Bakmak

Hz. Muhammed neyi OKUDU” isimli kitabımızı yazmamıza sebep olan bu konuyu çok özetle biraz inceleyelim isterseniz..

OKUMAK” kelime olarak iki anlam taşır.. Birincisi, “bakmaya” dayalı bir biçimde baktığı şeyin ne olduğunu anlamak.. İkincisi, “görmeye” dayalı bir biçimde baktığı şeyi “değerlendirmek“!..

Bakmak” ayrı şeydir; “görmek” ayrı şeydir!..

Herkes “bakar”, ama bazıları “görür”!.. “Basar”, bakar; “basiret” görür!.. Yani “görmek“ten murad gördüğünün anlamını çözüp onu değerlendirmektir..

Bir şeyi dinleyebilirsiniz, ama o dinlediğiniz şeyi anlayıp değerlendirebilmek güçlü bir akıl, mantık ve muhakeme kuvveti ister.. Bunun gibi, baktığını görmek de ayrı bir özelliktir!.

İşte “okumak” da bir anlamıyla baktığın yazılı metini deşifre etmek, çözmek anlamına geldiği gibi; bir diğer anlamıyla da baktığını görmek; güçlü bir mantık, muhakeme ile ondan yeni anlamlar çıkartmak suretiyle o şeyi değerlendirmek anlamını taşır..

Konumuz yazılı bir metni “okumak” olmadığına göre; Hazreti Muhammed`e yapılan “OKU” hitabının anlamını acaba nasıl değerlendireceğiz?.

Konuyu bir misâlle açıklamaya çalışalım.. Maç spikerleri veya spor eleştirmenleri çoklukla teknik direktörleri değerlendirirken şu husus üzerinde dururlar.. “Basiretsiz teknik adam maçı okuyamıyor“!.. Ya da, “maçın birinci devresini çok iyi okudu, buna göre verdiği taktikle takım ikinci devre çok iyi oynadı“!..

Demek ki, “OKUMAK“, yazılı bir metni çözmenin ötesinde, bir diğer anlamıyla, seyrettiğimiz şeyin nereden, neden, nasıl gelip, hangi hedefe yönelik akış içinde olduğunu kavramaktır!.

Yani, “OKU” hitabıyla, Allah Rasûlü olarak Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın, Allah`ın yaratmış olduğu düzeni, SİSTEMİ OKUMASI istenmiştir!..

OKU” hitabının muhatabını iki şıktan biri olarak değerlendirmek zorundayız!.

“OKU” istemi ya özel olarak yalnızca Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’a aittir, genel olarak bizi hiç ilgilendirmez; “Oku”mak gibi bir mükellefiyetimiz yoktur!.. Bu durumda, gerek Kur`ân-ı Kerîm’in ve gerekse Allah Rasûlü’nün ne dediğini anlamaya kavramaya çalışmak gereksizdir!.. Bize düşen körü körüne, beyinsizce, eğitilmiş bir mahlûk gibi sadece denilenleri yapmaktır!..

Ya da…

OKU” istemi Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın şahsında, tüm ümmetine yapılan bir hitaptır; Hazreti Muhammed`e inanan herkesin “OKUMASI” istenmektedir!.

Bu takdirde de, tüm inananlar, Allah`ın yaratmış olduğu YAŞAM SİSTEMİNİ, ALLAH DÜZENİNİ “OKUMAKLA” görevlidirler!..

Bu hususu çok iyi düşünmeli ve anlamalıyız!

“OKUNMASI” istenilen “SİSTEM” nedir?…

  • Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm’a baktıkları zaman; O da bizim gibi yiyip içiyor, aramızda dolaşıyor, çarşı pazar geziyor, ne ayrıcalığı var dediler… Ama O, ilahi hakikatı hissedip yaşayan, “mi`rac” sahibi olan; ve bunu bize bildiren “Allah Rasûlü” idi!.

     

    Dışarıdan bakanlar, o “daimi namaz” ehlini kendileri gibi görürler; ama bilmezler ki O, varlıkta “Bâki olan Allah”ın yalnızca bir esmâ zuhurudur!.

  • Herkes, birbirine ve her şeye bakar; fakat, kimse, bir diğeriyle aynı şeyi görmez!.

    Herkes, aynı şeye bakar; fakat, aynı şeyi, mutlaka farklı görüp değerlendirir…

    Herkes, her şeyi, dışarıda değil, hayâlinde görür; ve değerlendirmesini de, kendi veri tabanına göre yapar!.

