İlâh – Tanrı

  • TANRI – İLÂH, tapınılan varlık anlamına gelir.. Öğülen, yüceltilen, büyütülen ve bütün bunların karşılığında da kişiye istek ve arzuları istikametinde bağışlarda bulunacağı umulan varlıktır TANRI!..
  • Dilimizdeki “TANRI”, “İLAH”, “MABUD” kelimeleri ile bunların İngilizce`deki karşılığı olan “GOD”, Fransızca`da karşılığı olan “DİYÖ”, Almanca`da karşılığı olan “GOT” kelimeleri hep “TAPINILACAK bir varlık” kavramını ifade eden kelimelerdir…
  • “İlâh-tanrı” kavramıyla işaret edilen daima senin ötende bir varlığı simgeler…
  • Tanrı“, ötende olarak kabul edip zannettiğin “ilah“ının adıdır!
  • “Tanrı”, tapınılacak ötendeki bir varlıktır… “Allah”, kulluk edilegelmekte olan  özündeki Hakikat`tır!.
  •  Tanrı değil ALLAH!.. Hele hele, bir tanrının adı hiç değil! 
  • Tavsiye ederim biraz vakit ayırarak “TEK’İN SEYRİ” kitabını yeni baştan okuyun…

    “Allah”, “Rab” “İlâh” gibi kelimeleri dışarıda değil, konu edilen varlığın derûnundan olarak algılamaya çalışın…

    Ve öylece Kur`ân meâllerini okuyup, Nebi ve Rasûllere atfedilen olayları yorumlayın!…
  • Kur`an-ı Kerim`de çeşitli yerlerde “İlahımız“, “İlahınız” gibi ifadeler geçmekte; ancak akabindede “İLAH“ın, “ALLAH” olduğu vurgulanmaktadır…

    Peki bu duruma göre, “ALLAH“ın, bir “İlah” yani “tanrı” olduğu ileri sürülemez mi?

    Sürülemez!..

    Bu gibi tanımlamalar, “İlah“a yani “tanrı“ya tapanlara yapılan açıklamalardır.

    Yani onlara denilmektedir ki;

    “Sizin, İLAH sandığınız, TANRI dediğiniz şey mevcut değildir; gerçekte var olan SADECE “ALLAH”tır!.. Sizin ve bizim “İlah”ımız hep aynı ve tektir…Ve dahi, O da “ALLAH”tır..”

    Evet, bu açıklamalardan gaye, o kişilerin belirli bir “tanrı” varsayımından kurtulup, “ALLAH“ı idrak etmeye çalışmalarıdır…
  • İlâh”lık mefhumu yoktur! Kurân‘daki “İlâh” anlatımı, insanları olayın özüne yaklaştırmak içindir!

    Kurân`da, ``ilâhınız“ tâbirinin kullanılmasının anlamı, yani, “İLÂH“ diye düşündüğünüz kabul ettiğiniz“ anlamındadır.Yoksa bu ifade bir “ilâh var da işte o“ anlamında değildir…Bu Kurân`ın hitâp etmesi özelliğinden ileri gelmektedir; daha başka bazı konularda olduğu gibi…

  • Kurân’daki, “Sizin İlâhınız Allah’tır!” beyânıyla da; bizim, “İlâh” veya “Tanrı” diye var sandığımız şeyin, gerçekte “Allah İsmiyle İşaret Edilen” varlık olduğu açıklığa kavuşturulmaktadır.

  • Yani, “Sizin ilâh sandığınız varlık gerçekte ALLAH’tır, ki o da bir ilâh olmaktan münezzehtir”! anlamı vurgulanmaktadır.

    İlâh-tanrı” kavramı başkadır… Kurân’a göre, “ALLAH” ismiyle işaret edilendeki anlam ve târif başkadır.

    Bu yüzden, eğer, “ilâh”ın, “ALLAH” olduğu açıklanıyorsa size; bu demektir ki, “Allahisminin işaret ettiği mana içinde, “ilâh-tanrı”lık kavramını yeniden değerlendirmek zorundasınız! Yani, “ilâh-tanrı”yı, “Allah’laştırmayıp; aksine, “Allah” ismiyle işaret edilen anlamı kavramaya çalışarak, “ilâh-tanrı” kavramının onun içinde yok olduğunu FARK edeceksiniz!…

  • “Sizin İlâhınız Allah’tır! demek; “Allah”ın bir “tanrı” olduğu yani “İlâh” olduğu anlamına gelmeyip; aksine, şu mânâda olarak ifade edilmiştir; “siz ötenizde tanrı-İlâh diye bir şey kabul ediyorsunuz ya, işte öyle bir şey yoktur”!

    “Tanrı, İlâh” yoktur: “Allah” İsmiyle İşaret Edilen” bir varlık vardır. Bu isimle size anlatmaya çalıştığım varlık; varlığı ve özellikleri itibariyle sizin var sandığınız “tanrı-İlâh” kavramından tamamiyle ayrı birşeydir!

    Öyleyse bugüne kadar düşündüğünüz ve var sandığınız “tanrı-İlâh” fikrini bir yana koyarak, “Allah” İsmiyle tanımlanan varlığın ne olduğunu bir nebze de olsa farketmeye, tanımaya çalışın!..

  • Evren içinde, Afrika’daki “Tanrı kulu” kabilesinin toteminin yeri ne ise; “Allah İsmi İle İşaret Edilen”in indinde, insanların “Tanrı-ilâh” düşüncesi de o!

    İşte nerde bugünki dünya toplumlarının düşündüğü “tanrı-İlâh” fikri; nerede Muhammed Mustafa Aleyhi’s-Selâm’ın Kurân-ı Kerim ile açıkladığı “ALLAH İSMİ İLE İŞARET EDİLEN” !

  • “Gerek ismi özel olsun gerek ismi genel, “ALLAH” ismi celâli ile, yine ALLAH” tan maâda hiçbir mâbud anılmamıştır…

    Mesela “TANRI”, “HUDA” isimleri, “ALLAH” gibi özel isim değidir!. “İLÂH”, “RAB”, “MÂBUD” gibi genel mana ifade eden kelimelerdir…

    Arapça`da “İLÂH”ın çoğuluna “ÂLİHE”; “RAB”bın çoğuluna “ERBÂB” denildiği gibi; Farsça`da da “HUD”nın çoğuluna “HUDÂYAN” ve lisanımızda dahi TANRILAR, MÂBUDLAR, İLÂHLAR, RABLAR denmiştir; çünkü bunlar haklıya ve haksıza ıtlak edilmiştir…
  • Kur`ân-ı Kerîm`de çeşitli yerlerde «İlâhımız», «İlâhınız» gibi ifadeler geçmekte; ancak akabinde de «İLÂH»ın, «ALLAH» olduğu vurgulanmaktadır…

    Peki bu duruma göre, «ALLAH»ın, bir «İlâh» yani «tanrı» olduğu ileri sürülemez mi?

    Sürülemez!..

    Bu gibi tanımlamalar, «İlâh»a yani «tanrı»ya tapanlara yapılan açıklamalardır.

    Yani onlara denilmektedir ki…

    «Sizin, İlâh sandığınız, tanrı dediğiniz şey mevcut değildir; gerçekte var olan SADECE “ALLAH”tır!.. Sizin ve bizim «İlâh»ımız hep aynı ve tektir… Ve dahi o da “ALLAH”tır..»

    Evet, bu açıklamalardan gaye, o kişilerin belirli bir «tanrı» varsayımından kurtulup, «ALLAH»ı idrak etmeye çalışmalarıdır…

    Zira, Kur`ân-ı Kerîmde, şayet dikkatle tetkik edilirse görülecektir ki, bu tür hitaplar hep «müşriklere», yani “ALLAH” kavramı dışında bir «TANRI» varsayıp, ona tapanlara yapılmaktadır… Ta ki, onlarda mevcut olan, «İlâh-Tanrı» varsayımı, «ALLAH» anlayışına dönüştürülsün…

  • Kur`ân-ı Kerîmde, şayet dikkatle tetkik edilirse görülecektir ki, bu tür hitaplar hep «müşriklere», yani “ALLAH” kavramı dışında bir «TANRI» varsayıp, ona tapanlara yapılmaktadır… Ta ki, onlarda mevcut olan, «İlâh-Tanrı» varsayımı, «ALLAH» anlayışına dönüştürülsün…

  • Burada bazıları haliyle şu suali soracaklardır… Bugüne kadar bu konuları dinlememiş, bu konulara girmemiş olanların bu suali sormaları da son derece doğaldır…

    Efendim “ALLAH”ın “Vahid” ismi var; Kur’ân`da bir çok yerde de “İlâhınız” diye bahsediyor “ALLAH“tan… Kur’ân, “ilâh” diye “ALLAH“tan insanlara bahsederken, “ALLAH“ın “Vahid” isminden sözederken; sen nasıl olur da “ALLAH“ın “İlâh-tanrı” olmadığını, “ALLAH”ın “bir” olmadığını söylersin?

    Burada şuna dikkat ediniz!.

    ALLAH“ın “AHAD” oluşu mutlaktır!..

    ALLAH“ın “VAHİD” yani “BİR” oluşu ise mûzaftır; yani izâfîdir; yani GÖRESELdir; yani rölativdir!..

    Bu son derece önemli; ve kavranılması da o derece güç bir gerçektir ki, tasavvuf da bundan “HAKİKATLARIN HAKİKATI” olarak bahsetmiştir.

    Bu konuyu açıklamaya başlarken dedik ki, “ALLAH” isminin manasının insanlara, insani kavramlara göre târifi vardır, bir… Bir de, “ALLAH”ın kendini târifi vardır, direkt olarak, iki dedik.

    İnsanlık, sayısız tanrılara tapma dönemlerinden, tek tanrıya tapma dönemine kadar gelmiş; ve nihayet Efendimiz Aleyhisselâm ile tebliği olunmuştur ki;

    Tanrı yoktur sadece ALLAH vardır“.

    İşte bu akış, bu seyir içinde, insanlara tek varedici idrak ettirilmek için bu hitap biçimine uygun bir surette, “ilâh“tan sözedilmiştir.

    Sizin ilâhınız“; yani, sizin o varsaydığınız “İlâh” var ya, işte o “İlâh” “ALLAH”tır…

    Yani, “ALLAH“ın, “İlâh-tanrı” olmasından değil; “ilâh-tanrı” ismiyle, varsayımıyla, tasavvuruyla insanda varolan düşüncenin gerçeğinin “ALLAH” olduğuna işaret edilmiştir.

    Birinci anlayış kademesinde, “İlâh”ın “ALLAH” olduğu belirtilmek istenmiştir…

    İkinci anlayış derecesinde idrak edilmesi önemli konu ise, “ALLAH“ın ne olduğunun farkedilerek; “ALLAH“ın “ilâholmaktan dahi münezzeh olduğunun farkedilmesi ve idrakıdır…

    Bu hususu çok iyi anlayalım…

    ALLAH`ın “ilâh” olduğunun anlatılması ayrı şeydir; insanların ilâh diye düşündüğü varlığın gerçeğinin “ALLAH” oluşunun vurgulanması ayrı şeydir!.

    Bu iki kavram birbirinden doğu ile batı kadar uzaktır!.
  • Sınırsızlığı kavrayamadıysan, “İlâh“ından kurtulup, “Allah“a imân etmiş olamazsın.
  • Lâ recülün illâ Âli” dendiği zaman, bu ifade dilimize “Âli`den başka er kişi yoktur” yada “Âli gibi er kişi yoktur” veya “Er kişi olarak Âli gibisi yoktur” tarzlarında çevrilebilir..

    Oysa “İLL” kelimesi “ALLAH” kelimesiyle yanyana kullanıldığı zaman bu asla “ALLAH gibi bir tanrı yoktur” şeklinde anlaşılamaz… Yani, “başka bir tanrı-İlâh vardır ama o ALLAH gibi değildir” şeklinde yorumlanamaz…
  • İçinde yaşamakta olduğumuz bu sistemin gereği şudur ;

    Bizi yukarıdan yöneten bir TANRI yoktur!… Bir İlâh yoktur!..

    Herhangi bir yıldız veya gezegen veya galaksi veya takımyıldız yani «BURÇ» asla TANRI değildir ve olması da mümkün değildir!.. Böyle bir şeyi düşünmek korkunç yanılgıdır!.

  • Ya, “ALLAH” ismiyle işaret edileni anlamak ve bu anlayışa dayalı olarak dünya yaşamı tarzını tercih etmiş olmak…

    Ya da bu gerçeği fark edememiş olarak; bir dış objeye, ötede, öteNde bir tanrı–ilah var zannı içinde, sistemin gerçeklerine uymayan yaşam tarzı ile dünya yaşamını noktalamış olmak!..

  • İlâhin nâs”… Tüm insanların hakikatinde yer alan Ulûhiyet hakikatine ki her birim varlığını onunla devam ettirir… Ne var ki yanlış zan ile O mertebeyi kendi dışında ilah kabul eder.

  • İslâm Dini, bir kabile veya aşirete tanrı manitu ya da ilah anlayışı edindirip; onları sopa korkusuyla yola getirmek amacıyla, bir tanrı peygamberi tarafından topluma tebliğ edilmemiştir!.

  • Daima “LÂFI” edilegelir…Allah zamandan ve mekândan münezzehtir, Allah’ın yeri, yurdu, maddesi, mekânı olmaz diye…Oysa genel yaşantımızda bu asla böyle değildir!..Sanki Dünyadan belli bir uzaklıkta oturmakta olup, oradan Dünyayı idare etmekte olan; kimi işlerimizi düzenleyip, kiminin de düzenlenişini bize bırakan; kah müşfik, kâh celâlli bir “İlâh-diktatör” anlayışı içinde günümüzü geçirir ve bu zannımızda yarattığımız varlığa da “Allah” adını yakıştırırız!!!…

  • Kur`ân ‘da mevcut olan bir çok incelikten biri de şudur;
    Bazı yerde “Rab” denmiştir. Bazı yerde “Allah” demiştir.. Bazı yerde “İlâh” demiştir…
    Bunların hepsi, ayrı ayrı mânâlar ifade eder!.
  • Burada kısaca “ilâh-tanrı” konusuna bir başka açıdan değinmek istiyorum, yeterince anlaşılamadığı bana ulaştığı içindir ki…

    La ilahe” dendikten sonra, “illa Allah” yerine, “illâ ilah” demek kadar saçma bir ifade şekli olamaz!.

    Çünkü önce, “tanrı yoktur-la ilahe” diyorsunuz; ardından “illa ilahancak tanrı vardır” diyorsunuz!!! Böyle gramer ve anlatım hatasını, bırakın Allah kelâmını bir yana, lise talebesi bile yapmaz!.

    La ilahe” dendikten sonra “Allah” ismiyle işaret edilenden söz ediliyorsa; bu, O isimle işâret edilenin, “İLAH” kavramı ile kastedilen bir varlık olmadığını, düşünebilen beyinlere açık seçik farkettirir. Dolayısıyla burada, “ilah-tanrı yoktur, ancak “ilahiyet” işlevini de ortaya koyan “Allah” ismiyle işaret edilen söz konusudur” gibi bir anlam düşünülebilir.

  • Huvelleziy fiy es semâi ilâhun ve fiyl arzı ilah” (Zuhruf: 84) âyetinde geçen “ilah” kelimesi sema ve arz kelimeleriyle işâret edilen âlemlerdeki bir İŞLEVE işaret etmektedir, insani-beşerî yani insanda açığa çıkan anlayışa göre.

    Allah” isimleri arasında “el ilah” diye bir isim yoktur. “İlâhiyet“, Allah isimlerinin anlamının açığa çıkmasındaki “işlevi”nin adıdır. Yoksa, tapınılası varlık anlamında değil!. “İlahin nas” açıklaması insanlarda “Allah esması“nın açığa çıkmakta olduğuna işaret eder.
  • Daha önce de belirttiğim gibi, Kurân âyetlerinde iki tür anlatım vardır. Birincisi, Allah`ın ilminin direkt olarak dilediği gibi açıklanması… Ahad, Samed gibi isimler… İkinci tür ise, insanların anlayışına göre bir şeyler anlamaları için kullanılan anlatımlar… Misâl, Âyetelkürsî`deki “ne uyuklar ne de uyur” şeklindeki anlatım. Kurân`da hangi âyetlerin birinci, hangi âyetlerin ikinci tür anlatımlar olduğunu farketmek çok önemlidir.

  • Kişinin, DİN konusunda içine düşeceği en büyük felâket, kökeninde “tanrı-ilah” kavramının olduğu DİN anlayışıdır!.

  • TEK`in kendisinden her “AN” açığa çıkan (irsâl olan) sayısız özelliklerinden “münezzeh” oluşuna işaret etmek muradıyla, bu konuları işlerken yeni bir ezber bozucu olarak da “veri” veya “henüz işlenmemiş salt bilgi” anlamına gelen “DATA” tâbirini kullandık… Birçoklarına yabancı gelse de, aslında “data” tâbiri, günümüzde batılı pek çok araştırmacı bilim adamının yayınladığı eserlerinde, evrenin özündeki, onu meydana getiren “bilgi” anlamına yaygın biçimde kullanılmaktadır.

