Bal
- Bal iman ile; süt, ilim ile -ki ilmi ledündür-; su, mârifetullah ile tevil edilmekte.
- MUHAMMED 15 – Korunanlara vaat olunan CENNETİN TEMSİL (misal – benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Orada, bayatlamayan SU’dan nehirler, tadı bozulmayan SÜT’ten nehirler, içenlere lezzet veren ŞARAP’tan nehirler, süzme-saf BAL’dan nehirler vardır! Onlar için orada her çeşit MEYVE ve Rablerinden mağfiret (örtme) vardır! (Bu misal nimetlerle yaşayanlar) ateşte sonsuza dek yanarak yaşayacak, sıcak – kaynar su içirilmiş de bu yüzden onların bağırsaklarını parçalamış kimse gibi midir?
- “ONLARA RABLERİ TEMİZ BİR ŞARAP iÇİRİR.” (76-21)
Buyuruluyor; Rableri, gerçek aşkı tattırır onlara, demektir bu!.. Nasıl ki, bal iman ile; süt, ilim ile -ki ilmi ledündür-; su, mârifetullah ile tevil edilmekte ise. - Ömrün mecazlar, sembollerle harcanıp giderken; sen, onların işaret ettiği gerçeklerinhiç farkında olmadan; “bal” zikrini günde bin defa çekip de, “bal”ı tadamamış adam gibi geçip gidiyorsun dünyadan!… Oysa sana, “bal” zikrini vermişler, ne olduğunu bilip, bulup, yiyesin de güzelliklerini yaşayasın diye!.. Daha nice kere tekrar edeceksin “bal”ı!?…
- Fatihâ’sız salât olmaz, çünkü yönelişin anahtarı odur!.. Onun anlamının tefekkürüyle başlar “Allah”a yöneliş!… Anlamını tefekkür etmeden ister Arapça oku, ister Türkçe, yalnızca papağan gibi tekrarlamış olursun; “bal”, “bal” deyip, midesi “bal”dan mahrum, bedeni onun lezzet ve enerjisini tatmamış anlayışı sınırlı gibi!.. Sana “bal”ı öğretmişler ki, alıp yiyerek değerlendiresin, diye!.
- Ne demiş içinizden biri… “Bal kavanozu yalanmakla, ağız tatlanası değil!..”…
- Bal kavanozu yalamakla balın güzelliklerine erilemeyeceği gibi, varlık terkedilmeden de “vahdet” kelâmı etmekle, “vehim” terkedilmez!.
- Bal kavanozu yalanmakla balın nimetlerine erilmez!.. Eczane sahibi olsan, raftaki bir ilacı kullanmadıkça hastalığından kurtulamazsın!..
- Bal yiyenler var…
Kavanozunu yalayanlar var… - Bal yiyenleri duyup, dedikodusuyla ömürlerini tüketenler var!
Bal yiyenler, yemeye devam ediyorlar…
Kavanoz yalamanın bal yemek olduğunu sanıp; çevrelerindekileri de buna inandırmağa çalışan saf kişiler ile, bunlara inanan anlayışı sınırlılar var!… - Petrol yanmak içindir; bal yenmek için!. Her biri özel işlevleri için vardır; bir diğeri olmaz!
- NAHL 68-) Rabbin bal arısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!” (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.)
- MUHAMMED 15-) Korunanlara vaat olunan CENNETİN TEMSİL (misal – benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Orada, bayatlamayan SU’dan nehirler, tadı bozulmayan SÜT’ten nehirler, içenlere lezzet veren ŞARAP’tan nehirler, süzme-saf BAL’dan nehirler vardır! Onlar için orada her çeşit MEYVE ve Rablerinden mağfiret (örtme) vardır! (Bu misal nimetlerle yaşayanlar) ateşte sonsuza dek yanarak yaşayacak, sıcak – kaynar su içirilmiş de bu yüzden onların bağırsaklarını parçalamış kimse gibi midir?