    Herkes, farklı şeyleri olduğu gibi, aynı şeyi dahi, ayrı zamanlarda, aynı şekilde değil, farklı şekilde algılayıp değerlendirir…

    Hiç kimse, aynı şeyi, iki defa görmez ve iki defa aynı şekilde algılayamaz.

    Herkes, her şeyi, kendi veri tabanına göre değerlendirdiği için de, her şey, değerini değerlendireninden alır!.

    Herkes, kendi cehenneminde, ya da kendi cennetinde yaşar!.

    Tanrısından kurtulanın yaşamı ise, “ALLAH” adıyla işaret edilenin “HİÇ”lik mertebesidir!…

    «ALLAH» adıyla işaret edilen, “Bâkî”dir; gerçeğindeki uyarıyı değerlendirenler, fâni kavramını kabullenemeyecekleri gibi; “Allah” ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar da, âlemlerin, “hayâl” çekirdeğinden oluşmuş bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir.

    Her an, her zerrede, yeni bir “şe`n”de olandır, “HU”; ve dahi, bundan münezzehtir; ise, bunun sonuçları ne olabilir; getirisi dahi neler olabilir?

    Ya birilerinin dedikodusuyla ömür tüketenlerin yeri?

  • Ressam resim yapar.

    Ressamın o resmi yapmaktan amacı, resimle, karşısındakine bir mesaj vermektir.

    Eğer o resimden o mesajı alamazsan resme bakmışındır sadece. Resmi, görmemişsindir!.

    Resme bakmak başka şeydir, resmi görüp, resmi okumak başka şeydir.

    Ben şurada karşıma bir resim asmışım. Bu resim Saman Yolu Galaksisi’ni gösteriyor.

    Ben bu resme bakıyor; “Samanyolu Galaksisi” diyorum.

    Ortası biraz sarı, hiçbir şey belirgin değil! Kenarlara doğru parlak noktalar var falan.

    Ben resmi görmüyorum, şu an, resme bakıyorum.

    Ne zaman resmi görmeye başlarım?..

    Bu Galakside bir yığın yıldızlar var ve bu yıldızların içinde bir nokta sadece Güneş!.

    Bu kadar büyük bir Galaksinin içinde, benim bu koskoca gördüğüm, bizim dünyamızın tâbi olduğu, Güneş adını verdiğimiz dev yapı, orada bir nokta olursa?..

    Peki, bu galaksinin içinde dünyanın yeri ne?

    Benim yerim ne?

    Böylece düşünmeye başlarsam, işte o zaman, resme bakmak durumundan çıkıp resmi görmeğe başlamış olurum.

  • Beyinde, ilgili konudaki hücreler arasında bir faaliyet vardır; ve bu faaliyet zaman içinde kendi doğrultusunda yayılıp genişler… Dolayısıyla da yanlış günden güne artar!. İşte bu gelişme ortamında iken, insanın ilâhi bir zorlama olmaksızın, düzen değiştirmesi fevkalâde güçtür!…

    O sebepledir ki, bizler düşüncelerimize hâkim olmak; ve hangi konu içinde olursak olalım, o konuya Allah gibi bakmak ve değerlendirmek; ya da en azından, îmân esasları noktasından o konuyu ele alarak değerlendirmek zorundayız.

    Bir insan, îmân bilgisini, îmânın gereği gibi yaşam, hâline dönüştürmedikçe, “mekr” belâsından kendisini kurtaramaz!.

  • Harama bakma!” komutunun, gözle bakmak değil; “haram olanı arzulamamak” anlamında olduğunu düşünemiyorlar!. “Nesne”nin değil, “kendi hakları olmayan nesneyi arzu etmenin” haram olduğunu fark edemiyorlar!.

  • Muhterem kişi,

    Sakın, kimsenin dış görünüşüne veya bir kısım fiillerine bakmak suretiyle hüküm verme; çünkü aldanırsın!..
    Şeytan -yani cin – sadece, Adem`in zâhirini gördü; ve gördüğüne göre hüküm vermek gafletinde bulundu.
    Dedi ki, o topraktan yaratılmıştır, ben ise ateşten yaratıldım. Öyle ise, ateş topraktan üstündür, ben de Adem`den üstünüm; ve Adem`e secde etmedi.
    Allah`ın kendisine ihsan etmediği; ne olduğunu sezemediği bir gerçeğin Adem`e verildiğini, bütün ilmine rağmen akledemedi ve idrâk edemediğini inkâr etti !…
    Halbuki Allah;

    İÇİNE RUHUMDAN NEFHETTİM.” (38-72)

