Aşk
- Fıtratında olup da kendinde âşikâr olmayanı bulduğuna yönelme şiddetidir.
- (Soru: “Aşk” nedir?…)
Fıtratında olup, kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılmandır…
(Soru: Bir şeyi kendimizde bulamamamız mümkün mü üstadım?…)
Özünde vardır fakat bilincinde açığa çıkmamıştır… Kendinizde bulamadıklarınızın sayısı bilinemez. - Aşk, aşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder!. Yani, öylesine seversin ki karşındakini, onun için, her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun!…
- Aşk, duygudur. Onun içindir ki, haşyet sahipleri âşıklardan mertebe olarak üstündür.
- Aşk, yolcunun en güzel barınağıdır!.
- Âbidler, ârifler, âşıklar çoktur. Haşyet ehli çok azdır!.
- -“Onlar Allah’ı çok şiddetli severler” şeklindeki âyet, haşyete düşenler midir?
-Hayır!. Onlar, Allah’a ulaşmak isteyen aşıklardır! Öteki ile kıyasa gelmez. - Sevginin târifi, sebebi çoktur; ama AŞK`ın târifini bilen…?
- AŞK, bir yanıştır; ki yönsüzdür!.
- Tasavvuf bahçesi, aşk uğruna can vermeye gelenlerin yeridir; dikenlerden incinenlerin değil!..
- Ey ismi “AŞK” olan, seni sevmemek, ancak, senin hükmünle mümkün olabilir…
- Aşk, ancak, kendisine seçtiği kuluna olan hibesidir..
- Aşk öyle bir ateştir ki, son yaktığı kendisi olur!.. Onun için aşıklar, tükenene kadar yanarlar!.
- Aşk, gücünü vehimden alır!.. Vehimle hayatiyetini devam ettirir!.
- Aşk, sevenle sevilen arasında perdedir!. Seven, sevilende yok olduğunda, Aşk tamam olur!.
- AŞK; Fıtratında olup, kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılmandır!
- Aşkın mecâzı, kişiyi sahip olduğu her şeyden kopartırsa…. Ya hakîkisi?
- Aşkın pahası ” yok” olmaktır!..
- “Allah`a âşığım!” diyen, neye âşık olduğunun acaba farkında mıdır?..
- Yâ Gavs!. Âşık ol bana. Âşık benim, aşk benim!.Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl!.
- Yâ Gavs-ı Â`zâm. Aşkın zâhirine ârif olursan, aşktan fenâ bulmalısın!.Zîrâ, aşk HİCAPTIR!. Âşık ile mâşuk arasındaki hicâb!.
- Dervişler, “aşk” peşinde koşar; kemâl ehli ise “haşyet”i yaşar!
Avamın gözünde, en yüksek mertebedir “aşk”, ve de Mülhime!. Nereden bilsinler ondan yukarısını gariplerim… Evliyâ, zaten gizli, avam bilemez ki Mutmainne ve yukarısını! “Marifet”e ermek içindir “aşk”, Mülhime’de yaşanır!… En kestirme yoldur “aşk” Allah’a ermek için!… Bir girdi mi insanın içine, artık hiç bir şeyi görmez gözü insanın aşkına ermek için!. Ne mal ne para ne evlat ne karı veya koca!.. Tek amacı aşık olduğuyla BİR’leşmektir insanın… En güzel ikilik yaşamıdır o!
Allah’ın, “Aşk” ismi yoktur; “Mârifet” sıfatı, “irfan” vasfı olmadığı gibi; ama “İLİM” sıfatı vardır!
Allah’ın kendini târifi, “İLİM” iledir; “mârifet” ile değil!.
“Marifet”, kulun Allah’a bakışındadır!… “İLİM” ise “O”nun yarattıklarına bakışı!.
“İlim” sıfatını aşikâra çıkarttıklarında, “haşyet” olur; ve bu yüzdendir ki Kurân, “İlim sahiplerinde haşyet olur” der!…
Kendine yönlendirmek istediklerine, yani “fenâ” ehline, yani Mülhime ehline ise “aşk” bağışlar!.
Avam en yüksek mertebe olarak “aşk”ı bilir, Mülhime’yi algılar!… “Fenâ”dan ötesine aklı ermez; çünkü “İlim Sıfatı” onlarda zâhir olmamıştır!. Avamın aklı, talebeye erer!… “Aşk” ehli talebe sınıfındadır… Okul ehlidir!. Nereden anlasınlar onlar Tebrîz’li Şemsi!
“Bakâbillah”ta, Mardiye’de “İLİM Sıfatı”yla zâhir oldu mu, bu zuhûr hâlinin, yaşam boyutudur “haşyet”!… Bunun ismi, senin anladığın ikilikteki kulun tanrısından duyduğu haşyet kavramıyla isim benzerliği taşır sadece… Tıpkı, cennetteki “üzüm” ile burada bildiğimiz “üzüm” arasındaki isim benzerliği gibi!
Sonsuzluktaki sonsuz oluşları, kemâlâtı seyr hâlinin adıdır gerçekte, “haşyet”; ki celâlin kemâlinden gelir!
Aşk ehli ise cemâlidir celâlin!…
Bebeleri, “aşk”la emzirin ki, büyüyüp Allah’a ersinler!
Gururu yaktı!.
Tek’lik bilgisinin getirdiği gururu… Bilginin kurbanı oldu!
Yaşanmayan teklik bilgisinin getirdiği gurura tâbi oldu!
Aşık olamadı… Aşk yakıp kavurmadı… Hamdı; pişip yanamadı!
Şeyhi de yoktu ki, teslim olsun da o kurtarsın!.
Egosu ağır bastı; aşkı yaşayamadı… Beğendi, ama çok!… Ne var ki sevemedi… Sevdiğinde yok olamadı… Fenâ bulamadı!
“Tevhid” ilmini öğrendi… “Yok”luğu yaşayamadığı için, “aşk”la yanıp her şeyinden geçemediği için, Mülhimede kalakaldı!. “O”nun tekliğine, şehadet edebildi sadece!..