    Bize göre, bazı yanlış anlamaları en kısa yoldan ortadan kaldıracak bir çözümdür bu… Zira, “Uluhiyet”i dolayısıyla “ALLAH” adıyla işaret edilmesi ve her mertebede Kendisinin gayrı olmayışı, pek çok kişinin zannında, “Esmâ mertebesinin” bir tür tanrı-ilah şeklinde anlaşılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla, hem şartlanmışlıklar ötesinde beyinlerde yeni açılımlar sağlaması bakımından hem de din bilgisinin modern bilimsel veriler ışığında hayalden uzak, güncel verilerle gerçekçi biçimde değerlendirilmesi ve doğru anlaşılabilmesi bakımından önemlidir bu yeni açılım!

  • “DATA”! “Heyûla”dır… “NOKTA”dır! Bâtını “âmâ”, zâhiri “İLİM”dir!

    “DATA” şehadet eder… “DATA”nın diliyle şehadet eder “Rasûl ALLAH”; “Şehadet eder Allah ki, kendinden gayrı ilah=tanrı olacak hiçbir şey yoktur”!

    “Kendinden gayrı olmadığına şehadet eden `Kendisi`dir; lâkin gafletle zâhir kıldığında, sanır ki o, kendisi şehadet etmektedir! Oysa şehadet edebilende bunu açığa çıkartan “EŞ ŞEHÎD“dir!

