Budizm
Zeki insanlar artık yukarıda ötede bir Tanrının yolladığı kuralların geçersiz olduğunu; böyle bir Tanrının olmadığını; böyle bir tanrının dininin olmayacağını farkederek dinlerden uzaklaşmağa başladılar; Ateizme döndüler.
Onlardan biraz daha fazla düşünenler var. Onlar da Avrupa’da biraz daha azınlıkta, Amerika’da biraz daha çoğunlukta olarak Budizm’e yönelmeğe başladılar.
BUDİZM, İslâm’ın vurguladığı ve açıkladığı ALLAH kavramının cenin hâlidir!.
İslâm’ı 40 yaş kemâli diye düşünürsek; Budizm, İslâm’ın cenin hâlidir!
“Müslümanlar Dünya üzerinde niçin geri kalmış toplumlar hâline gelmişlerdir İslâmiyet en mükemmel “DİN” anlayışı ise?”
Çokça sorulan soru bu bana!..
Ve dahi şu soru gene aydınsı çevrelerden gelen bana:
“Teklik anlayışı ve insanlık anlayışı en mükemmel şekilde Taoizm`de, Budizm`de ve hatta Yahudiliğin mistisizmi olan Kabala anlayışında mevcut… Müslümanlık ise kaba, şekilci, zorba ve savaşçı, sevgiden yoksun bir anlayış!.. İşte yaşananlar ortada!. Hâlâ sen bu savaşçı öğretiyi nasıl yüceltmeye çalışıyorsun?”
Öncelikle…
Yüce olanın yüceltilmesi söz konusu olmaz!. Bu fark edile… İslâm, yegâne “DİN” anlayışıdır ve fevkinde veya yanısıra başka bir anlayış da yoktur yeryüzünde!. O “DİN” anlayışını bize bildiren yeryüzüne gelmiş en muhteşem İnsan ve sonsuzluğun en muhteşem Ruhu olan Muhammed Mustafa aleyhisselâm da eşi ve benzeri olmayan bir Allah kulu, Rasûlü ve son Nebîsidir!.
Niçin bu böyleye gelince…
İnsanlar asırlar ve asırlar önce tanrılara tapıyorlardı… Tanrılar adına dikilen totemlere tapıyorlardı… Tanrıları sembolleştiren heykellere tapıyorlardı… Kendilerinin ötelerindeki, yerdeki veya gökteki bir varlığa tapıyorlardı. Kendilerine ulaşanların ve ulaşacakların o tanrıdan geldiğine inanarak onun adına kendi dışlarındaki bir toteme yöneliyorlardı…
Sorun şu…
Yerde veya gökte yerleşik olup, oradan dünyayı ve üzerindekileri yöneten bir “tanrı” veya Arapçasıyla bir “ilâh” olabilir miydi?
(Günümüzde bazıları, bu tanrısallığın uzayda yaşayan bir kısım toplumlara ait olduğunu söylüyorlar, ki bu, gökte tanrı var yanında da melekleri anlayışının getirdiği bir bakış açısının günümüze uyarlanmış şeklidir!)
Olayı, evrensel boyutlarda sorgulayan beyinler, evrensel gerçeklik içinde, böyle bir tanrısallığın asla sözkonusu olamayacağını fark ettiler!.
Gökte yerleşik bir tanrı olamaz, anlayışının ta asırlar öncesindeki bir açığa çıkış şekli de Çin`deki Taoizmdir!. Varlık, göz denen mekânizmaya göre her ne kadar çokluk halinde olsa da; gerçekte, tüm varlık tekil bir yapıdır; bilinç, bu tekil yapının kendine bakan gözüdür!. Bilinç kendi hakikatini algılayabildiği ölçüde, kendi özünü tanır ve bu tanımanın sonu, hakikati olan “HİÇ“liğe çıkar!. Olayın sonu “HİÇ“likte “hiç” olduğunu hissediştir!.
Buda ise, insanlara “NİRVANA“ya ulaşmalarını önerdi son nokta olarak… Kendini et-kemik çuvalı kabullenip; ölümle toprak olup yokluğa karışacağını sananlara, kendilerinin bir bilinç varlık olduklarını; bedenin toprak olmasından sonra yaşamın devam edeceğini, “Tek“ten varolmuş “tek“ler olduklarını; beden değil kutsal ruhlar olduklarını, ruhlarını arındırırlarsa “Nirvana“ya ulaşarak kutsal ruhlar şeklinde o teklik ruhunda yaşayacaklarını anlattı…
Henüz Türkiye`de bilinmeyen, fakat Dünya üzerinde yüz milyondan fazla müntesibi olduğu söylenen; Amerika`da da yayılan bir inanç türü ise gene Çin kaynaklı Falun Dafa`dır. Derinliklerinde Taoizm, açığa çıkış şeklinde ise Budizm öğretisi görüntüsü veren Falun Dafa`ya göre, bilinç ve madde aynı şeydir. Düşünce her an maddeyi, madde ise her an düşünceyi etkiler. Ana ruh her an beyni etkileyerek kendindeki özellikleri açığa çıkartır. İnsan beyni dalga olmayan bir tür madde yaratır. Dünya üzerindeki varolan her canlı sudan meydana gelmiştir. Su hayat kaynağıdır. Evren dahi sudan meydana gelmiştir der bu anlayışın 1992 deki kurucusu Shifu Li Hongzhi. Esasen siyasetle hiç bir ilgisi olmadığı söylenen bu hareket, halen Çin`de hükümete karşı en büyük muhalif güçtür ve mensupları Çin`de çok sıkı takip edilerek, yakalandıklarında işkencelerle öldürülmektedir. Olayın kökeninde ise algıladığımız kadarıyla yaşadığımız dünya görünmezlerinin bilgi yönlendirmesi mevcuttur.