Kâh emmâreye düştü, kâh levvâmede gezindi, kâh mülhimeye çıktı; fâsit daire mekânı oldu!.
Tevhidi, hayâlinde yaşadı!… Hayâlinde, tek oldu!. Avundu! Bazen, hayâlindeki teklikten öteye geçemediğini fark edip, levvâmeye döndü… Bazen de tevhid bilgisi ağır bastı, gene mülhimeye çıkardı!
Gençliğine geldi, “sözler canlıdır”, gerçeğini göremedi; dilinden, ağzından çıkanla kaderinin nasıl yönlendiğini, anlayamadı!
“Bende sevgi yoktur”, sözü pahalıya patladı; “aşk” ateşi yakmadığı için tüm varlığını; teklik hayâlinin dalgaları arasında, bir o yana bir bu yana geçti ömrü!. Takipçileri de “tevhidin dedikodusu”ndan daha öteye gidemediler elbette!
“Aşk” yaşanmadan; “aşk” uğruna tüm varlık feda edilmeden, “vahdet” yaşantısı kesinlikle açığa çıkmaz!.
TEVHİD BİLGİSİ, ASLA “VAHDETİ YAŞAMAK” DEĞİLDİR
Sevmek ve ne pahasına olursa olsun sevdiğini elde etmek!
İşte sorun burada!.
Sana tasavvuf “elde etmeye çalış ne pahasına olursa olsun” demiyor!.
Karşılık bekleyerek yaptığın işin veya verdiğin her şeyin, senin “ego”nu, varlığını besleyen en kuvvetli gıdadır!.
Olmak için ölmek gerek!.
Nefsini öldürmenin anlamı, nefsini kurban etmek, yani, “ben”inden geçmektir!.
“Ben”le yaşamak en büyük yüktür!… Neyini verirsen ver, “ben”ini vermedikçe eremezsin!.
“Ben”ini yakıp, benliğini yok edecek tek şey de aşktır!.
Aşk, hiç bir karşılık beklemeksizin karşındakini sevmektir; sevdiğine kendini kayıtsız şartsız karşılık düşünmeksizin teslim etmektir!.
Bilgi ile yola çıkar, sever aşık olursan, erirsin, yok olur, erersin!. Eridiğinde ne sen kalırsın ne aşk!
Fâni fenâ bulmuştur; Bâki Bekâsındadır!.
Kesret karşılığı kullanılan vahdet kavramı da bir sembolden başka bir şey değildir!
Hay, Bâki, “Yefâlu mâ yürîd”, Mürîd Allah’tır
- Aşk birime midir; birimdekine mi?…
-Birimdekine ise; birimdeki fıtratında olmasa, ona âşık olunur mu?…Şirk birime aşktan mı doğar; birimdekine gâfil olmaktan mı?…
Âşık olduğun birimdeki ise böyle… Allah`a âşık olmak nedir?…
Allah`a âşığım diyen neye âşık olduğunun acaba farkında mıdır?…
Soyuta âşık olmak niyedir, nasıldır; sonucu nedir?…
“Allah” somut obje olmadığına göre… O’na âşık olmak ne demektir?…
Birime ve bedene âşık olan, Allah’a yüz çevirmiş mi olur?… - -Yâ Rabbi..”Aşk”ın mânâsı nedir?.
-Yâ Gavs. Âşık ol bana.Âşık benim, aşk benim!.Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl!.”
Ahmed Rufâi, Abdülkâdir Geylâni, Fahreddin Irakî, Mevlâna Celâleddin gibi bir çok zevât-ı kirâm Allah’tan “Aşk” ismiyle sözetmişlerdir çeşitli zamanlarda… - “AŞK benim” sevilecek, öylesine sevilecek ki, uğruna herşeyden vaz geçilecek; öylesine ki, benliğinden bile vazgeçilmek sûretiyle O’nda yok olunacak varlıktır “AŞK” !. Aşk, O olduğu gibi; âşık da O’dur. Çünkü O’nun dışında vücûdu olan bir varlık yoktur!.Ve dahi mâşuk , yine kendisidir!.
- Mekân ya da boyut kavramıyla ÖTEDE veya ÖTENDE bir “O” düşünüyorsun, vehmediyorsun, yâni var kabûl ediyorsun; bunun neticesi olarak da, O’na ermek, O’nu bulmak, O’nu yaşamak arzusuyla yanıp tutuşuyorsun!… İşte bu şekilde yanıp tutuşman, O’nu sevmen ve arzulaman O’na âşık olman demektir.
- Gerçek “aşk” O’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun “Bâki”liğini yaşattıklarıdır gerçek “âşık”lar!.. Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “âşık” olmak için!.. Yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler!.. Parmaklarını bile kıpırdatmamışlardır dünya için!. “Allah de ötesinde bırak onları hevâlarıyla oyalansınlar” hitâbına mâruz kalmıştır programları; ve hücrelerine nüfûz etmiştir bu hitâp!..
- -Birimdekine ise; birimdeki fıtratında olmasa, ona âşık olunur mu?…
Şirk birime aşktan mı doğar; birimdekine gâfil olmaktan mı?…
Âşık olduğun birimdeki ise böyle… Allah`a âşık olmak nedir?…
Allah`a âşığım diyen neye âşık olduğunun acaba farkında mıdır?…
Soyuta âşık olmak niyedir, nasıldır; sonucu nedir?…
“Allah” somut obje olmadığına göre… O’na âşık olmak ne demektir?…
Birime ve bedene âşık olan, Allah’a yüz çevirmiş mi olur?…
Bütün bunları ciddi olarak düşünmek ve tefekkür sistemimizde yerli yerine oturtmak zorundayız;
“TAKLÎDÎ kabûlün” ötesine geçmek istiyorsak…”Dediler” , “öyleyse öyledir” den, geçmek zorundayız; bilinçli bir kişi olmak istiyorsak…
Evet, bunları yeniden düşünüp tartışalım…
Soru :
-Aşkla muhabbet arasındaki manâ farkı nedir?..