836 – Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) balı ve tatlı şeyleri severdi. Ayrıca, ikindi namazlarını kıldıktan sonra (hergün) kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine yaklaşır (sohbette bulunurdu.) Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ)’nın yanına girmişti. Bu defa onun yanında, her zamanki kaldığı mutad müddetten fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Resülullah’ın diğer hanımlarından) sordum. Bana: “Yakınlarından bir kadın Hafsa’ya bir okka (Tâif) balı hediye etti, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı, (o da şerbet hatırına sohbetini biraz uzatmıştır)” dediler. Ben:
“- Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalıyız!” dedim. Sevde (radıyallahu anhâ)’ye:
“- (Hafsa’dan sonra sıra senin) O girince sana yaklaşacak. Sana yaklaşınca O’na: “Ey Allah’ın Resûlü! Sen megâfıh mi yedin?” diyeceksin. (Ben biliyorum ki, o sana:) “Hayır!”diyecek. O zaman sen de:
“Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?” diyeceksin.” Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü (Bu sebeple gerçeği. itiraf ederek) muhakkak “Hafsa bana bal şerbeti ikram etti” diyecek. O zaman sen kendisine “Demek ki arı, balını urfut ağacından almış” diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safıyye, sana uğradığı zaman sen de aynı şeyleri söyle! dedim.”
Hz. Aişe anlatmaya devam etti:
“Sevde (bilâhere bana) dedi ki: “Kendinden başka ilâh bulunmayan Allah’a kasem olsun, bana tenbih ettiğin şeyleri, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kapıdan görünür görünmez, senden korktuğum için (unutmadan) hemen söylemek istedim.” Ne ise, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine yaklaşınca Sevde: “Ey Allah’ın Resûlü meğâfır mi yediniz?” der:
“Hayır!” cevabını alır. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçer:
“- Öyleyse bu koku da ne?”
” Hafsa bana bal şerbeti ikram etti. “
“- Demek ki arı urfut yemiş.”
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatmaya devam ediyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana uğrayınca ben de aynı şeyleri söyledim. Keza, Safıyye (radıyallahu anhâ)’ye uğrayınca o da aynı şeyleri söyledi.
Müteâkiben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hafsa (radıyallahu anhâ)’nın yanına girince:
“- Ey Allah’ın Resûlü sana o şerbetten ikram edeyim mi?” diye sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
“- Hayır, ihtiyacım yok!” cevabını verir. (Bu durumu işittiği zaman) Sevde (radıyallahu anhâ):
“- Allah’a kasem olsun balı ona haram ettik!” dedi. Ben kendisine:
“- Sus, (sesini çıkarma)” dedim.”
Buhârî, Talâk 8, Nikâh 103, Et’ime 32, Eşribe 10, 15, Tıb 4, Hiyel 5; Müslim, Talâk 20, (1474); Ebü Davud, Eşribe 11, (3715); Nesâî, Talâk 16, (6,151,152).
837 – Bir başka rivayette (Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Zeyneb Bintu Cahş’ın yanında bal şerbeti içtim, artık bir daha onu içmeyeceğim” der ve şu âyet nâzil olur:
“Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? (Bununla beraber üzülme) Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir. Allah, yeminlerinizin (keffâretle) çözülmesini size farz kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. Ve O, hakkiyle bilendir, tam hüküm ve hikmet sâhibidir.
Hani Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o (zevce) bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca (peygamber) bunun ancak bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince o (zevce) “Bunu sana kim haber verdi?”dedi. (Peygamber de), “Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi” dedi.
Eğer her ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz (ne âlâ, çünkü) hakikaten sizin kalpleriniz kaymıştır, (yok) onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz, hiç şüphesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır, Cebrail de mü’minlerin sâlih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de (ona) yardımcıdır…” (Tahrim 1-4).