- Geçmiş bir takım inanış şekillerinde, meselâ Budizm`de, Konfiçyus dininde v.s. de “Âhiret günü” denen, “ölümden sonraki bu sonsuz yaşamın devamı ve bütün insanların ve cinlerin biraraya gelip yaptıklarının sonuçlarını görme süreci” anlayışı ve inanışı yoktur. Ayrıca, reenkarnasyon inancını reddeden “âmentü”deki hükümde burası!..
Yoga’da genellikle kullanılan ve budizmde «mantra» kelimesiyle tanımlanan özel anahtar kelimeler vardır ki, bunların yogada trans ya da teveccüh ya da yönelim gibi kelimelerle kastedilen hallerde tekrarı söz konusudur. Bundan başka böyle bir kelime de kendisi bulup; bu kelimeyi tekrar ederek bir şey elde edemez mi insan?..
Bu sualin cevabını tam olarak anlayabilmek için çok geniş boyutlarda meseleye bakmak mecburiyetindeyiz!..
İslâm’daki «zikir» kelimeleri olan Allah’ın isimleri, esas olarak varlıkta yürürlükte olan mânâlardır ve beyinde de bu mânâları ortaya çıkartıcı devreler zaten kozmik plandan düzenlenmiştir. Siz bu kelimeleri tekrarlayarak, beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel mânâlar ile iletişim içine girersiniz!.. Meleklerle görüşmeye başlarsınız!..
Oysa bu anlama gelmeyen «mantra»larla sadece beyinde rasgele bir hassasiyet, alıcılık oluşturursunuz ki, bu da sizin «CİN» denilen ateşin-manyetik bedenli varlıklarla iletişim kurmanıza yol açar!.. Bunların ise en iyileri bile pek çok şeyden mahrum kalmanıza yol açar!
Hani İslâm Dini’ni beğenmeyip Budizm ve diğer bu tür inançlar peşinde koşanlardan söz etmiştim geçen konuşmalarımdan birinde… Tasavvufun hası Budizmdeymiş falan… İnsan nirvanaya ulaşacakmış kendi içinden “Ommmmmmm” diyerek…
Canlarım benim!.. Ortadaki Müslümanlığa bakıp, “İslâm” budur sanan aydınsı canlar! Ya Budizmde çare arıyorlar ya da Hristiyanlıkta İsa’ya tapınma yolunu seçiyorlar… Tanrının oğlu gelip onları uzay gemisine bindirip babasının yanına götürecek ya!.
Ama ne yapsınlar?.. Düşünün bir… İnsaf edin…
İslâm Dini diye, uzayda yukarıda bir yere oturtulmuş tanrılı, “yukarıda ALLAH var” anlayışı, iki kefeli terazide tartılacak günahlar, sevaplar; buyruğuna karşı çıkanı Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi giyinmeyeni, sakal bırakmayanı “sünnete uymadı diye” cehenneme atacak din anlayışı… 1400 senede onyüzbin tane fetva ile oluşmuş bir şeriat anlayışı!..
Ne yapsın bu adamlar bir yerlere kapağı atmayıp da!.
Bütün bu toz bulutu ardında parlayan İslâm güneşi nasıl görülebilsin!.
İnsanların benim gibi kırk küsur senesini bu işin hakikatını bulmaya hasredecek şartları yok ki!.
Oysa, hangi anlayışta olursa olsun kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitap edecek kapsamda bir Kurân ve Din güneşi insanlığın üstünde parlamakta!.
Güneş istediği kadar güneş olsun, bulutlar göğü kapladı mı, güneşi göremez olursunuz ufkunuz da tepeniz de kararır! Hatta öyle olur ki önünüzü bile göremez olursunuz!. Tek çare o kapkara bulutlu yöreden, açık bulutsuz yörelere gitmektir…
Rasûlullah güneşi, bağnaz, derinliksiz, şekilci, militarist kafalı dindarlık bulutlarıyla örtülünce de, insanlar o anlayış yöresinden uzaklaşmak için nereye kaçacaklarını bilemiyorlar yıllardır… Kimi budizme, kimi hristiyanlığa hoşgörü ve sevgisi yüzünden!.