-Aşk, muhabbetin şiddetlisidir.
-Aşkın daha şiddetlisi ne demektir?
-Aşkın daha şiddetlisinde bir şey kalmaz ortada!. Aşk, zaten bir ateştir, olduğu yeri yakar yıkar, gerisi de kalmaz.
-Haşyet diyemez miyiz o zaman?
-Hayır! Aşk ayrı şey, haşyet ayrı bir şeydir.
Hiç alâkası yok birbirleriyle!. Ayrı kavramlardır, Aşk ve Haşyet!.. İkisi de ayrı ayrı şeylerdir…
Aşk, aşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder!. Yani, öylesine seversin ki karşındakini, onun için, her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun!…
Beğeni ayrıdır, sevgi ayrıdır!.
Bir şey beğenirsin, beğendiğin şeye sahip olmak istersin!.
Seversen, sevdiğinin istek ve arzularında yok olmak mecburiyetindesin!.
Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder.
Ne kadar çok seviyorsan, sevgin kadar karşındakine teslim olursun; bunun sonucunda da ondan razı olmak mecburiyetindesin.
Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım. Hani, diyor ya;
“Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.
Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”
İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.
Haşyet ise, bundan çok farklıdır.
Soru;
-Maddeden bu kadar soyutlanma olayı, şartlanmalardan bu kadar kurtulabilme olayını başarmak kuvvetli bir muhabbet, aşk mı gerektiriyor.?
-Ya, kuvvetli bir akıl veya kuvvetli bir aşk.
Kuvvetli bir akıl, tefekküre götürür. Kuvvetli tefekkür haşyeti getirir.
Ne diyor âyette?
“Allah’tan ancak âlim olanlar haşyet duyar.”
“Haşyet duyabilen” derken şunu unutmayalım…
Haşyet, duygu değildir!. Haşyet, tefekkür sonucu oluşur.
Tefekkürün sonucunda oluşan haşyetin hissettirdikleri vardır.
Aşk ise, duygudur. Onun içindir ki, haşyet sahipleri âşıklardan mertebe olarak üstündür.
Hz. Muhammed için, “yüksek muhabbet mertebesi” derler. Bu, yanlıştır.
Hz. Muhammed, haşyet mertebesinin yüceliği içindedir!.
Aşkta, eriyiş ve yok oluş vardır..
Haşyette, Allah’ın Azâmet ve Kibriyâsı vardır.
Allah’ın Azâmet ve Kibriyâsını kaç kişi müşahede edebilecektir?.
Âbidler, ârifler, âşıklar çoktur. Haşyet ehli çok azdır!.
Çünkü, o haşyetin oluşması için çok güçlü bir tefekkür lâzım. Çok yüksek bir basîret ve de ferâset lâzım!.
Soru:
-O zaman, aşkta benlik var, diyebilir miyiz?
-Benlikle başlar, nihayeti benliğin kalkışıdır.
Aşk, fenâfillaha götürür.
Haşyet, Bakabillâhın seyrinde olan bir olaydır, hakkıyla olması için!.
-“Onlar Allah’ı çok şiddetli severler” şeklindeki âyet, haşyete düşenler midir?
-Hayır!. Onlar, Allah’a ulaşmak isteyen aşıklardır! Öteki ile kıyasa gelmez.
Allah için hep bir şeyler yaparız. Allah için bir şeyler yapma arzusu, şevkin, muhabbetin neticesidir, aşkın neticesidir.
Bana göre, haşyet, aşkın üstündeki mertebedir.
Soru
-“Aşk” nedir?…
Üstad
-Fıtratında olup, kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılmandır…
Soru
-Bir şeyi kendimizde bulamamamız mümkün mü üstadım?…
Üstad
-Özünde vardır fakat bilincinde açığa çıkmamıştır… Kendinizde bulamadıklarınızın sayısı bilinemez.
Soru
-İlim mi yoksa AŞK mı bu yolda (tasavvuf yolunda) kısa zamanda uzun mesafeler aldırır insana ?..
Üstad
-Aşk ilme daha kolay erdirir …
Üstad
-Bir arkadaş önceki sohbetlerden birinde “aşk nedir” demişti… “Fıtratında olup da kendinde âşikâr olmayanı bulduğuna yönelme şiddetidir” demiştim… Bunu bana kim açabilecek?….
Cevaplar
-Bilinç, salt enerji halinden yüksek frekanslı bir dalga boyu olmayı DİLER. Dilemesi fıtratını oluşturmasıdır.
-Genetik intikalinde olup, açığa çıkmamış özellik olarak düşünüyorum…
-Kişi elbet fıtratında olanı yerine getirecektir. Çokluk âleminde bir sebep ile bir başlangıç söz konusudur.
-Kendini TÜM olarak hissedebilmek için, eksik gördüklerini tamamlayabilme arzusu..
-“HÛ” kendini seyr etmek dileyince, yarattığı ilk mahâldir ki AŞK`ında ilk zuhur mahallidir ..O sebepten HABİBİM buyurmuştur… İşte insan da gerçek anlamda ÂŞIK olabilirse ÖZ’üne yönelir…
-Tıpkı elementlerde olduğu gibi hep elektronlarını arttırıp düzenli olmayı dileyen elementler gibi, kendinde olmayanla karşılaştığında, bilinç boyutunda yükselmek için farkında olmaksızın oluşan çekim gücü…
-Tümel oluşta hangi katmanlar ve mekanizmalar geçerli ise birimsel oluşlarda da aynı katmanlar ve sistem geçerli olur kanaatindeyim…
Dolayısıyla FITRAT, zuhura gelecek oluşların ilim boyutunda programlanışı olup her neye nispet edilirse geçerlidir, kanısındayım..
-Birimin fıtratını yaşaması, bu kâbiliyetle donanmış bir birimle karşılaşmasına bağlıdır.
