Âlemler
- Evren içre Evrenler
- Boyutsal Katman
- İnsanlar
Yaşadığımız âlem, O`nun sayısız sonsuz âlemlerinden bir âlemdir.
Daha biz, bu içinde yaşadığımız âlemi tam anlayıp, değerlendiremezken; bu âlem gibi sayısız âlemleri, varlıkları meydana getiren “Allah“ ismiyle işaret edileni ne kadar tanıyıp, anlayıp, yorumlayıp değerlendirebiliriz?.
Ceberût âlemi, Vâhidiyet mertebesidir ki, esmâ ve sıfata tekâbül eder. Zâtî sıfatlarla ve esmâ yollu kendini tanıma, seyretme mertebesidir bu mertebe.
Esas itibariyle, âlemler kesret âlemi ve vahdet âlemi olarak ikiye ayrılır.Ancak bu kesin böyle değil, anlayışın ya da bir diğer şekliyle anlayış yetersizliğinin oluşturduğu ikidir bu âlemler.
Kesret âlemi yâni çokluk âlemi, efâl âlemidir.
Çokluğun oluşturduğu mülk ya da melekût boyutunda sayısız fiiller sözkonusudur.
Vahdet âleminde ise kesretten sözedilemez.Vahdet âleminde kesretin yâni çokluğun varlığı kalmamıştır!.
“TEK”, çok kavramı kabul etmez!. Ahadiyyet, çokluk kavramlarını yok eder.
Ceberût ve lâhût sanki bir nesnenin iç yüzü ile dışyüzü gibidir!.
Tasavvuf ile ilgilenen herkesin iyi bildiği üzere âlemler dörde ayrılır… Zât âlemi, Sıfat âlemi, Esmâ âlemi ve Efâl alemi… Bu âlemlerde yaşanarak urûç yapılır ve kişi hakikatini tanır.
Allah, yeryüzü yaratılmadan evvel, ezelde bir Sistem ve Düzen içinde bu âlemleri yaratmıştır. Dünyanın yaratılışı ise, bu sistem ve düzende bir değişiklik meydana getirmemiştir.
Âlemler ve âlemlerden biri olan kâinat, “Allah”ın “rahmet” sıfatından yaratılmıştır!..
Tüm sonsuzluğuyla esmâ mertebesi, “Allah” adıyla işaret edilenin ilminde, bir “nokta“nın, “nokta“mızın projeksiyonunda oluşmuş özelliklerdir!.
Sayısız “nokta“lardan oluşan sayısız âlemler dahi, hep, “Allah” adıyla işaret edilenin ilminde var olan özelliklerle meydana gelir; ve bunlardaki oluşumlara da, bu “nokta“mızın ehlinin muttali olması mümkün değildir!.
İşte bu âlemler dahi, hep İlmi ilahideki “ilmî sûretler” olduğu içindir ki; “Allah” adıyla işaret edilen mutlak bilinmezdir Zat`ı itibariyle; ve bu yüzden “ALLAH`ın Zat`ını tefekkür etmeyiniz“, (çünkü bu muhaldir) denmiştir.
Çeşitli mertebeler veya âlemler gerçekte TEK BİR âlemdir!. Algılanması istenilişine ve de özelliğine GÖRE, detayların farkettirilmesi amacıyla, değişik isimlerle adlandırılmışlardır.
“ALLAH”ın “AHAD” olşunu şayed iyice idrak edersek, görürüz ki -basiretle-, bir ALLAH, bir de, yanısıra kainat gibi, iki ayrı yapı mevcut değildir!
Yani bir “ALLAH” var, bir de alemler mevcut, değil!..
Başka bir deyişle, bir içinde yaşadığımız alemler, kainat mevcut; bir de bunların ötesinde, bunlardan ayrı, bunların dışında bir “TANRI mevcut” anlayışı, tümüyle batıldır!..
Allah”, âlemleri kendi varlığından meydana getirmiş ve her zerresinde esmâsıyla algılanır olmuş “TEK mutlak varlık”tır; hiç bir şekilde ortağı yoktur!
“Rabbülâlemin“… Âlemlerin Rabbı, yani âlemler kelimesiyle işaret edilen, sonsuz sınırsız varlıkların meydana getirildikleri Rubûbiyet mertebesidir.
Allah ismiyle işaret edilen ve Âlemlerde tasarruf sahibi olan Zât, her an dilediğini tüm varlıklar adı altında ortaya koymaktadır; ve kendisine soru sorabilecek, kendi dışında ikinci bir varlık da mevcut değildir!.
Hz. Rasûlullah, ancak “Âlemlerin Rabbı olan “ALLAH” tarafından övülebilirdi ki; bu da Kur`ân-ı Kerim’de gerçekleşmiştir:
-“ÂLEMLERE RAHMET OLARAK SENİ İRSÂL EYLEDİK” (21-107)
hükmü, O`nun yüce şânını gösterir!..
“ALLAH” âlemlerden Ganî’dir;
Kutb-ul irşâd, âlemlerden gelen feyzi insanlığa dağıtır. Kutb-ul irşâd, dünya işlerine karışmaz. Dünyada olacak olaylara, yani insanların kişisel durumu ile ilgili işlere karışmaz.
