Hedef

Hedef ne olmalı?

Ahmed Hulûsi

  • Her hakikati yaşayan aynı hedefi göstermiştir: Kendini tanı, kendinde ara! Yukarıda, ötede, öteNde değil!
  • Aşk, araçtır; amaç değil! Aşk açığa çıkmazsa hedefe varılmaz. Hedef, Bâkî Allâh’tır! Aşk, ateştir benliği yakıp yok edip. “El an” sırrına…
  • Ölüm hepimize çok yakınken geri dönüşsüz boyuta hazır olmazsak, yarın çok yanarız. Hedef mutluluğumuz, ebedî yaşam olmalıdır. Dünya dünyanda!
  • Yokluk hissiyatı tüm mistiklerin hedefidir. Tasavufun hedefi ise Bekâ yaşamıdır (Seyri meâllâh). Fenâda yokluk, Bekâda tedbirat zâhir olur.
  • Bilincinin hakikati olan sistemin ana kuvvelerini tanıması ve onları kullanmayı öğrenmesi ZORUNLUDUR; geleceği olan boyutlar dolayısıyla!.
  • Kişi bilincinin hakikati olan ALLAH adıyla işaret edilenin getirisini yaşamak yerine bedensel dürtülerinin ve zevklerinin istikâmetinde yaşamaya başladığı zaman tüm enerji ve düşüncesini sonuçta tümüyle bu dünyada bırakacağı ve bir daha asla geri dönemeyeceği şeylere harcamış olur. Bunun sonucunda ölüm ötesi bedeni olan ruhuna da yalnızca dünyadayken geçerli olan kuvveleri ve diğer verileri yüklemiş olur. Oysa bu veriler ona ölüm sonrası boyutta hiçbir yarar sağlamayacaktır çünkü artık geçerliliği kalmamıştır!. O boyutta dünyadaki olay veya kişilerle veya dünyadaki türden varlıklarla karşılaşmayacaktır!.

    Oysa insanın, bilincinin hakikati olan sistemin ana kuvvelerini tanıması ve onları kullanmayı öğrenmesi ZORUNLUDUR; geleceği olan boyutlar dolayısıyla!.

    Halbuki dünyadaki şartlanmaları, değer yargıları ve bunların sonucu olan duyguları ile kendini beden kabul ederek bedene dönük zevkler için yaşaması, az önce söz ettiğim özelliklerden mahrum kalması sonucunu doğurmaktadır otomatik olarak!.