  • Ya, kendine tapınmadasın; ya da Tanrına!.. Gerçekte ise, sadece “kulluk” edile gelmektedir.
  • Allah`a  eremeyen, tanrısıyladır;  ki  tanrısı da  herhangi birşey  veya benliği!..
  • Mutlak kadere imânla Allah`a imân gerçekleşir… Aksi halde tanrına tapınıyorsundur!..
  • Hoşgörüsü olmayan tanrısına tapınmadadır!.    
  • Zeki insan, ateist olur; akıllı insan, “Allah”a imân eder!.   “Bühl” ise tanrısıyladır!.
  • Tanrı yokmuş gibi düşün, varmış gibi yaşa; Asla “Allah”tan gafil olma.
  • Yarattığın tanrına tapınmaktan kurtulup Allah`a imân etmedikçe cehennemin içinden ve dışından, seni kuşatıp yakmakta devam edecektir. 
  • Tanrıya inanıp, onu Gökte bir yere oturtup; Peygamberini onun yanına  urûc  ettirenin  İslâm  ile  ne  alâkası  olabilir!  Mi’râcın, Rasûlullâh’ın  derûnuna  yaptığı  boyutsal  bir  geçişle  Hakikati  olan Rabbini  müşahedesi  olduğunu  fark  etmeden  konunun  hakikati anlaşılmaz.
  • Nefs terbiyesi almamışa vahdet bilgisi vermişler, kendini âlemlerin Rabbi Allâh sanmış, kullara tanrılık taslamış!!! Kendini tanrı, insanları kulu gören Firavunun egosu İblis’i de aşmıştı. İblis hakikati olan Allâh’a imanlıyken, Firavun/lar “Allâh benim” der.
  • Kur’ân, beşerin tanrısını/ilâhını değil, ismi “ALLÂH” olan evren içre evrenleri yaratanı açıklıyor. Aradaki farkı öğren, gel ey tanrı tanımaz!
  • Din; insana, içinde yaşadığı sistemi ve hakikati, orijini olan Allâh’ı hatırlatmak için bildirilmiş olup, ötesinde tanrı aramaması içindir!
  • Ötende sandığın “Allâh” adıyla da etiketlediğin tasavvurundaki tanrı semâdakilerin hangisinde oturup buraya melekle ferman yolladı?
  • “Biz bir şeyin olmasını hükmedersek ol deriz olur” âyeti hokus pokustan değil yaratma sisteminden söz eder. Sistemde sihirli değnek yoktur. İlim, sistemi; kudret, olanı oluşturur, ilim kapsamında. Yaratış sisteminde asla değişiklik olmaz. Her oluşum kendi sistemine tâbidir. Hokus pokusla bir şeyler yaratan tanrı ile ölünce karşılacaklarını sananlar böyle bir tanrı ile karşılaşmayınca hüsrana uğrayacaklar.
  • Kalbi BEYTULLÂH iken, taştan tuğladan binalar yapıp onları Allâh’ın evi kabul edene ne denir ki! Mescitler, toplu secde dua evleridir. Mescitlerde dahi yöneliş mescitlere ya da ötedeki tanrıya değil, BEYTULLÂH olan kalpleredir. Salâttaki tesbihat dahi onadır, dıştakine değil. İnsan kalbindeki BEYTULLÂHI göremeden, ötedeki tanrıya tapınarak bu dünyadan ayrılan, sonsuza dek âmâ kalır. BEYTULLÂHın hitabına aç kulağını!
  • Söylüyorlar: TR’deki Tv’lerde Ramazan dolayısıyla Din hakkında konuşan herkes Allâh’ı gökteki tanrı, Kurân’ı uzaydan gelmiş fermanname gibi anlatıp, Rasûlü de tanrının postacısı gibi konuşuyor. Kimsenin geçmiş Allâh ehlinin Din anlayışından haberi yok. Bu anlayışla ölen çok şoklanır.
  • Aydınlatıcının işlevi seni senden kurtarıp Allâh’la başbaşa bırakmaktır; yoksa ne kendine tapındırtmak ne de yukarıdakine! Kurtul kendinden! Hayalindekine göre bir mürşid arıyorsan, bulman zor olacak! Allâh’ı tanımadan Mürşidi tanıyamazsın! Mürşidin olmadan Tanrından kurtulamazsın!
  • Allâh’a veya Rasûlullâh’a inanmıyorum, diyen samimiyetli kişi; yaşarken, benim cenaze namazım kılınmasın, ölüm camiye sokulmasın diyebilmeli. Münafık, müslümanların değerlerini kullanıp, onların iman ettiklerine iman etmeyendir. Münafığa sahip çıkan, münafık; hakikatine iman etmeyene sahip çıkan Allâh’a kâfir (Allâh’ı inkâr eden)dir. Küfür, Allâh’ın varlığını inkâr anlamınadır. Açık küfür, Allâh adıyla işaret edileni hayalindeki tanrısı adına inkâr, kabul etmemektir. Gizli/derin küfür ise varlığın hakikatinin Allâh Esmâsı olup, baktığın yerde O’nun vechi olduğunu inkâr ile Allâh’ı ötelemektir. “Arzı ve semâyı Hak olarak yarattık” âyeti; şuur ve beden boyutunda ne varsa Allâh Esmâsından meydana gelmiş olduğunu vurgular.
  • “MUHAMMED’in ALLÂH’ı”; 20 küsur yıl önce çıkardığımız “ALLÂH” kitabının adıydı bu… 2. baskıda değiştirdik. Anlayışı kıtlar anlamadı “MUHAMMED’in ALLÂH’ı” ismindeki inceliği, demediklerini bırakmadılar. Çok karşı çıkan oldu, değiştirdik adını. “Hz. MUHAMMED’in açıkladığı ALLÂH” koyduk. Amazon’da satılan ingilizcesi ise hâlâ orijinal ismiyle devam etmekte uzun yıllardır. Hz. Muhammed’in açıkladığı ismi ALLÂH olan, insanların hayallerindeki gökteki tanrıdan çok ötedir. Ve bu bilgiyle pek çok insan yetişti şükür.
  • Ölümü tattıktan sonra yaşamının sürmeyeceğini kabullendiysen, dilediğin gibi yaşa. Ama ölümsüz şuur olduğunu kavradıysan ya da inanıyorsan? İlâhlarınızdan arının, tanrınızdan geçin ki Allâh’a eresiniz, diyorum. Tanrımızla yanına gelsek olmaz mı, diyorlar!!! Fesubhanallâh!
  • Cehennem insanSI için son durak, insan için beşeriyet kirlerinden arınma alanıdır. Cehennem; tanrının ceza ve azap evi değil, kişilerin dünya yaşamında edindikleri kabul ve şartlanmalara dayalı eylemlerinden arınma yeridir. Allâh kimseye zulmetmez! (Yunus: 44) Herkes kabullerine ve şartlanmalarına dayalı elleriyle yaptıklarının sonucunu yana yana yaşar. Cennet yaşamı için yaratılmış olan halife/insan, cehennemde beşerî kabullerden arınıp, yoluna devam eder. Cahim için olan da arınıp orada kalır.
  • Ben biliyorum(!) Peygamber ile nebi, rasûl; Allâh ile tanrı aynı şeydir; diyenle din konuşmayın. Karşınızda beyin değil, bir teyp vardır!
  • “Mümin”; “ruhumdan nefhettim”in kapsamıyla, insansı bedenindeki “Halife” olduğuna iman ederek “Hay” olandır. Takliden tanrıya inanan değil!
  • Allâh her yerde var demen, her yer var içinde de Allâh var demektir ki, bu “tanrı” inancıdır, ALLÂH değil! Allâh, varlığının gayrı olmayandır.
  • İsmi Allâh olanı şahıslaştırmak Kur’ân tanımlamalarına ters düşer. Tanrı anlayışını yaratır. Allâh, kendisinden gayrı varolmayan, TEK’tir!
  • “Allâh’a fiillerinden soru sorulamaz” âyet. “İnsan” Allâh’a soru sormaz, seyreder! İnsansı Allâh’a soru sorar, hesaba çeker; çünkü tanrısıyladır.
  • Rasûle iman etmeyen O’nun bildirdiği Allâh’a değil, zihninde kendi anlayışına göre yarattığı tanrısına tapar. Sonra da onunla kavga eder!
  • Kendinizi Allâh’a verin yani Allâh’ı anlayıp hissetmeye çalışın! Çünkü O, yukardaki bir tanrı değil!
  • Evrende Dünya’da tanrısıyla yaşadığını düşünen insansı, beyninin yarattığı dünyasında evren, dünya, tanrı ve değerleriyle yaşamanın cehennemindedir.
  • DünyaNdan yaratılan tanrına Allâh ismini etiketleyip, böylece de hakikatin olan tanımsız “ALLÂH”tan gaflete düşüp, beşeriyet batağında ölme!
  • Rasûlullâh, halifelik realitesini bildirendir. Yaşamı ise salât ve oruçtan geçer. Mirâca erdiren, salât ve oruçtur. Namaz cimnastiği, açlık değil! Salâtta okuduğunun anlamını yaşamıyorsan, bu kıldığın namaz olur tanrın için! Oruç aç durmak değil, kendini beden kabulünden arındırmaktır.
  • “Sünnetullâh” denen oluşturma/yaratma sistemi fark edilmedikçe hokus-pokusçu tanrı sanısından kurtulunmaz! Allâh adıyla işaret edileni anla!
  • Rasûlullâh Muhammed a.s’a iman etmeyenin Allâh’a imanı olmaz; sevgisi/kavgası zihnindeki tahayyülü olan tanrısıyla olur!
  • İnsanın kendini tanıması “tanrı”dan “Allâh”a geçişiyle mümkündür. Tanrı uludur mu? Tanrı kavramı, insanın hapisanesidir.
  • Kendini yalnızca biyolojik beden ve ondaki kuvvelerden ibaret sanmakla hayatının en büyük yanlışını yapıyorsun. Din, tanrıya tapınman için değildir. Din; sana, tanrı olmadığını, Allâh adıyla işaret edilenin özellikleriyle var olup, kendini beşerî özelliklerinin ötesiyle fark etmen içindir. Bütün sûfiler “dışında arama, kendinde ara; kendinin ne olduğunu sorgula” demiştir. Bugün bilimsel yoldan da bu gerçeği fark etmek mümkün.
  • Yukarıda, uzayda tanrı var; onun yanından melekler dünyaya iniyor anlayışı, bilimin de tespitleri ile iflâs etmiştir. Olay dışsal değil, içseldir. Allâh’a varacak yolun; dışsallığında, uzayda değil, özüne, nefsinin gerçekte sâfiye olan hakikatine doğru… Hesap görücü Allâh, beyninin hakikati!
  • İyi anlayalım: Allâh’ın seni sınaması demek, yukardaki ötendeki tanrının seni bir olayda imtihana sokup sonucuna göre bir şey vermesi değildir. Allâh’ın imtihanı demek, senden o olayda açığa çıkan, Hakikatin olan Allâh anlayışının gereği mi, yoksa beşerî kabullerine göre mi demektir. Her an iman sınavındasın. Ya Hakikatin olan Allâh Esmâsının şuuruyla senden açığa çıkar davranışlar, ya da beşeriyet kabullerine dayalı!
  • Yıkıntı bina malzemesiyle yeni bina inşa edilemeyeceğini fark edemeyen devlet büyükleri, yeni din üniversiteleri peşinde. Boş hayal! Komedyen, meddah din adamlarıyla, gök tanrı inancındaki din hocalarıyla çağa hitap edilemeyeceğini anlamaya ömür yetmeyebilir. Hüsran!
  • Karşında sana yüzünü gösteren Allâh’ı sevmiyorsan hayalinde yarattığın tanrınla başbaşasın! Fiili hoşuna gitmese de kendisini sevmelisin.
  • İsmi Allâh olanın tenzih ve teşbihinin ne demek olduğunu anlamadıkları için, yanı sıra tanrı edinmiş olanlar, beynin hakikatini de görmekten ebediyen mahrum kalacaklardır!
  • Tanrıya inanıp, onu gökte bir yere oturtup; peygamberini onun yanına urûc ettirenin İslâm ile ne alâkası olabilir! Mirâc’ın, Rasûlullâh’ın derûnuna yaptığı boyutsal bir geçişle Hakikati olan Rabbini müşahedesi olduğunu fark etmeden, konunun hakikati anlaşılmaz.
  • İnsan gibi düşünen “Tanrı”ya inananlar, Kur’ân-ı Kerîm’i de insanca kavramlarla anlamaya çalışırlar ki, bu asla mümkün değildir. Allâh ismiyle işaret edileni anlayıp, ona yakışan kavramların gereğini zihnimizde oturtmalıyız.
  • Beynini ve çalışma sistemini kavramayan, tasavvurundaki tanrısı ile yaşar. Ona kızıp, hesap sorar! Sonra da yanar!
  • Kur’ân, tanrısına tapınarak avunana, hakikati olan “Allâh” esmâsını fark edip, gereğini yaşaması için gelmiştir. Bunu düşünenen yok mu hâlâ?
  • Tapınmak, ötendeki bir tanrıya anlamını bilmediğin kelime ve fiillerle yönelmektir. İbadet, eyleminin anlamını bilmek ve yaşamaktır.
  • Allâh’ı sevmek gökte ötendeki hayalî tanrıyı sevmek değildir! Sayısız sûretle karşında olan hep O’nun vechidir. Gayrını sevmek mümkün değil!
  • Kilise anlayışı kökenli bilim adamları tanrıya inanmıyor, son bulgular ışığında. Oysa Allâh’a inananlar, 1400 yıldır ilâha/tanrıya inanmıyorlar.
  • Kur’ân; Allâh yanı sıra ikinci bir varlık yoktur; olsa o da bir tanrı olurdu, diyor. Bütün sorun “Allâh” adıyla ne anlatıldığını bilmemek!
  • Okuduğunuz meâl yukarıdaki tanrının sizi cezalandıracağını mı anlatıyor; yoksa varlığınızı oluşturan Allâh esmâsının size yaşatacaklarını mı?
  • Kendine en büyük zulmü, nefsini et-kemik beden, Allâh’ı da ötende bir tanrı kabulüyle yapmaktasın! En önemli işin, bu yanlışını düzeltmektir.
  • Yaşamda gerçek sevgiyi bulup yaşayamamış biri bile, hayalinde, ötesinde bir tanrı yaratıp onu sever. Çünkü sevgisiz varlık olmaz.
  • Allâh’ı bilmeyip, o isimle, ötesindeki bir tanrıyla muhatap olduğunu sananlar; bilsinler sevdikleri karşılarındaki “El Vedûd” olan Allâh’tır!
  • Sizi hesaba çekecek olan yukarıdaki tanrı değil; beyninizi oluşturan Allâh Esmâ’sından “El Hasiyb” isminin özelliğidir. Her an işlevdedir!
  • “Biiznillâh”, bağlanan zamirin, fıtratı/oluşturulmuş beyin programı anlamına gelir. Ötedeki bir tanrı anlamında değil!
  • Allâh, yukardaki hoca değildir ki sizi imtihan etsin! Yarattığının ne olduğunu bilmeyen cahil tanrı da değildir. Bu konu Kur’ân Çözümünde!
  • Körlerin fili tanımasıyla, hayalindeki tanrıya tapınan; “Allâh” adıyla neye işaret edildiğini bilmeyenin farkı var mıdır?
  • Arada bir tanrıya yönelip bir şeyler isteyip, sonra bedensel isteklerine tapınanlar, yediği içtiğiyle hava atanlar: “Andolsun ki cin ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!.. İşte bunlar en’am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde – kozalarında yaşayanların) ta kendileridir!” (7:179)
  • Yaratış Sisteminde (Sünnetullâh) hokuspokus yoktur! Beden gıdayla, beyin zikirle gelişir! Zikir, tanrı için değil, beynini oluşturan Esmân için.
  • Din; içselliğin için gelmiştir, dışsallıkta yabanda dolaşman için değil! Beynini, beynindeki kuvveleri, özellikleri çözebildiğin kadarıyla Rabbini tanıyabilirsin. Dışsallıkta kalmakla, tanrıya tapınmaktan kurtulunmaz! Beyni tanımak demek; amigdala, prefrontal korteks, pineal gland’i tanımak demek değildir! Beyni tanımak bunun çok ötesine gider!
  • Her birimin, türün, insanın vorteksi vardır. El Esmânın açığa çıkışı vorteksler şeklinde oluşur ki bu da birimlerdeki çekim gücünü oluşturur. Vortekslerin oluşumu ikidir. Ya El Mudil ismiyle işaret edilen özelliğin enerjisinden/nurundan oluşur; ya da El Hâdi isminin nurundan oluşur. Birimlerden ve beyinlerden açığa çıkan bilgi/enerji/data, vorteksler hâlinde kendi frekansındakileri çeker içine, kendine yönlendirir. Tanrısallık kavramı, El Mudil’den kaynaklanan beyni dışsallıkla kayıtlayan en güçlü bilgi/enerji/data vorteksidir. El Hâdi ise Allâh’a çeker! Varlıktaki her bilgi paketi esasen bir vortekstir ki, kendi frekansından olan bilgi paketlerini (görünen-görünmeyen) kendi içine çeker. Allâh, varlıktaki her türü oluştururken; El Esmâ kompozisyondaki El Vedûd özelliği, o yapıdaki vorteks olayını meydana getiren ana NUR’dur. “Her şey AŞK ile yaratılmıştır” denmesinin sebebi, o şeyin El Vedûd özelliğiyle oluşan vorteksle var olmasıdır. Varlıkların bütünlüğünü sağlar.
  • FARK EDELİM: Beyni, nöronik boyutta beyin olarak kabul etmek, ya ölümden sonra yaşam yok, sonucunu getirir; ya da beyne dışarıdan gelen RUH anlayışını! Ötedeki bir tanrının yanından beyine RUH YOLLAMADIĞINI kavrarsak; “RUH” ismiyle işaret edilen, dışardan girmiş değil, özünde açığa çıkmadır. “RUHUN NEFHİ”, üflemedir. Üfleme, içten dışa açığa çıkmadır. Beynin hakikati, el Esmâdır (‘BİZ’ sözcüğünün işaret ettiği) RUH ondandır. Yani Ölümsüz insan RUHU, beyinin alt boyutudur ki, hakikati orijini olan Allâh Esmâsı özelliklerinden oluşmuştur. Bu yüzden, beyin deyince, ondaki özellikleri, nöronik yapıdan değil, alt boyutu olan dalgaboyu/bilgi/data yönünden anlamak çözmek gerekir. “İRSÂL” (açığa çıkış), Nur/ilim’den Ruha, Ruhtaki bilgiye/data, bilginin/datanın oluşturduğu âlemlere/dünyalarınıza doğrudur. İş bu nedenledir ki, REENKARNASYON tamamıyla geçersiz görüştür. Bilgi ve çözüm yetersizliğinin oluşturduğu temelsiz uydurumdur! RUH, BEYNİN TA KENDİSİDİR ORİJİN BOYUTUYLA! Beyne girip çıkan, gelip giden bir şey değildir ve buna dayanan tüm fikirler de temelsizdir.
  • Biraz zorlanın! Bilim sizi yukardaki “tanrı” inancından kurtarıp; İSMİ “Allâh” olana yönlendirecektir! Bunu kavradığınızda, iman neye anlarsınız!
  • Okuduğunuz tüm Kur’ân meâlleri birbirinin kopyası, gökteki bir tanrının fermanı üslubuylaydı. Gerçek bu mu? Bir de “KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ”nü okuyun.
  • Ruhlarla görüşüyoruz sananlar tanrıya inanır “Allâh”ı bilmez! 70’li yıllarda Dr. Ruhselman’ın “Allâh” kitabını okumuş, tanrısını! görmüştüm.
  • 80’li yıllarda “ALLÂH” isimli kitabı yazıp, tanrı kavramı ile ALLÂH İSMİYLE İŞARET EDİLEN farkını anlatmaya çalıştım.
  • Tanrısını yargılayanların beğenmeyenlerin son durağı, psikiyatrist olur.
  • İnsansılara Kurân’ın bâtınî mânâları açılmaz, âma’dırlar! Ezbere her şeyi bilseler dahi derinine giremezler. Yukarıdaki Allâh, tanrılarıdır!
  • “El Mudil” isminin açığa çıkışı tanrıyı, tanrının seçilmiş ırkı anlayışını, o da yahudiliği ve sonuçta kendilerinden olmayanı katli getirir!
  • “El Mudil” isminin etkisinde olanlar kendi tanrılarına tapınanlardır ona ne isim verirlerse versinler; kendilerinden olmayan da kâfirdir(!).
  • Ne zaman vazgeçeceksiniz, gökteki tanrınızı eleştirip sorgulamaktan; olmayanla kafa yormaktan? İsmi ALLÂH’ı fark edin!
  • İslâm, tek tanrılı Din değil; Tanrı kabulünü reddeden dindir! “Tanrı” kavramı geçersizdir; sadece ismi “ALLÂH” der Kur’ân ve İslâm Dini, düşün!
  • Yoksa gökteki tanrının postacısına inanan din(!) adamları veya şeyhlerin anlayışıyla mı yaşayanlardansınız?
  • İsmi “ALLÂH” olan tüm isimlerinin özellikleriyle BEYİN ismi altında varlığını oluştururken; hâlâ mı onu ötelerde bir tanrı olarak aramadasın!
  • Dışarında tanrı aramak, varlığındaki programı fark edememektendir. Esasen varlığını oluşturan program her hücrende mevcuttur!
  • Tanrı kabulü niçin şirki doğurur?
  • Zikir denilen şeyin yukardaki tanrıyı anmak övmek değil, beyninin özelliklerini aktive etmek olduğunu, frekans hareketi olduğunu anla artık!
  • “ALLÂH” adıyla işaret edilen yukarıda veya öteNde bir tanrı imişçesine öğretilmektedir; her ne kadar her yerde dense de! Önce bu yanlış düzelmeli!
  • Çoğunlukla her canlının diğerini canlı canlı parçalayıp yediği dünyada; senin, merhametli tanrı anlayışın ne kadar gerçekçidir? Ya gerçek?
  • Tanrı korkusuyla Sünnetullâh gereği ibadetleri yapıyorlardı. Tanrı olmadığını fark ettiler ve ibadetleri terk ettiler, oysa Sünnetullâh Bâkî!
  • Yeryüzünde üç yaşam mertebesi vardır; “RUH”suz hayvanat; ölür. “RUH”lu insansı, ölümü tadar sonsuz yaşar. “RUH”lu insan, boyutu cennet olandır. “RUH” bir anlamıyla, ölümsüz benlik bilincidir. Esmâ-i ilâhi olan beyin kompleksinin gelişimiyle açığa çıkar. İki mertebesi vardır. “RUH”, dışardaki tanrı tarafından değil; beynin hakikati olan Esmâ-i ilâhi’nin kudretiyle yaratılır. Aşağı mertebesi insansı/şaki ruhudur. “RUH”un kâmil mertebesi ise insan/said “halife” mertebesidir. Bu mertebedekiler dahi iki seviyededir: Allâh’a iman edenler, Allâh’a yakînler.
  • İsmi “ALLÂH” olan, niçin ilâh değildir ve niye tanrı olamaz? İsmi “ALLÂH” olanın, “ilâh” kavramını da Esmâsıyla kapsayıp yaratması bir gerçektir. Ancak bu, insanların ötelerinde ilâhı var anlamında değildir. “Allâh” kitabımızı ve “Kur’ân Çözümü”nün giriş açıklamalarını okuyanlar sanırım ilâh konusundaki itirazımızı daha net fark edeceklerdir.
  • Bilebildiğimiz evrende yeri olmayan insanın, kendini tanrılaştırması, benlik edinmesi ne acayip iştir!
  • Tanrılar öldü bugün; HAYY ALLÂH!
  • Dinin ruhunu öldürdüler ve siyasetin içinde boğdular! İşi gökteki tanrıya havale edip, ALLÂH ismiyle anlatılanı anlamaktan yüzçevirdiler.
  • Niçin din? Tanrı kavramından kurtulup, tanıyabildiğin kadarıyla ismi ALLÂH olanı ve kendini tanıman için! Başarana cennet, aksine cehennem!
  • İman; aklın sonucudur, bilim gereğidir. Akılsızın imanı olmaz! Sınırlı akıl, tanrıya tapar; kapsamlı akıl, ismi Allâh olanı fark eder!
  • Özün, hakikatin, orijinin ismi Allâh olan ile arandaki perdeyi kaldırmamışsan, yüzmilyar yıl tapınsan varsandığın ötendeki tanrıya ne gelir ki…
  • “Allâh’a döneceksiniz”, “döndürüleceksiniz” benzeri Kur’ân ayetleri ne demek istiyor? Uzayda mekânlı tanrı yoksa! Allâh’a nasıl dönülecek?
  • Kurân’da (81. Tekviyr :1-2)’de geçen “Güneş’in kararması”; mantığın gördükleri yaşadıkları karşısında sükûtu, “yıldızların dökülmesi”; bildiği fikirlerin işlevsiz kalmasıdır kıyametinde. Kur’ân pek çok konuyu sembollerle anlatır. Bu sembolleri çözmemiş olanlar, Vahhabi anlayışıyla, gökte oturan tanrı inancıyla avunur. Kurân’ın gerçek mesajını bir nebze de olsa almak için “KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ”nü okuyun.
  • Tahtta (arşta) oturup yanından dünyaya elçi yollayan ulu tanrı mı diyor Kur’ân? “Andolsun, insanlar için şu Kurân’da (Hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri orijin gibi gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler.” (17. İsra’:89)
  • Musa a.s.’ın getirdiği tenzih anlayışı zamanla gökte tanrı anlayışına dönmüş ve düzeltme için İsa a.s. gelmişse, Mehdi dahi öyledir! İmam Rabbanî’nin işareti; Mehdi’nin dahi İsa a.s. gibi teşbih esaslı dini anlatacağına işarettir. Ebu Bekir r.a. temelli tasavvuf, tenzihi akıştır. Şahı Velâyet Ali k.v. yollu akış, teşbih yolludur. Zamanla, tenzih akışı göktanrıya, teşbih anlatımı Ali/insan Allâh’tıra dönüşmüştür. Allâh Allâh’tır, evren içre evrenler yaratandır. İnsan kuldur, varlığı Allâh Esmâsıyla oluşmuş! 1. Tenzihtir, 2. Teşbih; sonuç: Tevhid.
  • Yarattığın tanrına tapınmaktan kurtulup Allah`a imân etmadikçe cehennemin içnden ve dışından, seni kuşatıp yakmakta devam edecektir. 
  • Müslümanlar, tek tanrıya inanıyorlardı… Onlara, “ALLAH” adıyla işaret edileni anlatmaya çalıştım… Anlattıklarımla,  “tanrı”larını “update” ettiler!. 
  • Gökte ve ötende sandığın TANRI`nı terket, sonsuz – sınırsız ALLAH`a yönel; O`nun, her noktada ve zerrede mevcût olduğunu farket ve O`nu GÖNLÜNDE bulmaya çalış!.
  • Türlü kerâmetleriyle âdeta bir sihirbaz gibi değneği ile bizi cehennemden kurtaracak “Tanrının evliyası”na inanırken nasıl ŞEFÂAT bize ulaşır?!
  • Yedi kat göğün üstüne “Kürsü”yü, “Kürsü”nün üstüne “Arş”ı koyarlar… Ve dahi, bu sınırlar çizdikleri âlemin ötesinde de bir tanrı, bir ilâh türünden bir Allah(!?) ararlar!.
  • Ötedeki tanrın için verdiklerine değil; Özündeki Allah’a ermek için yaptıklarına bir bak!.
  • Allah, bir tanrı değil! Yukarından seni seyredip, seni imtihan edip, seni yargılayacak bir ” hâkim tanrı” değil!.
  • “ALLAH” diyoruz, sonra da tanrıyla kıyaslamaya kalkıyoruz!.
  • “Melekûtundan” gâfil olan, “Allah” adıyla işaret edilenden hayli hayli gâfildir… Ömrü, ismi tanrı edinerek tamam olmaktadır!.
  • Tanrılar ve toplumu yönlendiren rüzgârlar, o toplumun zeki veya güçlülerinin, toplumu yeme araçlarıdır!.
