyal-siyasi düzenlerle, siyasi rejimlerle buradaki düzen kelimesini karıştırmayalım.

“ALLAH” sistemi dediğimiz zaman, olayı kelime şekliyle, şeriat yönüyle de ele almayalım!.

Bu öyle bir düzendir ki, Kur`ân bize bu sistemin her an, her zerrede yürürlükte olduğunu bir çok yerinde vurguluyor.

“VE LEN TECİDE Lİ`SÜNNET`İLLAHİ TEBDİL” (48-23)

“ALLAH`IN YARATIŞ SİSTEMİNDE ASLA DEĞİŞME – YENİLENME OLMAZ”

âyeti, bu genel düzeni ve sistemi anlatıyor.

Yani ister nebat, ister hayvan, ister insan, ister melek, ister cin olsun, tüm varlıklar bu genel sistem içinde kendi varoluş gayelerine uygun olarak görevlerini meydana getirmektedirler!..

“KESİNLİKLE ALLAH iNDİNDE DİN İSLAM’DIR”

âyetinde de işaret edilen mânâ, tüm varlıkların bu “doğal ve zorunlu teslimiyeti”dir..

Yani bir diğer ifadesiyle;

“Evren tüm içindekileriyle “ALLAH”a teslim haldedir“!..

KESİNLİKLE TÜM VARLIKLAR ALLAH`A TESLİMDİR Kİ, BU, GERÇEK DİNDİR!..

Varolan hiç bir varlık, hakikatı itibariyle, esası itibarıyla “ALLAH”a isyan edemez, âsi olamaz.

İblis`in “Allah”a isyanı dahi, ezeli görevi ve var oluş programının sonucudu!r… Çünkü varoluş mertebelerinde, bir çok varlıkların, kendi görevlerini yapmaları, veya imtihana tabi tutulmaları, cinler aracılığıyla olacaktır.

Eğer iblis`in o isyan dediğimiz hali olmasa, ne Adem cennet yaşamından ayrı düşer; ne insanlar madde bedenin getirdiği sıkıntı ve zorluklara düşer; ne de insanların geçmişteki cennet halinden çok daha ileri boyutlarda olan özlerindeki ilâhi gücü ortaya çıkarma, çalışmaları var olurdu!…

Çünkü, zaten Adem, cennet yaşamı içinde iken bugün hedeflediğimiz, istediğimiz şeylerin bir kısmına sahipti… Yani, o bir kısım ilâhi güçlerle tahakkuk ediyordu!.

Cennette herkesin her istediği olacaktır!.

Adem`in de cennette hemen her istediği oluyordu!.

Ancak şu farkla ki…

Adem Aleyhisselâm yeryüzünde yaratılmıştı!…

“YERYÜZÜNDE BİR HALİFE MEYDANA GETİRECEĞİM”…

ayeti de, O`nun yeryüzünde varoluşunun apaçık ispatıdır!..

Bizler gibi bir madde bedeni mevcuttu!… Bu sebeple de bulunduğu yere “yeryüzü cenneti” denmekteydi!.

Ancak yeryüzünde yaşamasına rağmen, bizim bugün elde edemediğimiz pek çok isteklerini gerçekleştirebiliyordu…

Çünki kendisindeki ilâhi güçlerin açığa çıkmasını engelleyen “VEHİM” duygusu oluşmamıştı!..

“VEHİM” duygusu insanda mevcut bulunan en büyük şer güçtür!.

Varolmayan ya da varolması mümkün olmayan şeyleri imkan dahilinde göstererek bilinci âdetâ esir eder!.. Tüm korkuların, endişelerin, sıkıntıların kökeninde “vehim” yatar!..

“Negatif varsayım” diye günümüz diline çevirebileceğimiz bu deyimin insan yaşamındaki yeri hiç kimsenin tahmin edemiyeceği kadar büyüktür!.

Eğer kişi “VEHİM” duygusunu kontrol altına alabilirse, yaşamı âdetâ cennet yaşamına döner… Buna karşılık insan “vehminin” esiri olursa, yaşamı artık bir cehennemdir!.

