Azap
- “Azâb” deyince, ancak el yanması ya da diş-baş ağrısı bilen insanlara ben nasıl anlatabilirim ki, Allah`tan mahrum kalmanın azâbını?…
- Dünyada edindiğin yanlış değerler, yanlış şartlanmalar, yanlış kabuller, senin bu dünyada da yanmana, azâp çekmene sebep olur, öbür dünyada da!.
- Allah Şedîd ül Azab`dır (yapılan yanlışta ısrar edenlere sonucunu şiddetle yaşatandır)!
- Sana azab veren şeylere karşı savunma mekanizman, ya idrakındır, ya da alışkanlıktan doğan bağışıklık kazanmandır!..
- “Rahman’ın rahmeti’’, “arındırıcı”dır.. Elbette ki, arınma işleminin getirdiği bir azâb veya sıkıntı da sözkonusudur!…
- İnsanın hayâl dünyasındaki değerleri ne kadar çoksa, yaşamın gerçekleri ile karşılaştığı zaman duyacağı azâp da o kadar fazla olur.
- Gerek dünyada yaşarken, gerek daha sonrasında; çeşitli azâp ve sıkıntılardan, yanmalardan kurtulmak; dünyada yaşarken huzura ermek, ancak ve ancak Allah’ı bilmek, O`nun var ettiği Sistem ve Düzeni idrâk etmekle mümkün olur.
- Ben Allah’ın yolunda olmayı çok istiyorsam, ama bu benim kaderimde değilse, takdirimde yoksa, öbür tarafta büyük azap mı çekeceğim?..
CEVAP: Hayır!.. Eğer sen gerçekten bu işi çok istiyorsan, o isteğinin karşılığı da senin için oluşur. - Hayâl, azap vermez, diyenler; gördükleri kâbusları hatırlasınlar.
- Azap veya mutluluğun kaynağı, birimlerin, birimsel varlıkları içinde birbirlerine bakmalarından; ve bu bakış açısından doğan değerlendirmelere saplanmalarından doğar !..
- Rasûlullah`ın ashabından İbni Mes`ud, kâbirde görülen azap hakkında:
-Mutlaka günahkâr olanlar, kâbirlerinde azap olunurlar. Hatta hayvanlar onların seslerini işitir… dediğini Rasûlullah (salla`llâhu aleyhi ve sellem)`den işittim. - Bütün azap ve ıstırapları oluşturan, yanlışa şartlanmış “benlik” olduğu gibi; huzur ve zevkin vesilesi de “ ALLAH” kavramı içinde “hiç” olduğunu müşahede hâlidir! …
- Bugün bize azap veren her olay, gelecekte çok çok büyük boyutlarıyla yarın bize daha fazlasıyla verecek!.
- “Biz, Rasul bâ`setmedikçe, azap edici olmadık…” (İsra:15)
- Cennet’te azap yoktur!.. Herkes elindekinin en iyi olduğunu düşünüp, daha üstününden de haberi olmayacağı için hiç bir Cennet ehli azap duymaz!..
- Cehennem’in maddi azâbından hadsiz hesapsız güçlü olanı mânevi yani düşünsel azâbıdır!. Kişi kendisine azap veren yanlışlarından arınmadıkça Cehennem’den çıkmaz!…
- Azap, kaybetme duygusundan kaynaklanır!.
- Kişinin çektiği tüm mânevi azap ve ızdırablar, pişmanlıklar hep alt bilincin dürtüsü doğrultusunda ortaya konan davranışlar sonucudur.
- “İnsansı”, şu hayat içinde kendini tanıyamamış, kendinde mevcut kuvvetleri bilememiş; şartlanmalardan doğan değer yargılarıyla yoğrulup, öz cevherini bu yolda boşa harcamıştır; ölümden sonraki hayatta da herşeyi bu ölçüler içinde karşılayacağı için, yaşamı devamlı kendine ters gelen olaylar içinde geçer; ve bu yüzden de sürekli acı çeker!.. Bu, sembolik ifadesiyle, cehennem hayatı olur kendisi için…. Ancak ayrıca fizik olarak da kendisine azâb verecek bir ortam içindedir.
- Yâ Gavs. Cennet ehli cennetle meşguldür; azâb ehli ateşle meşguldür!.. Sen ise “BEN”imle meşgul ol!.
- Bir kısım insanların “ebeden Cehennemde kalacaklarına” dair Kur`ân-ı Kerim`de hüküm bulunmasına rağmen, ebeden azâb çekeceklerine dair bir açıklama mevcut bulunmamaktadır! İşte bu da “rahmeti amme” yani yaygın rahmet iktizâsıdır…
- Kişiler yanlış kabulleniş, duygu ve düşüncelerinin sonucu olarak; karşılaştıkları anlayışlarına, kabullerine ters düşen olaylar yüzünden azâb duyarlar…
- Sanırım, cehennemin, “arındırıcı” fonksiyonu ile bir “rahmet” olduğunu; insanların azâb duymaları için oraya atılmadıklarını; yanlış düşünce ve duyguları sonucu ortaya koydukları fiillerin, otomatik olarak o ortama gidilmeyi oluşturduğunu, ve azâbın da bütün bunların neticesi olarak duyulacağını yeterince açıklamış olduk…
- Kişinin üzülmesine, sıkılmasına, azâp duymasına, bunalmasına yol açan her şeyin kökeninde, kesinlikle mevcut olan şey, ya benliği, ya tabiâtı, ya huyları; yani, bunlarla kendi hakikatını, kayıt altına alması yatmaktadır!.. Bu kayıtları kırabilirse, kendine azâb veren tüm nesnelerden de arınmış olacak; dünyada yaşarken cehennemden azad edilmişlerden, diye târif edilenlerden olacaktır!.. Aksi takdirde, dünyada yaşadığı sürece de, öldükten sonra da çektiği azâblar çok çok uzun bir süre son bulmayacaktır.
- Allah`ı tanımaktan mahrum kalmak en büyük azâb!.. Niye?.. Çünkü sen kayıtlı, sınırlı, ölçülü, tahditli bir biçimde yaşama durumundasın!..
- Terkibinin kaydı altında olduğun için üzüleceksin, sıkılacaksın, karşılaştığın olaylar sana azâb verecek! Başka türlü değişmesine imkân yok!..
- İnsanların cehennemde azâb çekmelerinde en büyük faktör, kendilerindeki irade gücünü kullanmayışlarıdır!.. Bunun temelini de beyinlerinde “MÜRİD” isminin zayıf açılmış olması teşkil eder. “MÜRİD” isminin zikri “irade” sıfatını güçlendirir. İrâde gücünün kullanılması da tatbiki ilme bağlıdır!
- Eğer Allah sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azâblandırsa idi, onlara zulmetmeden azâb vermiş olurdu!..
- “Hiç bir kavim yoktur ki, ahdlerini bozsunlar da, Allah onlara azâb göstermesin…
- “Öz”e ermeyi veya “ÖZ”ün ne olduğunu anlamış biri azâb-nimet gibi kavramlarla uğraşmaz!… Azâb-nimet kavramı içinde yüzen biri de, zaten “ÖZ” kavramından henüz nasibini alamamıştır!.. Onun için, önce olayın ne olduğunu kavramalıyız!…
- Aşk için gelmişsin, benliğinin kölesi olmuşsun! Sevgi ateşi tutuşmazsa benlik bağların yanmayacak; ebeden köle kalacak, azap çekeceksin.
- Cehennem insanSI için son durak, insan için beşeriyet kirlerinden arınma alanıdır. Cehennem; tanrının ceza ve azap evi değil, kişilerin dünya yaşamında edindikleri kabul ve şartlanmalara dayalı eylemlerinden arınma yeridir. Allâh kimseye zulmetmez! (Yunus: 44) Herkes kabullerine ve şartlanmalarına dayalı elleriyle yaptıklarının sonucunu yana yana yaşar. Cennet yaşamı için yaratılmış olan halife/insan, cehennemde beşerî kabullerden arınıp, yoluna devam eder. Cahim için olan da arınıp orada kalır.
- İnsan, beklenti ve kabulüne ters düşen olaylardan yanar, azap çeker. Onları hazmedince yanması biter, arınmış olur. Cehennem rahmettir, arındırır.
- Allâh kimseye azap etmez. İnsan edindiği kabul ve şartlamasından arınırken yanma/azap duygusu yaşar. Bu yüzden her yanış Rahmettir, arınmadır.
- Hadis anlamı: Kişiye, kabrinde, kendi fiillerinin yarattığı mahlûkat başına toplanır ve ona azap yaşatır. Şimdi bunu iyi düşünün bakalım!
- Kur’ân ve Rasûlullâh anlatımındaki en açık metaforik anlatımlardan biri Kevser Sûresidir. Kevser, insanın orijini olan tüm El Esmâ havuzudur. İnsanın hakikati olan bu El Esmâ havuzu, aynı zamanda Rabbidir. Bu sûrede insanın hakikatini tanıması için Rabbine yönelmesi istenirken; aynı zamanda Rabbi indînde yokluğunu fark etmesi için de benliğinin başını kesmesi, onu kurban etmesi önerilmektedir. Başaramayan ebterdir. Ebter tanımı, ölüm sonrasında varlığını oluşturan Esmâ kuvvelerinin cennet yaşamını oluşturacak şekilde açığa çıkmayacağını anlatır. Kevser havuzu hadisi ise Rasûlün dünya değişimi sonrasında “Aminu Billâh” inancından sapanların, mahşer boyutunda azap duyacaklarını anlatır.
- Kavga ettiklerin, yatağında (dünyasında) mışıl mışıl uyurken; sen dünyanda onun yüzünden azap içinde kıvranıyorsun! Unut ve an’ını yaşa!
Soru
-Üstadım, mahşer günü ile ilgili kaynaklarda Mîzan olayından bahsediliyor…
Yani kişinin günahları ve sevaplarının tartılacağı; günahları ağırsa Cehennem’e, sevapları ağırsa Cennet’e gideceği belirtiliyor. Diğer taraftan başka kaynaklarda da kişinin günahları kadar Cehennem’de kalacağı daha sonra Cennet’e gideceği belirtiliyor. Bu ikisi aynı şey midir?.. Yoksa nasıl birleştirebiliriz..?
Üstad
-Bu olay sembolik bir anlatımdır… Kişinin yaptıklarının hesabı zaten “Allah seri-ül hisaptır” hükmünce anında değerlendirilmektedir…
Cennet’e girecek olan herkes Cehennem ortamından geçmek mecburiyetindedir… Sevapları yani onu Cehennem’in azâbından koruyacak enerjisi daha fazla ise, yanması az olur…
Cehennem’in maddi azâbından hadsiz hesapsız güçlü olanı mânevi yani düşünsel azâbıdır!. Kişi kendisine azap veren yanlışlarından arınmadıkça Cehennem’den çıkmaz!…
Meğer ki o arada kendisine ŞEFÂAT ulaşsın! Bu ulaşacak olan şefâat nedir?…
Burada farketmemiz gereken çok önemli bir husus var…!
Cehennem ortamıyla ilgili ŞEFÂAT Hadislerini hatırlayın…
“Nebî ve Rasûl ve Evliyaullah mertebelerine göre, Allah`ın izniyle Cehennem’e girer ve tanıdıklarına şefâat ederek Cehennem’den çıkarırlar..”
anlamında açıklamaları var Rasûlullah’ın.. Nedir bu olay?…
Önce Dünya yaşamından bir örnek verelim… Gerçek itibariyle Dünya Cehennem ortamı içindedir!… Ayrıca bu Cehennem ortamında herkesin yanışı da kendisine yerleşmiş olan şartlanmalar, değer yargıları ve bedene bağımlılık (tabiat) oranındadır!..
Bu gerekçeler dolayısıyla Dünya yaşamında çeşitli olaylarla birlikte yanmaya başlarsın!.. Bu, uykularında da devam eder!… Dolayısıyla ölüm ötesine de sıçrar!… Yanmana sebep olan şartlanma veya değer yargısından arınabilirsen, o takdirde yanman biter!.. Bu da ancak sendeki değer yargısının yanlış veya yersiz olduğunu bildirecek yani sana ŞEFÂAT edecek bir zâtın varlığı ve aracılığıyla olur!..
ŞEFÂAT, seni yanlış bilgiden arındırarak gerçeği idrak ettirme olayıdır!…
İnsan Cehennem’den, imanlı ise ancak şefaâtle kurtulur!.. Bunun sonucunda da Cennet yaşamına ve daha doğrusu boyutuna adapte olur… Anlatabildim mi dostlar..?
Soru
-Allah ilmini Dünyada elde eden, ancak hasbelkader Cehennem’e giden bir insan , bu şartlar altında o ortamda azâb görecek midir?..
Üstad
-Arınmamış olduğu kadarıyla azap görür. Önemli olan, bilgi birikimi değil;onun uygulanmasıdır.
Soru
-İMAN üzere giden kişinin yanlışı nasıl cezalandırılır; bu ceza kabukta ise, kişi bunu idrâk edebilir mi? Teşekkürler ÜSTADIM..
Üstad
-Yanlış yapan kişide o yanlış zaten kendiliğinden o kişiyi cezalandırmakta ; o kişiyi o konunun doğrusundan mahrum bırakmaktadır.
Doğrudan mahrum kalmanın bedeli ise; neticede karşılaşılacak olaylardaki yanlış değerlendirmeleri getireceği için, insan bundan dolayı azap çekecektir!..
Yani sizi dışarıdaki biri cezalandırmamakta olup, siz yaptıklarınızın sonuçlarına katlanmak sûretiyle kendi cezanızı almış oluyorsunuz.
Soru
-Cehennem’in oldukça düşük bır enerji boyutuna yakın bir kavram olduğunu düşünmekteydim Yani Cennet ve Cehennem aynı boyutun farklı mertebeleri diye düşünüyordum; konuyu biraz daha açabilir misiniz,Üstadım?..
Üstad
-Cehennem güneşin manyetik çekim alanı içinde kalan ruhların toplu olarak yaşadıkları ortamdır… Orada herkes birbirini görür.. Ancak herkesin azâbı farklıdır…
Meselâ iki insan yanyanadır… Biri şiddetli diş sancısı içindedir; diğeri ise kanser acısı… Her ikisi de farklı azap içindedir… Ne var ki birbirlerinin çektiği azabın ne olduğundan haberdar değillerdir… Cehennem’de de böyle!
Cennet ise galaktik genişliğe yayılmış NUR bedenli insanların dünyada edindikleri gelişmeye göre, bâtınlarında keşfettikleri özelliklere göre, kendi boyutlarında yaşamalarıdır…. Cennet yaşamı ile Cehennem yaşamını karşılaştırmak asla mümkün değildir!..
Cehennem’dekiler oranın şartlarına göre yoğunlaşıp bir tür maddeleşmiş bedenlerle yaşamlarına sonsuza dek devam ederken… Cennet ortamına geçmiş olanlar, NUR bedenle ve edindikleri özellik kadarıyla zaman ve mekân kaydının dışında yaşarlar!..
Soru
-Bireyin Cehennem azâbının sona ermesi, kişilere göre ise -Eflâtun`un Cehennem’de olup da idrak kapasitesine bağlı olarak azap çekmemesi gibi- M. Arabi`nin “Cehennem’in azâbı sona erdiğinde, Dünya’nın İkizler Burcu hükmü altına gireceği” açıklaması kişisel değil daha global bir hüküm olduğu yolunda değil mi?…
Üstad
-İkizler burcu bilgi ile bağlantılı bir burç olup, o ortamdaki kişilerin bilgilenmesine işaret eder…Azaplarını tamamlamış olanlar bilgilenirler, anlamında..
Soru
-Âyette: “Musa dedi ki: Ey Rabbimiz!.. Hakikaten sen, Firavun ve ileri gelenlerine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin… Ey Rabbimiz, senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi (bu nimetleri verdin)… Ey Rabbimiz, onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver, çünkü AZÂBI GÖRÜNCEYE KADAR İMAN ETMEZLER!..”… buyuruluyor…
Firavun’un imanla vefat eceğine bu Âyet ‘te ayrıca işaret etmez mi?.. Teşekkür ederim..
Üstad
-İman, ölmeden önce geçerlidir!… Azâbı görünce Firavun’un iman ettiği de bu Âyetten çıkartılabilir elbette… Teşekkür ederim…
AZAP
MADDİ AZAP
Bkz. C / Cehennem
MÂNEVİ AZAP
Mânevi azâbın sebebi nedir?
Mânevi azâbın temelinde ya bedenin alışkanlıkları, bağımlılıkları vardır yada şartlanmaların getirdiği değer yargılarının oluşturduğu duyguların yol açtığı azap vardır
DÜŞÜNSEL AZAP
Cehennem’in maddi azâbından hadsiz hesapsız güçlü olanı mânevi yani düşünsel azâbıdır!. Kişi kendisine azap veren yanlışlarından arınmadıkça Cehennem’den çıkmaz!.
Meğer ki o arada kendisine ŞEFÂAT ulaşsın!
AZAP VE MUTLULUĞUN KAYNAĞI
Azap veya mutluluğun kaynağı, birimlerin, birimsel varlıkları içinde birbirlerine bakmalarından; ve bu bakış açısından doğan değerlendirmelere saplanmalarından doğar!
Birimlerin, birimsel varlıklarının bilinç boyutunda mevcut olmadığını farketmeleri ve; varlıklarının, tümel aklın aksettiricisi olduğunu idrâk etmeleri nisbetinde de, azap veya mutluluk kavramı varlığını tüketir; ve bütün birimler, “eş değer” ifade etmeğe başlar.
Ancak, bu da aksettiricideki tümel aklın görüntüsü ölçüsünde olur!
Birim, kendisinde ve dışında, her şeyde görünenin tümel aklın bir eseri olduğunu farkederse, her şeyi bir gözle görür ve artık onun için tüm zıtlar yok olur…
Sadece, tümel aklın bir gözüyle diğer gözünü seyrettiği âşikâr olur.
***
İnsanın ölümötesi yaşamda gördüğü azapların sebebi, dünyadaki düşünceleri, duyguları ve kabulleridir.
Bunlar bilinç altına girer, ruha yüklenir. Beyin durduktan sonra o kişi diri diri o mezara girdiği andan itibaren kendisine yüklenmiş olan veriler istikametinde bir yaşam yaşar. Bu da büyük bir ihtimalle “kabir azâbı” şeklinde meydana gelir; yanlış şartlanmalarla programlandığı için!.
demiştim.