  • Ne ötelerde bir yerde oturup bizi sınayan ve sonunda da hoşuna gitmezsek Cehennemine atacak olan Tanrı var; ne de kandırabilirsek Cennetine sokacak ilâh!.
  • “Tanrı” ve “tanrılık” kavramına dayalı din anlayışı bâtıldır!. “Allah” isminin işaret ettiği anlama dayalı, yürürlükte olan; “İSLÂM DİNİ”dir!. 
  • “ALLAH ismiyle işaret edilen”i “bir “tanrı” olarak düşünmeyi terketmek, zor bile denemeyecek kadar zordur… Meğer ki, verilen rolde kolaylaştırılmış ola!. 
  • Bütün günahların kökeninde de, “Şirk-i hafî” yâni “tanrıya inanmak” yatar!…
  • Sebebi müsebbib görüp, ondan bilme!.. Sonra böyle düşünür de, «sebebi» tanrı edinmiş oluverirsin farkında olmadan!.
  • Ötendeki değil, karşındaki HAK`kın fiilinden razı olmak, şirkten arınmaktır!.. Ya “Allah kulu” olunduğunu farkedersin; ya da “tanrının kulu” olarak, geçer gidersin ! 
  • İpler hep beynin elinde… De, beynin ipleri kimin elinde olabilir? Sakın ‘’Tanrı’’ demeyin!!!… 
  • Tanrı kavramından arınmadan, somut gerçekler dünyasını değerlendiremezsiniz… Oysa genleriniz tıka basa Tanrı kavramıyla dolu!. 
  • “Tanrı”lar “ulu” olabilir…”Allah” ise “ekber”dir!. 
  • “Tanrı”, korkulası umacıdır!. “Allah” ise, ilim sahiplerinde, sonsuz-sınırsızlığın yanındaki hiçliklerini kavrayış nedeniyle oluşan “haşyet”in kaynağıdır!..  
  • Soyunamadığın kadarıyla da hâlâ bir tanrı vardır kafanda ve şirki hafî bitmemiştir.!.. 
  • Her güzelliğin, kendi özünüzden kaynaklanacağını farketmeniz gerekir!… Tanrı yok ki, size bir şey versin!.
  • Olmayan “ŞEY=TANRI”nın güçlerinin, seni bağışlaması da elbette sözkonusu olamaz!. 
  • Sistemi OKUmadığınız sürece şuurunuzda, şöyle veya böyle bir tanrı kavramı vardır demektir!… 
  • “ŞİRK” olduğu sürece düşüncenizde, henüz “ALLAH Adıyla İşaret Edilen”e iman etmiyorsunuz; yalnızca “tanrınızı” upgrade” ediyorsunuz!…
  • Mukallit, tanrısıyla yaşar!. 
  • Önce, “hayâlimizdeki TANRIYI” bir yana koyup, “Âlemlerin Rabbı ALLAH”ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!.. 
  • “TANRI”YA TAPINILIR; “ALLAH”A KULLUK EDİLİR!.. 
  • Düşüncenizin temelinde “ALLAH” laştırmaya çalıştığınız “TANRINIZ” yattığı sürece, hayâl dünyanızdan çıkıp gerçeği göremezsiniz!… 
  • Tanrınıza tapınıyorsanız, bilin ki yaşadığınız Cehennem, bunun sonucudur!.. 
  • Tanrıya tapınanın cehennemden çıkması mümkün değildir; tanrısına tapınmaya tövbe etmedikçe!. 
  • TANRI`nın kaderine sığınır bazıları da!… Bu ne demektir bilir misiniz?…
  • Çelişkisiz bir biçimde ‘’tanrı’’ kavramından arınmadan, okula başlayamazsınız! 
  • “ALLAH Adıyla İşaret Edilen”in ne olduğunu hâlâ anlamadığınız için, hayâlinizde- ötelerde bir hiçliğe atıyorsunuz tanrınızı; bu da sizin “tanrınız”ın yeni bilgiler ışığında “upgrade” edilmesinden başka bir şey değildir!.
  • Tanrı” kavramından kurtulmak irfan ile olur, basiret ile olur … Bunu da, tefekkür ve muhakeme ve ilim getirir!. 
  • ALLAH, korkulacak-eli sopalı- cezalandırıcı bir tanrı değil; haşyet duyulacak Mutlak Yaratıcı`dır! 
  • ALLAH” sohbeti yapıp; “tanrı kulu’’ olarak yaşamak da ne demek ki acaba?!…
  • İlim geldikten sonra hâlâ onların hevâsına tâbi oluyorsa mukallit, iyi bir müşrik olarak tanrısına kulluk ediyordur!…
  • Yaşam sevgi üzerine kurulmuşken, bunu yaşayamayanlar, hayâllerindeki bir tanrıyla meşguldürler.
  • İsmi  Allâh  olanın  tenzih  ve  teşbihinin  ne  demek  olduğunu anlamadıkları için, yanı sıra tanrı edinmiş olanlar, beynin hakikatini de görmekten ebediyen mahrum kalacaklardır! 
  • Tanrıya inanıp, onu Gökte bir yere oturtup; Peygamberini onun yanına  urûc  ettirenin  İslâm  ile  ne  alâkası  olabilir!  Mi’râcın, Rasûlullâh’ın  derûnuna  yaptığı  boyutsal  bir  geçişle  Hakikati  olan Rabbini  müşahedesi  olduğunu  fark  etmeden  konunun  hakikati anlaşılmaz.
  • Garibim gaflet tecellisi, hayalindeki tanrısının ötesel aşkıyla avunur. Aşk yaşattığı, “kapına gelen fakir bendim” sırrınca aşkıyla bir olur!
  • Nefs terbiyesi almamışa vahdet bilgisi vermişler, kendini âlemlerin Rabbi Allâh sanmış, kullara tanrılık taslamış!!! Kendini tanrı, insanları kulu gören Firavunun egosu İblis’i de aşmıştı. İblis hakikati olan Allâh’a imanlıyken, Firavun/lar “Allâh benim” der.
  • “Biz bir şeyin olmasını hükmedersek ol deriz olur” âyeti hokus pokustan değil yaratma sisteminden söz eder. Sistemde sihirli değnek yoktur. İlim, sistemi; kudret, olanı oluşturur, ilim kapsamında. Yaratış sisteminde asla değişiklik olmaz. Her oluşum kendi sistemine tâbidir. Hokus pokusla bir şeyler yaratan tanrı ile ölünce karşılacaklarını sananlar böyle bir tanrı ile karşılaşmayınca hüsrana uğrayacaklar.
  • İnsanlar dünyadan bir şeyden hüsran yaşamadıkça tanrılarına yönelmezler. Allâh ehli ise Zâhir olduğu sûretten yönelişini yapar.
  • Kalbi BEYTULLÂH iken, taştan tuğladan binalar yapıp onları Allâh’ın evi kabul edene ne denir ki! Mescitler, toplu secde dua evleridir. Mescitlerde dahi yöneliş mescitlere ya da ötedeki tanrıya değil, BEYTULLÂH olan kalpleredir. Salâttaki tesbihat dahi onadır, dıştakine değil. İnsan kalbindeki BEYTULLÂHI göremeden, ötedeki tanrıya tapınarak bu dünyadan ayrılan, sonsuza dek âmâ kalır. BEYTULLÂHın hitabına aç kulağını!
  • Kurân’ın ruhunu anlamayıp yukarıdaki tanrıya inananlar, ordan buraya ruh üflediğini, sonra da o ruhun defalarca beden değiştirdiğini sanıyorlar!
  • Söylüyorlar: TR’deki Tv’lerde Ramazan dolayısıyla Din hakkında konuşan herkes Allâh’ı gökteki tanrı, Kurân’ı uzaydan gelmiş fermanname gibi anlatıp, Rasûlü de tanrının postacısı gibi konuşuyor. Kimsenin geçmiş Allâh ehlinin Din anlayışından haberi yok. Bu anlayışla ölen çok şoklanır.
  • Aydınlatıcının işlevi seni senden kurtarıp Allâh’la başbaşa bırakmaktır; yoksa ne kendine tapındırtmak ne de yukarıdakine! Kurtul kendinden! Hayalindekine göre bir mürşid arıyorsan, bulman zor olacak! Allâh’ı tanımadan Mürşidi tanıyamazsın! Mürşidin olmadan Tanrından kurtulamazsın!
  • Allâh’a veya Rasûlullâh’a inanmıyorum, diyen samimiyetli kişi; yaşarken, benim cenaze namazım kılınmasın, ölüm camiye sokulmasın diyebilmeli. Münafık, müslümanların değerlerini kullanıp, onların iman ettiklerine iman etmeyendir. Münafığa sahip çıkan, münafık; hakikatine iman etmeyene sahip çıkan Allâh’a kâfir (Allâh’ı inkâr eden)dir. Küfür, Allâh’ın varlığını inkâr anlamınadır. Açık küfür, Allâh adıyla işaret edileni hayalindeki tanrısı adına inkâr, kabul etmemektir. Gizli/derin küfür ise varlığın hakikatinin Allâh Esmâsı olup, baktığın yerde O’nun vechi olduğunu inkâr ile Allâh’ı ötelemektir. “Arzı ve semâyı Hak olarak yarattık” âyeti; şuur ve beden boyutunda ne varsa Allâh Esmâsından meydana gelmiş olduğunu vurgular.
  • Hayalindeki tanrınla iş yürütmek kolaydır da; zâhir olduğunda sana, secde etmek Ricâl işidir ancak!
  • “MUHAMMED’in ALLÂH’ı”; 20 küsur yıl önce çıkardığımız “ALLÂH” kitabının adıydı bu… 2. baskıda değiştirdik. Anlayışı kıtlar anlamadı “MUHAMMED’in ALLÂH’ı” ismindeki inceliği, demediklerini bırakmadılar. Çok karşı çıkan oldu, değiştirdik adını. “Hz. MUHAMMED’in açıkladığı ALLÂH” koyduk. Amazon’da satılan ingilizcesi ise hâlâ orijinal ismiyle devam etmekte uzun yıllardır. Hz. Muhammed’in açıkladığı ismi ALLÂH olan, insanların hayallerindeki gökteki tanrıdan çok ötedir. Ve bu bilgiyle pek çok insan yetişti şükür.
  • Besmelede vurgulanan şekilde, İSMİ Allâh olanı; ötendeki bir tanrı/ilâh olarak kabullenmekten kurtulmadıkça ne Rasûlü ne de Kurân’ı anlarsın!
  • Ölümü tattıktan sonra yaşamının sürmeyeceğini kabullendiysen, dilediğin gibi yaşa. Ama ölümsüz şuur olduğunu kavradıysan ya da inanıyorsan? İlâhlarınızdan arının, tanrınızdan geçin ki Allâh’a eresiniz, diyorum. Tanrımızla yanına gelsek olmaz mı, diyorlar!!! Fesubhanallâh!
  • İbadetler gökteki bir tanrıya tapınmak için mi? Mir’âc ile nereye çıkılır? İslâm dini nasıl yaşanır?
  • Hayalindeki, şartlanmana göre kabul ettiğin tanrına Allâh ismini takıp, sonra da onu yargılarken, huzur bulacağını mı sanıyorsun?
  • Önce kafanda yarattığın tanrını bir yana koy, “la ilahe illa Allâh” ne demek araştır. Milyarlarca galaksili evrende nereye, nasıl oturtuyorsun?
  • “Allâh” adıyla işaret edilen, senin sandığın gibi bir tanrı değil! Görgün kadarıyla tanrını yaratmaktasın! Bir İhlâs Sûresini OKUyabilsen!
  • Tanrı gökte, cehennem de görünmezlerde mi sanıyorsunuz? Rasulullâh a.s.’a kulak verin! Ne diyor?
  • Cehennem insanSI için son durak, insan için beşeriyet kirlerinden arınma alanıdır. Cehennem; tanrının ceza ve azap evi değil, kişilerin dünya yaşamında edindikleri kabul ve şartlanmalara dayalı eylemlerinden arınma yeridir. Allâh kimseye zulmetmez! (Yunus: 44) Herkes kabullerine ve şartlanmalarına dayalı elleriyle yaptıklarının sonucunu yana yana yaşar. Cennet yaşamı için yaratılmış olan halife/insan, cehennemde beşerî kabullerden arınıp, yoluna devam eder. Cahim için olan da arınıp orada kalır.
  • Rasûlullâh, halifelik realitesini bildirendir. Yaşamı ise salât ve oruçtan geçer. Mirâca erdiren, salât ve oruçtur. Namaz cimnastiği, açlık değil! Salâtta okuduğunun anlamını yaşamıyorsan, bu kıldığın namaz olur tanrın için! Oruç aç durmak değil, kendini beden kabulünden arındırmaktır.
  • Kendini yalnızca biyolojik beden ve ondaki kuvvelerden ibaret sanmakla hayatının en büyük yanlışını yapıyorsun. Din, tanrıya tapınman için değildir. Din; sana, tanrı olmadığını, Allâh adıyla işaret edilenin özellikleriyle var olup, kendini beşerî özelliklerinin ötesiyle fark etmen içindir. Bütün sûfiler “dışında arama, kendinde ara; kendinin ne olduğunu sorgula” demiştir. Bugün bilimsel yoldan da bu gerçeği fark etmek mümkün.
  • Ötendeki bir tanrı ile değil, Kurân’a göre, şah damarından yakın (beyninin derinlikleri) olan ile muhatapsın. Hitabın dışa değil özüne!
  • Madde kavramının beynin algısı/yaratısı olduğunu kavrayamayanlar Kurân’ı da maddesellik/mekânsallık esasına göre yorumlar. Ucu gökteki tanrı!
  • Yukarıda, uzayda tanrı var; onun yanından melekler dünyaya iniyor anlayışı, bilimin de tespitleri ile iflâs etmiştir. Olay dışsal değil, içseldir. Allâh’a varacak yolun; dışsallığında, uzayda değil, özüne, nefsinin gerçekte sâfiye olan hakikatine doğru… Hesap görücü Allâh, beyninin hakikati!
  • İyi anlayalım: Allâh’ın seni sınaması demek, yukardaki ötendeki tanrının seni bir olayda imtihana sokup sonucuna göre bir şey vermesi değildir. Allâh’ın imtihanı demek, senden o olayda açığa çıkan, Hakikatin olan Allâh anlayışının gereği mi, yoksa beşerî kabullerine göre mi demektir. Her an iman sınavındasın. Ya Hakikatin olan Allâh Esmâsının şuuruyla senden açığa çıkar davranışlar, ya da beşeriyet kabullerine dayalı!
  • Her an dilediğini yapmada olan “Allâh”, ötelerde bir tanrı olarak değil, “Ez Zâhir” olarak yüzünü ne yana çevirsen orada yapmakta, beğenmesen de!
  • Yıkıntı bina malzemesiyle yeni bina inşa edilemeyeceğini fark edemeyen devlet büyükleri, yeni din üniversiteleri peşinde. Boş hayal! Komedyen, meddah din adamlarıyla, gök tanrı inancındaki din hocalarıyla çağa hitap edilemeyeceğini anlamaya ömür yetmeyebilir. Hüsran!
  • Tanrıya inanıp, onu gökte bir yere oturtup; peygamberini onun yanına urûc ettirenin İslâm ile ne alâkası olabilir! Mirâc’ın, Rasûlullâh’ın derûnuna yaptığı boyutsal bir geçişle Hakikati olan Rabbini müşahedesi olduğunu fark etmeden, konunun hakikati anlaşılmaz.
  • Arada bir tanrıya yönelip bir şeyler isteyip, sonra bedensel isteklerine tapınanlar, yediği içtiğiyle hava atanlar: “Andolsun ki cin ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!.. İşte bunlar en’am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde – kozalarında yaşayanların) ta kendileridir!” (7:179)
  • Din; içselliğin için gelmiştir, dışsallıkta yabanda dolaşman için değil! Beynini, beynindeki kuvveleri, özellikleri çözebildiğin kadarıyla Rabbini tanıyabilirsin. Dışsallıkta kalmakla, tanrıya tapınmaktan kurtulunmaz! Beyni tanımak demek; amigdala, prefrontal korteks, pineal gland’i tanımak demek değildir! Beyni tanımak bunun çok ötesine gider!
  • Her birimin, türün, insanın vorteksi vardır. El Esmânın açığa çıkışı vorteksler şeklinde oluşur ki bu da birimlerdeki çekim gücünü oluşturur. Vortekslerin oluşumu ikidir. Ya El Mudil ismiyle işaret edilen özelliğin enerjisinden/nurundan oluşur; ya da El Hâdi isminin nurundan oluşur. Birimlerden ve beyinlerden açığa çıkan bilgi/enerji/data, vorteksler hâlinde kendi frekansındakileri çeker içine, kendine yönlendirir. Tanrısallık kavramı, El Mudil’den kaynaklanan beyni dışsallıkla kayıtlayan en güçlü bilgi/enerji/data vorteksidir. El Hâdi ise Allâh’a çeker! Varlıktaki her bilgi paketi esasen bir vortekstir ki, kendi frekansından olan bilgi paketlerini (görünen-görünmeyen) kendi içine çeker. Allâh, varlıktaki her türü oluştururken; El Esmâ kompozisyondaki El Vedûd özelliği, o yapıdaki vorteks olayını meydana getiren ana NUR’dur. “Her şey AŞK ile yaratılmıştır” denmesinin sebebi, o şeyin El Vedûd özelliğiyle oluşan vorteksle var olmasıdır. Varlıkların bütünlüğünü sağlar.
  • Herkes Allâh’a karşı düşünce ve fiillerinden hesap vermekte ve bir an sonra ya ayıklık ya da gafletle sonucunu yaşamaktadır. Tanrıya değil!
  • Kim Rasûlullâh’a ve O’nun bildirdiği Allâh’a iman edip, tanrısallığın olmadığını tasdik ederse, cenneti yaşar. Bu konuyu çok iyi anlamak gerek!
  • FARK EDELİM: Beyni, nöronik boyutta beyin olarak kabul etmek, ya ölümden sonra yaşam yok, sonucunu getirir; ya da beyne dışarıdan gelen RUH anlayışını! Ötedeki bir tanrının yanından beyine RUH YOLLAMADIĞINI kavrarsak; “RUH” ismiyle işaret edilen, dışardan girmiş değil, özünde açığa çıkmadır. “RUHUN NEFHİ”, üflemedir. Üfleme, içten dışa açığa çıkmadır. Beynin hakikati, el Esmâdır (‘BİZ’ sözcüğünün işaret ettiği) RUH ondandır. Yani Ölümsüz insan RUHU, beyinin alt boyutudur ki, hakikati orijini olan Allâh Esmâsı özelliklerinden oluşmuştur. Bu yüzden, beyin deyince, ondaki özellikleri, nöronik yapıdan değil, alt boyutu olan dalgaboyu/bilgi/data yönünden anlamak çözmek gerekir. “İRSÂL” (açığa çıkış), Nur/ilim’den Ruha, Ruhtaki bilgiye/data, bilginin/datanın oluşturduğu âlemlere/dünyalarınıza doğrudur. İş bu nedenledir ki, REENKARNASYON tamamıyla geçersiz görüştür. Bilgi ve çözüm yetersizliğinin oluşturduğu temelsiz uydurumdur! RUH, BEYNİN TA KENDİSİDİR ORİJİN BOYUTUYLA! Beyne girip çıkan, gelip giden bir şey değildir ve buna dayanan tüm fikirler de temelsizdir.
  • Yeryüzünde üç yaşam mertebesi vardır; “RUH”suz hayvanat; ölür. “RUH”lu insansı, ölümü tadar sonsuz yaşar. “RUH”lu insan, boyutu cennet olandır. “RUH” bir anlamıyla, ölümsüz benlik bilincidir. Esmâ-i ilâhi olan beyin kompleksinin gelişimiyle açığa çıkar. İki mertebesi vardır. “RUH”, dışardaki tanrı tarafından değil; beynin hakikati olan Esmâ-i ilâhi’nin kudretiyle yaratılır. Aşağı mertebesi insansı/şaki ruhudur. “RUH”un kâmil mertebesi ise insan/said “halife” mertebesidir. Bu mertebedekiler dahi iki seviyededir: Allâh’a iman edenler, Allâh’a yakînler.
  • Osmanlı’da tasavvufî anlayışa dayalı İslâm ve bunun getirdiği birlik varken; gökteki tanrı anlayışıyla Vahhabîlikten, terör şiddet doğmuştur.
  • İsmi “ALLÂH” olan, niçin ilâh değildir ve niye tanrı olamaz? İsmi “ALLÂH” olanın, “ilâh” kavramını da Esmâsıyla kapsayıp yaratması bir gerçektir. Ancak bu, insanların ötelerinde ilâhı var anlamında değildir. “Allâh” kitabımızı ve “Kur’ân Çözümü”nün giriş açıklamalarını okuyanlar sanırım ilâh konusundaki itirazımızı daha net fark edeceklerdir.
  • Kurân’da (81. Tekviyr :1-2)’de geçen “Güneş’in kararması”; mantığın gördükleri yaşadıkları karşısında sükûtu, “yıldızların dökülmesi”; bildiği fikirlerin işlevsiz kalmasıdır kıyametinde. Kur’ân pek çok konuyu sembollerle anlatır. Bu sembolleri çözmemiş olanlar, Vahhabi anlayışıyla, gökte oturan tanrı inancıyla avunur. Kurân’ın gerçek mesajını bir nebze de olsa almak için “KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ”nü okuyun.
  • Tahtta (arşta) oturup yanından dünyaya elçi yollayan ulu tanrı mı diyor Kur’ân? “Andolsun, insanlar için şu Kurân’da (Hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri orijin gibi gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler.” (17. İsra’:89)
  • Yukarıda, ötende bir tanrı yoksa, seni kim cehenneme atacak; niçin cehennem?
  • Âdem, halife olarak, ötede tanrı bilmedi, yanlışını kabullendi; İblis yanlışını ötesinde kabul ettiğine yükledi.
  • İsa a.s. varlığını ESMÂ’dan alma yönünden oğullukla tanımlanmış; oysa düz mantıklılar ona tanrının oğlu demişlerdir!
  • Musa a.s.’ın getirdiği tenzih anlayışı zamanla gökte tanrı anlayışına dönmüş ve düzeltme için İsa a.s. gelmişse, Mehdi dahi öyledir! İmam Rabbanî’nin işareti; Mehdi’nin dahi İsa a.s. gibi teşbih esaslı dini anlatacağına işarettir. Ebu Bekir r.a. temelli tasavvuf, tenzihi akıştır. Şahı Velâyet Ali k.v. yollu akış, teşbih yolludur. Zamanla, tenzih akışı göktanrıya, teşbih anlatımı Ali/insan Allâh’tıra dönüşmüştür. Allâh Allâh’tır, evren içre evrenler yaratandır. İnsan kuldur, varlığı Allâh Esmâsıyla oluşmuş! 1. Tenzihtir, 2. Teşbih; sonuç: Tevhid.
  • Rasûlullâh Muhammed a.s.’ın söylediklerini inkâr edenler; hayallerinde yarattıkları tanrı kavramının sonucunu yaşarlar.
  • Yukardan bizi yöneten tanrı hiç varolmamışsa; nasıl bir sistem içinde yaşıyoruz? Kurân’ın anlatmak istediği, ne yaparsan sonucunu yaşarsın!
  • Cehennem niçin yaşanacak? Neden yanılacak? Tanrı mı insanları cehenneme atıp yakacak?
  • Allâh ismiyle etiketlediğin insanca düşünce mahsulü tanrı anlayışından, gerçekçi bir düşünce ile Allâh ADI ile neye işaret edildiğini kavra!
  • İnanmadığınız tanrıyı ya da inanıp tasavvurunuzdaki Allâh anlayışını bir an buzdolabına koyup şöyle gerçekçi bir şekilde yaşama baksak…
  • Karşındaki Allâh Esmâsının rızasını alman gerektiğini kavramayıp, hayalindeki tanrınla iş bitireceğini sanıyorsan, daha çok üzüleceksin!
  • Besmele, “ismi Allâh” diyor. “ALLÂH” adıyla işaret edilen ne? Gökteki tanrı mı? Düşünen var mı?
  • 400 milyar güneşli Milky Way/Samanyolu 100 triyonluk Laniakea (ölçülemeyen cennet anlamında süper yıldız küme) içinde! Yukarda tanrı var mı demiştiniz?
  • Bir ötedeki tanrının postacı elçisi anlamına peygamber denebilir; ama ismi ALLÂH olanın ancak RASÛLÜ ve NEBİSİ olabilir.
  • Kurân’da geçen “BİZ” kelimesine takılıp, “Allâh Tek ise, niçin BİZ yaptık yaparız gibi benzeri ifadeler yer alıyor?” diye soruluyor. Açıklayalım: Sonsuz sınırsız TEK’liği dolayısıyla kendisinden gayrı varlığa yer olmayan ismi Allâh olanın SAYISIZ ÖZELLİKLERİ vardır ki “ESMÂÜL HÜSNA” denir. Algılama alanına giren girmeyen ne varsa her birim, bu ESMÂ denmiş isimlerin çeşitli kompozisyonlarıyla yaratılmıştır. Birimin hakikati ESMÂdır. İşte bu Allah ESMÂsından yaratılmış varlıklardaki tüm tedbirat ve tasarruf, oluşum ve açığa çıkışlar dış müdahale ile değil, içten oluşur. “BİZ şöyle yaptık, yaparız” ifadesi, “onda, onu var kılan ESMÂ ÖZELLİKLERİMİZLE, onun özünden, derinliklerinden açığa çıkan özelliklerimizle” anlamında olarak kullanılır. Yani, dışsal bir tanrının üzerinde tasarrufu değil varlığını oluşturan Allâh adıyla tanımlanan ESMÂ özelliklerinden bahsedilir. Bu yüzdendir ki her yaşayacağın için Biizni Rabbi/Rabbinin izni ile/Esmâ özelliklerin elverirse şartı belirtilmiştir. İzni olursa, anlarsın!
  • Kimi düşüncesizliği yüzünden uzak düştü Allâh’a; kimi dünyasındakiler yüzünden, kimi de bildiği kadarıyla O’nu sınırlamaktan. Teslim olamadı! Kimi çok yaklaştı, hazmedemedi yakınlığı, çünkü benliğini kaldıramadı aradan; kimi de gururu yüzünden hiç yaklaşamadı bile! Ayrı düştü! Kiminin dünyalığı elvermedi yakınlaşmaya; kiminin de eli altındakini kaybetme korkusu! Nasipsizlik bunlarla alıkoydu onları. Ayrı düştüler! Teslim olmak ağır geldi gururlarına, benliklerine; korkularını aşamadılar; dünyalarındakilerden vazgeçemediler Allâh uğruna! Ayrı düştüler! Yüzünü gösterdiğinde O’nu kabullenemeyip; beklentilerine cevap vereceğini zan ettikleri tanrılarıyla avunmayı seçtiler. Teslim olamadılar! Paranın, etiketin, şöhretin, bilginin, yakınlığın hatta sevginin dahi mekr olabileceğini hiç düşünemediler; ve böylece ayrı düştüler! Kısacası benliklerini oluşturan ögelerden, uyarılmalarına rağmen, çeşitli bahanelerle kopamadılar; ayrılığın ateşiyle yanmaya mahkûm oldular!
  • Kur’ân sana kendi hakikatini fark ettirmek için gelmiş bilgi kitabıdır. Rasûlullâh sana ayna olup kendindeki hakikatin sende bulunduğunu söyler. Rasûlullâh’ın verdiği mesajı anlamayanın kendi hakikatini hakkıyla kavrayıp sonucunu yaşaması kesinlikle mümkün değildir. Allâh Rasûlü sana ötedeki tanrıyı değil hakikatin olan Allâh’ı fark ettirmek içindir. O’nu inkâr, kendi hakikatini inkârdır. İnkâr, küfürdür.
  • Kim varlığının hakikatinin sonsuz sınırsız Allâh Esmâsı olduğuna iman ederek yaşamıyorsa “mekr”e uğramıştır. “Onların çoğunluğu ancak müşrikler olarak (varsandıkları, tanrıları veya benliklerini eş koşarak) Allâh’a iman ederler!” (12. Yusuf: 106)!
  • İSMİ Allâh olanı, hâlâ gökten seyredip yöneten bir tanrı sananlar ile TEK var gayrı yoku benlikle anlamaya çalışanlar şaşırıyorlar. 