    Buyuruyordu.
    Burada istenen şey, şeytanın görünüşe aldanmayıp, zâhirde Adem`e, gerçekte ise Allah`a secde etmesi idi..
    Fakat, şeytan göremediği şeyi kabul edemedi; her şeyin gördüklerinden ibaret olduğunu sanıp; göremeyeceği, idrak edemeyeceği şeyler olmadığını zannettiği için küfretti; yani gerçeği örttü!.. Bilgisi olmadığı halde!.. O sebepledir ki, bilindiği gibi anıldı!…
    Gerçeği, ya ondan bihaber olan örter; ya da o gerçeği idrakten âciz olanların dil uzatmasını istemeyenler!..
    Burada her ikisi de örtme işini yapar; fakat, bilmeyerek yapan kâfir olmuştur; bilerek yapanlar ise nebîler ve sıddıklar.
    Bundan sonra, artık sen de, sakın aklının ermediği şeyleri inkâr etme… Sadece:

    HEPSİ RABBİMİZİN iNDİNDEDİR.” (3-7)

    de… ve hiç olmazsa “ulûl elbâb“dan, “öze ermiş”lerden olmaya çalış..
    Bil ki, işitmiş, okumuş, bilmiş olan değil, idrâk eden tatbikçidir.
    Çok kişi vardır ki, onlar gerçeği işitmiş veya birkaç bilenin yahud idrak ehlinin eserlerinden okumuştur… Fakat, idraktan mahrum oldukları içindir ki, o gerçeği idrak edememiş, inkâra hatta suçlamaya, tekfire gitmişlerdir.
    Taklit eden değil, taklit edilen olmaya çalış!.
    Nakleden değil, nakledilen olmaya gayret sarfet!..

  • Allah`a iman etmiş kişinin bilinci, tüm yaradılmışlara Allah bakışıyla bakar!. 

  • Allah sizin suretlerinize değil ŞUURUNUZDAKİNE (kalbinizdekine) bakar“!

ARAF (A’RAF) 7-198 Onları hidayet etmeleri için çağırsanız, işitmezler… Onları sana bakar sanırsın, ama görmezler!

İbrahim 14-43 (işte o gün onlar) zillet içinde bakarak, başlarını dikerek (yardım arayışında) koşuşur haldedirler… Kendilerini göremez bir haldedirler! Ne düşüneceklerini bilemezler!

HiCR 15-75 Gerçek ki, bu olayda feraset sahipleri (görünüşten, içyüzünü farkedenler) için işaretler vardır. Not: Bir hadis-i şerif`te şöyle buyurulur: Rasulullah: “itteku firasetelMu`mini, fe innehu yenzuru BiNurillahi teala… sümme karae: inne fiy zalike leayatin lilMütevessimiyn = Müminin ferasetinden sakının (dikkate alın), çünkü o, B sırrınca Allahu Teala`nın Nuru ile bakar… sonra bu .ayeti okudu.”

MUHAMMED 47-20 iman edenler: “(Savaş hükmünü ihtiva eden) bir sure tenzil edilmeliydi?” der… Hükümleri açık bir sure inzal edilip de, içinde savaştan söz edildiğinde; kalplerinde hastalık (şirk, nifak) olanları, ölüm korkusuyla baygınlık geçirenin baktığı gibi bakar görürsün! (Oysa) onlar için hayırlı olan budur.

NEBE 78-40 Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkar eden de şöyle der “Keşke toprak olsaydım!”

ĞAŞiYE 88-2 O gün yüzler (vardır) zilletle yere bakar!

Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.

Ahmed

Anlamı Zât`ın tecellisi olarak Hamd etmekte olan. Hz. Muhammed s.a.v. Detaylı Bilgiler Eğer, kişi “ölmeden evvel ölmek” diye bahsedilen hakikate erme sırrını yaşayacaksa, “küçük kıyamet” denilen haller de yaşamında açığa

Oku »

Abdest

Anlamı Abdest almak temizlik gayesi ile getirilmiş bir hüküm olsa idi. «Elini toprağa sür de sonra topraklı elinle suratını, kollarını sıvazla»; der mi idi?.. Abdest ismiyle tanımladığınız şey sudaki bioelektrik enerjinin sinir

Oku »

Haşyet

Anlamı Haşyet, Allah ismi ile işaret edilen varlığın sonsuz azâmet ve kibriyâsı önünde bir hiç olduğunu hissetme hâlidir. İşte bu, hiç olduğunu hissetme hâlinin adı, “Haşyet!.” Yaşamı da, “Secde” dir.

Oku »