Oysa insanlar bir görebilseler Rasûlullah güneşini…
“Kolaylaştırın zorlaştırmayın, sevdirin nefret ettirmeyin” diyen o sevgi abidesini… Hayatını insanların geleceklerinin kurtulmasına adayan o muhteşem insanı bir görebilseniz…
BUDİZM, İSLÂM’IN VURGULADIĞI VE AÇIKLADIĞI ALLAH KAVRAMININ CENİN HÂLİDİR!
Zeki insanlar artık yukarıda ötede bir Tanrının yolladığı kuralların geçersiz olduğunu; böyle bir Tanrının olmadığını; böyle bir tanrının dininin olmayacağını farkederek dinlerden uzaklaşmağa başladılar; Ateizme döndüler.
Onlardan biraz daha fazla düşünenler var. Onlar da Avrupa’da biraz daha azınlıkta, Amerika’da biraz daha çoğunlukta olarak Budizm’e yönelmeğe başladılar.
BUDİZM, İslâm’ın vurguladığı ve açıkladığı ALLAH kavramının cenin hâlidir!.
İslâm’ı 40 yaş kemâli diye düşünürsek; Budizm, İslâm’ın cenin hâlidir!
Niye?
”Allah” kavramı, “Allah” ismiyle ifade edilen varlığın ne olduğunu biraz hissedelim…
Kapasitem kadar açmaya çalışacağım… Hakkıyla açmak bana göre bir şey değil!.
“Allah” kavramını en güzel bir biçimde anlatan âyetler, hepimizin bildiği “Kul Hû vallahû ahad..” sûresidir.
Bize hitap edilir:
De ki; ALLAH AHAD’dır!
Biz de papağan gibi tekrar ederiz…
De ki, Allah Ahaddır!!!
Sana desem ki; Ahmed’e de ki yarın şuraya gitsin!
Sen Ahmed’e gidip:
“De ki Ahmed şuraya gitsin!”, der misin!!!
Ama biz hâlâ, “DE Kİ” diye tekrar ediyoruz!
”De ki“ nin mânâsı: Bunu düşün, anla!
İnsanın beyninde bir kavram oluşur…O kavram dile dökülür!
Önce dil düşünür, beyine hükmeder değil!
Önce beyin onu değerlendirir ve bu olay dile dökülür.
De ki sözü: “anla idrâk et kavra” demektir
Neyi?
Şunu anlatmak istiyor İhlâs Sûresi:
“Allah” ismiyle işaret edilen varlık, sonsuz sınırsız öyle bir TEK’tir ki Onun varlığının içi veya dışı gibi bir şey düşünülemez!
“O’nun içinde veya dışında kalan varlıklar” diye bir kavram geçerli değildir!
O’nun içine birşeyin dahil olması veya O’ndan çıkması da mümkün değildir!
O’ndan meydana gelmiş ikinci bir varlık da yoktur!.
O da bir ikinci varlıktan meydana gelmemiştir!
Öylesine sonsuz sınırsız bir TEK ki, gerçekte sadece O vardır!
İhlas Sûresi’nin bize anlatmak istediği, “ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLEN VARLIK!
Biz, bunu, bir ömür içinde tartışarak belki anlayabiliriz belki anlamayız!.
Kurân’da anlatılan “Allah” ismiyle işaret edilen mânâ, insanlığın düşündüğü Tanrı!!
-Canım ben Allah’a Tanrı ismini veriyorum!!!!
SİZ , ALLAH’A TANRI İSMİNİ VEREMEZSİNİZ!
Çünkü Tanrı kavramı ayrıdır: “Allah” kavramı ayrıdır!
Tanrı kavramı, sizin varlığınızın dışında sizin varlığınızın ötesinde sizi yönlendiren, size hükmeden sizden birşeyler talep eden bir öte varlıktır! Ve bu tarihte hep böyle gelmiştir!
Oysa “ALLAH” kavramı sizden öte bir varlığı ifade etmez!
Siz, ben ve herşey, Allah ismiyle işaret edilen bu varlığın Kendi özellikleriyle kendinden meydana getirmiş olduğu varlıklarız!
Yani, Tanrı kavramı, dışarıya- öteye yönelmeyi insana getirirken, “ALLAH” kavramı insana kendi içinde- kendi özünde- kendi vicdanında- kendi derinliğinde hakikati bulmayı öğretir!
İşte böyle bir “Allah” kavramından bahsediyor İslâm Dini, Kurân!
Yani özet bu konuda;
”Ötendeki Tanrı” kavramı yoktur; “sadece Allah” vardır! esasına dayalıdır İslâm dini!
Alâkalı Kavram bulunamadı
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Selâm
Anlamı ES SELÂM… Yaratılmışlara (beden ve tabiat kayıtlarından; tehlikeden; boyutlarının kayıtlarından) selâmet ihsan eden, yakîn hâlini oluşturan; iman edenlere “İSLÂM”ın hazmını veren; Dar`üs Selâm (hakikatimize ait kuvvelerin tahakkuku) olan cennet boyutu hâlinin yaşamını meydana getiren!