(Ayet-i kerimede geçen:) “Eğer her ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz” ibaresinde kastedilen iki şahıs Hz. Hafsa ve Hz. Aişe (radıyallahu anhümâ)’dir. (Yine âyet-i kerimede geçen:) “Hani Peygamber, zevcelerinen birine gizli bir söz söylemişti…” ibaresinde zikri geçen gizli söz, Resülullah’ın: “Bal şerbeti içtim, artık bir daha içmeyeceğim, bu hususta yemin de ettim, ancak bunu bir başkasına açma” şeklindeki sözleridir.”
838 – Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın zaman zaman birleştiği bir câriyesi vardı. Hz. Aişe ve Hz. Hafsa (radıyallahu anhümâ) (cariyeye temasını önlemek için) peşini bırakmadılar. Sonunda Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu cariyeyi nefsine haram etti. Bunun üzerine: “Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?…” diye başlayan Tahrim süresi nazil oldu.”
Nesâî, İşretu’n-Nisâ, 4, (7, 71).
949 – İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek şu rüyayı anlattı:
“Bu gece rüyamda buluta benzer bir şey gördüm, ondan yağ ve bal yağıyordu. İnsanlar da ellerini açıp bu yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alan da vardı, çokça alabilen de. Derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp çıktınız. Sizden sonra birisi ona tutunup o da çıktı. Sonra bir diğeri yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu, ama ip koptu. Ancak onun için ipi eklediler, o da yükseldi.”
Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) atılarak:
“- Ey Allah’ın Resûlü, Annem babam sana kurban olsun, müsâade buyursanız ben yorayım!” dedi. Resûlullah da:
” Pekala, yor!” dedi. Hz. Ebu Bekir şunları söyledi:
“- O bulutumsu gölgelik, İslâm bulutudur. Ondan yağan bal ve yağ Kur’ândır. Kur’ân’ın (bal gibi) halâveti ve (yağ gibi) yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç avuç almaları Kur’ân’dan kiminin çok, kiminin az miktarda istifadeleridir. Arzdan semaya inen ip ise, senin getirdiğin hakikattir. Sen buna yapışmışsın, Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam daha ona yapışacak ve onunla yücelecek, ondan sonra biri daha ona yapışıp o da yücelecek. Ondan sonra biri daha yapışır,
fakat ip kopar, ancak onun için ip ulanır o da yapışıp yükselir. Ey Allah’ın Rasûlü, annem babam sana fedâ olsun, doğru te’vil edip etmediğimi haber ver ! “
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:
” Bazı te’vilinde isabet ettin, bazı te’vilinde de hata ettin.”
“- Öyleyse, Allah’a kasem olsun, hatalarımı söyleyeceksin!”
” Hayır, dedi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemin verme!”
Buharî, Ta’bir 11, 47; Müslim, Rü’ya 17, (2269); Tirmizî, Rü’ya 10, (2294); Ebu Dâvud, Sünnet 9, (4632); İbnu Mâce, Rü’ya 10, (3918).
1096 – Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı.”
Ebu Dâvud, Cihad 137, (2701).
1120 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.”
Buhârî, Humus 20).
2236 – Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Ümmü Süleym’in bir bardağı vardı. (Bu bardakla ilgili olarak) derdi ki: “Ben bu bardakla Resülullah’a her çeşit meşrubatı sunmuşum: “Su, bal (şerbeti), süt, şıra”.
Nesâî, Eşribe 58, (8, 335).
2238 – Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bal şerbetinden sunulmuştu:
“Sarhoşluk veren her içki haramdır!” diye cevap verdi.”
Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298).
3973 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Şifa üç şeydedir:
– Bal şerbeti.
– Kan aldırma.
– Ateşle dağlama.
Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum.”
Bir rivayette: “Balda, hacamat olmada şifa vardır.” denmiştir.”
Buhari, Tıbb 3.