Yani kişinin kabulleri ile alâkalı olan bir olay…
Bunu da izah sadedinde dedim ki:
Aynaya baktığınız zaman gördüğünüz yapıyı, eğer “ben bu bedenim”diyorsanız; kendinizi o aynada gördüğünüz beden yapı kabul ediyorsanız, bu kabulünüz otomatikman ruhunuza yüklendiği için ölümle birlikte ruh bedeni terkedip çekip gidemeyecek, bu bedenle birlikte diri diri mezara gömülmek ve o azâbı çekmek zorunda kalacaksınız!.
diye bu noktayı işaret ettim.
AZAP VE SIKINTILARDAN KURTULMANIN SIRRI
Yaşanılan olaylar, “insan”ı gerçeğin dünyasına yönlendirir. İnsanı, hayâl dünyasından çıkartır.
En önemli nokta burasıdır!.
Hepimiz kendi kafamızda bir hayâli dünya yaratırız. Hayâli değerler oturturuz. Hayâli kavramlar meydana getiririz. Ve, öyle bir dünyada yaşar, orada kendimizi hapsederiz!.
Halbuki, yaşanılan gerçekler öyle değildir.
İnsanın hayâl dünyasındaki değerleri ne kadar çoksa, yaşamın gerçekleri ile karşılaştığı zaman duyacağı azap da o kadar fazla olur.
Ne kadar gerçekçi yaşarsan, Allah’ın yarattığı bu Sistem ve Düzeni, ne kadar gerçekçi bir biçimde anlayıp değerlendirebilirsen, olaylar karşısında o kadar az etkilenirsin. Olaylar seni o kadar az sarsar.
Ve, kendini o kadar sağlam bir geleceğe hazırlarsın!.
Dolayısıyla, gerek dünyada yaşarken, gerek daha sonrasında; çeşitli azap ve sıkıntılardan, yanmalardan kurtulmak; dünyada yaşarken huzura ermek, ancak ve ancak Allah’ı bilmek, O’nun var ettiği Sistem ve Düzeni idrâk etmekle mümkün olur.
Kim, Allah’ı ötede bir tanrı gibi düşünüyorsa, o anda veya o düşüncesi devam ettiği sürece, dünyada da, âhirette de azâp çekmeye mahkûmdur.Kendi azâbını kendisi oluşturuyordur.
Nitekim, Hadis-i Şerifte ;
“Cehennemde ateş, odun yoktur!. Herkes kendi ateşini, odununu dünyadan kendi götürür,”
buyuruluyor..
Dünyada edindiğin yanlış değerler, yanlış şartlanmalar, yanlış kabuller, senin bu dünyada da yanmana, azâp çekmene sebep olur, öbür dünyada da!.
AHKAF 46-18 işte bunlar, cin ve insten, onlardan önce gelip-geçmiş ümmetler hakkındaki azap hükmü, bunlar aleyhine de gerçekleşecek kimselerdir… Muhakkak ki onlar hüsrana uğrayanlardı.
AHKAF 46-20 Hakikat bilgisini inkar edenlerin ateşe getirileceği süreçte: “Dünya hayatınızda güzelliklerinizi yaşayıp, verilen ömrü geçici zevkler uğruna tükettiniz! Bugün ise Hakk`ın gayrı olarak arzda benlik taslamanız ve bozuk inançla yaşamanız dolayısıyla alçaltıcı azabı yaşamak suretiyle karşılığını alacaksınız!”
AHKAF 46-21 Ad`ın kardeşini de (Hud`u) an… Hani (Hud) -ki, Onun önünden ve arkasından nice uyarıcılar gelip geçti- toplumunu: “Allah`tan başkasına ibadet etmeyin… Size gelecek azim bir sürecin azabından korkarım” diyerek kum tepeleri arasında yaşayanları uyardı.
AHKAF 46-24 Ne vakit onu (tehdit olundukları azabı) vadilerine yönelmiş geniş bir bulut olarak gördüler, dediler ki: “Bu bize yağmur indirecek bir buluttur.” Hayır, o kendisini acele istediğinizdir! (O) içinde feci bir azap olan rüzgardır.
AHKAF 46-31 Ey kavmimiz… DAiALLAH (Allah davetçisine) (DAiALLAH; cinler O`nu DAiALLAH olarak görüp değerlendirmiştir, Rasulullah olarak değil) icabet edin ve O`na iman edin ki, bazı günahlarınızı bağışlasın; sizi feci bir azaptan korusun.
AHKAF 46-34 Hakikat bilgisini inkar edenlerin Nar`a arz olunacakları süreçte: “Bu Hak değil miymiş?” denir. Dediler ki: “Rabbimize yemin olsun ki evet!”… “O halde hakikat bilgisini inkar etmeniz yüzünden (hadi) tadın azabı!” dedi.
AHZAB 33-24 Böylece Allah, sadıkları (doğrucuları-hakikati tasdik edenleri) sıdkların sonuçlarıyla cezalandıracak; münafıkları ise, dilerse azabı yaşatacak yahut onların tövbelerini gerçekleştirecek… Muhakkak ki Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
AHZAB 33-30 Ey Nebi`nin Kadınları… Sizden kim apaçık bir terbiyesizlik-haddini aşan fiil yaparsa, onun için azap iki misli olur! Bu, Allah üzerine pek kolaydır.
AHZAB 33-57 Allah`a ve O`nun Rasulüne eziyet edenlere gelince, Allah onlara dünyada ve sonsuz gelecek yaşamında lanet etmiş ve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
AHZAB 33-68 Rabbimiz, onlara iki misli azap ver ve onlara çok büyük bir lanetle lanet et.
AHZAB 33-73 Allah, münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandıracak; iman etmiş erkeklerle iman etmiş kadınların tövbelerini de gerçekleştirecektir… Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
AHZAB 33-8 Sadıklara sıdklarının gereği sorulsun (denensinler bu konuda) diye… Hakikat bilgisini inkar edenler için ise feci bir azap hazırlamıştır.
AL-U iMRAN 3-105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. işte bunlar için azim azap vardır.
AL-U iMRAN 3-106 O süreçte bazı vechler (bilinçler) parıldar (Hakk`ın nuru ile), bazı vechler kararır (benlik zulmetiyle)… Vechleri kararanlara (şöyle denir): “imanınızdan sonra inkara düştünüz ha! Hakikati inkarınız yüzünden varlığınızın sizde oluşturacağı azabı yaşayın.”
AL-U iMRAN 3-128 Hüküm vermek sana ait değil; dilerse tövbelerini kabul eder veya azap verir. Gerçekten onlar zalimlerdir.
AL-U iMRAN 3-129 Semalarda ve arzda ne varsa hepsi Allah`ındır (O`nun Esma`sının varlığıyla var ve kaimdirler). Dilediğine mağfiret eder, dilediğine (yaptıklarının karşılığı olarak) azap verir. Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
AL-U iMRAN 3-176 Hakikati inkarda yarışanlar seni üzmesinler. Kesinlikle onlar, Allah`a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara sonsuz gelecek sürecinde bir nasip vermemeyi diliyor (onun için böyleler). Onlar için azim azap vardır.
AL-U iMRAN 3-178 Hakikati inkar ederek yaşayanlar, kendilerine süre tanımamızın hayırlarına olduğunu sanmasınlar! Sadece suçlarını büyütmeleri için süre tanıyoruz (bu Allah`ın mekridir onlara). Onlara zilleti yaşatacak bir azap vardır.
AL-U iMRAN 3-181 Andolsun ki, Allah ; “Muhakkak Allah fakirdir, biz zenginleriz” diyenlerin sözünü algıladı. Dediklerini ve Hakk`ın muradına karşı Nebileri öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: “Tadın yakan azabı!”
AL-U iMRAN 3-182 Bu (azap) kendi ellerinizle oluşturduklarınızın sonucudur. Allah, kullarında hak etmediklerini açığa çıkarmak suretiyle zulümde bulunmaz!
AL-U iMRAN 3-188 O yaptıklarıyla mağrur olup, yapmadıkları ile övülmekten hoşlananları bir şey sanma! Onların azaptan kurtulacağını da sanma! Onlara feci bir azap vardır.
AL-U iMRAN 3-21 Allah`ın işaretlerindeki varlığını (Esma`sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkar edenlere, Hakk`ın muradına karşı Nebileri öldürenlere, insanlardan adl ile hükmedenleri öldürenlere gelince; onları feci bir azap ile müjdele!
AL-U iMRAN 3-4 Önceden insanlara bir Hüda (hakikate erdirici, doğru yolu gösterici) olarak. Furkan`ı da (Hak ile batılı, hayr ile şerr olanı ayırt eden) inzal etti. Muhakkak ki Allah`ın işaretlerindeki varlığını (Esma`sının açığa çıkışı olan işaretleri) örten, inkar edenler var ya, onlar için şiddetli bir azap vardır. Allah Aziz`dir, Züntikam`dır (yapılanın sonucunu acıma söz konusu olmaksızın yaşatan).
AL-U iMRAN 3-56 Fakat o hakikati inkar edenlere gelince; onlara hem dünyada hem de sonsuz gelecek sürecinde şiddetle azap yaşatacağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmaz.
AL-U iMRAN 3-77 Allah ahdini ve yeminlerini az bir değere satanlara gelince; onların sonsuz gelecek sürecinde hiçbir nasipleri yoktur. Allah (dıştaki bir tanrıdan değil, hakikatlerindeki Esma kuvvelerinin tahakkukundan söz edilmede) kıyamet sürecinde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlar için feci bir azap vardır.
AL-U iMRAN 3-88 Sonsuza dek bu şartlarda kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez ve onlarla ilgilenilmez.
AL-U iMRAN 3-91 Onlar ki hakikat bilgisini inkar ederler ve bu inkar ile ölürler; arz dolu altını olup da fidye olarak (kurtulmak için) vermeyi düşünse, bu asla kabul olmaz. Onlar için feci bir azap vardır ve kimse de onlara yardımcı olmaz.
ANKEBUT 29-10 insanlardan kimisi de vardır ki: “Amenna billah = iman ettik Esma`sıyla hakikatimiz olan Allah`a” dediği halde; Allah uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allah`ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: “Gerçekten biz sizinle beraberdik.” Allah, alemlerin sadırlarında (insanların içlerinde) olan şeyi (Esma`sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir?
ANKEBUT 29-21 Dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder… O`na dönüştürüleceksiniz (Hakikatinizin El Esma ül Hüsna olduğunu fark edeceksiniz)!
ANKEBUT 29-23 Allah`ın varlıklarındaki işaretlerini ve O`na kavuşmayı inkar edenler var ya, işte onlar Rahmetimden ümidi kesmişlerdir; işte onlar için feci bir azap vardır!
ANKEBUT 29-29 Muhakkak ki siz erkeklerle yatıp, (doğal üreme) yolu kesiyorsunuz; toplum içinde bunu yapıyorsunuz. (Lut`un) toplumunun cevabı şu oldu: “Eğer sözünde sadıksan, Allah azabını getir bize!”
ANKEBUT 29-34 Muhakkak ki biz şu bölge halkına, bozuk inançları dolayısıyla semadan bir azap inzal edeceğiz.
ANKEBUT 29-53 Eğer takdir edilmiş bir ömürleri olmasaydı, onlara azap elbette gelirdi! Onlar farkında değilken, kendilerine aniden, mutlaka gelecektir.
ANKEBUT 29-54 Azaplarını (ölümü) senden acele istiyorlar… Muhakkak ki Cehennem (el an) hakikat bilgisini inkar edenleri ihata etmiştir!
ANKEBUT 29-55 O süreçte, azap onların üstlerinden (bilinçlerini) ve ayaklarının altından (bedenlerini) bürür ve: “Yaptıklarınızın getirisini tadın!” der.
ARAF (A’RAF) 7-134 Üzerlerine bu azap geldiğinde: “Ey Musa! Sözleşmene dayanarak, bizim için Rabbine dua et… Şayet bu azabı bizden kaldırırsan, muhakkak ki sana iman edeceğiz ve mutlaka israiloğullarını seninle beraber göndereceğiz” dediler.
ARAF (A’RAF) 7-135 Kendilerine verdiğimiz mühlet sona erene kadar onlardan bu azabı kaldırdığımızda, bir de bakarsın ki onlar yine sözlerinden dönmüşler!
ARAF (A’RAF) 7-141 Hani (şunu da hatırlayın) sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık… (Hani onlar) azabın en kötüsünü size tattırıyorlardı; erkek çocuklarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı… işte bunda sizin için, Rabbiniz tarafından büyük deneme vardı.
ARAF (A’RAF) 7-156 Bize hem şu dünyada güzellik yaz hem sonsuz gelecek yaşamında… Doğrusu biz sana yöneldik… Buyurdu ki: “Azabımı, kime dilersem ona isabet ettiririm… Rahmetim her şeyi kapsar! Onu, korunanlara, zekatı verenlere ve işaretlerimizdeki hakikate iman edenlere yazacağım.”
ARAF (A’RAF) 7-162 Onlardan bilfiil zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka (söz) ile değiştirdiler… Bu yüzden zulümlerinin karşılığı olarak semadan azap irsal ettik.
ARAF (A’RAF) 7-164 Hani onlardan bir ümmet şöyle dedi: “Allah`ın kendilerini helak edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz?”… Dediler ki: “Rabbiniz indinde mesuliyetimiz kalksın diye; ayrıca belki onlar da korunurlar (diye).”
ARAF (A’RAF) 7-165 Kendilerine yapılan öğütleri unuttuklarında; kötülükten engellemeye çalışanları kurtardık; zulmedenleri ise yapmakta oldukları yanlış işler dolayısıyla, çetin bir azaba düşürdük!
ARAF (A’RAF) 7-167 Rabbin ilan edip bildirmiştir ki: “Kıyamet sürecine kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri mutlaka ba`sedecektir”… Muhakkak ki Rabbin, elbette Seri ül ikab`dır (işlenen suçun karşılığını anında oluşturan)… Muhakkak ki O elbette Gafur`dur, Rahim`dir.
ARAF (A’RAF) 7-38 Buyurdu: “Sizden önce geçmiş cinnden ve insten topluluklar arasında Nar`a (ateşe-radyasyona-yakıcı dalga boyu ortamına) dahil olun”… Her topluluk dahil oldukça, inancını paylaştığı yakınına lanet eder! Nihayet hepsi orada bir araya gelip birikince, sonrakiler öncekileri için: “Rabbimiz… işte bunlar bizi saptırdılar… Onlara Nar`dan (ateş-radyasyon) iki kat azap ver” derler… Buyurdu: “Hepsi için iki katı vardır, fakat bilmiyorsunuz.”
ARAF (A’RAF) 7-39 Öncekiler de sonrakilere: “Sizin bize bir üstünlüğünüz yok… Uygulamalarınızın getirisi olarak yaşayın azabı!” derler.
ARAF (A’RAF) 7-4 Nice şehirlerdeki toplulukları helak ettik; gece veya gündüz uykusu içindeyken, azabımız onlara geldi!
ARAF (A’RAF) 7-5 Azabımız onlara geldiğinde, onların seslenişleri: “Biz gerçekten zalimler imişiz” demekten başka bir şey olmadı.
ARAF (A’RAF) 7-59 Andolsun ki, Nuh`u halkına irsal ettik de: “Ey kavmim… Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı bir ilahınız yoktur… Muhakkak ki ben, size gelip çatacak azim sürecin azabından korkuyorum” dedi.
ARAF (A’RAF) 7-71 (Hud) dedi ki: “Gerçek ki Rabbinizden, üzerinize bir azap fırtınası ve gadab (şirk hali) oluşmuş bile! (Var olduklarına dair) Allah`ın hiçbir delil inzal etmediği; (sadece) sizin ve babalarınızın taktığı asılsız tanrı isimleri hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
ARAF (A’RAF) 7-73 Semud`a da kardeşleri Salih`i (irsal ettik)… (O da): “Ey halkım! Allah`a kulluk edin… O`nun gayrı bir ilahınız olamaz… Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi… işte şu Allah`ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allah`ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!”dedi.
ARAF (A’RAF) 7-77 (Derken) dişi deveyi vahşice boğazladılar, Rablerinin emrine itaattan çıktılar ve: “Ey Salih… Eğer Rasullerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.
ARAF (A’RAF) 7-84 Onların üzerine azabı bir yağmur gibi yağdırdık (volkan patlaması olduğu rivayet edilir)! Bir bak, suçluların sonu nasıl oldu!
ARAF (A’RAF) 7-97 O bölgelerin halkları, gecenin bir vakti uyurlarken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden eminler mi?
ARAF (A’RAF) 7-98 Yoksa o bölgelerin halkları, kuşluk vakti oynaşıp eğlenirlerken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden eminler mi?
BAKARA 2-10 Onların şuurlarında (hakikati hissetme merkezlerinde) sağlıklı düşünememe hali vardır; Allah da bunu arttırmıştır. Yalanladıkları hakikatleri yüzünden feci bir azap yaşayacaklardır.
BAKARA 2-104 Ey iman edenler, (Rasulullah`a) “raina” değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina kelimesini aksan ve vurgulama ile “ahmak” anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) “unzurna” deyin ve dinleyin. Kafirler (hakikati inkar edenler) için feci bir azap vardır.
BAKARA 2-114 insanları (Esma alemi indinde kişinin yokluğunu yaşaması olan) secde mahallerinde Allah zikrinden (ben yokum sadece Allah var demekten); (sen de varsın diyerek) alıkoyandan ve onların (saf kalplerin, benliğini ilah yaparak) harap olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Böyleleri oralara korka korka girmelidir. Onlar dünya yaşamında rezil olurlar (hakikati bilenler indinde)… Sonsuz gelecek sürecinde ise feci bir azap beklemektedir onları.
BAKARA 2-126 Hani İbrahim şöyle demişti: “Rabbim burasını emin bir mahal kıl ve ehlini (nefslerinin hakikati olarak) Allah`a ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenleri, yaptıklarının sonuçlarıyla rızıklandır.” (Rabbi) dedi: “Kim (hakikati) inkar ederse onu bile kısa bir zaman (dünya yaşamı) boyunca rızıklandırır, sonra da yanma azabına bırakırım.” O ne kötü gerçekle yüzleşmedir!