Varolmayanı var sandıran; varolanı da görmezlikten getiren kuvvettir “VEHİM”!..

İnsan, “VEHİM” hükmü altına girmemiş bir akılla herhangi bir şey düşünüp, o şeyi yapmağa karar verirse; ve bu hususta da azimli olursa, normal şartlara göre imkansız olan o şeyi mümkün hale getirebilir!..

Ve sanki bir madde bedeni yokmuşçasına özgür bir yaşam sürebilir… Sanki cennetteymişçesine!…

İşte yeryüzünde yaratılmış olan Adem Aleyhisselâm da, “VEHİM” duygusunu tatmadan yaşadığı için bulunduğu ortam “yeryüzü cenneti” olarak tanımlanıyordu..

Şu gördüğümüz, içinde yaşadığımız nizam, gerçeği itibarıyla, ilahi hükmün âşikâre çıktığı bir nizam ve düzendir.

Kainatın ve evren içindeki her birim…

Dikkat edin, burada “birim” kelimesi özellikle üzerinde durulması gereken bir kelimedir; zira insan, melek, cin, hayvan, nebat hep birim kelimesinin içine girer…

Evet, her birim, gerçek mânâsıyla “Allah”a kulluk hâlindedir.insanlar ve cinler için zaten bu, Kur’ân`da çok açık ve seçik vurgulanmıştır.

“BEN iNSİ VE CİNNİ KULLUK ETMELERİ iÇİN YARATTIM”

Allah`ın bir gaye için yarattığının, o gayeye hizmet vermemesi mümkün değildir!… Muhaldir!.

Dikkat ediniz, buradaki âyette hiç bir sınırlama yoktur!…

Müminleri kulluk etsinler diye yarattım“, demiyor!… “Sadece insanları…. “da demiyor!…

“Cinleri de… ” diyor.

Cinleri de…” dediği zaman, “şeytan ve iblis” tavsifleriyle anlatılan tüm cinler dahi bunun içine giriyor!..

Melekler, zaten mutlak kulluk halinde!… Bütün melekler doğal olarak ALLAH hükümlerinin gereğini uyguluyor, yerine getiriyor.. Onlar için zaten tartışma yok.

“İnsanlar ve cinler” için, acaba kulluğu yerine getiriyor mu getirmiyor mu tartışması var!. Halbuki bu tartışma da abes!.

Âyet var Kur’ân-ı Kerim’de!.

Âyete göre “İNS” ve “CİN” türleri istisnasız ve sınırlamasız hepsi deAllah“a kulluk etmeleri için yaratılmıştır.

“Allah” bir nesneyi, bir birimi ne iş için yaratmışsa, o birim yaratılış gayesinin gereğini mutlaka, olduğu gibi yerine getirecektir!. Bunda hiç bir tereddüt yoktur!.

İşte bu yüzdendir ki, ALLAH muradına uygun olarak yaratılmış olan bütün varlıklar, “Allah”ın dileğine uygun olarak, gereken fiilleri ortaya koymaktadırlar.

Bu “Din“dir ve bu “İslam”dır.

Onun içindir ki âyette:

“KESİNLİKLE ALLAHiNDİNDE DİN  İSLAM`DIR”. (3-19)

denmiştir.

Ve ayrıca vurgulanmıştır ki:

“İSLAM`IN GAYRINI DİN SEÇENDEN BU KABUL EDİLMEZ”!.. (3-85)

“KİMİN ANLAYIŞINI İSLAM’I KAVRAMAK ÜZERE AÇARSA ALLAH, BU ONA RABBİNDEN BİR NURDUR” (39-22)

Evet, “İslam”ı gerçek anlamıyla kavrayabilmek son derece büyük ve önemli bir iştir; ki, Rabbinden kendisinde açığa çıkan bu “NUR”, yani gerçeği farketme-kavrama gücü, kişiyiyi evrensel sistemi tanıma noktasına ulaştırır!..

Şimdi biz âyetleri anlamak için incelerken, öncelikle şunun üzerinde çok duracağız… Âyetin başında ve sonunda herhangi bir sınırlama, bir istisna var mı, yok mu?… Önce buna bakacağız!.