-Aşk , iki ayrı varlığın birbirine karşı duyduğu bir çekim değildir tabii ki… Benim fıtratımda olup da, yeterince açığa çıkmamış; yaşayamadığım mânâyı farkettiğim an, o mânâyı algılayıp, hissedip yaşamak istemem-dolayısıyla,o mânâlarla özdeşleşme arzumdur!. Onları yaşama arzumdur…
Üstad
-Sorumu yeni girenler için tekrarlıyorum…
FITRAT nedir?… Benim fıtratım ne zaman oluştu?…
Aşk-fıtrat bağlantısının birime veya “Allah“a olması arasında ne fark vardır?…
Cevaplar
-Yaradılış amacı henüz gerçekleşmemiş olmasına rağmen kişide o amaç için oluşmuş kapasite, o kişiye o boşluğun dolmasına yönelik bir enerji verir ki bu da aşk ile ifade edilir gibi geliyor bana.
-Her an oluşmakta Üstadım… fark yoktur; volume farkı vardır..
-Açıklayabildiğim kadarıyla, fıtrat, ezelde oluşur!. Ancak, “ezel”, evrende, dışarıda, zamanın en gerisinde anlamına değil, “varlığın boyutsal öze iniminde” diye anlaşılmalıdır.
Bu itibarla, birimin fıtratında olan, aslında özünde mevcut olandır!. Özünde mevcud olup, hakikatının gereğini ortaya koyamadığı , ancak seyrettiğine kapılması, aşktır …O özellikler O`na ait olduğu için, sevilen Allah`tır..
-Genetik intikalinde olup ta açığa çıkaramadığı mânâları bulduğu mahalle yönelmesi..
-Aslında bir fark yoktur; fark, “farkında olmamak” tır..
-Vuslata ermesi halinde sonuç farklıdır…
-Birime olanda şirk vardır. Allah`a olanda ise TEK’liği kavramak, ÖZ’ünü anlamak vardır, sanırım.
-Birime olan aşk, kendimiz dışındakiler içindir. ALLAH’a olan aşk Öz’ ümüze olan ve fıtratımızdan gelen bir çekim gücüdür….
-Mevcudatta Allah`tan gayrı olmadığı için birim eğer âşık olduğunun haliyle hâllenirse, yine kendi terkibini aşmış olacağı için Allah`a erme yolunda adım atmış olur. Tabî eğer âşık olduğu kişinin düşünce dünyası gelişmiş ise bu Allah`ın hâliyle hallenmesine vesile olur.
-Fıtrat “K“ nın çıkış noktası olan gendir diye düşünüyorum..
-Birime bağlı olması , o kişinin terkibiyetine muhabbet duyulması ve şiddetli şekilde yaşanmasıdır. Hakikat boyutunda AŞK ise sıfatlardan ve isimlerden de soyutlanınca ancak mümkün olur… VUSLATA ERME hali… ALLAH severse… bu da ancak mümkün olur!!!..
Üstad
-Fâtır, fıtratı, ilminde oluşturmuş, ve her şey ilminde olup bitmiştir!…
Yaratılmışların tümü bunun içine dâhildir!…
Dehr, ilmindeki AN`dır!…
Sonsuz an bize göredir… Ve o sonsuzluğu geçmişten geleceğe olarak değil, aynı zamanda özden dışa doğru olarak anlamaya çalışın demek istiyorum…
Bigbang deki gibi mekânsal bir genişleme hayâl etmeyin!..
Noktadaki âlem, sonsuz, sınırsızdır bize göre ve “her an yeni bir şandadır” uyarısı ile değerlendirilmelidir!..
Bireysel fıtrat bizim anlayışımızdan doğmaktadır!… Tek bir fıtrat söz konusudur!…
Resim içindeki fırçanın kıllarından birinin darbe izidir Hulûsi!… Resim, yapılmadan önce tahayyül edilmiştir ressam tarafından; ondan sonra dökülmüştür tuvale!…
Bendeki bu aşk, fıtratımdandır!… Fıtrattandır!…
Ezel, mekânsal değil boyutsal ise, bunu nasıl anlayacağız?…
Ezel göresel mi? Mutlak mı?…
Aşk birime midir; birimdekine mi?…
Cevaplar
-Mecâzî aşk birime, mutlak ve gerçek aşk birimdekinedir.
Üstad
-Birimdekine ise; birimdeki fıtratında olmasa, ona âşık olunur mu?…
Şirk birime aşktan mı doğar; birimdekine gâfil olmaktan mı?…
Âşık olduğun birimdeki ise böyle… Allah`a âşık olmak nedir?…
Allah`a âşığım diyen neye âşık olduğunun acaba farkında mıdır?…
Soyuta âşık olmak niyedir, nasıldır; sonucu nedir?…
“Allah” somut obje olmadığına göre… O’na âşık olmak ne demektir?…
Birime ve bedene âşık olan, Allah’a yüz çevirmiş mi olur?…
Bütün bunları ciddi olarak düşünmek ve tefekkür sistemimizde yerli yerine oturtmak zorundayız;
“TAKLÎDÎ kabûlün” ötesine geçmek istiyorsak…”Dediler” , “öyleyse öyledir” den, geçmek zorundayız; bilinçli bir kişi olmak istiyorsak…
Evet, bunları yeniden düşünüp tartışalım…
Cevap
-“EZEL“, algılanan boyuta GÖREdir!. “MUTLAK”, sözü dahi öyledir…
“AŞK” fıtratından gelen bilinme, bilme muradının şiddetidir… “Hiçbir şeyde zâhir olmadım, İnsanda oluşum gibi” sözüyle anlatılmak istenen de bu mânâya gelir. “AŞK”, özden seyredene; seyredenden özedir!.
“ŞİRK” birim adı altındakinden gâfil olmaktır, birim görmekdir… Herşey VAHDET oyunundan ibarettir. Bir yönden seveni, bir yönden sevileni oynar… Birime ve bedene duyulan aşk, aslında ALLAH`a duyulan aşkdır (Allah’ın İştiyakıdır), âşıkla mâşuk arasında perdedir!. Herşeyin mânâ olduğu, somut obje diye birşeyin varolmadığı, ne algılanıyorsa; yoktan varolduğudur… Kendini, kendinde, kendinden seyredendir diye düşünüyorum…
Üstad
-…geçen oturumdaki Ezel nedir ve aşk konusundaki soruların cevabını verdi… Teşekkür ederim… Feyizlendik inşaallah!…
Soru
-Kendinde olsa da açığa çıkaramadığını dışta bulduğuna akışın, genetikten mi?… Yoksa Astrolojik etkilerden mi kaynaklanıyor?