    İşte sana Rasûlullah tarafından verilen bu bilgilere nankörlük edip; haddini aşanlardan olmuş olarak; kendini beden kabul etme yolunda fiiller ortaya koyarak yaşarsan, “herkesin elleriyle yaptıklarının sonucunu yaşayacağı boyutta” “ŞİRK” koşma hâlinin sonucu olarak “nefsine zulmetmiş” olursun!… Şirk ise “sünnetullah”da asla bağışlanmaz!.
  • Âlemleri tanıyarak ALLAH`a ermek değil; ALLAH`ı tanıyarak âlemlerini seyretmek, ana gayemiz ve hedefimiz olmalıdır.
  • Temelde, gayemiz, idealimiz, maksadımız bazılarımızda her ne kadar “Allah“a ermek ise de; şu anda ki bütün çalışmalarımızın semeresi, kendimizi cehennem azaplarınan kurtarmaktır!.
  • Madem ki taklitten tahkike geçmek gayemiz, Kur`ân’da sembol yollu yazılanların ardındaki mânâyı algılamaya çalışacağız…
  • Beynin zikir yoluyla gelişmesi ve hem kendisini, hem de çevresini tanıyabilmesi, insanın ana gayesi olmalıdır… Zira, beynimizde hayal dahi edemeyeceğimiz çok üstün güçler mevcut bulunmaktadır, iş ki kullanabilelim!…
  • Kimseden, varoluş gayesinin ötesini bekleme!.. Aksi takdirde çok üzülürsün!..
  • Hayvan düzeyindeki görünüm insanya gelince… Bunda da etken olan şartlanmalar, bedenî zorunlulukların en iyi şekilde giderilmesi yolundadır. Devamlı hareket halindedir ve her bir hareketinden amaç da daha iyi yemek, içmek, daha çok cinsel münasebetlerde bulunmaktır. Bu yaptıkları, şartlanmaların hükmü altında olarak, bir gayedir kendisi için… Sadece kendisini veya kendisiyle birlikte çok sevdiği birisini düşünür…
  • İnsan düzeyindekine geldiğimizde ise; onun durumu çok farklıdır. Öncekilerde olanlar, onda da vardır; ancak bunlar onun yaşamında diğerlerinde olduğu kadar geniş yer tutmaz. Bedenî zorunluluklar sonucu olarak, belli bir ölçüde yapar yaptıklarını. En önemli taraf da, bunlar gaye değil, vasıtadır. Gayesi ise, kendisinin ne olduğunu bilmek, çevresinde gördüklerinin aslının ne olduğunu anlamak, geleceğinin ne olacağını görebilmektir.
  • Abdullah isminin, “Hilâfet“le çok yakın bir alâkası var. Çünkü, “Abdiyyet”sırrı da, “Abdullah” ismi ile târif edilir ki, “Halife-i Tam” diyelim… Esasında, bütün insanlarda bu özellik var, ama bu “Hilâfet“i tam hakkıyla yaşayabilme hâli, Abdullah ismiyle tanınan, Abdiyyet sırrı`na ermiş kişiye aittir…Öyleyse, insan için gaye, hedef, kendisine bahşedilmiş en büyük nimet, lütuf olan “Hilâfet sırrı”na ermek olmalıdır…
  • Netice olarak şunu belirtelim ki, âlemleri tanıyarak ALLAH`a ermek değil; ALLAH`ı tanıyarak, âlemlerini seyretmek ana gayemiz ve hedefimiz olmalıdır.
  • Dünyada varoluşun iki hedefi vardır inanan için; ölümsüz olduğu için kendini beden ötesi yaşama hazırlamak, hakikati olan Allâh’ı tanımak.
  • Tasavvufun hedefi, Vahdettir (insana hakikatini hatırlatıp yaşatmak). İyi ahlâk derslerini, iyi ahlâk dernekleri veriyor zaten.
  • Belki de bu sabah başarırsın yaşamdan amacım ne, hedefim ne, önceliklerim ne, diye kendini sorgulamayı. Lütfen samimi ol kendine!
  • Yaşamda yalnızca inandığı yolda cesaretle, yüreğini koyarak korkusuzca ilerleyenler hedefine ulaşır. Nasibi olmayanlar da bahanelerle avunur!
  • Sistemde oluşlar, hedeflenmiş sonuçlara göre oluşur. Farkı fark etmeyene, farkı fark ettiremezsin! Yanlışı kavrayamayana yanlışı kavratamazsın.
  • Ne demiş Şah Bahaeddin Nakşıbend? “Gerçi namaz ve oruç ve riyâzat ve mücahede Ahadiyet Takaddes ve Teâlâ hazretlerine erişme yoludur; amma benim indîmde nefy-i vücud (benliğin var olmadığını idrak) yolların en kısasıdır!..” Her yolun samimi ehlinin hedefi aynıdır!
  • İslâm Dini iki ayakla hedefe yürütür. Fikir ve Zikir (ibadet). Zikirsiz fikir; felsefedir, dedikodudur. Fikirsiz ibadet, taklitten ibaret!
  • Bazıları hedefledikleri istasyondan bir öncekinde inme konusunda çok başarılıdır, duyguları sayesinde! Kimi de sabırla bekler son istasyonu.
  • İlim öğrenmekle felsefeci olursun. İlim öğrenmek, gereğini uygulayıp yaşamına geçirmek içindir. İlmini yaşamıyorsan yanman bitmez. İlim hedefi gösterir, gerekli çalışmalar ise hedefe erdirir. Salâtı yaşamayan, orucu hissetmeyen, sahip olduklarından geçemeyen, kurtulamaz.
  • Cehennem için, sonsuz yanmak için var olmuşlar, cehennem ehli, Allâh’ın sevdikleri mi sevmedikleri mi? Allâh sevdiğini ebedî ateşte bırakır mı? Yaşam gaye ve hedefi Allâh’a ermek olan Allâh’ı seven ise, Allâh da onu sevmez mi?
  • İbadetlerin farz olmasının temelinde saatlik veya gün boyu çalışmalarla Allâh’ı hatırda tutma ve ona göre yaşama hedefi vardır. Ölüm yakın!
  • Akıl çözerek ayakta kalmaya çalışırken; Kalp, hissetmiş ve hedefe varmıştır! Aşk, kalbin hakikatine erme iştiyakıdır!
  • Ekspres trenler uzun yol içindir, küçük istasyonlara takılmaz! Hedefin Allâh ise, dünyalık meselelere takılman yolunu keser, zaman kaybettirir.

Selâm

Anlamı ES SELÂM… Yaratılmışlara (beden ve tabiat kayıtlarından; tehlikeden; boyutlarının kayıtlarından) selâmet ihsan eden, yakîn hâlini oluşturan; iman edenlere “İSLÂM”ın hazmını veren; Dar`üs Selâm (hakikatimize ait kuvvelerin tahakkuku) olan cennet boyutu hâlinin yaşamını meydana getiren!

Oku »

Ahsenül Hâlikin

Anlamı  Yaratanların en güzeli. EL HALİK… Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri “yok”ken “var” kılan! Halik‘in “halk”ettiği her bir şeyin bir “hulk”u, yani yaratılış amacına göre bir huyu, ahlâkı (doğasına

Oku »

Bilinç

Anlamı “Şuur”, Esmâ mertebesi özelliklerinin bir bileşim hâlinde birimsellik görünümünde açığa çıkıp, kendini seyretmesi hâlidir. “Bilinç” ise genetik veriler yani kendisine öncekilerinden akagelen veritabanı yanı sıra, dıştan aldığı şartlanmalar veya

Oku »