BAKARA 2-162 O lanetlerin sonuçlarını sonsuza dek yaşarlar. Bunun azabı asla hafifletilmez ve onlara mühlet (yanlışı düzeltme süreci) de verilmez.
BAKARA 2-165 insanlardan kimi de Allah dununda tapındıkları varlıklar edinip, onları Allah sevgisiyle (Allah`mışçasına) severler! iman edenler ise sevdiklerinin yalnızca Allah olduğunun şuurundadırlar (gayrına varlık vermezler). O (hakikati inkar ederek nefslerine) zulmedenler, bu yüzden azaba düşeceklerini gördüklerinde, alemlerden açığa çıkan kuvvetin yalnızca Allah`a ait olduğunu fark ederler, ama iş işten geçmiştir; keşke bunu önceden görebilselerdi… Allah Şedid ül Azab`dır (yapılan yanlışta ısrar edenlere sonucunu şiddetle yaşatandır)!
BAKARA 2-166 Kendilerine tabi olunanlar, tabi olanlardan, ortaya çıkacak azabı görüp uzaklaşmışlardır o zaman. Gerçeğin ortaya çıkmasıyla aralarındaki bağ da kopmuştur!
BAKARA 2-174 Onlar ki, Allah`ın Kitaptan inzal ettiğini (varlığın hakikati ve Sünnetullah bilgisi) gizleyip, onu (hakikatlerini) az bir paraya (dünyasal değere) satarlar; işte onlar batınlarını (içlerini-bilinç) ateşten (yakıcı) başka bir şeyle doldurmuş (yemiş) olmazlar. Kıyamet sürecinde Allah onlarla tekellüm etmez ve onları tezkiye etmez. Onlar için feci azap vardır.
BAKARA 2-175 işte bunlar BilHÜDA (nefslerinin hakikati olan Allah Esma`sına iman) karşılığında dalaleti (dışa yönelerek tanrı inancına sapmak); mağfiret (hakikatindeki Esma inancı getirisi olan bağışlanma) yerine azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar dayanıklı imişler!
BAKARA 2-178 Ey iman edenler, öldürme olaylarında kısas (eşitlik esasına dayalı uygulama) yazıldı üzerinize! Hürriyeti olana hür olan, köleliği yaşayana köle olan, dişiliği yaşayana da dişi kısas olur. Katil eğer öldürdüğünün kardeşi (veya varisi) tarafından (kısmen) affa uğrarsa, o takdirde örfe uyulmalı, (diyeti) ödenmelidir. Bu da Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra haddi aşarsa ona feci bir azap vardır.
BAKARA 2-284 Semalarda ve arzda ne varsa Allah`ındır (Esma`sının açığa çıkması için)… Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de Allah varlığınızdaki Hasib ismi özelliğiye size onun sonuçlarını yaşatır. Dilediğine mağfiret eder (örter), dilediğine de azap verir. Allah her şeye Kadir`dir.
BAKARA 2-39 Onlar ki bizim işaretlerimizi inkar edip yalanlarlar, işte onlar sonsuza dek ateş (azap) içindedirler.
BAKARA 2-49 Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık, ki size en kötü azabı yaşattırıyorlardı. Erkek çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Rabbinizin azametli bir belası içindeydiniz.
BAKARA 2-59 Ne var ki, onların arasındaki nefsine zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Bunun sonucu olarak biz de semâdan (beyindeki amigdala özelliklerinden) ricz (vehim, azaba sebep olacak fikirler) inzâl ettik.
BAKARA 2-7 Allah, onların hakikatlerinin kalplerinden (şuurlarında) açığa çıkışını algılamalarını kilitlemiştir; basiretleri perdelidir. Yaptıklarının sonucu olarak feci bir azabı hak etmişlerdir.
BAKARA 2-85 Halbuki siz birbirinizi öldürüyorsunuz, içinizden bir grubu yurtlarından çıkartıyorsunuz. Onlar aleyhine haksız yere düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Esir olup da geri getirilirlerse fidyelerini verip onları aranızdan çıkartıyorsunuz (oysa bu haramdı). Yoksa siz (Kitabın) hakikat bilgisinin bir kısmına iman edip bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların ereceği karşılık dünya yaşamında rezil olmaktır. Kıyamet sürecinde ise azabın en şiddetlisine düçar olurlar! Allah yaptıklarınızdan hakikatiniz olarak gafil değildir.
BAKARA 2-86 işte onlar sonsuz gelecekleri (içsel hakikat yaşamları) karşılığında dünya (bedensel arzu ve zevkler) hayatını satın almışlardır. Onların azabı hafifletilmez! Onlara yardım da edilmez.
BAKARA 2-96 Sen onları dünyalık yaşam hakkında insanların en hırslıları olarak bulursun! Bilfiil şirk içinde yaşayanlardan bile… Her biri bin yıl yaşamak ister! Oysa uzun ömür sürmeleri onları azaptan uzak tutmaz. Allah, hakikatleri olarak yaptıklarını değerlendirmektedir (Basir).
BÜRUC 85-10 Muhakkak ki, iman eden erkeklere ve iman eden kadınlara işkence yapıp, tövbe de etmeyenler var ya, onlar için cehennemin azabı vardır ve onlar için yakıcı azabı vardır.
CASiYE 45-10 Peşlerinde de cehennem! Kazandıkları (servet ve makam türü) şeyler de, Allah dununda edindikleri veliler de kendilerinden hiçbir azabı savamaz! Onlar için azim bir azap vardır.
CASiYE 45-11 işte hakikat rehberi! Rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkar edenlere gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır.
CASiYE 45-8 Kendisine bildirilirken, Allah işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder… Onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele!
CASiYE 45-9 işaretlerimizden bir şey ulaştığında, onları alaya alır! işte onlar içindir aşağılayıcı azap!
CiN 72-17 Onları, onunla denerdik ne oldukları açığa çıksın diye. Kim Rabbinin zikrinden (hatırlattığı Hakikatinden) yüz çevirirse, onu gittikçe şiddetlenen bir azaba sokar!
DUHAN 44-11 insanları kaplar! Bu feci bir azaptır (hakikatin fark edilip gereğinin uygulanmamış olması yüzünden)!
DUHAN 44-12 Rabbimiz! Azap veren halden bizi çıkar; doğrusu biz iman edenleriz (artık)!
DUHAN 44-15 Muhakkak ki biz o azabı birazcık açıp kaldırırız… (Ne var ki) siz eski halinize geri dönersiniz.
DUHAN 44-30 Andolsun ki israiloğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık…
DUHAN 44-48 Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!
DUHAN 44-56 Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur.
EN’AM 6-124 Onlara bir delil geldiğinde: “Allah Rasullerine verilenin benzeri bize verilmedikçe asla iman etmeyeceğiz” dediler… Allah, risaletini nerede açığa çıkaracağını en mükemmel bilendir! Suçlulara yaptıkları hilelerinden dolayı Allah indinden aşağılanma ve şiddetli azap yaşatılacaktır!
EN’AM 6-147 (Rasulüm) eğer seni yalanladılar ise de ki: “Rabbiniz, Vasi rahmet sahibidir… O`nun azabı suçlu toplumdan geri çevrilmez.”
EN’AM 6-148 Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz de babalarımız da şirk koşmazdık… Hiçbir şeyi de haram kılmazdık” diyecekler… Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki: “indinizde bize açıklayacağınız bir ilim var mı? Siz ancak zanna tabi oluyorsunuz… Siz ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorsunuz.”
EN’AM 6-15 De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, kesinlikle, azim sürecin azabından korkarım!”
EN’AM 6-157 Yahut: “Eğer bize de O BiLGi inzal olunsaydı, elbette onlardan daha fazla, hidayet olanı değerlendirirdik” demeyesiniz diye… Rabbinizden size apaçık deliller, hüda (hakikat bilgisi) ve rahmet gelmiştir… Allah`ın işaretlerindeki varlığını (Esma`sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir! işaretlerimizden yüz çevirenler, yüz çevirmelerinin sonucunu, azabın en kötüsü ile yaşayacaklar!
EN’AM 6-16 O süreçte kimden (azap) uzaklaştırılırsa, hakikaten Allah ona rahmet etmiştir! işte apaçık kurtuluş budur!
EN’AM 6-30 Rablerini müşahede sürecinde (hakikatlerindeki Esma kuvvelerini fark ettiklerinde) bir görsen! “işte, Hak bu değil miymiş!” dedi… “Evet, Rabbimizmiş!” dediler… “Öyle ise, hakikat bilgisini inkar eden olmanızdan dolayı şimdi tadın azabı!” buyurur.
EN’AM 6-40 De ki: “Ne halde olduğunuzun bilincinde misiniz? Eğer Allah azabı yahut o saat size gelse, Allah`ın gayrına mı yakarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz (söyleyin).”
EN’AM 6-42 Andolsun ki, senden önce de topluluklara (Rasul) irsal ettik… Belki boyun eğerek dua ederler diye onları azap ve hastalık ile yakaladık.
EN’AM 6-43 Bari azabımız onlara geldiğinde alçak gönüllülük ile yaklaşsalardı ya! Fakat kalpleri katılaştı (bilinçleri kilitlendi) ve şeytan da (vehimleri de) yaptıkları amelleri kendilerine süslü gösterdi.
EN’AM 6-47 De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer Allah azabı ansızın veya açıkça gelse, zalimler güruhundan başkası mı helak edilir?”
EN’AM 6-49 (Esma`nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizdeki hakikatleri yalanlayanlara gelince; onlar bozuk inançları dolayısıyla azabı tadacaklar!
EN’AM 6-65 De ki: “O, fevkinizden (gökten-derununuzdan) yahut ayaklarınızın altından (yeraltından-dıştan) size bir azap ba`sedip göndermeye ya da bölünmüş topluluklar halinde sizi birbirinize düşürüp, bazınızın şiddetini bazınıza tattırmaya Kadir`dir.” Bak nasıl türlü şekillerle anlatıyoruz işaretleri, derinliğine düşünüp anlasınlar diye.
EN’AM 6-70 Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hallerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki, bir nefs yaptıkları sonucu helake düşmesin! Onun Allah dunundan ne bir Veli`si ve ne de bir şefaatçisi olmaz… Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! işte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır… Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkar etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır.
EN’AM 6-72 Ve “Salatı ikame edin ve O`nun azabından korunun; O ki (sizi toplayacak), O`na haşrolunursunuz!
EN’AM 6-93 Allah üzerine yalan uyduran yahut kendisine bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu” diyen ve bir de “Allah`ın inzal ettiğinin misli ben de inzal edeceğim” diyenden daha zalim kimdir? Zalimleri, ölümün şiddetini yaşarken bir görsen! Melekler (kuvveler) de ellerini bast etmiş (yaymış) “Bilinç olarak ayrılın bedenden şimdi (ölümü, bedensiz kalmayı tattınız, yaşam devam ediyor)! Allah üzerine Hak olmayanı söylemeniz ve O`nun delillerine karşı benlik taslıyor olmanızdan dolayı, bugün aşağılanma azabı ile cezalandırılıyorsunuz.”
ENBiYA 21-42 De ki: “Gece ve gündüzünüzde, Rahman`dan (özündeki Rahmani hakikatin gereklerini yaşayamamanın sonucu olan azap halinden) sizi kim korur?”… Hayır, onlar Rablerinin zikrinden yüz çeviricilerdir!
ENBiYA 21-46 Yemin olsun, eğer onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunsa elbette: “Yazık bize! Doğrusu biz zalimlermişiz” derler.
ENFAL 8-14 işte size (suçunuzun sonucu); tadın onu! Hakikat bilgisini inkar edenler için bir de Nar (bir tür ateş ki, hem içsellikte hem dışsallıkla yakan) azabı vardır.
ENFAL 8-32 Hani, “Ey Allahım… Eğer bu senin indinden Hakk`ın kendisi ise, (o takdirde) gökten üstümüze taşlar yağdır! Yahut bize acı bir azap ver” demişlerdi.
ENFAL 8-33 Halbuki sen onların içindeyken Allah onlara azap vermezdi (sen alemlere rahmet olarak irsal edilmiştin)… Ayrıca, istiğfar edenler de varken, Allah onlara azap edici değildir.
ENFAL 8-34 Onlar Mescid-i Haram`dan (iman edenleri ziyaretten) engelledikleri halde, Allah onlara ne diye azap vermesin? (Üstteki ayetle bu çelişmez; orada toplumsal azaptan burada bireysel azaptan söz edilmekte…) (Hem) onlar, Onun (Mescid`in) velileri değillerdir… Onun velileri ancak korunanlardır… Ne var ki, onların çoğunluğu (Mescid-i Haram`ın ne olduğunu) bilmezler.
ENFAL 8-35 Onların el-Beyt`in (Beytullah`ın) indindeki (katındaki) salatları (yönelişleri), ıslık çalmak ve el çırpmak olandan (atalarının tapınma biçiminden) başka bir şey değildir… O halde gerçeği inkar etmenizden (küfrünüzden) ötürü tadın azabı!
ENFAL 8-50 Melaikeyi, hakikat bilgisini inkar edenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve “Tadın yakıp kavuran azabı” (diye) öldürürken bir görseydin!
ENFAL 8-68 Eğer Allah`ın bu konuda bir hükmü olmasaydı, aldığınız fidyeden elbette size acı azap dokunacaktı.
FATIR 35-10 Kim izzet diliyorsa, (öncelikle bilsin ki) izzet tümüyle Allah`ındır (kendini Allah`tan ayrı birim kabullenende yaşadığı şirk hali nedeniyle izzet olmaz)! Güzel, temiz yaratılmışlar O`na ulaşır! imanın gereği fiiller onu yükseltir… Kötülükleri mekr (hile) yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır… Bunların mekri boşa çıkar!
FATIR 35-36 Hakikat bilgisini inkar edenlere gelince, onlar için cehennemi yanış vardır… Ne onlara ölümle hükmedilir ki ölsünler ve ne de azaplarından hafifletilir… Her (hakikat bilgisine karşı) nankörlük edeni böylece cezalandırırız.
FATIR 35-7 Hakikat bilgisini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. iman edip imanının gereğini uygulayanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir karşılık vardır.
FECR 89-13 Bu sebeple Rabbin onların üzerine, azabın kamçısını indirdi.
FECR 89-25 Artık o süreçte, O`nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez!
FETiH 48-14 Semalar ve arzın mülkü Allah içindir! Dilediğini mağfiret eder (suçlu halini örter); dilediğini azaplandırır (bedenselliğinin getirisine terk eder)! Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
FETiH 48-16 Bedevilerden o geri bırakılanlara de ki: “Siz son derece güçlü, cengaver bir toplulukla savaşa davet olunacaksınız… Onlarla savaşırsınız yahut onlar islam olurlar. Eğer itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir… Fakat daha önce yüz çevirdiğiniz gibi gene döneklik yaparsanız, sizi feci bir azap ile azaplandırır.”
FETiH 48-17 Köre, topala ve hasta olana zorlama yoktur! Kim itaat ederse Allah ve Rasulüne, onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar… Kim de yüz çevirirse (Allah) onu feci bir azapla azaplandırır.
FETiH 48-6 Bir de Esma`sıyla hakikatleri olan Allah hakkında su-i zanda bulunan (O`nu tanrı yerine koyan) münafık (ikiyüzlü) erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara azabı yaşatması içindir! Zanları onların, devranın belası başlarında patlasın! Allah onlara gazap etmiş, onları lanetlemiş (inkarları sonucu hakikati yaşamaktan uzaklaştırmış); onlar için cehennem hazırlamıştır! Ne kötü dönüş yeridir!
FURKAN 25-13 Bağlanmış (çaresiz) olarak orada dar bir mekana atıldıklarında, “Yetiş ey ölüm!” diye haykırırlar (içine düştükleri acı azaptan tek kurtuluşun ölüm olduğunu fark ederler).
FURKAN 25-19 (Allah dunundakilere tapanlara): “işte söylediklerinizi gerçekten yalanladılar… Artık ne (azabı) kendinizden savmaya ve ne de yardım bulmaya gücünüz yetmez! Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap tattırırız.”
FURKAN 25-37 Nuh halkını da Rasulleri yalanladıklarında, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık… Zalimler için feci bir azap hazırladık.
FURKAN 25-42 Eğer onlar (ilahlarımız) üzerine dirençli olmasaydık, (Rasul) neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı… Azabı gördüklerinde, kimin yolunun sapmış olduğunu anlayacaklar.
FUSSiLET 41-16 Bu yüzden, dünya hayatında onlara rezillik-zillet azabını tattıralım diye, o bahtsız günler içinde, onların üzerine dondurucu bir rüzgar irsal ettik! Sonsuz gelecek yaşamının azabı elbette daha rezil-rüsva edicidir… Onlar yardımcı da bulamazlar!
FUSSiLET 41-17 Semud`a (Salih`in halkına) gelince, biz onlara hidayet ettik de onlar amalığı (körlüğü) sevip, hüdaya (hakikate) tercih ettiler… Bu halleri yüzünden kazandıkları ile horlayıcı-alçaltıcı azabın yıldırımı kendilerini yakaladı.
FUSSiLET 41-27 Andolsun ki o hakikat bilgisini inkar edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette onlara yaptıklarının en kötü sonuçlarını yaşatacağız!
FUSSiLET 41-43 (Ey Allah Rasulü!) Senden önceki Rasullere söylenmiş olandan başkası sana söylenmiyor! Muhakkak ki Rabbin hem bağışlayıcıdır hem de feci azap yaşatandır.
FUSSiLET 41-50 Andolsun ki eğer ona (insana), isabet etmiş bir sıkıntıdan sonra rahmetimizi tattırsak, elbette şöyle diyecektir: “Bu, benim hakkımdır… O Saat`in (kıyametin) olacağını da zannetmiyorum… Andolsun ki eğer Rabbime rücu ettirilirsem, zaten muhakkak ki O`nun indinde en güzeli benimdir!”… Andolsun ki hakikat bilgisini inkar edenlere yaptıkları şeyleri haber vereceğiz… Andolsun ki onlara ağır azaptan tattıracağız.