Aşkın ateşi genetik özellikleri ne kadar değiştiriyor. Yani genetikden gelen virüsleri yakamıyor mu?.Yoksa virüsler mi aşkı söndürüyor?..
Üstad
-Genetikten gelir…
Aşk, kişinin özünde olana yönelişidir… Sönen ise aşk değildir zaten!.
Soru
-Aşk, genetikden gelirse; neden aynı genetik özelliğini taşıyan diğer birimler, neden aynı noktaya akmazlar.. Üstadım..
Üstad
-Genetikten gelen özelliğin açığa çıkması için astrolojik açılımımızın yani melekî etkinin elvermesi gerekir… 15 dakika arayla doğan kişilerde bile açılım farkı vardır oysa…
AŞK
- Varlığın aslı-orijini…
- Kişinin özünde olana yönelişi…
- Kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılman…
- Fıtratında olup da kendinde âşikâr olmayanı bulduğuna yönelme şiddeti…
- Yolcunun en güzel barınağı…
- Kalbini Allah’tan gayrı herşeyden çevirmen…
- Varlığından vazgeçerek O’nda yok olman…
- O’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun “Bâki”liğini yaşaman…
- Benliğini sana unutturan şey…
- Seven ile sevilen arasındaki perde…
ÖZÜNÜZDE OLUP DA BİLİNCİNİZDE AÇIĞA ÇIKMAMIŞLARIN SAYISI BİLİNEMEZ |
(Soru: “Aşk” nedir?…)
Fıtratında olup, kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılmandır…
(Soru: Bir şeyi kendimizde bulamamamız mümkün mü üstadım?…)
Özünde vardır fakat bilincinde açığa çıkmamıştır… Kendinizde bulamadıklarınızın sayısı bilinemez.
AŞK BENİM… ÂŞIK BENİM! Murad etti ki, kendisinden gayrı sevilmeye… |
“Rabbim Teâlâ’yı gördüm ve sordum;
-Yâ Rabbi..”Aşk”ın mânâsı nedir?
-Yâ Gavs. Âşık ol bana. Âşık benim, aşk benim! Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl!”
Ahmed Rufâi, Abdülkâdir Geylâni, Fahreddin Irakî, Mevlâna Celâleddin gibi bir çok zevât-ı kirâm Allah’tan “Aşk” ismiyle sözetmişlerdir çeşitli zamanlarda…
“AŞK benim” sevilecek, öylesine sevilecek ki, uğruna herşeyden vaz geçilecek; öylesine ki, benliğinden bile vazgeçilmek sûretiyle O’nda yok olunacak varlıktır, “AŞK”!
Aşk, O olduğu gibi; âşık da O’dur. Çünkü O’nun dışında vücûdu olan bir varlık yoktur! Ve dahi mâşuk, yine kendisidir!
Sevgi, sevdiğin, seven hep O’dur!
Kim, ne zaman, nerede, neyi severse sevsin; sevdiğinin ismi ne olursa olsun, gerçekte sevilen hep O’dur!
“Murad etti ki, kendisinden gayrı sevilmeye; sonra zâhir oldu sevilenler sûretinde; sonra da baktı ki kendisinden gayrı mevcut değil, bu defa hep seven ol kendi oldu!” cümleleri işte bu durumu açıklar.
İyi bilelim sevgi nedir; hangi isim altında olursa olsun sevilenler kimdir; sevgiyi oluşturan cazîbe nedir, kimdendir, kime aittir; ve nihâyet seven kimdir?
“Bildik ki âlemde her ne var, hep AŞK imiş” beytinde işte bu sırra işaret edilmektedir.
AŞK, SEVENLE SEVİLEN ARASINDA PERDEDİR! |
“Yâ Gavs-ı Â’zâm. Aşkın zâhirine ârif olursan, aşktan fenâ bulmalısın! Zîrâ, aşk HİCAPTIR! Âşık ile mâşuk arasındaki hicâb!
Zâhirde kullanılan anlamı ile “aşk” kavramının bir “ikilik” görüşü dolayısıyla mevcûd olduğunu ve böylece de aşkın sevenle sevilen arasında bir hicâb oluşturduğunu çok bâriz bir biçimde vurguluyor bu beyân!
Daha açık şekliyle;
Mekân ya da boyut kavramıyla ÖTEDE veya ÖTENDE bir “O” düşünüyorsun, vehmediyorsun, yâni var kabûl ediyorsun; bunun neticesi olarak da, O’na ermek, O’nu bulmak, O’nu yaşamak arzusuyla yanıp tutuşuyorsun!
İşte bu şekilde yanıp tutuşman, O’nu sevmen ve arzulaman O’na âşık olman demektir.
Bu aşkın temelinde de O’ndan ayrı bir “Ben” var zannı yatmaktadır!
“ZANLARDAN BAZI ZAN VARDIR Kİ SUÇTUR”
Âyetinin işaret ettiği zan acaba bu olmasın!?.
Öyle ise, ÖTENDE bir “O” var ve “sen”de O’na ulaşacaksın zannından doğan aşk, gerçekte seninle “O” arasında en büyük perdelerden biridir!
Ne zaman ki, bu aşk seni öylesine O’nunla meşgul eder; ve nihâyet O’nda “yok” eder yâni gerçekte varolmadığını anlarsın; işte o zaman perde kalkmış olur!
”Kaldır beni aradan, ortaya çıksın Yaradan!” diye kısaca özetlenen bu ifade, aşkın kökeni olan “ben”in ortadan kaldırılması mecburiyetine işaret etmektedir.
GERÇEK ÂŞIKLAR |
O’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun “Bâki”liğini yaşattıklarıdır gerçek “âşık”lar!.