Soru

-Üstadım “Allah” isminin mânâsını gerçek mânâda algılayamadığıma göre, bu anlayış bende oluşana kadar bir ateist gibi düşünmek mi daha faydalı olur yoksa Şu anki tanrı anlayışıma devam mı edeyim ?

Üstad

Tanrı varmış gibi yaşa; ateist gibi düşün; “ALLAH” gerçeğine ermek için duaya devam et!.

BAKARA 2-23 Kulumuza inzal ettiğimizden (hakikatinden-Esma mertebesinden bilincine açığa çıkandan) şüpheniz varsa, onun benzeri bir sure ortaya koyun. Eğer (sözünüzde) sadıksanız, Allah (adıyla işaret edilen Uluhiyetin) dununda (Allah adıyla işaret edilenin misli veya benzeri olması mümkün olmadığı içindir ki, edinilen veya tahayyül edilen tanrılar ancak onun “dunu”nda olabilir; onların da ne gayrılığından ne denkliğinden ne eş değerinden ne de kapsamından sözedilebilir. Bu yüzdendir ki birimin düşündüğü ya da tahayyül ettiği hiçbir şey Mutlak hakikati itibarıyla Allah adıyla işaret edileni tanımlayamaz. ileride görülecek “leyse kemislihi şey`a-misli olacak şey yoktur” uyarısı Allah adıyla işaret edilene hiçbir kavramın yaklaşmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Tüm bunlar yazdığımız “dunu” kelimesiyle anlatılmaktadır. Çalışmamızda sık sık göreceğiniz “dunu” kelimesinin Türkçe`de karşılığı olmadığı içindir ki mecburen bu kelimeyi muhafaza ettik. A.H.) şahitlerinizi getirin!

BAKARA 2-51 Musa`ya kırk gece vadetmiştik de, siz de o süreçte buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz, zalimler olarak (nefsinize zulmetmiştiniz).

BAKARA 2-54 Musa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim, buzağıyı kendinize (tanrı) edinerek nefslerinizdekine (hakikatinize) zulmettiniz! Bu yüzdendir ki Bari`ye (varlığı kendi Esma`sıyla özel bir yapıda yaratana) tövbe edin (varlığınızdaki kendisini inkar edip, dışınızda tanrı edindiğiniz için) ve benliklerinizi öldürün! Bunu yapmanız Bari indinde hayırlıdır, tövbenizi kabul eder. Muhakkak ki O, tövbe edeni bağışlayan ve sonucunda rahmetini bağışlayandır.”

BAKARA 2-62 (Gizli şirk içinde olsalar bile {Yusuf: }) iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler (yıldızların tanrı olduğuna inanıp onlara tapanlar) arasından; nefslerinin Allah Esma`sından meydana geldiğine ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenler ve bunun gereği kendilerini selamete çıkaran çalışmalara devam edenler, Rablerinin (Esma bileşimlerinin) indinde ecre (bunun getirisi olan kuvvelere) kavuşurlar. Onlar için ne korkulacak bir şey kalır ne de onları üzecek bir olay!

BAKARA 2-92 Andolsun ki Musa size hakikatinin açığa çıkardığı apaçık deliller ile gelmişti… Buna rağmen siz bir buzağıyı (tanrı) edinerek nefsinize (hakikatinize) zulmettiniz.

BAKARA 2-118 (Allah ismiyle işaret edilen hakkında) bilgisizler (O`nu gökte bir tanrı sanıp) “Allah bizimle konuşsaydı ya da bize bir mucize verseydi ya” dediler!.. Onlardan öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Şuurları birbirine benzemiş! (Aynı kafadan!)… Biz ayetlerimizi (gerçeğe işaret eden oluşumu), onları hakkıyla değerlendirmek isteyenlere apaçık gösterdik.

BAKARA 2-163 ilah kabul ettiğiniz, Vahid`dir (TEK`tir, ikincisi olmayan sayılırlıktan beri olan)! Tanrı yoktur, sadece “Hu” ve Rahman ur Rahim`dir (herşeyi kendi rahmetinden, Esma`sından meydana getirmiştir).

BAKARA 2-170 Onlara: “Allah`ın inzal ettiğine (varlığın ve varlığınızın Allah Esma`sı olduğuna ve Sünnetullah bilgisine) iman edin” denildiğinde onlar: “Hayır, atalarımız neye tabi ise biz de onların tabi olduklarına (dışsal tanrısallığa) uyarız” derler… Ya ataları gerçeğe akıl erdiremeyen hakikati bulamamış kişilerdiyseler?

BAKARA 2-175 işte bunlar BilHÜDA (nefslerinin hakikati olan Allah Esma`sına iman) karşılığında dalaleti (dışa yönelerek tanrı inancına sapmak); mağfiret (hakikatindeki Esma inancı getirisi olan bağışlanma) yerine azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar dayanıklı imişler!

BAKARA 2-255 Allah O, tanrı yoktur sadece Hu! Hayy ve Kayyum (yegane hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile oluşturan-devam ettiren); O`nda ne uyuklama (alemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışları kendi haline bırakıp kendi Zati dünyasına çekilme) söz konusudur. Semalarda ve arzda (alemlerdeki tümel akıl ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O`nundur. Nefsinin hakikati olan Esma mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (biiznihi) O`nun indinde kim şefaat edebilir… Bilir onların yaşadıkları boyutu ve algılayamadıkları alemleri… O`nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihata edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rububiyeti}) semaları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O`na ağır gelmez. O aliyy (sınırsız yüce) ve Azim`dir (sonsuz azamet).

AL-U iMRAN 3-2 Allah O; tanrı ve tanrısallık yoktur, sadece “Hu” (Hu ismi, hüviyet-i Zat`a işaret eden isimdir ki birçok yerde önce “Hu” denerek hüviyet-i Zat`ın alemlerden ve tüm manalarla kayıtlanmaktan beri olduğu vurgulanır, sonra O`nda açığa çıkan bir özelliğe işaret eden isim belirtilir, sözü edilen konuya bağlı olarak); Hayy`dır (hayatın kendisidir) ve Kayyum`dur (alemler O`nunla vücud bulur ve devam eder).

AL-U iMRAN 3-6 Sizi rahimlerde (ana karnında-Rahimiyetinde-varlığınızı oluşturan Esma mertebesinde) dilediği gibi şekillendiren (oluşturan-programlayan) “Hu”dur! Tanrı yoktur sadece “Hu”; Aziz`dir, Hakim`dir.

AL-U iMRAN 3-18 Allah şehadet eder, kendisidir “Hu”; tanrı yoktur; sadece “Hu”! Esma`sının kuvveleri olanlar (melaike) ve Ulül ilm de (ilim açığa çıkardığı mahaller) bu hakikatin Hak oluşuna şehadet eder, Adl`i kaim kılarlar. Tanrı yoktur, sadece “Hu”; Aziz, Hakim`dir.

AL-U iMRAN 3-62 Muhakkak ki, işin hakikati budur. ilahiyet (tanrı-tanrısallık) kavramı geçersizdir; sadece Allah! Gerçek ki Allah “Hu”dur, Aziz`dir, Hakim`dir.

AL-U iMRAN 3-64 De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allah`tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allah`a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela isa`yı) Allah dununda Rab ittihaz etmesin (Allah yanı sıra ilah-tanrı edinmeyelim).” Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: “Şahit olun ki biz Allah`a teslim olmuşlardanız.”

AL-U iMRAN 3-67 İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan… Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilaha) inanmayan (hanif), yalnızca Allah`ın var olduğunun idrakında olarak O`na teslim olmuş (varlığında Allah`ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!..

AL-U iMRAN 3-77 Allah ahdini ve yeminlerini az bir değere satanlara gelince; onların sonsuz gelecek sürecinde hiçbir nasipleri yoktur. Allah (dıştaki bir tanrıdan değil, hakikatlerindeki Esma kuvvelerinin tahakkukundan söz edilmede) kıyamet sürecinde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlar için feci bir azap vardır.

AL-U iMRAN 3-151 Kendilerine tanrı oldukları yolunda hiçbir delil inzal edilmemiş olanları, hakikatlerindeki Allah Esma`sına şirk koştukları için, kafirlerin kalplerinde korku oluşturacağız, yaşam ortamları da ateştir. Zalimlerin ulaştığı son ne kötüdür!

NiSA 4-36 Allah`a kulluk edin ve hakikatiniz olana hiçbir şeyi şirk koşmayın (hiçbir varlığa tanrılık payesi vermeyin)! Ana-babanıza, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara ve uzak komşulara, yol arkadaşınıza, yolda kalmışlara ve eliniz altındakilere ihsanda bulunun. Muhakkak Allah kibirlenip övünenleri sevmez.

NiSA 4-87 Allah O, tanrı ve tanrısallık yoktur sadece “Hu”! Kendisinde şüphe olmayan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirir. Kim, Allah`tan daha doğrusunu söyleyebilir!

NiSA 4-125 Muhsin olarak (varlığının Allah Esma`sının açığa çıkışıyla yaratıldığının idrakı içinde) vechinin, Allah için olduğunun teslimiyetinde olan ve hanif olarak (tanrı kavramı olmayan-yalnızca Allah`a kulluk edilmekte olduğunun bilincinde) İbrahim milletine tabi olanın din anlayışından daha güzeli ne olabilir ki! Allah, İbrahim`i Halil edindi. (Ona “Hullet makamı” yaşamı ihsan etti. Bu konuda ek bilgi: El insan-ı Kamil, Abdülkerim Ceyli, Abdülaziz Mecdi Tolun çevirisi. A.H.)

NiSA 4-150 Allah ve Rasullerini inkar edenler, Allah ile Rasullerinin arasını ayırmak isterler. “Bazısına iman edip bazısını inkar ederiz” derler. Arada bir yol edinmek isterler. (Ayrıca şöyle de değerlendirilebilir: Allah Esma`sının açığa çıkması anlamındaki `irsaliyet` hakikat ve kavramından uzaklaşıp; gökteki tanrı ile yerden seçtiği peygamber anlayışını yaymak isterler.)

MAiDE 5-73 Andolsun ki: “Allah, üç`ün üçüncüsüdür” diyenler de hakikati inkar edenlerden olmuşlardır! Tanrısallık kavramı geçersizdir, Uluhiyet sahibi TEK`tir!.. Söylemekte olduklarından vazgeçmezler ise, onlardan hakikati inkar edenler, elbette acı veren azabı yaşayacaklardır!

MAiDE 5-90 Ey iman edenler… Hamr (sarhoşluk veren içkiler), Meysir (kumar), Ensab (putlar, tanrı-ilah vasfı atfetmeler) ve Ezlam (fal okları ve kehanet araçları) ancak şeytani fiiller olarak birer pisliktir! Artık ondan kaçının ki felaha eresiniz.

EN’AM 6-1 Hamd; Semalar ve Arz`ı yaratan, karanlıkları (bilgisizlikler) ve Nur`u (ilmi) oluşturan Allah`a aittir… Öte yandan, hakikati inkarda ısrar edenler, (varsandıkları dışsal tanrılarını) Rablerine (hakikatlerindeki El Esma mertebesine) denk tutarlar; (bunun sonucunda da şirk ortaya çıkar)!

EN’AM 6-24 Kendi nefsleri aleyhine nasıl yalan söylediklerine ve uydurdukları (hayallerinde tanrılaştırdıkları) şeylerin nasıl da onlardan kaybolup gittiğine bir bak.