HAC 22-18 Görmedin mi ki Allah (O`dur ki), semalarda kim varsa ve arzda kim varsa; Güneş, Ay, Yıldızlar, Dağlar, Ağaçlar, Dabbeler (yürür canlılar) ve insanlardan birçoğu O`na secde etmede! Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur… Allah kimi hor-hakir kılarsa, artık onu yüceltecek yoktur… Muhakkak ki Allah dilediğini yapar. (. ayet secde ayetidir.)
HAC 22-2 Onu göreceğiniz süreçte, her emziren (besleyici) emzirdiklerini unutur, her hamile yükünü taşıdığını düşürür! insanları sarhoşlar olarak görürsün! (Oysa) onlar sarhoş değildirler. Fakat Allah azabı şiddetlidir.
HAC 22-22 (Hakikati fark etmeleri sonucu içinde bulundukları telafisi olmayan şartlardan) her çıkmak dilediklerinde, oraya iade olunurlar… “Yanmanın azabını tadın!” (denilir).
HAC 22-25 Muhakkak ki hakikat bilgisini inkar edenler; hem yerleşik olan hem de dışarıdan gelen insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram`dan ve Allah yolundan alıkoyanlardır… Kim orada hakikatin gereğine ters düşerek ve zulmederek yanlış yaparsa, ona elim azaptan tattırırız.
HAC 22-4 Onun (şeytan-kendini yalnızca beden sanma vehmi) hakkında: “Kim onun peşine takılırsa; muhakkak ki o, kişiyi saptırır ve onu alevli ateşin azabına yönlendirir” diye yazılmıştır.
HAC 22-47 Senden azabını acele istiyorlar… Allah vaadinden asla caymaz! Muhakkak ki Rabbinin indinde bir gün, size göre bin yıl gibidir! (Buradaki işaret insanın geçeceği vefat sonrasındaki yaşam boyutu algılamasınadır Allahu alem. Çünkü `Rabbinin` denerek, kişinin esma bileşimi algılamasının getirisi olan bilinç boyutu algılamasına atıf yapılmaktadır. işaret Rabb-ül alemine göre değildir. A.H.)
HAC 22-55 Hakikat bilgisini inkar edenler ise, kendilerine ansızın ölüm gelinceye kadar yahut umutların boşa çıkacağı sürecin azabı gelinceye kadar, O`ndan (Teklik`ten) şüphe içinde kalmaya devam edecek…
HAC 22-57 Hakikat bilgisini inkar edenler ve delillerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için aşağılayıp, zilleti yaşatan azap vardır.
HAC 22-9 Allah yolundan saptırmak için, hakikate sırtını döner! Dünyada onun için rezillik vardır! Kıyamet sürecinde de ona korkunç yanmanın azabını tattırırız!
HADiD 57-13 O gün ikiyüzlü (münafık) erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, iman edenlere: “Bizi bekleyin ki nurunuzdan yararlanalım” der! “Geriye dönün de bir nur araştırın” denildi. Derken aralarına kapısı olan bir sur (geçilmez perde) çekilir ki, onun batını (iç alemi) içinde rahmet vardır, onun zahiri azap tarafındandır.
HADiD 57-20 iyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır! (Bunlar) şu misaldeki gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar ama sonra bakarsın ki o yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi! Sonsuz gelecek yaşamda ise ya şiddetli bir azap veya Allah`tan bir mağfiret ve Rıdvan vardır. Dünya hayatı nesneleri, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir.
HAŞR 59-15 (Bu Yahudilerin misali) kendilerinden yakın (zaman) önce (Bedir`de) işlerinin vebalini tatmış ve kendileri için (sonsuz gelecekte) feci bir azap olan kimselerin meseli gibidir.
HAŞR 59-3 Eğer Allah onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır.
HAŞR 59-4 Çünkü onlar, kendilerini kopardılar Allah`tan ve Rasulünden! Kim Allah`a bağını kopartır (hakikati olan Esma özelliklerini-ruhunu-şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkar ederse, kendini toprak olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allah Şedid ül ikab`dır (azabı çok şiddetlidir)!
HUD 11-103 Muhakkak ki bunda, gelecekteki yaşam azabından korkan için elbette bir işaret vardır… işte bu, tüm insanların bir arada olduğu bir süreçtir! işte bu, kendisinde hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir süreçtir!
HUD 11-106 Şaki olanlar, Nar`dadırlar… Onlar orada (azaptan) hırlayarak ve inleyerek soluk alırlar!
HUD 11-20 Onlar arzda aciz bırakıcılar olmadılar (Sünnetulah`ı geçersiz kılamazlar; herkes yaptığının sonucunu kesinlikle yaşayacaktır)… Onların Allah dununda velileri de yoktur… Onlara azap kat kat olur… (Zira onlar) algılayamadılar ve basiretleriyle değerlendiremediler.
HUD 11-26 Allah`tan başkasına tapınmayın… Gerçekten ben ulaşacağınız acı bir günün azabından korkarım (dedi).
HUD 11-3 (Yanlış ve kusurlarınız için) bağışlanma isteyin Rabbinizden! Sonra O`na tövbe edin ki, ömrünüz tamamlanana kadar sizi güzel bir şekilde yaşatıp, her erdemli kişiye lütfunu (ilim ve irfanlarının hak ettiğini) versin… Eğer yüz çevirirseniz, sizin için o büyük sürecin azabından korkarım.
HUD 11-39 Bugünkü alçaltıcı azabın kime geleceğini; (gelecekteki) kalıcı azabın da kime ineceğini yakında bileceksiniz.
HUD 11-48 Ey Nuh… Sana ve seninle beraber olanlardan oluşacak halklara bizden Selam ve bereketlerle in… Biz onları yararlandıracağız, sonra da onlara bizden (hakikatindeki Esma manası sonucu olarak, derunundan gelen bir yolla) acı azap yaşatılır denildi.
HUD 11-58 Hükmümüz oluştuğunda Hud`u ve onunla beraber iman etmişleri rahmetimizle kurtardık… Onları ağır bir azaptan kurtardık.
HUD 11-64 Ey kavmim! işte size bir işaret, Allah`ın (kendi halinde) dişi devesi… Onu bırakın Allah arzında yesin… Ona kötü amaçla dokunmayın… Yoksa yakın bir azap sizi yakalar.
HUD 11-76 (Melekler): “Ya İbrahim! Tartışmaktan vazgeç! Rabbinin hükmü kesin gelmiştir! Muhakkak ki onlara reddolunmayacak bir azap ulaşacaktır!”
HUD 11-8 Andolsun ki, eğer azabı onlardan belirli bir süre ertelesek; kesinlikle: “Onu tutan nedir?” derler… Kesin olarak bilin ki! Onlara geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir! Alay etmekte oldukları şey her yönden onları kuşatmıştır.
HUD 11-84 Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsal ettik)… Dedi ki: “Ey halkım… Allah`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “Hu”! Ölçmeyi ve tartmayı noksan yapmayın… Sizin için hayrın nerede olduğunu görüyorum… Sizi kaplayacak bir azap sürecinden korkuyorum.”
HUD 11-93 Ey halkım… Makamınız üzere işinize devam edin. Muhakkak ki ben de işimi yapıyorum. Aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında göreceksiniz… Gözetleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber Rakib`im.
HiCR 15-50 Muhakkak ki azabım (Ben`den ayrı düşmenin yaşatacağı azap), en acı azap odur!
HiCR 15-63 Dediler ki: “Bilakis, biz sana onların şüpheli oldukları bir konuda (yaptıklarının sonucu azap) getirdik.”
KAF 50-14 Ashab-ı Eyke ve Tubba kavmi de (yalanladı)… Hepsi Rasulleri yalanladı da bu yüzden duyurulan azabım hak oldu.
KAF 50-26 O ki, Allah yanı sıra başka tanrı oluşturdu! Artık atın onu şiddetli azabın içine!
KAF 50-45 Biz, onlarda olarak, neler söylediklerini daha iyi biliriz! Sen onlar üzerinde zorla yaptırıcı değilsin! Azap uyarımdan korkana, Kur`an olarak (hakikati) hatırlat!
KALEM 68-33 işte böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer bilselerdi.
KAMER 54-16 Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
KAMER 54-18 Ad da yalanladı! (Peki) benim azabım ve uyarmalarım nasıl oldu?
KAMER 54-21 Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
KAMER 54-30 Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
KAMER 54-37 Andolsun ki Onun (Lut`un) konuklarından (şehvetle) zevk almak istediler de bu yüzden (görüşlerini) tam bir körlüğe soktuk! “Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!”
KAMER 54-38 Andolsun ki yerini bulmuş azap onlara sabahleyin bastırdı.
KAMER 54-39 Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!
KAMER 54-46 Hayır, onların azapla buluşma zamanı O Saat`tir (ölüm)! O saat, (savaş yenilgisinden) daha şiddetli ve daha acıdır.
KASAS 28-64 Denildi ki: “Ortaklarınızı çağırın!” Bunun üzerine onları çağırdılar… (Fakat çağırılanlar) kendilerine cevap vermediler ve azabı gördüler! Onlar doğru yolu bulsalardı!
KEHF 18-55 Kendilerine hakikate giden yola kılavuzluk edecek olan (Rasul) geldiği halde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten alıkoyan engel; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine de gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemekten başka ne olabilir ki!
KEHF 18-58 Rabbin Gafur ve zür Rahmettir (Rahmet sahibi)! Eğer kazandıklarının sonuçlarını hemen yaşatmayı dilemiş olsaydı, elbette azabı (vefat ettirmeyi) çabuklaştırırdı! Ancak onlar için vadedilen bir zaman vardır ki, ona ulaşmamaları mümkün değildir.
KEHF 18-86 Ta Güneş`in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu… (Bir de) o bölgede bir toplum buldu! Dedik: “Ey Zül-Karneyn! ister (onlara) azap edersin; ister haklarında bir güzellik oluşturursun.”
KEHF 18-87 (Zül-Karneyn) dedi ki: “Zulmedene azap edeceğiz… Sonra Rabbine döndürülecek; böylece (Rabbi) ona tarifi mümkün olmayan bir azap yaşatacak.”
LOKMAN 31-21 Onlara: “Allah`ın inzal ettiğine tabi olun” denildiğinde: “Hayır, atalarımız ne yaptıysa biz de ona tabiyiz” dediler… Şeytan kendilerini alevli ateşin azabına çağırırsa da mı?
LOKMAN 31-24 Kısa süre dünya zevkini yaşarlar… Sonra onları, ağır-şiddetli bir azabı yaşamaya mecbur ederiz.
LOKMAN 31-6 insanlardan kimi de vardır ki ilme dayanmayan bir şekilde, Allah yolundan (insanları) saptırmak için işin laf yanını satın alır ve onu eğlence (keyif aracı) edinir. işte bunlar için hor-hakir edici bir azap vardır.
LOKMAN 31-7 Ona işaretlerimiz bildirildiğinde, sanki onları işitmemiş, sanki iki kulağında ağır işitme varmış gibi (duymazlıktan gelerek), benlikle yüz çevirir… Onu feci bir azapla müjdele!
MAiDE 5-115 Allah buyurdu ki: “Kesinlikle Ben, onu size inzal edeceğim… Bundan sonra sizden kim hakikati inkar ederse, Ben ona öyle azap edeceğim ki, alemlerden hiçbirine böyle azap vermedim!”
MAiDE 5-118 Eğer onları azaplandırırsan, elbette onlar senin kullarındır! Eğer onları bağışlarsan muhakkak ki sensin Aziz, Hakim olan, sen!
MAiDE 5-18 Yahudi ve Nasara: “Biz Allah`ın oğulları ve O`nun sevdikleriyiz” dediler… De ki: “Öyle ise sizi niçin suçlarınız yüzünden azaplandırıyor?”… Hayır, siz de O`nun yarattığı bir beşersiniz… Dilediğini mağfiret eder, dilediğine azap eder… Semaların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü Allah içindir… Dönüş O`nadır!
MAiDE 5-33 Allah ve O`nun Rasulü ile savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkartmak için uğraşanların yaptığının karşılığı; öldürülmeleri yahut asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut hapsedilmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir… Sonsuz gelecek sürecinde ise onlara azim bir azap vardır.
MAiDE 5-36 Hakikati inkar edenlere gelince; eğer yeryüzünde bulunanların hepsi ve bir o kadarı da beraber onların olsa da kıyamet sürecinin azabından kurtulmak için onu fidye verseler, onlardan bu asla kabul edilmez! Onlar için üzücü azap vardır.
MAiDE 5-37 Ateşten çıkmak isterler ama oradan dışarı çıkamazlar… Onlar için daimi bir azap vardır!
MAiDE 5-38 Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesin; yaptıklarına karşılık ve Allah`tan ibret verici bir azap olarak! Allah Aziz`dir, Hakim`dir.
MAiDE 5-40 Semalar ve arzın mülkü Allah içindir (hakikatini), bilmedin mi? Dilediğini azaplandırır ve dilediğini bağışlar! Allah her şeye Kadir`dir.
MAiDE 5-41 Ey Rasul! Kalpleriyle (şuurlu olarak-anlamını hissedip yaşayarak) iman etmedikleri halde, ağızlarıyla “iman ettik” diyenlerden küfürde koşuşanlar, seni mahzun etmesin… Yahudi olanlardan öylesi var ki, yalan uydurmak için dinleyen veya sana gelmemiş bir topluluk adına (aracı olarak) dinleyendir… Yerli yerince söylenen Kelimeleri tahrif ederek, “Size şu verilirse alın, eğer o verilmez (Allah hükmü ile hükmedilir) ise sakın yanaşmayın” derler… Allah bir kimsenin dalaletini dilerse, artık onun için sen Allah`tan bir şey bekleyemezsin… işte onlar, Allah`ın kalplerini arındırmayı dilemediği kimselerdir… Dünyada onlar için rezillik vardır… Sonsuz gelecek sürecinde de onlar için çok büyük azap vardır.
MAiDE 5-73 Andolsun ki: “Allah, üç`ün üçüncüsüdür” diyenler de hakikati inkar edenlerden olmuşlardır! Tanrısallık kavramı geçersizdir, Uluhiyet sahibi TEK`tir!.. Söylemekte olduklarından vazgeçmezler ise, onlardan hakikati inkar edenler, elbette acı veren azabı yaşayacaklardır!
MAiDE 5-94 Ey iman edenler… Allah sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şey ile dener; ki bil-gayb (gaybları olan) O`ndan korkan kim, bilinsin! Artık bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için acı verici azap vardır.
MEARiC 70-1 Sorgulayan, gerçekleşecek azabını sordu!
MEARiC 70-11 Birbirlerine gösterilirken insanlar… Suçlular, o sürecin azabından kendini kurtarmak için oğullarını fidye olarak (ateşe) vermeyi düşünür…
MEARiC 70-2 Hakikat bilgisini inkar edenler içindir (azap olan ölüm)! Onu savacak yoktur.
MEARiC 70-27 Onlar ki, Rablerinin azabından endişe duyanlardır.
MEARiC 70-28 Muhakkak ki Rablerinin azabına karşı güvenceleri yoktur!
MEARiC 70-6 Muhakkak ki onlar onu (azap günü olan ölümü) uzak görüyorlar!
MERYEM 19-45 Ey babacığım… Ben, sana Rahman`dan bir azap dokunmasından, böylece (gelecek yaşamda da) şeytanın dostu (bedensellik sınırları içinde kalmış) olmandan korkarım.
MERYEM 19-75 De ki: “Kim dalalette ise, Rahman ona mühletini uzatsın! Nihayet kendilerine vadolunanı -azabı veya o saati (ölümü veya kıyametin kopuşunu)- görecekleri zaman, kim daha şerrli ve ordusu itibarıyla kim daha zayıf, anlayacaklar!”
MERYEM 19-79 Hayır! Biz onun söylediğini kaydedeceğiz ve onun için azabını, uzattıkça uzatacağız.
MU’MiNUN 23-104 Onların vechlerini o ateş yalar… Onların suratları orada azapla gerilip dişleri öne fırlar!
MU’MiNUN 23-64 Nihayet onların pişmanlıktan doğan itirafları içinde azaplarıyla yakaladığımızda, hemen yalvara-yakara feryat ederler.
MU’MiNUN 23-76 Andolsun ki onları azap ile yakaladık… Rablerine boyun eğmediler ve yakarmadılar!
MU’MiNUN 23-77 Nihayet üzerlerine şiddetli bir azap sahibi bir kapı açtığımızda, birdenbire o azabın içinde ümitsiz kalıverirler.
MUHAMMED 47-4 (Savaşta) hakikat bilgisini inkar edenlerle karşılaştığınızda, boyunlarını vurmaya bakın! Nihayet onlara ağır bastığınızda, bağı takviye edin (esir alıp bağlayın)! Ondan sonra yapılacak olan, lütfen karşılıksız salıvermek ya da fidye mukabilinde bırakmaktır! Harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar! işte bu! Eğer Allah dileseydi, elbette onlara yaptıkları suçun sonucunu (azap yollu) yaşatırdı! Fakat bazınızı, bazınızda olarak denemek için (savaşı koydu)… Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların yaptıkları asla boşa çıkartılmaz!
MÜ’MiN – MUMIN 40-28 Firavun ailesinden olup o ana kadar imanını açıklamamış bir adam dedi ki: “Rabbim Allah`tır, dediği için mi bir adamı öldürüyorsunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık delillerle gelmiştir… Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir… Şayet doğru söyleyen ise, sizi uyardığı azap size isabet eder! Muhakkak ki Allah, (hakikat sermayesini) israf eden, çok yalancı kimseye hidayet etmez.”
MÜ’MiN – MUMIN 40-45 Nihayet Allah onu (o imanlı adamı, Firavun ehlinin) yaptıkları mekrin kötülüklerinden korudu… al-i Firavun`u ise azabın kötüsü kuşattı.
MÜ’MiN – MUMIN 40-46 (O kötü azap) Nar`dır! Sabah-akşam ona arz olunurlar… O saatin geldiği süreçte de: “al-i Firavun`u azabın en şiddetlisine sokun!” (denilir).
MÜ’MiN – MUMIN 40-49 Nar`ın (ateşin-radyasyon okyanusunun) içinde olanlar, cehennem bekçilerine dedi ki: “Rabbinize yalvarın, azabı bir gün (olsun) bizden hafifletsin!”