AŞK’IN PAHASI… |
Aşkın pahası, ” yok” olmaktır!.
AŞKIN GÜCÜ |
Aşk, gücünü vehimden alır!.. Vehimle hayatiyetini devam ettirir!.
AŞK’IN SON YAKTIĞI… |
’AŞK’’ öyle bir ateştir ki, son yaktığı kendisi olur!. Onun için âşıklar, tükenene kadar yanarlar!.
SEVEN SEVİLENDE YOK OLDUĞUNDA AŞK TAMAM OLUR |
Aşk, sevenle sevilen arasında perdedir!. Seven, sevilende yok olduğunda, aşk tamam olur!.
AŞIKLAR TÜKENENE KADAR YANARLAR! |
“AŞK’’ öyle bir ateştir ki, son yaktığı kendisi olur!.. Onun için âşıklar, tükenene kadar yanarlar!.
SÖNEN, AŞK DEĞİLDİR! |
Aşk, kişinin özünde olana yönelişidir… sönen ise aşk değildir zâten!
AŞK’IN SONU->“HİÇLİK” |
Aşk, bir ateş-i sûzandır ki, sonu ‘’hiçlik’’tir!.
AŞK PERDESİNİN KALKIŞI |
Ne zaman ki, bu aşk seni öylesine O’nunla meşgul eder; ve nihâyet O’nda “yok” eder yâni gerçekte varolmadığını anlarsın; işte o zaman perde kalkmış olur!
”Kaldır beni aradan, ortaya çıksın Yaradan!” diye kısaca özetlenen bu ifade, aşkın kökeni olan “ben”in ortadan kaldırılması mecburiyetine işaret etmektedir.
“AŞK“ YAŞANMADAN, ”AŞK“ UĞRUNA TÜM VARLIK FEDA EDİLMEDEN, ”VAHDET“ YAŞLANTISI KESİNLİKLE AÇIĞA ÇIKMAZ! | |
AŞK, GENETİKTEN GELİR! |
|
(Soru: Kendinde olsa da açığa çıkaramadığını dışta bulduğuna akışın, genetikten mi?… Yoksa Astrolojik etkilerden mi kaynaklanıyor? Aşkın ateşi genetik özellikleri ne kadar değiştiriyor?. Yani genetikden gelen virüsleri yakamıyor mu?. Yoksa virüsler mi aşkı söndürüyor?..)
Genetikten gelir…
Aşk, kişinin özünde olana yönelişidir… Sönen ise aşk değildir zaten!.
(Soru: Aşk, genetikden gelirse; neden aynı genetik özelliğini taşıyan diğer birimler, neden aynı noktaya akmazlar.. Üstadım..)
Genetikten gelen özelliğin açığa çıkması için astrolojik açılımımızın yani melekî etkinin elvermesi gerekir… 15 dakika arayla doğan kişilerde bile açılım farkı vardır oysa…
AŞK, FITRATTANDIR! |
Fıtratında olup da kendinde âşikâr olmayanı bulduğuna yönelme şiddetidir.
Aşk, bir yanıştır ki yönsüzdür.
Fıtratında olup, kendinde bulamadığını bulduğun yere kapılmandır!
Bulamadığın, Özünde vardır fakat bilincinde açığa çıkmamıştır!
Bendeki bu aşk, fıtratımdandır! Fıtrattandır!
Aşk birime midir; birimdekine mi?
Birimdekine ise; birimdeki fıtratında olmasa, ona âşık olunur mu?
Şirk, birime aşktan mı doğar; birimdekine gâfil olmaktan mı?
Âşık olduğun birimdeki ise, böyle…
Allah’a âşık olmak nedir?
“ALLAH’A ÂŞIK OLMAK” |
Çoğunlukla karşısındakinden yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana! Bazen de özünden gösterir yüzünü O!… O zaman onlar için derler ki, “Allah’a âşık oldu”!
‘’Allah’a âşığım’’ diyen neye âşık olduğunun acaba farkında mıdır?
Soyuta âşık olmak niyedir, nasıldır; sonucu nedir?
Allah, somut obje olmadığına göre… O’na âşık olmak ne demektir?
Birime ve bedene âşık olan, Allah’a yüz çevirmiş mi olur?
Bütün bunları ciddi olarak düşünmek ve tefekkür sistemimizde yerli yerine oturtmak zorundayız.
GERÇEK ÂŞIKLAR, O’NUN BÂKİLİĞİNİ YAŞATTIKLARIDIR! |
“Kendine seçtikleri”dir sevenleri bir çehreden!… Özünden sevgiyi yaşayanlardır, “mukarreb”leri!
Hünerlerini sergilemek için yaratmıştır herşeyi…
Sevmek için yaratmıştır sevilenleri!
Gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır “aşk”ı yaşattıklarını!
Avam anlamaz ve bilmez bu aşkı! Bunun aşk olduğunu!
Oysa gerçek “aşk” O’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun “Baki”liğini yaşattıklarıdır gerçek “âşık”lar!
Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “âşık” olmak için! Yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler…
Parmaklarını bile kıpırdatmamışlardır dünya için!
“Allah” de ötesinde bırak onları hevâlarıyla oyalansınlar” hitâbına mâruz kalmıştır programları; ve hücrelerine nüfûz etmiştir bu hitap!
Gerçek anlamıyla onlar “yaşarlar aşkı”; “yaşar onlarda aşkı”; sever, acır, merhamet eder onlarda kullarına; çünkü bu sıfatlar için yaratmıştır onları!
AŞK VE HAŞYET… |
Aşk, muhabbetin şiddetlisidir.
(Soru: Aşkın daha şiddetlisi ne demektir?.)
Aşkın daha şiddetlisinde bir şey kalmaz ortada!. Aşk, zaten bir ateştir, olduğu yeri yakar yıkar, gerisi de kalmaz.
(Soru: Haşyet diyemez miyiz o zaman?.)
Hayır!. Aşk ayrı şey, haşyet ayrı bir şeydir.