EN’AM 6-46 De ki: “Düşünün bakalım, eğer Allah işitmenizi (algılamanızı) ve gözlerinizi (görmenizi) alsa, kalplerinizi (şuurunuzu) kilitlese, Allah`ın gayrı olarak onu size getirecek bir tanrı mı var?” Bak nasıl işaretleri farklı şekillerle anlatıyoruz, sonra (buna rağmen) onlar yüz çevirip ayrılıyorlar.

EN’AM 6-79 Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanif (tanrı objesiz) olarak, semalar ve arzın Fatır`ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan`a) yönelttim… Ben müşriklerden değilim!

EN’AM 6-80 Halkı Ona karşı çıkıp, kanıt getirmeye (tanrısallık verdiklerini savunmaya) kalkıştı… (İbrahim) dedi ki: “Beni doğru yola hidayet etmiş iken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? O`na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam! Ancak Rabbimin dilediği şey müstesna (bana ancak Rabbimin izniyle bir zarar erişebilir)… Rabbim her şeyi ilmiyle kapsamıştır… Hala düşünmüyor musunuz?”

EN’AM 6-81 ben sizin ortak koştuğunuz aslı olmayan tanrılarınızdan nasıl korkarım?”… Eğer biliyorsanız (söyleyin), iki anlayışın hangisi güvenilmeyi daha hak etmiştir?

EN’AM 6-108 Allah dunundaki tanrılarına sövmeyin… (Onlar da cevaben) cahilliklerinden dolayı haddi aşarak Allah`a söverler… işte böylece her topluluğa yaptıklarını bezeyip güzel gösterdik… Sonra dönüşleri Rablerinedir… (O da) onlara yapmış olduklarının anlamını bildirir.

EN’AM 6-137 Yine böylece onların ortakları (varsandıkları tanrıları), müşriklerden birçoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü gösterdi ki hem onları helak etsinler, hem de dinlerini karmakarışık etsinler… Eğer Allah dileseydi onu yapmazlardı… (O halde) onları uydurdukları ile baş başa bırak.

ARAF (A’RAF) 7-71 (Hud) dedi ki: “Gerçek ki Rabbinizden, üzerinize bir azap fırtınası ve gadab (şirk hali) oluşmuş bile! (Var olduklarına dair) Allah`ın hiçbir delil inzal etmediği; (sadece) sizin ve babalarınızın taktığı asılsız tanrı isimleri hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”

ARAF (A’RAF) 7-152 Muhakkak ki buzağıyı (tanrı) edinenlere, Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir aşağılanma ulaşacaktır… Biz iftiracıları böyle cezalandırırız.

ARAF (A’RAF) 7-191 Kendileri yaratılıyor oldukları halde (ve) bir şey yaratmayanları mı ortak koşuyorlar? (Bu iki ayette, insanların doğasal olay veya varlıkları, Allah yanı sıra ilah-tanrı konumunda düşünmelerine atıf vardır.)

TEVBE 9-31 Allah dununda ahbarlarını (hahamlarını), ruhbanlarını (rahiplerini) rabler edindiler… Meryemoğlu Mesih`i de! (Oysa onlara) sadece Uluhiyeti TEK olana kulluklarının farkındalığını yaşamaları emrolunmuştu… La ilahe; illa Hu = tanrı yoktur; sadece “Hu”! Subhan`dır onların ortak tuttuklarından!

TEVBE 9-129 Eğer yüz çevirirler ise de ki: “Allah bana yeter! Tanrı yoktur sadece `Hu`! O`na tevekkül ettim… Arş-ı Azim`in Rabbi `Hu`dur!”

YUNUS 10-90 israiloğullarını denizden geçirdik… Firavun ve ordusu haddi aştı ve düşman olarak onları izledi… Ta ki boğulma hali Ona erişince: “iman ettim ki tanrı yoktur, ancak israiloğullarının kendisine iman ettiği vardır. Ben müslimlerdenim” dedi.

YUNUS 10-105 (Şununla da emrolundum): “Vechini hanif olarak Din`e tut (mana yüzünü, hakikati Esma bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, alemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esma mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allah dununda tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!”

HUD 11-13 Yoksa “Onu (Muhammed a.s.) uydurdu” mu diyorlar… De ki: “(Eğer beşer uydurması diyorsanız) hadi siz de onun benzeri on sure getirin… Allah isminin işaret ettiği anlamla hiç ilgisi olmayan (tanrılarınızdan) elinizin erdiği kim varsa, (onu da yardıma) çağırın… Eğer sözünüzde sadıklar iseniz (yapın bunu).”

HUD 11-14 Eğer size cevap vermediler ise, (şunu) iyi bilin: O yalnızca Allah ilmi olarak inzal olunmuştur! Tanrı yoktur; sadece “Hu”! Artık teslim olacak mısınız?

HUD 11-21 işte bunlar nefslerini hüsrana uğratanlardır! Uydurmakta oldukları şeyler de (varsandıkları tanrılar) onlardan kaybolup gitti.

HUD 11-53 Dediler ki: “Ey Hud! Bize mucize olarak gelmedin! Biz (sırf) senin sözünle tanrılarımızı terketmeyiz… Sana iman da etmeyiz!”

HUD 11-54 Ancak şunu diyebiliriz: Tanrılarımızdan biri seni kötü çarpmış!… (Hud) dedi ki: “Ben kesinlikle Allah`ı şahit tutuyorum! Siz de şahit olun ki ben kesinlikle sizin ortak koştuklarınızdan beriyim.”

HUD 11-61 Semud`a kardeşleri Salih`i (irsal) ettik… Dedi ki: “Ey halkım… Allah`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “Hu”! Sizi arzdan meydana getirdi “Hu”; ve sizinle mamur etti orayı… O halde O`ndan mağfiret dileyin ve O`na tövbe edin… Muhakkak ki benim Rabbim, Karib`dir (yakın), Mucib`dir (icabet eden).”

HUD 11-84 Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsal ettik)… Dedi ki: “Ey halkım… Allah`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “Hu”! Ölçmeyi ve tartmayı noksan yapmayın… Sizin için hayrın nerede olduğunu görüyorum… Sizi kaplayacak bir azap sürecinden korkuyorum.”

HUD 11-101 Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler! Rabbinin hükmü açığa çıktığında, Allah dununda tapındıkları tanrılar kendilerine hiçbir fayda sağlamadı! (Tanrı anlayışları) onların helak olmasından başka bir sonuç doğurmadı.

YUSUF 12-106 ONLARIN ÇOĞUNLUĞU ANCAK MÜŞRiKLER OLARAK (varsandıkları, tanrıları veya BENLiKLERiNi, EŞ KOŞARAK) ALLAH`A iMAN EDERLER!

RA’D – RAD 13-30 işte böylece, kendinden önce nice toplumlar gelip geçmiş bir topluluk içinde seni açığa çıkardık ki; Rahman`ı inkar edenlere, sana vahyettiğimizi okuyup bildiresin… De ki: “Rabbim “Hu”! Tanrı yoktur sadece “Hu”! Tevekkülüm O`nadır ve metab (tövbe-dönüş) O`nadır.”

İbrahim 14-30 Allah`a denkler (varsandıkları tanrılar) oluşturdular, O`nun yolundan saptırmak için! De ki: “Faydalanmaya çalışın (bakalım); yaşayacağınız yer ateştir!”

İbrahim 14-35 Hani İbrahim şöyle dedi: “Rabbim, şu beldeyi emniyetli kıl… Beni de oğullarımı da tanrı edinilenlere tapınmaktan koru.”

İbrahim 14-36 Rabbim… Muhakkak ki onlar (tanrı edinilenler) insanlardan pek çoğunu saptırdılar… (Artık) kim bana tabi olur ise, muhakkak ki o bendendir… Kim de bana isyan eder ise, muhakkak ki sen Gafur`sun, Rahim`sin.

HiCR 15-96 Onlar ki, Allah (alemleri ve hakikatlerini Esma`sıyla yaratan) yanı sıra bir tanrı edinirler… Yakında bilecekler!

NAHL 16-2 O, şe`ninden olan hakikat ilmini, kuvveleriyle kullarından dilediğine inzal ederek (buyurur ki): “Şu gerçekle uyarın: Tanrı yok; sadece Ben! O halde benden çekinin!”

NAHL 16-56 Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden hayali tanrılarına bir pay ayırırlar… Tallahi (hayret ihtiva eden yemin türü), yaptığınız uydurmalardan elbette sorgulanacaksınız!

NAHL 16-86 Şirk koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri vakit: “Rabbimiz! işte bunlar Sana denk olmayan, isimlendirip tanrılık atfettiğimiz ortaklarımız” dediler… (Ortakları da) onlara sataşır: “Muhakkak ki siz yalancılarsınız.”

NAHL 16-120 Muhakkak ki İbrahim bir ümmet idi… Allah`a itaatkardı… Hanif`ti (Allah yanı sıra tanrı kabul etmeyen)… (O), müşriklerden (Allah`a hiçbir şeyi ortak koşanlardan) olmadı.

iSRA 17-22 (Ey insan) Allah yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın!..

iSRA 17-39 işte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allah ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla kendi kendine söver halde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem`e girersin!

iSRA 17-42 De ki: “Eğer onların dedikleri üzere O`nunla beraber tanrılar olsaydı, o vakit elbette Arş sahibine bir yol ararlardı.”

iSRA 17-92 Yahut tehdit ettiğin gibi semayı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allah`ı ve melekleri karşımıza kefil olarak getirmelisin. (Allah ismiyle işaret edileni anlamayıp, O`nu gökte bir tanrı olarak düşündükleri için bunu söylüyorlar.)

KEHF 18-15 işte şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilah edinenler); şu bizim halkımız, O`nun dununda tanrılar edindiler… Bari bu ilahlarının gücüne dair, açık bir delil gösterebilseler! Bu durumda, Allah üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha zalim kim olabilir?

MERYEM 19-46 (Babası) dedi ki: “Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun, İbrahim? Yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlatarak öldürürüm… Uzun müddet benden uzak kal!”

MERYEM 19-81 Kendilerine üstünlük kursunlar diye Allah dununda tanrılar edindiler.

MERYEM 19-82 Hayır! (O tanrıları) onların tapınmalarını inkar edecek ve onların karşıtı olacaklar!

TAHA 20-8 Allah`tır! Tanrılık yoktur sadece “Hu”! Esma ül Hüsna O`na aittir (dilediğini o özelliklerle yaratır)!

TAHA 20-14 Muhakkak ki Ben, evet Ben Allah`ım! Tanrı yok, sadece BEN! Bana (Esma özelliklerimi açığa çıkarma işlevinle) kulluk ettiğinin farkına var! Beni hatırlaman için salatı yaşa!

TAHA 20-88 (Samiri) onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli oluşturdu… Bunun üzerine dediler ki: “işte bu hem sizin tanrınız ve hem de Musa`nın tanrısıdır; fakat Musa unuttu!”

TAHA 20-97 (Musa) dedi ki: “Git!.. Muhakkak ki hayatın boyunca insanları `bana dokunmayın` diyerek yanına yaklaştırmamalısın… Ayrıca senin için, kendisine asla karşı çıkamayacağın kesin bir son var… Tapınıp durduğun tanrına bir bak!.. Kesinlikle onu yakacağız, sonra onu un ufak edip, denize savuracağız.”

TAHA 20-98 Uluhiyet sahibiniz sadece Allah`tır… Tanrı yoktur sadece “Hu”! ilmiyle her şeyi (her yönden) kuşatandır!

ENBiYA 21-21 Yoksa onlar yeryüzünde kabirdeki ölüleri (bedenlerdeki şuurundan gafil bilinçleri) dirilten (hakikatlerini hatırlatıp yaşatan) tanrılar mı edindiler?

ENBiYA 21-22 Eğer o ikisinde (semalar ve arz) Allah`tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş`ın Rabbi Allah, onların vasıflamalarından münezzehtir.

ENBiYA 21-24 Yoksa O`nun dununda tanrılar mı edindiler? De ki: “Kanıtınızı getirin hadi! Bu (la ilahe illallah) benimle beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir); benden önce olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir)”… Hayır, onların çoğunluğu Hakk`ı bilmiyorlar… Bundan ötürü yüz çeviricilerdir.

ENBiYA 21-25 Senden önce bir Rasul irsal etmedik ki Ona: “Tanrı yoktur, sadece Ben! O halde bana kullukta olduğunuza iman edin” diye vahyetmiş olmayalım.

ENBiYA 21-29 Onlardan kim: “Ben, O`nun dununda bir tanrıyım” derse; ona, bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız! işte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız.

ENBiYA 21-36 Hakikat bilgisini inkar edenler seni gördüklerinde, “Bu mu tanrılarınız hakkında konuşan!” diyerek seni küçümsemekten başka bir şey yapmazlar… Oysa Hakikatleri olan Rahmaniyet hatırlatılınca, onu inkar etmekteler!

ENBiYA 21-43 Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dunumuzda ilahları mı var? (Oysa) onlar (vehmettikleri tanrılar), ne kendi nefslerini kurtaracak güce sahip olurlar; ne de tarafımızdan destek görürler.

ENBiYA 21-59 Dediler ki: “Bunu tanrılarımıza kim yaptı ise, muhakkak ki o zalimlerdendir.”

ENBiYA 21-62 Dediler ki: “Tanrılarımıza (heykellere-putlara) bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?”

ENBiYA 21-68 Dediler ki: “Onu (İbrahim`i) yakarak tanrılarınıza destek verin… Eğer elinizden bir şey gelirse (bunu yapın).”

ENBiYA 21-87 ZünNun (Yunus)… Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti! Nihayet karanlıklar içinde: “Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan EL Esma manaların)! Senin (Esma manalarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben nefsime zulmettim” diye yönelmişti.

ENBiYA 21-99 Eğer bunlar tanrılar olsalardı, oraya gelip girmezler idi! Hepsi orada ebedi kalıcılardır.

ENBiYA 21-108 De ki: “Bana sadece şu vahyolunuyor: Sizin tanrı diye düşündüğünüz sadece Uluhiyet sahibi TEK`tir! Siz müslimler misiniz (teslimiyetinizin farkında mısınız) peki?”

HAC 22-17 Muhakkak ki iman edenler, Yahudiler, Sabiiler (Allah`a inanmayıp yıldızları tanrı kabul edip onlara tapınanlar), Hristiyanlar, Mecusiler (ateşe tapanlar) ve şirk koşanlara gelince; muhakkak ki Allah, kıyamet sürecinde onların arasını (hak ettiklerine göre) ayıracaktır… Muhakkak ki Allah her şeye şahittir.

HAC 22-31 Gayrını ona şirk koşmaksızın, Allah için hanifler (dununda bir tanrı düşünmeyenler) olun! Kim Esma`sıyla hakikati olan Allah`a ortak koşarsa, o sanki semadan düşmüş de kendisini kuş kapıyor yahut rüzgar onu uzak bir mekana atıp sürüklüyor gibidir.

HAC 22-71 Allah`ın dununda, kendisinde hiçbir güç olmayan ve dahi kendilerinin de hakkında hiçbir ilimleri bulunmayan şeye tanrı niyetine tapınıyorlar! Zalimler için bir yardımcı yoktur.

MU’MiNUN 23-23 Andolsun ki Nuh`u kavmine irsal ettik de (o kavmine) dedi ki: “Ey kavmim! Allah`a kulluk edin (bunu fark edin)! “Hu”nun gayrı olarak bir tanrınız olamaz! Hala ittika etmiyor musunuz = korkup korunmuyor musunuz?”

MU’MiNUN 23-32 içlerinde: “Allah`a kulluk edin… O`nun gayrından bir tanrınız yoktur… Hala (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşamaktan) korkup korunmuyor musunuz?” (diyen) kendilerinden bir Rasul irsal ettik.

MU’MiNUN 23-91 Allah çocuk edinmez! O yanı sıra bir tanrı da yoktur! Öyle olsaydı, her bir tanrı yarattığı ile bir yana gider; kimi kimine üstün gelirdi! Allah onların tanımlamalarından Subhan`dır (ötedir)!

MU’MiNUN 23-116 Melik ve Hak olan Allah pek yücedir! Tanrı yoktur, sadece “Hu”! Kerim Arş`ın Rabbidir.

MU’MiNUN 23-117 Kim Allah ile yanı sıra başka tanrıya yönelirse -ki o konuda hiçbir kanıtı olamaz- onun getirisi ancak Rabbinin indindedir… Muhakkak ki hakikat bilgisini inkar edenler kurtuluşa eremezler!

FURKAN 25-3 (Gerçek böyle iken) O`nun dununda, bir şey yaratmayan; kendileri yaratılmış olan; kendi nefslerine bir zarar ve faydası olmayan; ölüme, hayata ve ölümün tadılışından sonraki yaşantıyı oluşturacak bir özelliğe sahip olmayan tanrılar edindiler.

FURKAN 25-21 Bize likayı (kavuşmayı; varlıklarında Esma`mızla açığa çıkışımızı yaşamayı) ummayanlar dedi ki: “Bizim üzerimize melaike inzal edilmeli yahut Rabbimizi (gözümüzle) görmeli değil miydik?” (Hakikatlerindekini kavrayamayıp dışta tanrı aramakta ısrar!)… Andolsun ki kendi nefslerinde kibre kapıldılar ve büyük bir azgınlık ile haddi aşıp itaatten çıktılar.

FURKAN 25-42 Eğer onlar (ilahlarımız) üzerine dirençli olmasaydık, (Rasul) neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı… Azabı gördüklerinde, kimin yolunun sapmış olduğunu anlayacaklar.