4723 – Âsım el-Ahvel anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın su bardağını Enes İbnu Malik radıyallahu anh’ın yanında gördüm; bardak çatlamıştı. Enes onu gümüş (halkalar) ile bağlayıp tutturmuştu.” Âsım ilaveten dedi ki: “O nudâr ağacından yapılmış geniş, (güzel) bir bardaktı.”
Ma’mer der ki: “Nudâr, Necid’de yetişen bir ağaç çeşididir.”
Enes der ki: “Ben bu bardakla, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a sayamayacağım kadar çok su verdim!”
Muhammed İbnu Sirin rahimehullah der ki: “Ben bu bardağı gördüm. Onun demirden bir halkası vardı. Enes onun yerine gümüşten veya altından bir halka koymak istemişti. Ebu Talha kendisine:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yapmış olduğu bir şeyi değiştirme!” dedi. O da bundan vazgeçti.
Enes radıyallahu anh der ki: “Ben bu kadehimle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a her çeşit meşrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!”
Buhari, Eşribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari’de mevcut olmayıp Ahmed İbnu Hanbel’in Müsned’inde gelmiştir: ( 247).
6948 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Fâlüzeci ilk işitmem şöyle oldu: “Cebrail aleyhisselâm Resülullah’a gelip: “Ümmetine yeryüzü açılacak. O zaman onlara dünyalık bol bol akacak. Öylesine akacak kifâlüzec bile yiyecekler” dedi. Bunun zerine Aleyhissalâtu vesselâm: “Fâlüzec nedir?” diye sormuş, Cebrail aleyhisselâm: “Yağ ve balı karıştırıp yapılan helva” diye açıklamıştır. Resülullah bu haber karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamıştır.”
6986 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her ay üç sabah bal yalayan kimseye büyük bir bela (hastalık) gelmez.”
6987 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a bal hediye edilmişti. Aramızda lokma lokma taksim etti. Ben kendi payımı aldım, sonra ben: “Ey Allah’ın Resülü, bir lokma daha isterim!” dedim. “Pekiyi!” buyurdu.”
6988 – Abdullah (İbnu Mes’ud) radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Size şu iki şifayı tavsiye ederim: “Bal ve Kur’an.”
6991 – Ebu Übey İbnu Ümmi Haram radıyallahu anhüma arılatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sinameki ve sennüt (yani tereyağı tulumuna konulan bal veya dereotu) yemenizi tavsiye ederim. Çünkü bu iki şeyde sâm’dan başka her hastalığa karşı şifa vardır.”
“Ey Allah’ın Resülü sâm nedir?” diye sorulmuştu. “Ölüm!” buyurdular.”
Râvi Amr dedi ki: “İbnu Ebî Able’nin söylediğine göre, sennüt dereotudur, bazı başka alimler de “Bilakis, yağ tulumuna konan baldır, şairin şu beytinde sennüt bu mânadadır” demiştir.
“Onlar tereyağı tulumundaki bal ile tereyağı gibidirler, aralarında hıyanet yoktur. Onlar komşularına hile yapılmasına da mâni olurlar.”
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Emmâre Nefs
Anlamı Kendini beden kabul eden insan tamamiyle bedene ait tatmin ve zevkler doğrultusunda yaşar ki, bilinç bu düzeydeki düşünceleri itibariyle “emmare nefs” adını alır… Avam, yani bütün beşer normal olarak
Halife
Anlamı “Halife” kimdir?…“İnsan-ı Kâmil“dir!…“Yeryüzündeki halife” kimdir?…Adem nesli!.“İnsansı“lar değil; yalnızca Adem ve Havva`dan gelen nesil olan “insan”lar! Kur`ân-ı Kerîm bir âyet-i kerîmesinde insanın varoluşuyla ilgili olarak şöyle der: «BEN YERYÜZÜNDE BİR HALİFE MEYDANA GETİRECEĞİM!..» (2-30)İşte bu