Hiç alâkası yok birbirleriyle!.
Ayrı kavramlardır, Aşk ve Haşyet!. İkisi de ayrı ayrı şeylerdir…
AŞK, MUTLAK TESLİMİYETE GÖTÜRÜR! |
Aşk, âşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder. Yâni, öylesine seversin ki karşındakini, onun için her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun…
Beğeni ayrıdır, sevgi ayrıdır.
Bir şey beğenirsin, beğendiğin şeye sahip olmak istersin!
Seversen, sevdiğinin istek ve arzularında yok olmak mecburiyetindesin!
Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder.
Ne kadar çok seviyorsan, sevdiğin kadar karşındakine teslim olursun ve ondan razı olmak mecburiyetindesin.
Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım! Hani, diyor ya;
“Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.
Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”
İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.
BENLİĞİNİ SANA UNUTTURAN ŞEYDİR AŞK! |
İnsanın yüreğini o aşk sardığı zaman, akıl geri plâna kaçar..
Mıknatısı iğneye tuttuğun zaman iğnenin aklı gider…
Çekim kanununa tâbi olur, o iğne mıknatısın yanında..
İşte Allah bir sûrette yüzünü gösterirse sana, O’nun peşinden gitmemek mümkün değildir!.
Gâfilsen dersin ki: “Ben Ayşe’nin, Fatma’nın, Ahmedin mehmed’in peşinden gidiyorum!!!…”
Ârifsen, bilirsin ki seni peşinden götüren O’dur!
İşte bu aşkın dünyası insanı kuşatmadıkça, insan benliğinden geçemez..
AŞK nedir?
Benliğini sana unutturan şeydir, AŞK!
Nedir ki benliğini sana unutturur, işte odur AŞK!
Çeker peşinden götürür..
O SURETTE SANA YÜZÜNÜ GÖSTEREN, ALLAH’TIR! |
İç bâde güzel sev … Var ise aklı şuurun!
Dünya varmış, tâ ki yokmuş!!! Ne umurum!!!
Bunu duyan şekil ehli hemen diyor ki:
“HÂŞÂAA!!!!!
İçki haramdır… Şarap haramdır!”
Bunu duyan cevap vermiş öteki;
”Ben doldurur ben içerim, o yâr benim kime ne?
Sofular haram demiş bu aşkın şarabına,
Ben doldurur ben içerim… O yâr benim, kime ne!!!”
İşte “İÇ BÂDE” dediği BÂDE, rakı şarap viski votka değil… !!!
AŞK!
O aşk ile dol ki, güzel sev!. Güzeli sev!
”Güzel” kimdir?
Kaşı güzel, gözü güzel, ağzı burnu, yüzü güzel mi?…
Bunu da Hz.Rasûl aleyhisselâm açıklıyor;
“İnnallahe cemilûn muhibbûl cemâl…..
ALLAH GÜZELDİR; GÜZELİ SEVER!
Aşk ile dol; o aşk ile benliğin- varlığın yansın…kül olsun…yok olsun…bitsin..Ve o zaman gör ki, varlıkta o TEK VECİH sahibi olan GÜZELDEN BAŞKA BİRŞEY YOKTUR! Ve O’nun sevgisiyle dol, O’nun sevgiyle yaşa…
İşte o zaman, Dünya varmış…yokmuş!!!!..
Bir kadına âşık olursun bir erkeğe âşık olursun, gözün hiçbirşey görmez.
Ne para, ne pul, ne mal…Hepsinden geçersin..
Yedi sülâleyi terkedip gidersin…
Niye?…
O âşık olduğun kadın veya erkek uğruna…
Hiç, bir kadın veya erkek uğruna bir şey terkedilir mi?…
TERKEDİLİR!!!
Niye terkedilir?…
Sen niye terkettiğinin farkında değilsin!..
Çünkü sevdiğinin kim olduğunu bilmiyorsun!…
Sende terki meydana getiren sevgi, aşk; her ne kadar gafletin dolayısıyla o sûrete gibi sanırsan da, o sûrette sana yüzünü göçterenedir.
O sûrette sana yüzünü gösteren, ALLAH’tır!
Kim nerede ne zaman neye âşık olmuşsa, neyi sevmişse gerçekte onun sevdiği, sadece ve sadece ALLAH’tır!
Allah kendi güzelliğini, kendi hüsnü cemâlini bir sûretten zâhir kıldığı zaman ona âşık olmamak mümkün değildir!
İşte, bunu bazen zâhir yollu yapar…Bazen bâtın yollu yapar..
Bâtın yollu gösterirse sen sanırsın ki Ayşe’ye, Fatma’ya, Ahmed’e Mehmed’e âşığım!!!
Ve o aşkın uğruna neler yaparsın, neler…
Ama sana zâhir yollu gösterirse, o zaman gördüğünün kim olduğunu bilirsin..Aşkı yaşarsın…Aşkla dolar, aşkla taşar, deli divâne olursun…
Bu yüzden Hz. Rasûl Aleyhisselâm buyurmuşki:
“Aşk, cünûnun bir cüz’üdür!.”
“Delilikten bir cüzdür, AŞK!“
AŞK, katlanılması ÇOK GÜÇ BİR ŞEYDİR!
“En nârûl aşk!” -”Ben aşk ateşiyim!” diyor, Seyyid Ahmed Rufai!
Bir yandan semâ yapıyor, bir yandan da “En nârûl aşk!” -”Ben aşk ateşiyim!” diyor,
Onu gören yanıyor yakılıyor peşinden koşup gidiyor. Kadını erkeği…
Ondan vechini gösteriyor ALLAH!
Her ne kadar adını Ahmed Rufâi koymuşsa da O resmin ardında kendini izhar ediyor!.
Mümkün mü, Onu görüp de peşinden gitmemek?…
Her nerede ne ki sana benliğini unutturup peşinden koşturuyor, O ALLAH’tır!
Ama hâşâ ki o sûret ile Allah’ı kayıt altına alma!
Onun vecihlerinden bir vecihdir O!
Onun yüzlerinden bir yüzdür O!