MÜ’MiN – MUMIN 40-7 Arş`ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunan (şuurlu) kuvveler (Allah kudretinin açığa çıkış mahalleri) Rablerinin Hamdı olarak (Hamid Esma`sı açığa çıkışı ile) tespih ederler; O`na (hakikatleri olarak) iman ederler ve iman edenler için (hakikatlerinin gereğini yaşayamamaları-hakkını verememeleri yüzünden) mağfiret isterler! “Rabbimiz, rahmet ve ilminle her şeyi kapsamışsın… Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları mağfiret et ve onları yanma azabından koru!”
MÜCADELE 58-15 Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır… Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür!
MÜCADELE 58-16 Yeminlerini kalkan edindiler de Allah yolundan alıkoydular… Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
MÜCADELE 58-4 Kim (azat edilecek bir köleye imkan) bulamazsa, o takdirde (karısı ile) ilişki kurmalarından önce birbirini izleyen iki (kameri) ay oruç tutmalıdır! Kim (bu kefaret orucuna) muktedir olamazsa, altmış yoksulu doyurmalıdır… Bu (hükümler), Esma`sıyla hakikatiniz olan Allah`a ve Rasulüne imanı yaşamanız içindir; bunlar Allah`ın koyduğu sınırlardır! Hakikat bilgisini inkar edenler için feci bir azap vardır.
MÜCADELE 58-5 Muhakkak ki Allah ve O`nun Rasulüne zıtlaşanlar, kendilerinden öncekilerin aşağılandıkları gibi aşağılandılar! Halbuki gerçekten apaçık işaretler inzal ettik… Hakikat bilgisini inkar edenler için aşağılayıp rezil duruma düşürücü bir azap vardır.
MÜLK 67-28 De ki: “Bir düşünün! Allah beni ve benimle beraber olanları helak etse ya da bize rahmet etse; hakikat bilgisini inkar edenleri feci bir azaptan kim kurtarır?”
MÜLK 67-5 Andolsun ki dünyanın (düşünce) semasını, aydınlatıcılar (hakikat bilgileriyle) olarak donattık! Onları meydana getirdik ki, şeytanları (şeytani fikirleri) taşlayıp uzaklaştırmaları için! Onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.
MÜLK 67-6 Hakikatlerini oluşturan Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır! Ne kötü dönüş yeridir o!
MÜZZEMMiL 73-12 Muhakkak ki bizim yanımızda enkal (güçlü bağlar, zincirler) ve cahim (cehennem, yakıcı ateş) vardır. NOT: Ünlü Kur`an yorumcusu imam Razi, gelecek yaşamdaki azabın bu sembolizmini izah ederken şunları söyler: “Bu dört durum, kişinin hayattayken yaptıklarının ruhi sonuçları olarak görülebilir. “Ağır prangalar”, ruhun önceki maddi ilgilerine ve bedeni zevklerine mahkumiyetinin devam etmesinin bir sembolüdür. Bunların gerçekleşmesinin imkansız hale geldiği o gün, bu prangalar ve zincirler, yeniden dirilen insan kişiliğini (nefs) yücelik ve safiyet katına çıkmaktan alıkoyar. Ardından, bu ruhi prangalar “ruhi ateşlere” sebebiyet verir; çünkü kişinin beden zevklerine güçlü bir eğilim duyması, onlara erişmenin imkansızlığı ile birleştiğinde, ruhi olarak şiddetli bir “yanıp tutuşma” duygusu oluşturur, “yakıcı alev” in (cahim) anlamı budur. Günahkar, bu durumda, arzuladığı şeylerden kopmanın acısını ve yoksunluğun boğucu baskısını boğazında hisseder; bu da “boğaza takılan yiyecek” ifadesinin karşılığıdır. Ve sonunda, bu şartlardan dolayı, Allah`ın nuruyla aydınlanmaktan ve kutsanmış kişilerle bir arada olmaktan yoksun kalır; “şiddetli azap” ifadesinin anlamı budur. Ama yine de bilin ki, Kuran`ın bu ayetlerinin anlamının bu söylediklerimden ibaret olduğunu iddia ediyor değilim…”
MÜZZEMMiL 73-13 Boğazda tıkanan gıda ve feci bir azap!
NAHL 16-104 Muhakkak ki Allah, kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenleri, hakikate erdirmez… Onlara acı bir azap vardır.
NAHL 16-113 Andolsun ki onlara kendilerinden bir Rasul geldi de Onu yalanladılar! Zalimler oldukları halde, azap kendilerini yakaladı.
NAHL 16-117 Az bir faydalanma (yüzünden)!.. Onlara (gelecekte) acı bir azap vardır.
NAHL 16-126 Şayet kötülüğün sonucunu yaşatacaksanız, size yapılan azabın benzeri ile sonucunu yaşatın… Eğer sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.
NAHL 16-26 Onlardan öncekiler mekr yaptı… Allah, onların binalarına temellerinden geldi! Tavan, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkında olmadıkları taraftan geldi (umulmadık noktadan girip, umulmadık yerden yıktı)!
NAHL 16-33 (Onlar iman etmek için) ille meleklerin gelmesini (fiziki ölüm) yahut Rabbinin hükmünün (bir azabın) gelmesini mi bekliyorlar?.. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı! Allah onlara zulmetmedi; onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
NAHL 16-45 Kötülükleri yapmak için planlayıp tuzak kuranlar, Allah`ın kendilerini arza batırmayacağından yahut fark edemedikleri bir taraftan kendilerine azap gelmeyeceğinden emin mi oldular?
NAHL 16-63 Tallahi… Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsal ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasullerin bildirdiklerini inkar ettiler)! O (şeytan-vehim) bugün (de) onların velisidir… Onlar için acı bir azap vardır.
NAHL 16-85 Zulmedenler azapla karşılaştıklarında, kendilerine hafifletilmez ve onlara bakılmaz.
NAHL 16-88 Hakikat bilgisini inkar edenleri ve (insanları) Allah yolundan alıkoyanları; bozgunculukları dolayısıyla, azabın ötesinde bir azap ile kat kat cezalandıracağız.
NAHL 16-94 Yeminlerinizi aranızda aldatma aracı olarak kullanmayın! (Aksi takdirde, islam`da) sağlamca yer almışken ayağınız kayar ve Allah yolundan saptığınız için kötülüğü tadarsınız… Sizin için çok büyük azap oluşur.
NAZiAT 79-25 Bunun üzerine Allah, onu sonsuz yaşam boyutunun ve öndekinin (dünyanın) ibret verici azabı ile yakaladı.
NEBE 78-30 O halde tadın; size azaptan başka bir şeyi asla artırmayacağız!
NEBE 78-40 Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkar eden de şöyle der “Keşke toprak olsaydım!”
NEML 27-21 (Ya) bana kayboluşunun güçlü bir gerekçesini gösterecek ya da ben ona azap çektireceğim veya öldüreceğim.
NEML 27-5 işte bunlar var ya, azabın kötüsü onlaradır! Gelecekteki yaşamda da en çok hüsrana uğrayacak olanlar onlardır!
NUH 71-1 Muhakkak ki biz Nuh`u: “Kendilerine feci bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye, halkına irsal ettik.
NUR 24-11 Muhakkak ki zina iftirasıyla gelenler (Hz. Ayşe r.a.a iftira eden münafıklar) sizden sırf o çirkin itham için bir araya gelen bir gruptur! Onu (iftirayı) sizin için bir şerr sanmayın! Bilakis o sizin için bir hayırdır… Onlardan her bir kişinin o suçtan kazandığı kendisinindir. Onlardan suçun büyüğünü üstlenen elebaşına gelince, onun için çok büyük azap vardır.
NUR 24-14 Eğer dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde Allah`ın fazlı ve O`nun rahmeti üzerinizde olmasaydı, attığınız iftira yüzünden kesinlikle çok büyük azap dokunurdu.
NUR 24-19 iman edenler arasında çirkin söylentilerin yayılmasını sevenler var ya, onlar için dünyada da sonsuz gelecek süreçte de elim bir azap vardır… Allah bilir, siz bilmezsiniz.
NUR 24-2 Zina (evlilik dışı ilişki) yaşayan dişi ile zina eden erkek(e gelince)… Her birine yüz değnek vurun! Eğer Esma`sıyla hakikatiniz olan Allah`a ve sonsuz gelecek yaşam sürecine iman etmiş iseniz, Allah`ın Dininde (sisteminde) o ikisi ile ilgili acıma sizi engellemesin (bilakis bu ceza onlara rahmet ve sevginin sonucudur)… iman edenlerden bir kısmı da o ikisinin azabına şahit olsun.
NUR 24-23 Kozasında yaşayıp hakikat bilgisi olmayan, iman eden iffetli kadınlara iftira atanlar, muhakkak dünyada da sonsuz gelecekte de lanetlenmişlerdir… Onlar için çok büyük bir azap vardır.
NUR 24-63 Rasulün davetini, aranızda, bazınızın bazınıza çağırması gibi kabul etmeyin. Allah sizden, birbirinin arkasına gizlenip, gizlice sıvışarak gidenleri bilir… Artık O`nun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir belanın isabet etmesinden yahut acı bir azabın isabet etmesinden korksunlar!
NiSA 4-102 (Rasulüm, korkulu bir durumdayken) onların içlerinde olup da onlara salatı ikame ettirdiğinde, onlardan bir grup seninle beraber silahları da yanlarında olarak namaza dursun… Secde ettiklerinde (diğerleri) sizin arkanızda (koruyucu) olsunlar… (Sonra) salatı eda etmemiş diğer grup gelsin, seninle birlikte salatı ikame etsin… (Onlar da) tedbirlerini ve silahlarını alsınlar… O hakikat inkarcıları arzu ederler ki, keşke siz silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olsanız da, ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan dolayı bir sıkıntı varsa yahut hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur… (Bununla beraber) tedbirinizi alın… Muhakkak ki Allah, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
NiSA 4-138 ikiyüzlüleri (münafıkları) müjdele, yaşayacakları feci bir azap ile!
NiSA 4-14 Kim de Allah ve Rasulüne isyan eder, haddi aşarsa, onu da sonsuza dek kalmak üzere ateşe sokar. Onun için alçaltıcı azap vardır.
NiSA 4-147 Eğer şükrederseniz ve iman ederseniz Allah size niye azap etsin! Allah Şakir`dir, Alim`dir.
NiSA 4-151 işte onlar gerçeği tümüyle inkar edenlerin ta kendileridir. Hakikati inkar edenler için aşağılayıcı bir azap hazırladık.
NiSA 4-161 Yasaklandığı halde riba almaları ve insanların mallarını haksız olarak yemeleri dolayısıyla idi (bu haram). Hakikati inkarı sürdürenler için feci azap hazırladık!
NiSA 4-173 iman edip imanının gereğini uygulayanlara gelince, (O) onlara ecirlerini tam verecek ve fazlından onları artıracaktır… Kulluktan kaçınıp ve benliklerini kabartanlara gelince, onlara feci bir azap ile azap edecektir… Kendileri için Allah dununda bir veli ve nasir de bulamazlar.
NiSA 4-18 Yoksa hayatı kötülük yapmakla geçip de, ölüm anı gelince “işte şimdi tövbe ettim” diyenin tövbesi yoktur! Hakikati inkar ederek yaşayıp, son nefeste tövbe edenlere de yoktur! işte onlar için feci azap hazırlamışızdır.
NiSA 4-25 Sizden, iman eden hür kadınlarla evlenme imkanına sahip olmayanlar, malik olduğunuz iman eden genç kızlarınızdan (nikahlasın)… Allah sizin imanınızı (hakikatinizde olarak) bilir… Birbirinizdensiniz… Onları, sahiplerinin izniyle nikahlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak durarak, iffetli kadınlar olmaları halinde, örf üzere (mehrlerini) verin… Evliliğe geçtikten sonra eğer bir fuhuş yaparlarsa, (o takdirde) hür kadınlara tatbik edilen azabın yarısı onlara verilir… Bu (cariyeler ile evlenme yolu), sizden suç işlemekten korkan kimse içindir… Şartlara dayanmanız, sizin için daha hayırlıdır… Allah Gafur`dur, Rahim`dir.
NiSA 4-37 Onlar hem cimridirler hem de insanların cimrilik yapmalarını emrederler ve Allah`ın fazlından onlara verdiklerini gizlerler. Hakikati inkar edenler için aşağılatıcı azap hazırladık.
NiSA 4-56 Muhakkak ki (Esma`nın açığa çıkışı olan hakikatlerindeki) işaretlerimizi inkar edenleri, ateşte yakacağız. Azabı daha fazla hissetmeleri için derileri (dışsal bağlılıkları dolayısıyla) yandıkça yerine yeni deriler (dışsallıklar) oluşturacağız. Muhakkak ki Allah Aziz`dir, Hakim`dir.
RA’D – RAD 13-18 Rablerine icabet edenlere (hakikatlerine yönelenlere) Hüsna (cennet-varlıklarındaki Esma kuvvelerinin açığa çıkış güzelliklerini yaşamak) vardır… O`na icabet etmeyenlere gelince, eğer ki arzdakilerin tamamı ve onunla beraber bir misli daha onların olsa elbette (Bi-)onu fidye verirlerdi (yaşayacakları mahrumiyet azabından kurtulmak için)… işte yaşam muhasebesi sonucunun en kötüsü onlar içindir… Onların barınakları Cehennem`dir… Ne kötü yataktır o!
RA’D – RAD 13-32 Andolsun, senden önceki Rasuller ile de alay edilmiştir… Ben o hakikat bilgisini inkar edenlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım… Yaptıklarının sonucu olarak oluşan azap nasılmış!
RA’D – RAD 13-34 Onlara dünya yaşamında bir azap vardır… Gelecek (yaşam) azabı ise elbette daha çilelidir! Onları Allah`tan koruyucu da yoktur.
RUM 30-16 Hakikat bilgisini inkar edenler ve varlıklarındaki işaretlerimizi ve sonsuz gelecek yaşama kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar da (o malum) azabın içinde zorunlu kalırlar!
SAD 38-26 Ey Davud! Doğrusu biz seni (insan olman hasebiyle) arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar arasında Hak olarak hükmet ve hevaya (Hakkani olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu seni Allah yolundan saptırır… Allah yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap vardır.
SAD 38-41 Kulumuz Eyyub`u da zikret (hatırla)… Hani Rabbine: “Muhakkak ki şeytan (beden olma fikri) bana bitkinlik ve azap yaşattı” diye nida etti.
SAD 38-61 Dediler ki: “Rabbimiz! Bunu bize kim önermişse, onun yanma azabını bir kat daha arttır.”
SAD 38-8 Hem Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O`na mı inzal olundu?… Hayır! Onlar Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren) azabımı (ölümü) henüz tatmadılar!
SAFF 61-10 Ey iman edenler… Size, sizi feci bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim!
SAFFAT 37-176 Azabımızın varlıklarında açığa çıkışını (ölümü) acele mi istiyorlar? (Ölüm, hakikati inkar eden için azabın başlaması, iman eden içinse rahmete ermektir.)
SAFFAT 37-31 işte sonunda Rabbimizin bildirisi gerçekleşti! Doğrusu (şimdi) biz (azabı) tadıcılarız.
SAFFAT 37-33 Muhakkak ki onlar, o süreçte azapta ortak olanlardır.
SAFFAT 37-38 Muhakkak ki siz o feci azabı tadıcılarsınız!
SAFFAT 37-40 Allah`ın ihlasa (samimiyete, safiyete) erdirilmiş kulları (azaptan) müstesna.
SAFFAT 37-59 ilk ölümü tadışımız dışında (artık başka ölüm yaşanması söz konusu değil)! Biz azap olunacaklar da değiliz.
SAFFAT 37-9 Kovularak… Onlar için daimi bir azap vardır.
SEBE’ 34-12 Süleyman`a da sabah gidişi bir aylık yol, akşam dönüşü bir aylık yol olan o rüzgar (gibi hareket edeni verdik)! Onun için bakır kaynağını sel gibi akıttık! Rabbinin elvermesiyle cinnden (görünmeyen türden) kimileri de (ifrit türü) Onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona alevli bir ateş azabından tattırırız. (Bakır kaynağı tanımlamasını, Zülkarneyn`in yaptığı, yecüc mecüc`e karşı set inşaatında kullandığı eriyik bakır-demir olayıyla birlikte düşünürsek; anladığımız maddi anlamda değil, daha farklı bir alanda düşünmemiz zorunluluğu açığa çıkar. Gerek Zülkarneyn (iki boynuzlu {antenli?}) gerekse Süleyman a.s.ın görünmez varlıklara karşı tasarruf sahibi oldukları düşünülürse, olayın maddi bakır-demir konusu değil, bu iki maddenin elementsel bileşiminin gücünü kullanma olarak, belki farklı bir düşünce kapısı açılabilir bize. Daha derine girmek istemiyorum. A.H.)
SEBE’ 34-14 Ona (Süleyman`a) ölümü (tatmasını) hükmettiğimizde, Onun asasını yiyen kurtçuktan başkası onlara (cinlere) gerçeği fark ettirmedi! Nihayet (asa çürüyüp) yıkıldığında, cine (ifrit türüne) fark ettirdi (ölümünü) ki; eğer (onlar) gayblarını bilenler olsaydılar, alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.
SEBE’ 34-33 Zavallı tabiler, kibirli önderlerine dedi ki: “Hayır, gece ve gündüz hile ile bizi yanılttınız! Allah`ın, Esma`sıyla hakikatimiz olduğunu inkar etmemizi ve O`na ortak tanrılar oluşturmamızı emrederdiniz”… Azabı gördüklerinde ise pişmanlıklarını gizlediler! Hakikat bilgisini inkar edenlerin boyunlarında (başlarını bedensellik kabulünden döndüremeyecekleri) boyunduruklar oluşturduk! Ortaya koyduklarının sonucunu yaşıyorlar!
SEBE’ 34-35 Dahi dediler ki: “Biz hem servetimiz hem de evlatlarımız yönünden daha güçlüyüz… Biz azaba uğramayız!”
SEBE’ 34-38 işaretlerimizi (uyarılarımızı) geçersiz kılmak için koşuşturanlara gelince, işte onlar sürekli azapta tutulacaklardır.
SEBE’ 34-42 işte o süreçte, kimse kimseye ne bir fayda ve ne de bir zarar verebilir… (Nefsine) zulmedenlere: “Kendisini yalanladığınız o yanışın azabını tadın!” deriz.