Mesela:

“BİZ YERYÜZÜNDE İNSANI HALİFE OLARAK MEYDANA GETİRDİK.”

derken insanın halifeliğini “yeryüzü” ile sınırlıyor!. Yeryüzünde halife!.. Burada bir sınırlama var!.

Fakat, “Kesinlikle Allah indinde din islam”dır derken, orada bir sınırlama bir kayıt yok… Yani, dünyada veya falanca galakside demiyor!..

Nerede?…

Dünyada da!. Dünyanın içinde bulunduğu güneş sisteminde de!. Diğer galaksilerde de!.

Kâinatın tamamında yani bütün bu evrenin tüm yapısında, her zerrede, her noktada bütün varlıklar Allah`a teslimdirler!. Burada kesin olarak işte bunu vurguluyor!.

Yalnız burada gözden kaçırmamamız gereken nokta şudur:

“Bütün varlıklar Allah`a teslim olmuş vaziyettedirler” derken, birimler kendi özgür iradeleriyle “Allah”a teslim olmuş, değil!..

Birim, “FITRATIYLA” yani var oluş şekli ve programıyla Allah`a teslim olarak yaratılmıştır, zaten!…

Birim, Allah`ın indinde, dilemesine uygun olarak meydana getirilmiştir Allah tarafından…

FITRATIYLA” meydana getirildiği için de, teslim olmuş durumdadır!. Yani, birimin teslimiyeti dediğimiz, Allah`a teslim olma hâli dediğimiz, içinde bulunduğu hâl, var oluşundan yani “fıtrat“ından meydana geliyor otomatikman!…

Yapısından, nüvesinden, özünden meydana geliyor!..

İşte bunu izah içindir ki Hz.Rasûlllah :

“Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar” demiştir. (“FITRAT” konusunun içyüzü geniş bir şekilde “Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU” isimli kitabımızda açıklanmıştır. Arzu edenler bu konuyu detaylarıyla oradan inceleyebilirler!. A. HULÛSİ )

Olaya yüzeysel bakanlar diyor ki; “müslümanlığı kabule istidatlı olarak doğar her doğan çocuk”!.

Hayır! Olayı yalnızca “müslümanlık”la kısıtlıyarak dar anlamda almayalım!.

Her doğan çocuk; ki bunu bebek diye de; veya geniş kapsamlı olarak kainatta var olan her varlık diye de anlamak mümkündür…İslam fıtratı üzere doğar, yani İslam kelimesinin açıkladığı mânâda, programlanmış olarak meydana gelir.

Nitekim başka bir âyet:

“DE Kİ: HEPSİ DE (Şâkıleleri) VAROLUŞ PROGRAMLARI DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYARLAR!.” (17-84)

Ayette geçen “ŞÂKİLE”, daha önce izah ettiğimiz, “FITRAT`ın oluşturduğu programın doğrultusu”, anlamındadır..

İşte bu husus, “İslam“ı açıklar.

Yani, var olan bütün birimler;

“KESİNLİKLE ALLAH iNDİNDE DİN İSLAM`DIR”

hükmünce meydana gelmiştir.

Bu yüzdendir ki “İslam”, dünyada sadece belli bir kavmin veya insan topluluğunun dini değil; kâinatta geçerli olan nizam, ilâhi düzendir!.

Şayet bunu anlıyabildiysek, artık “İslam“ı dar mânâda sadece belli ölçülerle, şekillerle kayıt altına almayalım!.

“İslam”, “Allah”ın, dilediği mânâları ortaya koymak üzere, kainatta mevcut tüm birimleri kendi ilmiyle, ilminden, dilediği yapı ve özelliklerle; dolayısıyla da kendine “TESLİM” bir halde halketmesi; ve birimlerin de bu gayeye yönelik davranışları doğal olarak ortaya koymalarıdır.

Bu durumda bir kişinin “İslam”ı fark ve kabul etmesinin doğal sonucu olarak ne yapması gerekir?

*   *   *