O yüzde zâhir olduğu gibi hadsiz hesapsız yüzlerde de zâhir olur.
Zaten oluyor….
Herkesin bir sevdiği vardır..
Allah’ı bilmek kolay değil…
Allahı bilmek zordur!
Allahı bulmak, zorlardan çok çok zordur!
Varlığını yok edip de varsandığın vehminin sana var sandırdığı Bâki olanın Allah olduğunu bilebilmek, yeryüzünde ender kere zevâta mahsustur!
Onun için, Allah’tan isteyin...Deyin ki;
“Allahım! Zâtını izhar için seçtiklerinden eyle beni!”
Ama diyeceksin ki;
“Ezelde olmuş bitmiş, şu halde benim duama bağlı değil”
Eğer ezelde sana Zâtını izhar için varolma şansını vermiş ise sana zaten bu duayı kolaylaştıracak ve bunu talep ettirecek ve bunun neticesinde de onu verecektir!.
Yok eğer bundan nasibin yoksa, bu ayrılığı ve gayrılığı,bu ayrılığın gayrılığın perişanlığını yaşamak için varolmuşsan, bu yoldan gidemiycen güneş görmüş yarasa gibi gözlerini kapatıcan ve gül peşinde koşan bülbül değil, ateşi arayan semender gibi yaşayacaksın!..
Öyleyse, sana yüzünü gösterdiği zaman SAKIN GÖZLERİNİ KAPAMA!
Daha bir aç!
Daha bir aç!
Daha bir aç!
ÂŞIK |
Âşık, gariptir!
Dünyada gariplerin sayısı o kadar azdır ki…
Çünkü garipler dünyalarında yaşar dünyanızda görünürler.
MUHABBET, AŞK, SEVGİ, NURDAN PERDELERDİR! |
AŞK, SEVEN İLE SEVİLEN ARASINDA ‘’PERDE’’DİR |
“Yâ Gavs-ı Â’zâm. Aşkın zâhirine ârif olursan, aşktan fenâ bulmalısın! Zîrâ, aşk HİCAPTIR! Âşık ile mâşuk arasındaki hicâb!
Zâhirde kullanılan anlamı ile “aşk” kavramının bir “ikilik” görüşü dolayısıyla mevcûd olduğunu ve böylece de aşkın sevenle sevilen arasında bir hicâb oluşturduğunu çok bâriz bir biçimde vurguluyor bu beyan!
Daha açık şekliyle;
Mekân ya da boyut kavramıyla ÖTEDE veya ÖTENDE bir “O” düşünüyorsun, vehmediyorsun, yâni var kabûl ediyorsun; bunun neticesi olarak da, O’na ermek, O’nu bulmak, O’nu yaşamak arzusuyla yanıp tutuşuyorsun!
İşte bu şekilde yanıp tutuşman, O’nu sevmen ve arzulaman O’na âşık olman demektir.
Bu aşkın temelinde de O’ndan ayrı bir “Ben” var zannı yatmaktadır!
“ZANLARDAN BAZI ZAN VARDIR Kİ SUÇTUR”
Âyetinin işaret ettiği zan acaba bu olmasın!?
Öyle ise, ÖTENDE bir “O” var ve “sen”de O’na ulaşacaksın zannından doğan aşk, gerçekte seninle “O” arasında en büyük perdelerden biridir!
Ne zaman ki, bu aşk seni öylesine O’nunla meşgul eder; ve nihâyet O’nda “yok” eder yâni gerçekte varolmadığını anlarsın; işte o zaman perde kalkmış olur!
”Kaldır beni aradan, ortaya çıksın Yaradan!” diye kısaca özetlenen bu ifade, aşkın kökeni olan “ben”in ortadan kaldırılması mecburiyetine işaret etmektedir.
AŞK’IN BÂKİ KALMASI |
AŞK’ın Bâkî kalması demek, varlıkların yok olmasına bağlıdır demek değildir! Varlıkların “yok” olduğunun anlaşılması demektir.
Allah’ın gelecekte veya bir varlığın yokolmasından sonra Bâkî olacağını zannetmek, çok kalın bir biçimde perdeli olmaktan doğar!
Allah Bâkî’dir ve onunla beraber fânî varlıklar da mevcuttur sanmak, “Bâkî” kelimesinin mânâsını bilmemektir.
Allah daîmi olarak Bâkî’dir ve onunla beraber ikinci bir varlık da mevcut değildir. Bu sebeple, O’nun yanında yok olacak varlıklar yoktur; kendilerinin “yok” olup Allah’la Bâkîolduklarını farkedecek tecellîler sözkonusudur.
Seven , “yok”luğunu idrâk edip, sevilende yok olduğunda; Bâkî kalan Allah’tır!
VARLIĞIN ASLI-ORİJİNİ ‘’AŞK’’TIR |
“O“NU SEVMEMEK ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR! |
Kendini izhar ettiğinde, o mahalde; “Vech”ini gösterdiğinde her yerde ve şeyde “O“nu sevmemek asla mümkün değildir!.
Kör değilsen!.
AŞK, “MÂRİFET”E ERMEK İÇİNDİR |
Dervişler, “aşk” peşinde koşar; kemâl ehli ise “haşyet”i yaşar!
Avamın gözünde, en yüksek mertebedir “aşk”, ve de Mülhime!. Nereden bilsinler ondan yukarısını gariplerim!. Evliya, zaten gizli; avam bilemez ki Mutmainne ve yukarısını!
“Mârifet”e ermek içindir, “aşk”; Mülhime’de yaşanır! En kestirme yoldur “aşk” Allah’a ermek için!… Bir girdi mi insanın içine, artık hiç bir şeyi görmez gözü insanın aşkına ermek için!. Ne mal ne para ne evlat ne karı veya koca!.. Tek amacı âşık olduğuyla BİR’leşmektir insanın… En güzel ikilik yaşamıdır o!
Kendine yönlendirmek istediklerine, yani “fenâ” ehline, yani Mülhime ehline ise “aşk” bağışlar!.
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.