SEBE’ 34-46 De ki: “Size sadece bir tek öğüt veriyorum: Allah için ister ikişer-birlikte ister kendi başınıza kaldığınızda şöyle bir derin düşünün bakalım! Size sahip çıkanda bir cinnet söz konusu değildir… O ancak şiddetli bir azabın öncesinde sizin için uyarıcıdır!”
SEBE’ 34-5 işaretlerimizi geçersiz kılmak için koşuşturanlara gelince, işte onlar için riczten (pislik, vehim) kaynaklanan feci bir azap vardır!
SEBE’ 34-8 (Acaba o adam) Allah`a atfen bir yalan mı uydurdu yoksa onda bir cinnet mi söz konusu? (dediler)… Tam tersine, sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenler, azap ve (hakikatten) uzak düşmüş bir sapma içindedirler.
SECDE 32-14 Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan dolayı, tadın! Gerçek ki, biz de sizi unuttuk! Yaptıklarınızdan ötürü, sonsuz azabını tadın!
SECDE 32-20 inancı bozuk olanlara gelince, onların yaşam boyutu ateştir! Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya iade olunurlar ve kendilerine: “Yalanladığınız o ateşin azabını tadın!” denilir.
SECDE 32-21 Belki dönerler diye onlara, en büyük (sonsuz) azaptan önce en yakın (dünyalarından) bir azaptan mutlaka tattıracağız.
TAHA 20-127 (Halifelik istidadını açığa çıkarıcı ömrünü) israf etmiş ve Rabbinin hakikatindeki delillerine iman etmemiş kimse, sonuçlarını böylece yaşar! Gelecek azabı ise daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
TAHA 20-129 Eğer Rabbinden, önceden verilmiş bir hüküm ve tayin edilmiş bir ömür olmasaydı, azap (vefat derhal) kaçınılmaz olurdu!
TAHA 20-134 Eğer onlara daha önce azabı yaşatarak helak etseydik, elbette şöyle derlerdi: “Rabbimiz; bir Rasul irsal etseydin de zillete düşüp rezil olmadan önce senin işaretlerine tabi olsaydık.”
TAHA 20-47 Artık ona gelin ve deyin ki: Gerçekten senin Rabbinin Rasulleriyiz! israiloğullarını bizimle beraber gönder, onlara azap etme! Gerçekten biz sana, senin Rabbin tarafından bir mucize olarak geldik… Selam, kılavuza tabi olanlara olsun.
TAHA 20-48 Bize azabın, yalanlayan ve yüz çeviren üzerine olacağı vahyolundu.
TAHA 20-61 Musa onlara dedi ki: “Yazıklar olsun size… Allah üzerine yalan uydurmayın!.. Bundan dolayı azap ile kökünüzü keser… iftira eden hakikaten kaybetmiştir.”
TAHA 20-71 (Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden Ona iman ettiniz ha! Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüzdür… Andolsun ki, sizin ellerinizi ve sizin ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizi hurma dallarından asacağım… Hangimizin azapça daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu elbette bileceksiniz!”
TALAK 65-10 Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır! Allah`tan korunun, ey iman etmiş Ulül Elbab (derin düşünebilen akıl sahipleri)! Allah size gerçekten bir hatırlatıcı (Zikir) inzal etmiştir!
TALAK 65-8 Rabbinin ve O`nun Rasullerinin emrinde haddi aşan nice ülke halkı vardır ki, biz onu şiddetli bir hesaba çektik ve onu alışılmadık bir azapla azaplandırdık.
TEVBE 9-101 Hem Bedevilerden etrafınızda münafıklar var, hem de Medine halkından ikiyüzlülükte ısrarlı hünerli kimseler var… Sen onları bilmezsin; Biz biliriz… Biz onlara iki kere azap yaşatacağız… Sonra da en büyük azaba döndürülürler!
TEVBE 9-106 (Savaş için sefere çıkmayan) diğer bir kısım da Allah hükmüne bırakılmışlardır… Ya onlara azap yaşatır ya da tövbe nasip eder… Allah Alim`dir, Hakim`dir.
TEVBE 9-14 Savaşın onlarla (ki), Allah elleriniz olarak onları azaplandırsın, rezil etsin onları; onlara karşı size zafer kazandırsın; (böylece) iman edenler topluluğunun içine şifa versin.
TEVBE 9-26 Sonra Allah, Rasulünün ve iman edenlerin üzerine sakinlik ve O`na güven hissi inzal etti, sizin görmediğiniz ordularını da (melekler) inzal etti… (Böylece) hakikat bilgisini inkar edenleri azaplandırdı… Hakikat bilgisini inkar edenlerin karşılığı işte budur!
TEVBE 9-3 Haccı Ekber Günü, Allah ve Rasulünden insanlara bir ezandır (çağrı) ki, Allah da O`nun Rasulü de müşriklerden beridir! Eğer tövbe ederseniz, sizin için daha hayırlıdır… Şayet yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah`ı aciz bırakacak değilsiniz… O hakikat bilgisini inkar edenleri, bunun sonucu acı bir azap ile müjdele.
TEVBE 9-34 Ey iman edenler! Muhakkak ki ahbardan (hahamlar) ve ruhbandan birçoğu, insanların mallarını batıl olarak yerler ve onları Allah yolundan alıkoyarlar… Altın ve gümüşü depolayıp gizleyen ve onları Allah yolunda infak etmeyenlere gelince, onları acı bir azap ile müjdele!
TEVBE 9-35 Cehennem Narı`nda, altın-gümüşün üzeri kızdırılıp, bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı (çepeçevre azap görecekleri) süreçte (denilecek ki): “işte bu nefsleriniz için toplayıp sakladıklarınız; artık tadın hazine edindiğinizin (sonuçlarını)!”
TEVBE 9-39 Eğer gazaya çıkmazsanız, sizi acı bir azapla azaplandırır; sizin yerinize (size bedel) başka bir toplum getiririz ve siz O`na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz… Allah her şeye Kadir`dir.
TEVBE 9-52 De ki: “iki güzellikten (ganimet veya şehid olmak) hangisi gelecek diye mi bizi izliyorsunuz? Biz de, Allah`ın, kendi indinden (içinizden, hastalık vs.) yahut bizim ellerimiz olarak bir azap vermesini bekliyoruz… O halde umutla bekleyin (başımıza gelmesini istediğinizi); biz de sizinle beraber bekleyenleriz.”
TEVBE 9-55 Onların ne zenginlikleri ve ne de evlatları seni imrendirmesin… Allah bunlarla ancak dünya hayatında onlara azap etmeyi (bunlara yönelmenin getirisi olan Allah`tan uzak düşmenin oluşturacağı azabı) ve hakikat bilgisini inkar edenler olarak canlarının çıkmasını irade ediyor (mekr yoluyla).
TEVBE 9-61 Onlardan bazıları da en-Nebi`ye (Hz.Rasulullah`a) eziyet ederler ve: “O, her duyduğuna (aldığı vahye) inanan biri” derler… De ki: “Size hayır ulaşsın diye (vahye) kulak verendir! Esma`sıyla onların hakikati olarak Allah`a iman eder, iman edenlere inanır ve sizden iman etmişlere de bir rahmettir”… Allah Rasulünü incitenlere gelince, onlar için acı bir azap vardır.
TEVBE 9-66 Mazeret beyan etmeyin! imanınızdan sonra gerçekten hakikat bilgisini inkar eden oldunuz! Bir kısmınızı affetsek bile, suçlarında ısrarlı olmaları sebebiyle diğerlerine azabımızı yaşatacağız.
TEVBE 9-68 Allah, erkek ve kadın münafıklara da, hakikat bilgisini inkar edenlere de, onda sonsuza dek yaşamak için cehennem narını vadetmiştir… Bu onlara yeterlidir… Allah onlara lanet etmiştir (Esma bileşimlerindeki Rahimiyetten mahrumdurlar)… Onlara aralıksız yaşayacakları bir azap vardır.
TEVBE 9-7 Müşriklerin, Allah ve Rasulünün indinde bir anlaşmaları nasıl olabilir? Mescid-i Haram indinde sözleştikleriniz müstesna… Onlar size sözlerine bağlı olarak davrandıkça, siz de onlara dosdoğru davranın… Muhakkak ki Allah, hükmüne boyun eğerek azabından korunanları sever.
TEVBE 9-74 Söylemediklerine (dair), Esma`sıyla onların hakikati olan Allah namına yemin ederler… Andolsun ki, o küfür kelimesini söylediler; islam`ı kabullerinden sonra hakikat bilgisini inkar edenler başaramayacakları bir kötülüğe teşebbüs ettiler! Sırf Allah ve Rasulü fazlından onları zenginleştirdiği için intikam almağa kalktılar… Eğer tövbe ederler ise onlar için daha hayırlı olur… Eğer dönerler ise, Allah onları dünyada da sonsuz gelecek sürecinde de acı bir azap ile azaplandırır… Yeryüzünde onların ne bir sahibi ve ne de bir yardımcısı vardır.
TEVBE 9-79 Sadakalar konusunda mükellef olduğundan fazlasını gönüllü veren iman etmişlere dil uzatanlar ile (fakirlikleri dolayısıyla imkanlarından) fazlasını bulamayanları alaya alan kimselere gelince, Allah onları maskaraya çevirmiştir… Onlar için acı bir azap vardır.
TEVBE 9-85 Onların zenginlikleri ve evlatları seni imrendirmesin! Allah bunlarla dünyada onlara (mekr yoluyla) azap vermeyi ve hakikat bilgisini inkar eder halde canlarının çıkmasını irade ediyor.
TEVBE 9-90 Bedevilerden mazeret uyduranlar, savaşa katılmama izni almak için geldiler… Allah`a ve Rasulüne yalan söyleyenler de (mazeret bile göstermeden) oturup kaldılar… Onlardan hakikat bilgisini inkar edenlere, acı bir azap isabet edecektir.
TEĞABUN 64-5 Bundan önceki (ümmetlerden) hakikat bilgisini inkar edenlerin haberi size gelmedi mi? Bu sebepten işlerinin vebalini tattılar (sonuçlarını yaşadılar)! Onlar için feci bir azap da vardır!
TUR 52-18 Rablerinin kendilerinde açığa çıkardığı ile keyiflidirler! Rableri (Varlıklarını meydana getiren Esma özellikleri), onları Cahim (cehennem)`in azabından korumuştur.
TUR 52-27 Allah bize lütfetti ve bizi (cehennem ateşi) Semum`un (insan bedeninin gözeneklerinden geçen zehirleyici dumansız ateş; mikrodalga radyasyon) azabından korudu!
TUR 52-47 Muhakkak ki o zalim olanlara oradakinden önce de bir azap vardır! Ne var ki onların çoğunluğu bilmezler.
TUR 52-7 Muhakkak ki Rabbinin azabı elbette gerçekleşecek olgudur!
YASiN 36-18 Dediler ki: “Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz… Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır.”
YUNUS 10-102 Onlar kendilerinden önce geçmiştekilerin devirlerindeki (azap veren olayların) benzerini mi bekliyorlar? De ki: “O halde bekleyin… Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”
YUNUS 10-103 Sonra (azap geldiğinde) biz Rasullerimizi ve iman etmişleri kurtarırız… iman edenleri kurtarmamız, üzerimize bir haktır.
YUNUS 10-15 işaretlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğunda, rücu ederek hakikatleri olan Esma`nın farkındalığına ermeyeceklerini sananlar: “Bundan başka bir Kur`an getir yahut onu değiştir” dediler… De ki: “Onu nefsim tarafımdan değiştirmem benim için olacak şey değildir… Ben ancak bana vahyolunana tabi olurum… Eğer Rabbime isyan edersem muhakkak ki ben o çok şiddetli sürecin azabından korkarım.”
YUNUS 10-21 insanlara, kendilerine dokunmuş bir sıkıntıdan sonra bir rahmet, güzellik tattırdığımızda, işaretlerimiz hakkında hemen bir mekre düşerler… De ki: “Mekr itibarıyla Allah daha süratlidir… Muhakkak ki Rasullerimiz mekrlerinizi yazıyorlar.” (Yaşadıkları sıkıntının, elleriyle yaptıklarının sonucu olduğunu kavrayamayıp; ardından gelen rahmetin ise, yaptıkları yanlışın gerçekte yanlış olmamasının sonucu olduğunu ve doğru yolda olduklarını sanırlar. Allah da onların bu sanılarını bozmaz ve yanlışta devam etmelerine müsaade ederek, azaplarının daha da büyümesine izin verir. işte onların bu zanları, kendi mekrleri; Allah`ın yanlışlarında devama müsaadesi de, karşı mekridir. A.H.)
YUNUS 10-4 Hepiniz topluca O`na rücu edeceksiniz (O`na rücu; mekansal değil boyutsal olur; hakikatinde müşahede anlamında)… Allah`ın, kesin uygulayacağıdır bu! Muhakkak ki O, halkı ibda eder (Esma`sından Mubdi ismi anlamına göre, tüm yaratılmışları, muradı doğrultusunda topluca ve birimselliksiz yaratır), sonra (birimsellik boyutunda) iman edip imanın gereği fiilleri açığa çıkaranları hak ettiklerine göre cezalandırmak (yani kendisinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşatmak) için onu birimsel kişiliğine (“KAF” harfiyle işaret edilen “BEN”lik) iade eder (aslına rücu aşamasından sonra Esma`sındaki Muid ismi anlamına göre)… Hakikat bilgisini inkar edenlere gelince, küfürlerinin sonucu olarak bir kaynar sudan içerler ve acı bir azap yaşarlar.
YUNUS 10-50 De ki: “Gördünüz mü (düşünün bakalım), şayet O`nun azabı gece veya gündüzün bir anında gelmiş olsa, (söyleyin) suçlular neyi acele isterler?”
YUNUS 10-51 (Azap) başınıza geldikten sonra mı iman edeceksiniz? ŞiMDi mi? (Oysa) onu acilen yaşamayı istiyordunuz!
YUNUS 10-52 Sonra zulmedenlere: “Sonsuz azabı tadın!” denildi… “Sadece yapmış olduklarınızın getirisi olarak sonuçlarını yaşamıyor musunuz?”
YUNUS 10-53 O (azap) gerçek midir? diye senden haber isterler… De ki: “Evet, Rabbim hakkı için o elbette gerçektir! Siz bundan kaçıp kurtulamazsınız!”
YUNUS 10-54 (Kendine) zulmetmiş her nefs (bilinç), eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak vermek isterdi! Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını göstermeye halleri kalmaz! Aralarında hak ettikleriyle hükmolunmuştur… Hak ettiklerinin dışında bir şey yaşamazlar!
YUNUS 10-70 Dünyadan geçici bir yararlanma; sonra dönüşleri bizedir! Sonra hakikati inkar etmeleri nedeniyle şiddetli azabı onlara yaşatacağız.
YUNUS 10-88 Musa dedi ki: “Rabbimiz! Muhakkak ki Firavun ve ileri gelenlerine, dünya hayatının zinet ve mallarını sen verdin… Rabbimiz, (halkı) senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz mallarını sil-süpür; içlerini bunalt! Zira onlar acı azabı görmedikçe iman etmezler.”
YUNUS 10-97 isterse onlara bütün mucizeler gelsin (yine de iman etmezler)… Acı azabı görünceye kadar!
YUNUS 10-98 Bir şehir halkı çıkıp iman etmiş olsaydı da, sonuçta bu imanlarının yararlarını görseydi! Yunus`un kavmi hariç! (Kavmi, Yunus`un aralarından ayrılıp gitmesinden sonra kendilerine azabın geleceğini hissedip toptan iman ve tövbe ettiler)… iman edince de, dünya hayatındaki aşağılanma azabını onlardan kaldırdık; onları muayyen bir süre (nimetlerimizden) yararlandırdık.
YUSUF 12-107 (Yoksa) onlar Allah azabından hepsini sarıp sarmalayacak bir şeye veya onlar farkında değillerken o Saat`in (ölümün) ansızın kendilerine gelmesine karşı bir güvenceleri mi var?
YUSUF 12-110 Ta ki Rasuller ümitlerini yitirdiler ve (azap uyarıları gerçekleşmeden önce) zannettiler ki kendileri yalanlandılar, (işte o zaman) nusretimiz onlara geldi… Dilediğimiz kimseler kurtarıldı… Suçlular toplumundan azabımız geri çevrilmez.
YUSUF 12-25 (ikisi de) kapıya (yarışırcasına) koştular… (Kadın) Onun gömleğini arka tarafından boylu boyunca yırttı… Kapının (hemen) yanında, kadının kocası ile karşılaştılar… (Kadın) dedi ki: “Karına kötülük yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka nedir?”
ZARiYAT 51-14 (Zebaniler der ki): “Azabınızı tadın! işte o acele istediğiniz buydu!”
ZARiYAT 51-37 Orada o elim azaptan korkanlara bir işaret terkettik.
ZARiYAT 51-59 Muhakkak ki zalim olanlar, (kendilerinden önceki geçmiş) arkadaşlarının payları benzeri (azaptan) paylarını alacaklardır! Acele etmesinler.
ZARiYAT 51-60 Kendilerine vadolunan (uyarıldıkları) o süreçlerinin azabından dolayı yazıklar olsun o Hakikati inkar edenlere!
ZUHRUF 43-39 Bu süreçte (pişmanlık, mazeret; telafi arzusu) size asla fayda vermeyecektir! Çünkü zulmettiniz! Siz azapta ortaksınız (bilinç ve ruh beden)!
ZUHRUF 43-48 Onlara gösterdiğimiz her bir mucize, öncekinden daha büyüktü… Belki bize dönerler diye onları azapla da yakaladık.
ZUHRUF 43-50 Kendilerinden azabı kaldırdığımızda, onlar hemen sözlerini bozdular!
ZUHRUF 43-65 Anlayışta ayrılığa düşenler kendi aralarında zıtlaştılar! Feci bir sürecin azabından dolayı yazıklar olsun o (nefslerine) zulmedenlere!
ZUHRUF 43-74 Muhakkak ki suçlular (şirk ehli) cehennem azabı içinde ebedi kalıcılardır.
ZUHRUF 43-75 Onlardan (azap) hafifletilmez! Onlar onun içinde gelecekten umutsuzdurlar!