FURKAN 25-43 Hevasını (içgüdüsel dürtülerini-bedenselliğini-kuruntuladığını), Tanrı edineni gördün mü? (Mu`minun: , Bakara: )… Sen mi ona vekil olacaksın?

FURKAN 25-55 Allah dununda, kendilerine yarar veya zararı olmayan (tanrı kabullendikleri) şeylere taparlar! Hakikat bilgisini inkar eden, Rabbinin aleyhine olanı destekleyendir.

FURKAN 25-68 Ki onlar, Allah yanı sıra tanrıya yönelmezler; hakkaniyet (kısas) dışında Allah`ın haram kıldığı canı katletmezler ve zina yapmazlar… Kim onu yaparsa sonucunu yaşar!

ŞUARA 26-29 (Firavun) dedi ki: “Andolsun ki, eğer benim gayrımı tanrı edinirsen, seni zindana attırırım!”

ŞUARA 26-213 O halde Allah (hakikati ortada iken) yanı sıra tanrı kavramına yönelme! Yoksa azabı yaşayacaklardan olursun!

ŞUARA 26-224 Şairler (şiirlerle duygusallığı tahrik ederek, insanları tanrı edindiklerine tapınmaya yönlendirenler); onlara hakikatten sapanlar tabi olur.

NEML 27-26 Allah; tanrı yok, sadece Hu”; Rabbidir Azim Arş`ın!”

NEML 27-60 Yoksa semaları ve arzı yaratan ve sizin için semadan bir su inzal eden mi? Onunla göz-gönül açıcı bahçeler yetiştirdik… Onun bir ağacını bile inbat etmeniz sizin için olacak şey değildi… Allah ile beraber tanrı mı? Hayır, onlar Hak`tan sapan bir kavimdir.

NEML 27-61 Yoksa arzı (bedeni) bir karargah kılan, aralarında nehirler (lenf kan damarları) oluşturan, onun için onda sabit dağlar (organlar) meydana getiren ve iki deniz (bilinç-beden) arasında engel kılan mı (hayırlı)? Allah ile beraber tanrı mı? Hayır, onların çoğunluğu anlamıyorlar.

NEML 27-62 Yoksa darda kalıp O`na dua ettiğinde icabet eden, sıkıntısından kurtaran ve sizi arzın halifeleri kılan mı? Allah`la beraber edinilen tanrı mı? Bunları ne kadar az anıp düşünüyorsunuz?

NEML 27-63 Yoksa karanın (madde boyutuna ait) ve denizin (ilim-fikir boyutuna ait) karanlıkları içinde size hidayet eden (hakikatin yolunu gösteren) ve Rahmetinin önünde müjdeciler olarak rüzgarları (Rasulleri) irsal eden mi? Allah yanı sıra tanrı mı? Allah, onların ortak koştuklarından Yüce`dir.

NEML 27-64 Yoksa yaradılmışları ibda edip (açığa çıkarıp) sonra onu (ilk haline-hakikatine) iade eden; sizi semadan ve arzdan yaşam gıdasıyla besleyen mi? Allah yanı sıra tanrı mı? De ki: “Hadi getirin kesin kanıtınızı, eğer doğru söyleyenler iseniz?”

KASAS 28-38 Firavun dedi ki: “Ey önderler… Sizin için benden gayrı bir tanrı bilmemekteyim! Ey Haman, tuğla ocağı yak da (tuğladan) bir kule inşa et, belki tepesine çıkar Musa`nın her şeyin üstündeki Tanrısını görürüm! Doğrusu ben Onun yalancılardan olduğunu düşünüyorum!” (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahede yerine; birimselliğine hasrederek bedenselliğine vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına, nefs-i emmare yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine yani Allah`a iman yerine, Rabb-ül alemin`e iman noktasına çekerek, uyarı yapmıştı. Yani Tüm varlıkta tedbir eden Esma mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti bedenselliğinde yaşamak yerine tüm varlığa yaygın Esma manaları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.)

KASAS 28-62 O süreçte onlara (Allah`a inandıklarını söyleyip yanı sıra tanrılar edinenlere) şöyle hitap edilir: “Ortaklarım sandıklarınız nerede?”

KASAS 28-70 Hu Allah`tır, tanrı yoktur; sadece “Hu”! Baştan sona Hamd O`na aittir ve dahi hüküm O`na aittir; O`na rücu ettiriliyorsunuz.

KASAS 28-71 De ki: “Düşünün bakalım… Eğer Allah geceyi kıyamet sürecine kadar üzerinize sürekli kılsa, Allah dışında size ışık olacak tanrı mı var? işitmiyor musunuz?”

KASAS 28-72 De ki: “Düşünün bakalım… Eğer Allah gündüzü kıyamet sürecine kadar üzerinize sürekli kılsa, Allah dışında, içinde sükun bulacağınız bir gecenizi oluşturacak tanrı mı var? Bunu görmüyor musunuz?”

KASAS 28-88 Allah yanı sıra tanrıya (dışsal güce) yönelme! Tanrı yoktur, sadece “Hu”; Her şey (şey`iyeti itibarıyla) yoktur sadece O`nun vechi (mevcuttur)! Hüküm O`nundur… O`na (hakikatiniz olan Esma mertebesinin farkındalığına) döndürüleceksiniz!

ANKEBUT 29-3 Andolsun ki onlardan öncekileri de sınav objeleriyle denemişizdir… Allah (dışarıdan bir tanrı gibi değil-hakikatleri olarak) elbette (sözlerinde) sadıkları açığa çıkarıp bilecek ve elbette yalancıları da açığa çıkarıp bilecek.

ANKEBUT 29-41 Allah dununda (tanrı kabul ederek birbirini) veliler edinenlerin meseli, bir ev edinen dişi örümceğin meseli gibidir… Muhakkak ki evlerin en zayıfı elbette dişi örümceğin ağıdır! Eğer bilselerdi.

RUM 30-30 Vechini (şuurunu) Hanif olarak (tanrıya tapınmaksızın, Allah`a şirk koşmaksızın) o Tek Din`e yönelt! O Allah Fıtratı`na ki, insanları onun üzerine yaratmıştır! Allah yaratışında değişme olmaz! işte bu, Din-i Kayyım`dır (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullah`tır)… Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.

LOKMAN 31-13 Hani Lukman oğluna, ona öğüt verirken dedi ki: “Ey oğulcuğum! Esma`sıyla hakikatin olan Allah`a (benliğini-bedenini tanrı edinerek) şirk koşma! Kesinlikle şirk çok büyük bir zulümdür!”

SEBE’ 34-33 Zavallı tabiler, kibirli önderlerine dedi ki: “Hayır, gece ve gündüz hile ile bizi yanılttınız! Allah`ın, Esma`sıyla hakikatimiz olduğunu inkar etmemizi ve O`na ortak tanrılar oluşturmamızı emrederdiniz”… Azabı gördüklerinde ise pişmanlıklarını gizlediler! Hakikat bilgisini inkar edenlerin boyunlarında (başlarını bedensellik kabulünden döndüremeyecekleri) boyunduruklar oluşturduk! Ortaya koyduklarının sonucunu yaşıyorlar!

SEBE’ 34-41 (Melekler) dedi ki: “Subhansın sen. Sensin Velimiz, onlar değil… Bilakis onlar cinne tapıyorlardı; çoğunluğu onlara iman etmişti (tanrı olarak).”

FATIR 35-3 Ey insanlar… Üzerinizdeki Allah nimetini düşünün! Allah`tan gayrı, semadan (şuur) ve arzdan (beden yollu) sizin yaşam gıdanızı veren bir yaratıcı var mı? Tanrı yoktur, sadece “Hu”! Nasıl (Hak`tan) sapıtırsınız!

FATIR 35-14 Eğer onlara seslenirseniz, sizin çağrınızı işitmezler! Diyelim ki işitseler, size cevap veremezler! (Üstelik) kıyamet sürecinde, sizin onlara tanrılık atfetmenizi inkar ederler… Habir`in (haberdar olanın) benzeri (kimse) sana haber veremez.

YASiN 36-23 O`nun dununda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahman bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur…

YASiN 36-74 Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allah dununda tanrılar edindiler!

YASiN 36-75 (Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar!

SAFFAT 37-4 Muhakkak ki sizin tanrınız (olarak düşündüğünüz) Vahid`dir!

SAFFAT 37-36 Tanrılarımızı, cinlenmiş bir şair için terk mi edeceğiz? derlerdi.

SAFFAT 37-86 Asılsız şeyler uydurarak, Allah dununda tanrılar mı ediniyorsunuz?

SAFFAT 37-91 (İbrahim de) onların tanrılarına yaklaşıp yöneldi de: “Yemez misiniz?” dedi.

SAFFAT 37-93 (İbrahim) yaklaşıp sağ eliyle darbe vurdu tanrı heykellerine!

SAFFAT 37-95 (İbrahim) dedi ki: “Elinizle yapıp tanrı kabul ettiğiniz heykellere mi tapıyorsunuz?”

SAFFAT 37-158 O`nunla (Allah ile) cinler (normal insan duyularının algılayamadığı bilinçli varlıklar) arasında bir bağ oluşturdular! (Onlara Allah dununda tanrısallık atfettiler)… Andolsun cinler de bilir ki, muhakkak onlar muhdarindir (zorunlu olarak huzurda hazır tutulacaklardır)!

SAD 38-5 Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!

SAD 38-6 Onların ileri gelenleri: “Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın! Muhakkak ki olması gereken budur!” diyerek yürüdü.

SAD 38-65 De ki: “Kesinlikle ben bir uyarıcıyım! Tanrı yoktur tanrılık kavramı geçersizdir; sadece Vahid, Kahhar Allah…”

ZÜMER 39-3 Dikkat edin, halis din (mutlak sistem ve düzen) Allah (Esma`sının açığa çıkması) içindir! O`nun dununda (tanrısal kuvveler vehmedilenleri) veliler edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allah`a yaklaştırması için tapıyoruz” (derler)… Muhakkak ki Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuda hüküm verecektir… Muhakkak ki Allah, yalancı olup, hakikati inkar eden kimseye hidayet etmez.

ZÜMER 39-6 Sizi nefs-i vahide`den (nefs-i küll-kozmik bilinç-evrensel benlik hissi) yarattı! Sonra (holografik esas gereğince) ondan (bilinçten) onun eşini (bedeni) oluşturdu; sizin için en`amdan (kontrol edilebilir hayvani duygular) sekiz eş açığa çıkardı! Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra (diğer) bir yaratışa (geçirerek) yaratıyor… işte size Rabbiniz Allah; mülkü onun (Esma`sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) için olan! Tanrı yok; sadece “Hu”! Nasıl hakikati görmezsiniz!

ZÜMER 39-17 Bedenini tanrılaştırarak (tagut) ona tapınmaktan kaçınıp, Allah`a (hakikatlerine) yönelenler var ya, onlar için Büşra (müjde; vuslat) vardır… Kulları müjdele!

MÜ’MiN – MUMIN 40-3 Gafir`iz Zenb (suçları bağışlayıcı), Kabilit Tevb (tövbeyi-hakikatine dönmeyi kabul edici), Şedid ül ikab (suçları acımasız şiddetle cezalandıran) ve Züt Tavl`dır (lütfu ihsanı bol olan)… Tanrı yok, sadece “Hu”! O`nadır dönüş.

MÜ’MiN – MUMIN 40-37 Semaların sebeplerine… Bu sayede Musa`nın tanrısını anlayabilirim! Kesinlikle Onun yalancı olduğunu düşünüyorum!… Böylece Firavun`a yaptığı işin kötülüğü süslendirildi ve (hakikatine giden) yoldan engellendi… Firavun`un yöntemi hüsrandan başka bir şey sağlamadı!

MÜ’MiN – MUMIN 40-62 işte budur Rabbiniz Allah, her şeyin Halik`i! Tanrı yoktur; sadece “Hu”! Nasıl (Hak`tan) döndürülüyorsunuz!

MÜ’MiN – MUMIN 40-65 Hudur El Hayy! Tanrı yoktur; sadece “Hu”! Dini O`na has kılarak, O`na yönelin artık! Hamd, alemlerin (insanların) Rabbi Allah`a aittir.

FUSSiLET 41-6 (Rasulüm) de ki: “Ben sizin benzeriniz beşerim; ne var ki bana şu gerçek vahyolunmuş bulunuyor: tanrınız olarak düşündüğünüz Uluhiyet sahibi TEK`tir! O halde O`na yönelin ve O`ndan bağışlanma dileyin… Yazıklar olsun şirk koşanlara!”

FUSSiLET 41-9 De ki: “Siz, arzı iki süreçte (yeryüzü itibarıyla; maddeye-kitleye dönüşmesi süreci ve canlı varlıkların oluşumu süreci; beden itibarıyla; sperm-yumurta bileşiminden . gün olayına kadar birinci evre ve ondan sonraki doğuma kadar olan ikinci evre. Allahu alem. A.H.) yaratmış olanı gerçekten inkar mı ediyorsunuz; O`na denk tanrılar mı oluşturuyorsunuz (hayalinizde var sanıyorsunuz)! işte O, Rabb-ül (bir şeyin var olmasının dilenişi aşamasından, yaratılmasından, varlığının dilendiği kadarıyla sürmesi aşamalarınca, gereken her özelliği, şartlarına göre, Allah isimlerinin işaret ettiği özelliklerle meydana getiren) alemin`dir!”

ZUHRUF 43-45 Rasullerimizden, senden önce irsal ettiklerimize sor (onlara verilen bilgiyi incele)! Rahman`dan gayrı, kulluk yapılası tanrılar mı oluşturmuşuz?

ZUHRUF 43-58 Dediler ki: “Bizim tanrılarımız mı hayırlı yoksa O mu?”… Bunu sadece seninle çekişmek için ileri sürdüler! işte onlar çekişmeyi seven bir toplumdur!

DUHAN 44-8 Tanrı yok; sadece “Hu”; diriltir ve öldürür! Rabbinizdir ve atalarınızın da rabbidir!

CASiYE 45-23 Hevasını tanrı edinen, (bu yüzden) Allah`ın onu, bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allah`ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hala düşünüp değerlendirmez misiniz?

AHKAF 46-22 Dediler ki: “Tanrılarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sadıklardansan, kendisiyle tehdit ettiğini bize getir!”

AHKAF 46-28 Allah dununda yaklaştırıcı olarak edindikleri tanrılar onlara yardım ettiler mi? Bilakis (edindikleri tanrılar) onlardan kaybolup gittiler! işte bu (tanrı kabulleri) onların yalanı ve uydura geldikleri şeydir!

MUHAMMED 47-19 Gerçek buysa bil ki, La ilahe illallah (Tanrı yoktur; sadece Allah); kendi zenbin (beşer yanının getirdiği perdelilikten kaynaklanan kusurlar), iman eden erkekler ve iman eden kadınlar için mağfiret dile (bağışlanmaları için Hakikati kavramalarına çalış)! Allah dönüp dolaştığınız yeri (hallerinizi) de, varıp sonsuz yaşayacağınız yeri de bilir!

FETiH 48-6 Bir de Esma`sıyla hakikatleri olan Allah hakkında su-i zanda bulunan (O`nu tanrı yerine koyan) münafık (ikiyüzlü) erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara azabı yaşatması içindir! Zanları onların, devranın belası başlarında patlasın! Allah onlara gazap etmiş, onları lanetlemiş (inkarları sonucu hakikati yaşamaktan uzaklaştırmış); onlar için cehennem hazırlamıştır! Ne kötü dönüş yeridir!

KAF 50-26 O ki, Allah yanı sıra başka tanrı oluşturdu! Artık atın onu şiddetli azabın içine!

ZARiYAT 51-51 Allah yanı sıra tanrı oluşturmayın! Ben kesinlikle, O`ndan size apaçık bir uyarıcıyım!

TUR 52-43 Yoksa onların Allah`ın gayrı tanrıları mı var? Subhan`dır Allah, ortak koştuklarından!

NECM 53-17 Görüşü ne kaydı (gayrı kavramına); ne de haddi aştı (hakikati müşahededen dolayı tanrılık davasına düşüp, Firavunlaştı)!

HAŞR 59-22 Hu Allah, tanrı yok, sadece “Hu”! Gayb ve şehadeti daimi bilendir! “Hu”, er-Rahman (tüm El Esma özelliklerini mündemiç olan) er-Rahim`dir (tüm El Esma özelliklerini açığa çıkaran-o özelliklerle Efal alemini seyrinde yaşamakta olan).

HAŞR 59-23 Hu Allah, tanrı yok, sadece “Hu”! Melik`tir (efal, oluşlar aleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddus`tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selam`dır (yaratılmışlarda yakin ve kurb halini oluşturup maiyet sırrını açığa çıkartan), Mümin`dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin`dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Aziz`dir (karşı konulması imkansız olarak dilediğini yapan), Cebbar`dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir`dir (Mutlak yegane Kibriya {eniyeti} olan)! Allah, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan`dır!

TEĞABUN 64-13 Allah, tanrı yok; sadece “Hu”! iman edenler Allah`a tevekkül etsinler!

NUH 71-23 Dediler ki: “Tanrılarınızı sakın bırakmayın! Vedd`i, Süva`i sakın bırakmayın… Yağüs`u, Yauk`u ve Nesr`i de (tanrılarının-putlarının adları)!”