ZÜMER 39-13 De ki: “Gerçektir ki, ben muazzam bir sürecin yaşanacak azabından korkarım, eğer Rabbime isyan edersem (varlığımdaki mutlak tedbirini görmezden gelirsem)!”
ZÜMER 39-19 Yanan kimseyi sen mi kurtaracaksın, azap çekmesi için varolmuş (şaki) ise?
ZÜMER 39-24 Kıyamet sürecinde (başka hiçbir imkanı olmadığı için yalnızca) yüzüyle azabın en kötüsünden korunmaya çalışan kimse mi? Zalimlere: “Kazandıklarınızı tadın!” denilmiştir.
ZÜMER 39-25 Onlardan öncekiler yalanladı da bu yüzden azap onlara fark etmedikleri bir yerden geldi.
ZÜMER 39-26 Allah, onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Sonsuz geleceğin azabı ise elbette Ekber`dir! Eğer bilselerdi!
ZÜMER 39-40 Kime geliyor aşağılayıcı azap (ölüm) ve kime gelmekte daimi azap (cehennem)?
ZÜMER 39-47 Eğer ki yeryüzündekilerin tümü ve onunla beraber onun misli daha, o zulmedenlerin olsa, elbette onu, kıyamet sürecindeki azabın kötüsünden (kurtulmak için) fidye verirlerdi! (Çünkü) Allah`tan hiç ummadıkları şey onların karşısına çıktı!
ZÜMER 39-54 Rabbinize yönelin (tövbe edin) ve size azap (ölüm) gelmeden önce O`na teslim olun… Sonra yardım olunmazsınız!
ZÜMER 39-55 Siz farkında olmadan, ansızın azap (ölüm) size gelmeden önce, Rabbinizden size inzal olunan en güzele tabi olun!
ZÜMER 39-58 Yahut azabı gördüğünde şöyle der: “Keşke bir kere daha (bedenle yaşama) sahip olsam da, muhsinlerden olsam.”
ZÜMER 39-71 Hakikat bilgisini inkar edenler de sınıflar halinde cehenneme sevkolunmuştur… Nihayet oraya geldiklerinde, onun kapıları açıldı ve onun bekçileri onlara: “Sizden, Rabbinizin işaretlerini size bildiren; bu sürece kavuşacağınız hakkında sizi uyaran Rasuller gelmedi mi?” dedi… Dediler ki: “Evet”… Ne var ki, azap sözü, hakikat bilgisini inkar edenler üzerine gerçekleşmiştir.”
iNSAN 76-31 Dilediğini Rahmetine dahil eder! Zalimlere gelince, onlara feci bir azap hazırlamıştır!
iNŞiKAK 84-24 Artık onları feci azapları ile müjdele!
iSRA 17-10 Sonsuz gelecek yaşamları olduğuna iman etmeyenlere de, kendileri için acı azap hazırladığımızı (müjdeler).
iSRA 17-15 Kim hakikate ererse sadece kendinedir bu doğru yolu bulmuş oluşu; kim de saparsa (hakikatten) yalnızca kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Hiç kimse, bir başkasının yaptığı yanlışların yükünü taşımaz! Biz bir Rasul oluşturup (ba`s edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..
iSRA 17-54 Rabbiniz, hakikatiniz olarak sizi çok iyi bilir! Dilerse size rahmet eder veya dilerse size azap eder! Biz seni, onlara vekil olarak irsal etmedik.
iSRA 17-57 Onların dua ettikleri (şeyler), Rablerine yakınlaşmak için vesile ararlar. O`nun rahmetini umarlar ve O`nun azabından korkarlar! Muhakkak ki senin Rabbinin azabı, sakınılması gerekendir!
iSRA 17-58 Hiçbir ülke yoktur ki, kıyamet sürecinden önce, biz onun yok edicileri yahut da şiddetli bir azap ile azap edicileri olmayalım! işte bu Kitap`ta (iLiM mertebesinde – Sünnetullah`ta – levhi mahfuz`da) detaylarıyla yazılmıştır.
iSRA 17-59 Mucizelerimizi irsal etmemize mani olan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır (siz de yalanlarsanız derhal azabını yaşardınız, sizi ortadan kaldırmak zorunda kalırdık)! Semud`a da aydınlatan olarak dişi deveyi verdik de (vahşice öldürerek) ona zulmettiler! Biz mucizelerimizi ancak korkutmak için irsal ederiz.
ĞAŞiYE 88-24 Allah onu, en büyük azap ile azaplandırır!
İbrahim 14-17 Onu yudum yudum içmeye çalışır, (fakat) neredeyse boğazından geçiremez… Kendisine her taraftan ölüm gelir fakat o ölmez! Onun ardından da ağır bir azap!
İbrahim 14-2 (Aziz ve Hamid olan O) Allah ki, semalar ve arzda ne varsa O`nun içindir (El Esma ül Hüsna`sıyla işaret edilen özelliklerinin seyri için)… O hakikat bilgisini inkar edenlere yazıklar olsun, kendilerini bekleyen şiddetli azap dolayısıyla!
İbrahim 14-21 Hepsi Allah için, her yönleriyle, topluca ortadadırlar! Zayıflar, büyüklük taslayanlara: “Gerçekten biz, size tabi olanlar idik… (Şimdi) Allah`ın azabından bir şeyi bizden savabilir misiniz?”… (Büyüklenenler) dediler ki: “Eğer Allah bize hidayet etseydi, elbette biz de size hidayet ederdik… (Şimdi) sızlanıp feryat etsek de yahut sabretsek de bize eşittir… (Zira) bizim kaçış yerimiz yoktur.”
İbrahim 14-22 iş bitirildiğinde (hakikat ortaya çıktığında), şeytan der ki: “Muhakkak ki Allah size Hak vaadi bildirdi… Ben de size vaatte bulundum, fakat hemen sonra vaadimden döndüm… Ben (zaten) sizin üzerinizde bir sultaya (zorlayıcı güce) sahip olmadım… Sadece size fikir ilham ettim, siz de benim verdiğim fikre (nefsinize hoş geldiği için) uydunuz! O halde beni suçlamayın, nefslerinizi suçlayın! Ne ben sizin imdadınıza koşarım, ne de siz benim imdadıma koşup kurtarabilirsiniz. Daha önce beni ortak tutmanızı da ben kesinlikle kabul etmemiştim! Muhakkak ki zalimler için acı bir azap vardır.”
İbrahim 14-44 Kendilerine azabın (ölümün-hazır olmayan için sonsuz azabın başlangıcı) geleceği süreç hakkında insanları uyar! O süreçte zalim olanlar şöyle der: “Rabbimiz, kısa bir süre daha ömür ver, davetine icabet edelim ve Rasullerine tabi olalım”… Önceden, sizin için böyle bir son olmayacağına yemin etmemiş miydiniz?
İbrahim 14-6 Hani Musa kavmine dedi ki: “Üzerinizdeki Allah nimetini hatırlayın… Hani (şunu da hatırlayın ki) sizi Firavun hanedanından kurtardı… Onlar azabın en kötüsünü size tattırıyorlardı; erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı… işte bunda size, Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı!”
İbrahim 14-7 Ve hani (hatırlayın ki) Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun, şükrederseniz artıracağım… Şayet nankörlük ederseniz, muhakkak ki azabım kesinlikle şiddetlidir.”
ŞUARA 26-118 Benimle onların arasını aç ki (layıklarını bulsunlar; Rasul aralarında yaşarken azap gelmez); beni ve iman edenlerden benimle beraber olanları kurtar.
ŞUARA 26-135 Doğrusu, çok büyük bir sürecin azabı üzerinizdedir (diye) korkuyorum.
ŞUARA 26-138 Biz azaba da çarpılmayacağız!
ŞUARA 26-156 (Sakın) ona kötülük yapmayın. (Aksi takdirde) sizi çok güçlü bir sürecin azabı yakalar.
ŞUARA 26-158 Sonunda o azap onları çarptı! Muhakkak ki bu olayda bir işaret-ders vardır… Onların çoğunluğu iman etmemişlerdir!
ŞUARA 26-189 Böylece Onu yalanladılar da bu yüzden o kararan günün şiddetli azabı onları yakaladı… Muhakkak ki o azim bir sürecin azabı idi.
ŞUARA 26-201 Feci azabı görünceye kadar Ona iman etmezler.
ŞUARA 26-202 (Ölüm azabı) onlara, düşünmedikleri bir anda, ansızın gelir! (Ölüm, en büyük azaptır; çünkü kişi ölümü tadarak hakikatini bizzat müşahede eder ve hakikatinin hakkını veremediğini kavrar; artık bunun gereğini yerine getirme imkanı kalmadığını idrak ederek çok büyük bir pişmanlığın azabı içine düşer. A.H.)
ŞUARA 26-204 Azabımızın kendilerinde açığa çıkmasını acele mi istiyorlar?
ŞUARA 26-213 O halde Allah (hakikati ortada iken) yanı sıra tanrı kavramına yönelme! Yoksa azabı yaşayacaklardan olursun!
ŞURA 42-16 Ona icabet edilmesinden sonra hala Allah hakkında tartışanların delilleri, Rableri indinde geçersizdir… Onların üzerine öfke ve şiddetli bir azap vardır.
ŞURA 42-21 Yoksa onların, Din`den Allah`ın izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılan ortakları mı var? Eğer zamanı geldiğinde ayrışma olacağı sözü olmasaydı, elbette aralarında hükmolunurdu… Zalimlere gelince, onlar için feci bir azap vardır.
ŞURA 42-26 iman edip imanın gereğini uygulayanlara icabet eden ve kendi lütfuyla onlara (nimetlerini) arttırandır!.. Hakikat bilgisini inkar edenlere gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır.
ŞURA 42-42 Ancak insanlara zulmedenlerin ve haksız olarak arzda azgınlık yapanların aleyhine suçlama geçerlidir! işte onlar için feci bir azap vardır.
ŞURA 42-44 Allah kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun için bir veli yoktur… Zalimlerin, azabı (ölümü) gördüklerinde: “(Biyolojik beden yaşamına) geri dönecek bir yol var mı?” dediklerini görürsün.
ŞURA 42-45 Onları, zilletten huşu etmişler (baş eğip pusmuşlar), gizli bakışla bakıyor oldukları halde ona (ateşe) arz olunurlarken görürsün… iman edenler dedi ki: “Asıl hüsrana uğrayanlar şunlardır; kıyamet sürecinde nefslerini ve yakınlarını hüsrana uğratmışlardır! Dikkat edin! Muhakkak ki zalimler yerleşmiş bir azap içindedirler.”
520 – Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Ensar’dan bir zat Müslüman olmuştu, sonra tekrar irtidat edip müşriklerin yanına gitti. Bilahere yaptığından pişman olup, kabilesine: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a sorun, benim için tevbe imkânı var mı?” diye haber saldı. Kavmi de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek: “Onun için tevbe etme şansı var mı?” diye sordular. Bunun üzerine şu âyet indi: “İnandıktan, Peygamberin hak olduğuna şehâdet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkâr eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimleri doğru yola eriştirmez. İşte bunların cezası, Allah’ın meleklerin, insanların hepsinin lânetine uğramalarıdır. Orada temellidirler; onlardan azâb hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez. Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnâdır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder” (Âl-i İmrân, 86-89). Ayeti ona gönderdi. O da Müslüman oldu.”
Nesâî, Tahrimû’d-Dem 15, (7, 107).
531 – Humeyd İbnu Abdirrahman İbni Avf anlatıyor: Emevi halifesi Mervân kapıcısına: “Ey Râfi! İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’a git ve de ki: “Eğer bizden herkes, ettiği ile sevinmesinden ve yapmadığı şeyle de övülmekten hoşlanmasından dolayı azab görecekse, toptan hep azâba maruz kalacağız demektir.”
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) kendisine bu söylenince şöyle dedi: “O ayetten size ne? O âyet, Ehl-i Kitap hakkında inmiştir.” Sonra şu âyeti okudu: “Allah kitap verilenlerden, onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz diye ahid almıştı. Onlar ise, onu arkalarına atıp, az bir değere değiştiler. Alış-verişleri ne kötüdür. Ettiklerine sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananların, sakın sakın onların azaptan kurtulacaklarını sanma, elem verici azab onlaradır.” (Âl-i İmrân, 187-188).
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) sözüne devam ederek şu açıklamayı yaptı: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara bir husus sordu, gerçeği gizleyip, değişik şekilde yanlış cevap verdiler. Üstelik kendilerine sorduğu hususa verdikleri cevap sebebiyle medhedilmeyi beklediklerini de iş’âr ettiler. Ayrıca sorulan şeyi ona gizlemiş olmalarına da sevindiler.”
Buhari, Tefsir, Al-i imran 16 (6, 51); Müslim, Sıfatu’l-Münafıkin 8, (2778); Tirmizi, Tefsir, Al-i İmran (3018).
564 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Şu âyet: “Onlar Allah’ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Bunları yapan, günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada alçaltılarak ebedî kalır” (Furkan 68-69) ayeti Mekke’de nazil olduğu zaman müşrikler şöyle dediler: “İslâmiyet bize ne bahşediyor? (Hep azab vaad etmekte. Zira) biz Allah’a şirk günahını işledik. Allah’ın haram ettiği cana kıydık, diğer bir çok kötülüklere bulaştık.” Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler var ya, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhameteder” (Furkan 70).
Bir rivayette şu ziyade var. “Kim İslâm’a girer ve onu idrak eder, sonra da katil olursa onun tevbesi kabul olmaz.”
642 – Tabiinden Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: “Rebeze’ye uğramıştım. Orada Ebu Zerr (radıyallahu anh)’i gördüm. Kendisine: “Seni buraya getiren sebep nedir?” diye sordum. Şöyle açıkladı: “Şam’daydım. Bir ayet hakkında Muâviye (radıyallahu anh) ile ihtilâfa düştük. Ayet şu: “Ey iman edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. “Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın” denecek” (Tevbe, 34-35). Muâviye (radıyallahu anh): “Bu ayet ehli kitap hakkında inmiştir” dedi. Ben ise: “Hem bizim, hem de onlar hakkında indi” dedim. Bu mesele üzerinde aramızda ihtilaf çıktı. Halife Hz. Osman (radıyallahu anh)’a yazarak beni şikayet etti. Hz. Osman bana yazarak Medine’ye gelmemi emretti. Bunun üzerine Medine’ye geldim. Halk, sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi, çoklukla etrafımı sardı. Durumu Osman (radıyallahu anh)’a açtım. Bana: “İstersen buraya yakın bir yere git” dedi. İşte beni buraya getiren gerçek sebep budur. Benim üzerime Habeşli siyahi bir köleyi âmir tayin etseler mutlaka dinler, itaat ederim.”
Buhari, Zekat 4, Tefsir, Berae 6.
643 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Bir bedevi kendisine: “Bana şu ayet hakkında açılamada bulun, dedi ve ayeti okudu: “Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele” (Tevbe 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi:
-“Kim onu biriktirir ve zekatını vermezse vay haline! Bu ayet zekat emri gelmezden önceye aittir. Zekat emri gelince, Allah zekâtı mallar için bir temizlik kıldı.”
Buhari, Zekât 4, Tefsir, Berâe 6; Muvatta, Zekât 1, (1, 256).
706 – Habbâb İbnu’l-Eret anlatıyor: “Cahiliye devrinde demirci idim. Âs İbnu Vâil es-Sehmi’ye bir kılıç yaptım. Ücretimi almaya gelmiştim.
-“Hayır, Muhammed’i inkâr etmedikçe vermeyeceğim” dedi. Kendisine:
-“Asla” Sen ölüp, Allah seni yeniden diriltinceye kadar ebediyyen onu inkâr etmeyeceğim” dedim.
-“Yani ben, öldükten sonra tekrar dirileceğim ha!” diye alaya aldı. Ben:
-“Bundan ne şüphe!” deyince:
-“Öyleyse bırak beni, öleyim de yeniden dirileyim. Bana bol mal ve evlât verilecek. O zaman sana olan borcumu eda ederim” dedi.
Bunun üzerine şu âyet indi: “Ey Muhammed! Ayetlerimizi inkâr eden ve: “Bana elbette mal ve çocuk verilecektir” diyeni gördün mü? O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahmân katından bir söz mü almıştır? Hayır söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. Bahsettikleri şeyler bize kalacaktır. Kendisi bize tek başına gelecektir” (Meryem 80).
Buhari, Tefsir, Meryem 3, 4, 6, İcâre 15, Husumât 10, Büyü 29; Müslim, Münafıkûn 35, (2795); Tirmizi, Tefsir, (3161).
724 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Şu “Sen ilkin en yakın hısımlarını inzâr et” (Şuara 214) meâlindeki âyet indiği zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm Safâ tepesi üzerine çıktı ve şöyle bağırmaya başladı: “Ey Benî Fihr!, Ey Benî Adiyy!” Bunlar Kureyş kabilesine mensup boylardı. Toplandılar.
Onlara Şöyle hitab etti:
” Ben size, “şu vadide atlılar var, sizlere saldırmak istiyor”desem, beni tasdik eder misiniz?”
Hep beraber şu cevabı verdiler:
“- Evet, tasdik ederiz, şimdiye kadar hiç yalanına rastlamadık, hep doğru söyledin.”
” Öyleyse dinleyin!” dedi. “Önünüzde bekleyen şiddetli bir azabı sizehaber veriyorum.”
Ebu Leheb atılıp:
“- Ey Muhammed, ey kuruyasıca! bizi bunun için mi çağırdın?” dedi.
Bunun üzerine: “Ebbu Leheb’in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu…” diye başlayan Ebu Leheb suresi nazil oldu.”
Buhârî Tefsir, Şuarâ 2, Cenâiz 98, Menâkıb 13; Müslim, İmân 355, (208); Tirmizî,Tefsir, Tebbet (3360).
840 – Tirmizî’de, İbnu Abbâs’tan gelen bir diğer rivayette, İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle dediğini belirtir: “Bu süre (kabir azabına, veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu süre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır.”
Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 9, (2892).
963 – Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: “Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murâbıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz.”
Tirmizî, Fedâilu’1-Cihad 2,(1621); Ebu Dâvud, Cihâd 16, (2500).
1365 – Abdullah İbnu Sâib anlatıyor: “Safâ ile Merve arasındaki tavaf sırasında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle dua ettiğini işittim:
“Rabbimiz bize dünyada hayır ver, ahirette de hayır ver ve bizi ateş azabından koru.”
Ebu Dâvud, Menâsik 52, (1892).
1562 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’inde: “Kadınlarınızdan fuhşu irtikâb edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehâdet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)” buyurdu. (Nisa 15).
Cenab-ı Hakk, bu âyette (zinâ meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir” (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu âyeti, celde âyetiyle neshederek şöyle buyurdu: “Zinâ eden kadınla zinâ eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah’ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun” (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm âyeti nâzil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekâr (zâni) içindi. Sonra recm âyeti tilâvetten kaldırıldı, ancak hükmü bâki kaldı.”
Ebu Dâvud, Hudud 23, (4413).
1652 – Hz. Aişe (radıyallâhu anh ) diyor ki: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, sadece tebessüm ederdi.”
Buhârî, Tefsir, Ahkâf 2, Edeb 68; Müslim, İstiska 16, (899); Ebu Dâvud, Edeb 113, (5098, 5099); Trimizî, Tefsir, Ahkâf, (3254).
Buhârî’in bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir bulut görecek olsa bu yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde):
“Ey Allah’ın Resûlü, halk bir bulut görecek olsa, yağmur getirebilir ümidiyle sevinir, halbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum, sebebi nedir?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
“Ey Aişe! Bunda bir azab bulunmadığı hususunda bana kim te’minat verebilir? Nitekim geçmişte bir kavm rüzgarla azaba uğratılmıştır. O kavim azabıgördükleri vakit: “Bu gördüyümüz, bize yağmur getirecek bir buluttur” demişlerdi.”
1653 – Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim. Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur, her tarafta Allah’a secde için alnını koymuş bir melek vardır. Allah’a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah’a yalvar yakar olurdunuz.”
Ebu Zerr (radıyallâhu anh) ilâve etti:”Keşke sökülen bir ağaç olsaydım.” Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbnu Mâce, Zühd 19, (4190).
1767 – el-Mü’min: Kullarına va’dinde sâdık olan demektir. Tasdîk mânasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mâna emân’dan gelir.
1784 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) hazretleri anlatıyor:
“Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eüzu bike min azâbi cehennem ve eüzu bike min azâbi’I-kabri ve eüzu bike min fitneti’d-Deccâl ve eüzu bike min fitneti’I-mahyâ ve’I-memât. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)”.
Ebu Dâvud, Salât 184, (984).
1791 – İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) akşam olunca şu duayı okurdu:
“Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamdler 0’nàdır, O, her şeye kâdirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!”
İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) devamla, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)’ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi:
“ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi.”
Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizi, Daavât 13, (3387); Ebu Dâvud, Edeb 110, (5071).
1833 – İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) gök gürleyip, şimşek çakınca şu duayı okurdu:
“Allah’ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helâk etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver.”
Tirmizi, Daavât 51, (3446).
3041 – Avf İbnu Mâlik (radıyallahu anlı) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cenâzenin namazını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik:
“Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle, tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.”
Avf (radıyallahu anh) der ki: “(Resulullah’ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.”
Müslim, Cenâiz 85, (963); Tirmizi, Cenâiz 38, (1025); Nesâi, Cenâiz 77, (4, 73).
4117 – Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: “Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın. Allah’a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!”
Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz’a emrederek:
“Sende ondan ne varsa bana toplayıver!” dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. “Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?” diye Rabb Teâla sordu.
“Senden korktuğum için ey Rabbim!” cevabını verdi. Allah Teâla Hazretleri bu cevap üzerine onu affetti.”
Buhari, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25, (2756); Muvatta, Cenaiz 51, (1, 240); Nesai, Cenaiz 117, (4, 113).
4476 – Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kıyamet günü Aziz ve Celil olan Allah: “Ey Adem!” diye seslenir. Adem:
“Ey Rabbim buyur, emrindeyim, bütün hayırlar senin elindedir!” der. Şöyle bir nidada bulunulur:
“Allah sana, cehennem hey’etini çıkarmanı emrediyor!” Adem sorar:
“Ey Rabbim, cehennem hey’eti ne kadardır?”
“Her binden dokuzyüzdoksandokuzu!”
İşte “hamilelerin çocuğunu düşürdüğü, çocukların ihtiyarladığı, insanların sarhoş olmadıkları halde, azabın şiddetinden sarhoşa döneceklerini göreceğin zaman bu zamandır.” Bu haber Ashab’a çok ağır geldi. Öyle ki yüzlerinin rengi değişti.
“Ey Allah’ın Resûlü! dediler, bu binde bir içine hangimiz gireceğiz?”
“Ye’cüc ve Me’cüc’dan binde dokuzyüzdoksandokuz, sizden ise bir olacak. Şunu da bilin: Siz insanlar arasında, beyaz bir öküzde siyah bir kıl veya siyah bir öküzde beyaz bir kıl durumundasınız.”
Buhari, Tefsir, Hac, 1, Enbiya 7, Rikak 46, Tevhid 32; Müslim, İman 379, (222).
4483 – Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl.”
Ebu Davud, Fiten, (4277).
4484 – Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Allah Teâla Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:
- Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.
- Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir” (Enfal 33).
Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah’ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum.”
Tirmizi, Tefsir, Enfal (3082).
4627 – Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Bir seferde Resûlullah’la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
“Ey Allah’ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!”
“Mühim bir şey sordun. Bu, Allah’ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah’a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah’a hacc yaparsın!” buyurdular ve devamla: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” dediler.
“Evet ey Allah’ın Resûlü” dedim.
“Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır” buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): “Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O’na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar” (Secde 16)
Sonra sordu: “Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?”
“Evet, ey Allah’ın Resûlü!” dedim. “Dinle öyleyse” buyurdu ve açıkladı:
“Bu dinin başı İslâm’dır, direği namazdır, zirvesi cihâddır!”
Sonra şöyle devam buyurdu: “Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?”
“Evet ey Allah’ın Resûlü!” dedim.
“Şuna sahip ol!” dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: “Ey Allah’ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?”
“Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?” buyurdular.”
Tirmizi, İman 8, (2619).
4671 – Ubade İbnu’s-Samit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!”
Hz. Aişe radıyallahu anha: “Biz ölmekten hoşlanmayız” dedi. Aleyhissalatu vesselam:
“Kasdımız bu değil. Lâkin, mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”
Buhari, Rikak 41; Müslim, Zikr 14, (2683); Tirmizi, Cenaiz 67, (1066); Nesai, Cenaiz 10, (4, 10).
5059 – Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Allah Teâla Hazretleri azabı en hafif olan cehennemliğe:
“Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azabdan kurtulmaya bedel, fidye olarak verir miydin?” diye soracak. Adam: “Evet!” diyecek. Rabb Teâla bunun üzerine:
“Sen daha Hz. Âdem’in sulbünde iken ben senden bundan daha hafifini istemiş: “Bana hiçbir şeyi ortak kılma da seni ateşe sokmayayım, cennete koyayım” demiştim. Sen buna yanaşmadın, şirke girdin” buyuracak.”
Buhari, Rikak 51, 49, Enbiya 1; Müslim, Münafikûn 51, (2805).
5109 – Ebu’d-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen darî’ (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir.) Derken, dünyada iken, bu durumda, bir içecekle takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince, içerilerini param parça eder. Bu sefer de:
“Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!” derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:
“Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?” derler. Onlar:
“Evet getirmişti (ama dinlemedik)” derler. Bunun üzerine, bekçiler:
“Siz isteyin durun! Kâfirlerin istekleri (burada) boşadır!” derler” (Gâfir 50). Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince:
“(Cehenneme müvekkel melek) Mâlik’i çağırın!” derler. (Mâlik gelince):
“Ey Mâlik, (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!” derler. Mâlik de onlara:
“Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedi) kalıcılarsınız!” diye cevap verecek” (Zuhruf 77).
(Hadisin ravilerinden) A’meş rahimehullah der ki: “Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Mâlik’e yalvarmaları ile Mâlik’in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:
“Rabbinize dua edin, sizin için O’ndan daha hayırlı kimse yok!” diyecekler ve elbirlik şöyle yakaracaklar:
“Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zâlimlerden oluruz” (Mü’minûn 106-107). Rab Teâl, onlara: “Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!” diyecek” (Mü’minûn 108).
Resûlullah devamla dedi ki: “Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedâmet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar.”
Tirmizi, Cehennem 5, (2589).
5115 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Cennet ve cehennem, aralarında (ihtilaf ederek Allah nezdinde) dâvâ açtılar. Cehennem:
“Ben, mütekebbirler (dünyada büyüklük taslayanlar) ve mütecebbirler (zorbalık yapanlar) için tercih edildim!” diye övündü. Cennet de:
“(Ey Rabbim!) Bana niçin sadece zayıflar ve (insanlar nazarında) düşük olanlar, (hakir görülenler) girer?” dedi. Allah Teâla Hazretleri önce cennete hitap etti:
“Sen benim rahmetimsin. Kullarımdan dilediklerime rahmetimi seninle ulaştıracağım!” Sonra da cehenneme hitap etti:
“Sen de benim azabımsın. Kullarımdan dilediğimi seninle azablandıracağım!” (Her ikisine yönelerek):
“İkiniz(in de vazifesi var! İkiniz de) dolacaksınız!” buyurdu. Ancak cehennem, bir türlü dolmak bilmedi. Allah Teâla da ayağını üzerine bastı. Derken cehennem:
“Yeter! Yeter!” diye inledi. Bu suretle dolmuş olan cehennemin ağzı birbirine kavuştu. Allah mahlûkatından hiçbir ferde asla zulmetmez.
Cennete gelince, Allah onu yeni mahlûkat yaratarak onu dolduracaktır.”
Buhari, Tefsir, Kâf 1, Tevhid 25; Müslim, Cennet 35, (2846); Tirmizi, Cennet 22, (2564).
5278 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Allah Teala hazretlerinin (Tebük seferinden geri kalmaları sebebiyle) tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilâl İbnu Ümeyye radıyallahu anh geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına gitti.
“Ey Allah’ın Resûlü dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.”
Resülullah aleyhissalâtu vesselâm getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun üzerine:
“Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dâir dört def’a şahidlik etmesi ve beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı kaldırır” (Nur 6-9) meâlindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın üzerinden kalkınca:
“Ey Hilâl, müjde! Allah senin için bir kurtuluş ve kurtuluş yolu gösterdi” buyurdular. Hilâl:
“Ben Rabbim Teâla hazretlerinden bunu ümid ediyordum!” dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselâm:
“Kadına adam gönderin gelsin!” emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resûlullah ona okudu. İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının dünyadaki azabtan daha şiddetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine Hilâl:
“Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!” dedi. Kadın da:
“Hayır yalan söyledin!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
“Aranızda lânetleşin” emretti. Hilâl’e: “Şehadet getir!” dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah’a şehadet etti. Beşinci sefer olunca kendisine:
“Ey Hilâl, Allah’tan kork, zira dünya azabı âhiret azabından pek hafiftir, senin bu yaptığın, üzerine azâbı vacib kılmaktadır!” dendi. O yine:
“Allah’a yemin olsun, ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azab vermeyecektir!” dedi ve “Eğer yalancı ise, Allah’ın lâneti üzerine olsun!” diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına: “Şehadet getir!” dendi. Kadın da: “Hilâl yalancıdır diye dört kere Allah’a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince, kadına:
“Allah’tan kork, zira dünyadaki azab ahiret azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktır!” dendi. Kadıncağız bir müddet durakladı. Sonra:
“Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsvay edemem!” dedi ve beşinci defa: “Hilâl doğru söyledi ise Allah’ın gadabı üzerime olsun!” diye şehadette bulundu.
Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm aralarını ayırdı. Kadının çocuğuna babasının adıyla çağrılmamasına, kadına zina isnad edilmemesine, çocuğa da veled-i zina denmemesine, kim kadına veya çocuğa böyle bir isnadda bulunacak olursa, hadd-i kazfe maruz kalacağına hükmetti. Keza bunlar ne boşanma ne de ölüm sebebiyle ayrılmadıkları için Hilâl üzerinde, ne kadın için mesken ne de çocuk için nafaka mesuliyeti olmadığına hükmetti. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Eğer kadın kızılımsı, kabaları etsiz, sivri omuzlu, iki kabası sivri, bacakları ince bir çocuk dünyaya getirirse, bu çocuk Hilâl’dendir. Eğer esmer, kısa saçlı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk dünyaya getirirse bu çocuk, zina nisbet edilen şahsa aittir” buyurdular. Gerçekten kadın esmer renkli, kısa saçlı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk doğurdu. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Eğer (şehadetlerle yapılan) yeminler olmasaydı benimle o kadın arasında mesele olacaktı” buyurdular. İkrime der ki: “Kadının çocuğu bundan sonra Mudar üzerine emir oldu, Tesmiye’de babasına nisbet edilmezdi.”
Hadisi Ebu Dâvud bu metnin aynısıyla rivayet etti. Kütüb-i Sitte, İbnu Ömer’den bu mânada rivayette bulundular.
Buhârî, Talâk 28, Şehâdât 21, Tefsir, Nur 3; Ebu Dâvud, Talâk 27, (2254, 2255, 2256); Tirmizî, Tefsîr, Nur, (3178).
5456 – Hâni Mevlâ Osmân İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: “Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!” dediler. Bunun üzerine: “Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim:
“Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir.”
Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şu sözünü de nakletti:
“(Ahiret âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!”
Rezin şu ziyadeyi kaydetti: “Hâni der ki: “Hz. Osman radıyallahu anh’ın şu beyti irşad ettiğini işittim:
“Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem.”
Tirmizi, Zühd 5, (2309).
5457 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Şu ayet ininceye kadar kabir azabından şüphelenmeye devam etmiştik. (Meâlen): “Sayınızın çokluğuyla övünmek sizi oyaladı. Öyle ki, kabirleri ziyaret ettiniz.”
Tirmizi, Tefsir Tekâsür, (3352).
5458 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ’nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek:
“Seni kabir azabından Allah korusun!” dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!” buyurdu. Hz. Aişe der ki:
“Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm’ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim.”
Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
5459 – İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) iki kabre uğradı ve:
“(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan değil” buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler:
“Evet! Biri, nemîmede (lâf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrar sıçrantısına karşı korunmazdı.” Aleyhissalâtu vesselâm sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da:
“Belki bunlar yaş kaldıkça azapları hafifler!” buyurdular.”
Buhâri, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Tahâret 111, (292); Tirmizi, Tahâret 53, (70); Ebu Dâvud, Tahâret 11, (20, 21); Nesâî, Tahâret 27, (1, 28-30).
5461 – Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bizimle birlikte, Benî Neccâr’a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?” buyurdular. Bir adam:
“Ben biliyorum!” deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:
“Ne zaman öldüler?” dedi. Adam:
“Şirk devrinde!” deyince Aleyhissalâtu vesselâm;
“Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah’a dua ederdim” buyurdular ve sonra şunları söylediler: “Kabir azabından Allah’a sığının!” Oradakiler:
“Kabir azabından Allah’a sığınırız!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Cehennem azabından da Allah’a sığının!” dedi
“Cehennem azabından Allah’a sığınırız” dediler.
“Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah’a sığının!” dedi.
“Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah’a sığınırız!” dediler.
“Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığının!” buyurdu.
“Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığınırız!” dediler.”
Müslim, Cennet 67, (2867).
5462 – Ebu Eyyub el-Ensârî radıyallahu anh anlatıyor: “Güneş battıktan sonra, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkmıştı, bir ses işitti: “Bu, kabirlerinde azab çeken yahudiler(in sesidir)!” buyurdular.”
Buhâri, Cenâiz 88; Müslim, Cennet 69, (2869); Nesâi, Cenâiz 114, (4, 102).
5463 – Nesâi. Hz. Enes radıyallahu anh’tan naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir kabirden bir ses işitmişti: “Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?” buyurdular.
“Cahiliye devrinde!” dediler. Bu cevaba sevindi ve:
“Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim” buyurdular.”
Müslim, Cennet 68, (2868); Nesâî, Cenâîz 114, (4, 102).
6451 – Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ölüye, dirinin ağlaması sebebiyle azap edilir. Diriler: “Ey koruyucu! Ey giydirici! Ey yardımcı! Ey sığınak!” gibi (hitaplarla ölüye seslendikçe) ölü kıskıvrak tutulup çekilir ve: “Sen böyle misin? Sen böyle misin?” denilir.”
Ravi Esid der ki: “(Ben, bunu işitince) “Subhanallah! Allah Teala hazretleri “Birinin günahı bir başkasına yüklenmez” buyurmadı mı!” dedim. Musa İbnu Ebi Musa: “Yazık sana! Ben sana, Ebu Musa radıyallahu anh’ın Resulullah aleyhissalatu vesselam’dan anlattığını aktarıyorum. Yoksa sen Ebu Musa’nın Resulullah’a iftira ettiğini mi sanıyorsun? Veya benim Ebu Musa hakkında yalan söylediğimi mi zannediyorsun?” dedi.”
6063 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kabir azabının çoğu sidik sebebiyledir.”
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Doğa Kanunları
Anlamı Doğa kanunları denilen farkettiğimiz; ya da farkedemediğimiz tüm kanunlar ve prensipler, gerçekte Allah düzeni ve sistemidir; kim bunları değerlendirmezse veya dikkate almazsa sonuçta pişmanlık içinde bu davranışının neticesine katlanır!
Abdiyyet
Anlamı Hazreti Rasûlullah Aleyhisselâm’ı gördükleri zaman, “Bu ne biçim Peygamber?.. Allah`ın elçisi bizim gibi, yiyor, içiyor, aramızda dolaşıyor, çarşı pazarda alış veriş yapıyor!..” dediler… Ama, O`nun müşahede ettiği, idrâk ettiği, yaşadığı Hilâfet sırlarından ve kemâlâtından mahrumdular. Allah`ın kulu ve Rasûlü olmasının
Ahsen-i Takvim
Anlamı En güzel mânâ sûretiyle meydana getiriliş. En güzel, en mükemmel bir yapıda halkedilmiş. İnsanın “ahsen-i takvîm” yani en mükemmel yapıda oluşundan mânâ, onun, bütün ilâhî isimlerin mânâsını izhar edebilecek kâbiliyet ve