MÜZZEMMiL 73-9 Rabbidir doğunun (parlayıp açığa çıkanın) ve batının (sönüp yok olanın)! Tanrı yoktur; sadece Hu”! O halde O`nu vekil edin!

NAZiAT 79-24 Ben, sizin en ala Rabbinizim! dedi. (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahedesi yerine; bilincine yükleyerek bedenselliğine vermiş; bilinç varlığına tanrısallık vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına yani nefs-i emmare yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine, yani Allah`a iman yerine, Rabb-ül alemin`e iman noktasına çekerek uyarı yapmıştı. Yani tüm varlıkta tedbir eden Esma mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti, bilinç-beden boyutunda yaşayarak birimselliğiyle sınırlamak yerine; şuur boyutunda tüm varlığa yaygın Esma manaları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.)

BAKARA 2-22 O sizin için arzı (bedeni) döşek (araç), semayı (şuuru) yaşanılan mekan olarak oluşturdu ve semadan bir su (ilim) inzal etti (boyutsal açığa çıkış) ve bunun sonucu olarak da size türlü (düşünsel-bedensel) yaşam gıdası verdi. Hal böyleyken artık ötede bir ilah edinerek O`na şirk koşmayın!

BAKARA 2-114 insanları (Esma alemi indinde kişinin yokluğunu yaşaması olan) secde mahallerinde Allah zikrinden (ben yokum sadece Allah var demekten); (sen de varsın diyerek) alıkoyandan ve onların (saf kalplerin, benliğini ilah yaparak) harap olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Böyleleri oralara korka korka girmelidir. Onlar dünya yaşamında rezil olurlar (hakikati bilenler indinde)… Sonsuz gelecek sürecinde ise feci bir azap beklemektedir onları.

BAKARA 2-133 Yoksa siz Yakup ölmek üzereyken olaya şahit olanlardan mıydınız? Hani O oğullarına: “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” demişti de, onlar da:”Senin ve babaların İbrahim, ismail ve ishak`ın ilahı olan ilahun VaHiD`e (hakikatlerini meydana getiren Allah Esma`sına) kulluğumuza devam edeceğiz. Biz ona teslim olmuşluğun bilincinde olanlarız” demişlerdi.

BAKARA 2-163 ilah kabul ettiğiniz, Vahid`dir (TEK`tir, ikincisi olmayan sayılırlıktan beri olan)! Tanrı yoktur, sadece “Hu” ve Rahman ur Rahim`dir (herşeyi kendi rahmetinden, Esma`sından meydana getirmiştir).

AL-U iMRAN 3-64 De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allah`tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allah`a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela isa`yı) Allah dununda Rab ittihaz etmesin (Allah yanı sıra ilah-tanrı edinmeyelim).” Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: “Şahit olun ki biz Allah`a teslim olmuşlardanız.”

AL-U iMRAN 3-67 İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan… Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilaha) inanmayan (hanif), yalnızca Allah`ın var olduğunun idrakında olarak O`na teslim olmuş (varlığında Allah`ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!..

NiSA 4-102 (Rasulüm, korkulu bir durumdayken) onların içlerinde olup da onlara salatı ikame ettirdiğinde, onlardan bir grup seninle beraber silahları da yanlarında olarak namaza dursun… Secde ettiklerinde (diğerleri) sizin arkanızda (koruyucu) olsunlar… (Sonra) salatı eda etmemiş diğer grup gelsin, seninle birlikte salatı ikame etsin… (Onlar da) tedbirlerini ve silahlarını alsınlar… O hakikat inkarcıları arzu ederler ki, keşke siz silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olsanız da, ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan dolayı bir sıkıntı varsa yahut hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur… (Bununla beraber) tedbirinizi alın… Muhakkak ki Allah, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

NiSA 4-171 Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar… Dininizde ölçüyü kaçırıp haddi aşmayın… Allah üzerine Hak olmayanı söylemeyin… Meryemoğlu isa Mesih, yalnızca Allah Rasulü ve O`nun Kelimesi`dir… Onu Meryem`e ilka etmiştir ve kendinden (El Esma ül Hüsna`sından) bir manadır (ruhtur)… O halde Esma`sıyla her şeyin hakikati olan Allah`a ve Rasullerine iman edin… “Üçtür” (baba-oğul-kutsal ruh) demeyin! Sizin hayrınıza olarak (buna) son verin… Allah ancak ilah`un Vahid`dir (Tek Uluhiyet sahibidir)… Subhandır “Hu”, çocuk sahibi olma kavramından! Semalar ve arzda ne varsa O`nun içindir… Vekil olarak Esma`sıyla hakikatiniz olan Allah yeterlidir.

MAiDE 5-90 Ey iman edenler… Hamr (sarhoşluk veren içkiler), Meysir (kumar), Ensab (putlar, tanrı-ilah vasfı atfetmeler) ve Ezlam (fal okları ve kehanet araçları) ancak şeytani fiiller olarak birer pisliktir! Artık ondan kaçının ki felaha eresiniz.

MAiDE 5-116 Ve hani Allah şöyle dedi: “Ey Meryemoğlu isa!.. insanlara, `Allah`ın dununda beni ve annemi iki ilah edinin` diye sen mi söyledin?”… (isa) dedi ki: “Subhaneke (tenzih ederim seni)! Benim, Hak olmayanı söylemem nasıl mümkün olur? Eğer onu söylemişsem, (zaten) kesin sen onu bilmişsindir! Sen nefsimde olanı bilirsin, fakat ben senin nefsinde olanı bilmem! Kesin ki gaybların tamamını bilen sensin, sen!”

EN’AM 6-19 De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?”… De ki: “Benimle sizin aranızda Allah şahittir… Bana vahyolan şu Kur`an ile sizi ve ulaştığı (her) kişiyi uyarırım… Siz gerçekten Allah yanı sıra başka ilahlar bulunduğuna şahit misiniz?”… De ki: “Ben (buna) şahitlik edemem”… De ki: “O Uluhiyet, TEK`tir ve doğrusu ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden beriyim.”

EN’AM 6-74 Hani İbrahim, babası Azer`e: “Putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

EN’AM 6-102 işte budur Rabbiniz Allah! ilah yok, sadece “Hu”! Her şeyin Yaratanı`dır (afakından değil boyutsallığından)! O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! O, her şeyin Vekili`dir.

EN’AM 6-106 Sana Rabbinden vahyolunana tabi ol… ilah yok, sadece “Hu”! Şirk inancında olanlardan yüz çevir!

ARAF (A’RAF) 7-59 Andolsun ki, Nuh`u halkına irsal ettik de: “Ey kavmim… Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı bir ilahınız yoktur… Muhakkak ki ben, size gelip çatacak azim sürecin azabından korkuyorum” dedi.

ARAF (A’RAF) 7-65 Ad (halkına), kardeşleri Hud`u… (O da): “Ey halkım… Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı ilahınız yoktur… Hala korunmayacak mısınız?” dedi.

ARAF (A’RAF) 7-73 Semud`a da kardeşleri Salih`i (irsal ettik)… (O da): “Ey halkım! Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı bir ilahınız olamaz… Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi… işte şu Allah`ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allah`ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!”dedi.

ARAF (A’RAF) 7-85 Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsal ettik)… (O da): “Ey halkım… Allah`a kulluk edin… O`nun gayrından bir ilahınız yoktur… Size Rabbinizden apaçık kanıt geldi… (Artık) ölçmeyi ve tartmayı tam yapın… insanların hakkını vermemezlik etmeyin… Düzenin kurulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın… Eğer iman ediyorsanız, böylesi sizin için daha hayırlıdır.”

ARAF (A’RAF) 7-127 Firavun çevresindeki ileri gelenler: “Musa`yı ve halkını, yeryüzünde bozgunculuk yapıp, seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?” dediler… (Firavun da): “Oğullarını öldürüp, kadınlarını diri bırakacağız… Biz onların üzerinde kahredici güce sahibiz” dedi.

ARAF (A’RAF) 7-138 israiloğullarına denizi geçirttik… Kendilerine ait putlara tapınan bir topluluğa ulaştılar. Dediler ki: “Ey Musa… Onların sahip olduğu ilahlar gibi bizim için bir ilah oluştur”… (Musa) dedi ki: “Muhakkak ki siz çok cahilsiniz!”

ARAF (A’RAF) 7-140 O sizi alemlere (insanlara) üstün kılmışken (hilafet hakikatini bildirmesi nedeniyle), sizin için Allah`tan gayrı bir ilah mı düşüneyim dedi.

ARAF (A’RAF) 7-148 Musa`nın halkı ondan sonra (yani Musa`nın Tur`a çıkışından sonra), kendilerinin değerli süs eşyalarından meydana gelen, (buzağı gibi) böğürebilen buzağı heykeli edindiler… Fark edemediler mi ki o (heykel) onlarla ne kelam edebiliyor ne de bir yola hidayet edebiliyor? Onu (ilah) edindiler ve zalimler oldular (nefslerine zulmettiler)!

ARAF (A’RAF) 7-158 De ki: “Ey insanlar… Kesinlikle ben hepinize gelmiş Allah Rasulü`yüm… Semaların ve arzın mülkü “Hu”nundur! ilah yoktur sadece “Hu”! Diriltir, öldürür! Bu yüzden iman edin, Esma`sıyla nefsinizin dahi hakikati olan Allah`a ve Ümmi Nebi olan O Rasul`e ki O, Esma`sıyla nefsinin dahi hakikati olan Allah`a ve O`nun bildirdiklerine iman eder. Ona tabi olun ki hakikate erdirilesiniz.”

ARAF (A’RAF) 7-191 Kendileri yaratılıyor oldukları halde (ve) bir şey yaratmayanları mı ortak koşuyorlar? (Bu iki ayette, insanların doğasal olay veya varlıkları, Allah yanı sıra ilah-tanrı konumunda düşünmelerine atıf vardır.)

ENFAL 8-7 Hani Allah size iki gruptan (Kureyş ordusu veya kervandan) birinin sizin olacağını vadediyordu… Silah sahibi olmayanın (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz (kısa vadeli kazanca, getirisi kolay olana bakıyordunuz, halbuki uzun vadede size zarar verecekti bu isteğiniz)… Allah da uyarılarıyla Hakk`ı gerçekleştirmek ve hakikat bilgisini inkar edenlerin ardını kesmeyi diliyordu.

TEVBE 9-31 Allah dununda ahbarlarını (hahamlarını), ruhbanlarını (rahiplerini) rabler edindiler… Meryemoğlu Mesih`i de! (Oysa onlara) sadece Uluhiyeti TEK olana kulluklarının farkındalığını yaşamaları emrolunmuştu… La ilahe; illa Hu = tanrı yoktur; sadece “Hu”! Subhan`dır onların ortak tuttuklarından!

TEVBE 9-41 Gerek hafif ve gerek ağır silahlı olarak cihada çıkın… Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda mücahede edin… Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

TEVBE 9-92 Kendilerine silah-binek vermen için geldiklerinde: “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğinde; infak edecek bir şey de bulamadıklarından dolayı, üzüntüden gözyaşları içinde dönen kimselere de kınama olmaz!

HUD 11-50 Ad (halkına) da kardeşleri Hud`u… Demişti ki: “Ey halkım! Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı bir ilahınız olamaz! (Şirk fikriniz dolayısıyla) siz ancak iftira ediyorsunuz.”

NAHL 16-22 ilah olarak düşündüğünüz Uluhiyet sahibi BiR`dir! Sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince, onların şuurlarını inkar kaplamıştır ve güçlü bir benlikle yaşamaktadırlar (benliklerini şirk koşanlar)!

NAHL 16-51 Allah buyurdu ki: “iki ilah edinmeyin! `Hu`, sadece Uluhiyet sahibi BiR`dir (cüzlere ayrılmayı ya da cüzlerin bütünü olmayı kabul etmeyen TEKilliktir)… O halde yalnız Ben`den korkun.”

KEHF 18-14 Onların kalplerine rabıta koyduk (şuurlarını, müşahede halinde devamlı kıldık)! işte (o delikanlılar) ayağa kalktılar da şöyle dediler: “Rabbimiz (aslımız olan El Esma mertebesi), semaların ve arzın Rabbidir (varlıkta olan her şeyi El Esma`sıyla oluşturandır)! O`nun dununda (o kavrama denk olmayan) ilah (varlıkta tasarruf eden) kabul edemeyiz!.. Andolsun, bunun aksini dillendirirsek o takdirde akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma bir laf etmiş oluruz.”

KEHF 18-15 işte şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilah edinenler); şu bizim halkımız, O`nun dununda tanrılar edindiler… Bari bu ilahlarının gücüne dair, açık bir delil gösterebilseler! Bu durumda, Allah üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha zalim kim olabilir?

ENBiYA 21-24 Yoksa O`nun dununda tanrılar mı edindiler? De ki: “Kanıtınızı getirin hadi! Bu (la ilahe illallah) benimle beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir); benden önce olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir)”… Hayır, onların çoğunluğu Hakk`ı bilmiyorlar… Bundan ötürü yüz çeviricilerdir.

ENBiYA 21-43 Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dunumuzda ilahları mı var? (Oysa) onlar (vehmettikleri tanrılar), ne kendi nefslerini kurtaracak güce sahip olurlar; ne de tarafımızdan destek görürler.

HAC 22-34 Allah ismini anmaları için, kurbanlıklarla rızıklandırdığımız her ümmete bir mensek (ibadet yeri-Rahmani hakikatin gereği) kıldık… Sizin ilah olarak düşündüğünüz, Uluhiyet sahibi TEK`tir! Bu durumda O`na teslimiyetinizin farkında olun! Teslimiyet ve itaati fark etmeye müsait olanları müjdele!

FURKAN 25-42 Eğer onlar (ilahlarımız) üzerine dirençli olmasaydık, (Rasul) neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı… Azabı gördüklerinde, kimin yolunun sapmış olduğunu anlayacaklar.

ANKEBUT 29-46 Aralarındaki zulmedenler müstesna! Geçmişte kendilerine BiLGi verilmiş olanlarla, en güzeli neyse o şekilde mücadele edin ve şöyle deyin: “Bize inzal olunana da size inzal olunana da iman ettik… ilahımız ve ilahınız aynı TEK`tir! Biz O`na teslim olmuşlarız.”

SAFFAT 37-35 Onlara “la ilahe illallah” gerçeğini kabullenin denildiğinde, muhakkak ki onlar benliklerini öne çıkarmışlardı!

ŞURA 42-13 O tek Din`den (muhakkak geçerli Allah Sistem ve düzeninden) Nuh`a uygulamasını istediğimizi; sana vahyettiğimizi; İbrahim`e, Musa`ya ve isa`ya da uygulamalarını söylediğimiz gerçeği; “Din`i ikame edip; onda ayrılığa düşmeyesiniz” diye, sizin için de kurallaştırdı! Kendilerini çağırdığın bu şey (la ilahe illallah gerçeği; Sistem realitesi), şirk koşanlara büyük geldi! Allah dilediğini kendine seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir!”

ZUHRUF 43-84 Hudur (Esma`sıyla) semada da ilah (olarak düşünülen), arzda da ilah (olarak düşünülen)! “Hu”; Hakim`dir, Alim`dir.

MUHAMMED 47-19 Gerçek buysa bil ki, La ilahe illallah (Tanrı yoktur; sadece Allah); kendi zenbin (beşer yanının getirdiği perdelilikten kaynaklanan kusurlar), iman eden erkekler ve iman eden kadınlar için mağfiret dile (bağışlanmaları için Hakikati kavramalarına çalış)! Allah dönüp dolaştığınız yeri (hallerinizi) de, varıp sonsuz yaşayacağınız yeri de bilir!

FETiH 48-26 O zaman hakikat bilgisini inkar edenler, kalplerine hamiyeti (köylülük-cahillik gururu), cahillik tutuculuğunu (yeniye kapalılık) yerleştirmişlerdi… Allah, Rasulüne ve iman edenlere sekine inzal etti ve onları kelime-i takva (la ilahe illallah) anlayışında sabitledi… Onlar bu sözü bizatihi yaşayarak hak etmiş ve ehil kimselerdi… Allah her şeyi Alim`dir.

NAS 114-3 Nas`ın ilahı`na,

Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.

Korunmak

Anlamı “Korunmak” ya da “Allah`tan korunmak” şeklinde anladığımız “takva” olayı, “kişinin, yaratılmış olduğu “Esmâ”sı gereği elleriyle yaptıklarının sonucunu, kaçınılmaz bir şekilde yaşamak” durumunda kalacağı realitesi nedeniyle, hoşlanmayacağı şeyleri yaşamaması amacıyla, yanlış davranışlardan korunmasını tanımlamaktadır. “KORUNMAK İSTEYENLER”

Oku »

Eşitlik

Anlamı Çoğunlukla, konuları, halk dilinde söylendiği şekilde ele alıyoruz. Meselâ, “adalet”i herkese eşit muamele, yani “eşitlik” diye diyoruz!. Doğada, sistemde “EŞİTLİK DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI” göre göre!Halbuki, “adalet” her birimin yaratılış amacına

Oku »

Semûm

Anlamı Cehennemin alevleri “semûm” diye ifade edilmiştir Kur`ân’da; ki, bunun günümüzdeki anlamı “zehirleyen ve tahrip eden radyasyon” demektir!… Nedir «nârı SEMÛM».?.. Arapçada «semûm» kelimesi iki mânâya gelir. Birincisi: «Gözeneklere (mesâmet)

Oku »