Esmâsı yönünden;
“Allah âlemlerin Rabbı`dır”..
Fakat;
“Allah âlemlerden Ganî`dir”!.
Allah âlemlerin hem Rabbıdır ve hem de Allah âlemlerden Ganî`dir!.
Hiç bir zaman bu iki ana düsturu, prensibi unutmayacağız ve bu iki prensibe gâfil olmayacağız…
Eğer, “Allah âlemlerden Ganî`dir” kavramı ağır basarsa, “Tenzih” ağırlıklı olarak, âlemlerden ötede bir “TANRI” anlayışına kayma ihtimali doğar. Bundan dolayı da da şirk oluşur!.
Dolayısıyla,
“Âlemlerin Rabbı`dır ALLAH”!…
Ve,
“Âlemlerden Ganî`dir”
istikametinde hem tüm mânâları ve bu mânâların fiile dönüşüş hâllerini Allah`a bağlayacağız… Hem de Allah`ın bu mânâlarla kayıt altına girmekten münezzeh olduğunu vurgulayacağız..
Yani aynı anda aynı şekilde geçerli olan iki gerçekten birinde saplanıp kalmayacağız!.
Bu Allah`a ait bir realite!.
Cesedlerden maksad da, arş, kürsi, semalar, yıldızlar topluluğu; hava su, yeryüzü gibi alemlerin cesedi, bünyesidir..
Gözünün, kulağının, organlarının âlemleri çok, beyninin âlemi ise tektir!..
Alemlerin ardında, sırlar; sırların ardında ise, ayna vardır!..
Sevgi, kıskançlık, nâz, niyâz, namaz. beşerin dünyasıdır bu!.. “allâh” âlemlerden Ganî`dir.
Sonsuza dek var olacak âlemler, Zât-ı Baht`ta bir “hiç”tir!..
Sen, Allah`ı bir tek Kur`ân `la kayıt altına alamazsın! O`nun sonsuz kelâmından bir kelâmdır, KUR`ÂN ! Ve yaşadığımız âlem, O `nun sayısız-sonsuz âlemlerinden bir âlemdir!.
“Âlemler” isminin müsemması da O`dur!. Çünkü gayrısı yoktur!.
Önce, “hayâlimizdeki TANRIYI” bir yana koyup, “Âlemlerin Rabbı ALLAH”ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!..
- Allâh tüm yaşamımızda, âlemlere Rahmet olarak irsâl eylediği ZÂTI hakkıyla değerlendirmeyi nasip etsin ve kolaylaştırsın.
- Müşriklerin gördüğü “Yetim Muhammed”i değil, Âlemler kendisi için yaratılan “Allâh Rasûlü”nü görebilmek için yönelin!
- Mümin de abiddir, kâfir de abiddir! Müminin abidliği “el Hâdi, el Mümin” esmâlarına kulluğudur; kâfirin küfrü de “El Mudil” ismine kulluğudur. El Mudil’e kulluğunu yapan abid, El Hâdi’ye kulluk edenin Rabbine kulluk edemez. Bu Esmâ tecellileriyle ilgili hakikate işaret eder. Tüm âlemler ve içindekiler Allâh Esmâsına kulluk hâlindedir her an, farklı isim özellikleriyle. O isimlerin sonuçlarını da yaşarlar.
- FARK EDELİM: Beyni, nöronik boyutta beyin olarak kabul etmek, ya ölümden sonra yaşam yok, sonucunu getirir; ya da beyne dışarıdan gelen RUH anlayışını! Ötedeki bir tanrının yanından beyine RUH YOLLAMADIĞINI kavrarsak; “RUH” ismiyle işaret edilen, dışardan girmiş değil, özünde açığa çıkmadır. “RUHUN NEFHİ”, üflemedir. Üfleme, içten dışa açığa çıkmadır. Beynin hakikati, el Esmâdır (‘BİZ’ sözcüğünün işaret ettiği) RUH ondandır. Yani Ölümsüz insan RUHU, beyinin alt boyutudur ki, hakikati orijini olan Allâh Esmâsı özelliklerinden oluşmuştur. Bu yüzden, beyin deyince, ondaki özellikleri, nöronik yapıdan değil, alt boyutu olan dalgaboyu/bilgi/data yönünden anlamak çözmek gerekir. “İRSÂL” (açığa çıkış), Nur/ilim’den Ruha, Ruhtaki bilgiye/data, bilginin/datanın oluşturduğu âlemlere/dünyalarınıza doğrudur. İş bu nedenledir ki, REENKARNASYON tamamıyla geçersiz görüştür. Bilgi ve çözüm yetersizliğinin oluşturduğu temelsiz uydurumdur! RUH, BEYNİN TA KENDİSİDİR ORİJİN BOYUTUYLA! Beyne girip çıkan, gelip giden bir şey değildir ve buna dayanan tüm fikirler de temelsizdir.
- Âlemlerden Ganî’dir, açıklaması, El Esmânın Zâtın varlığıyla var olmasına karşın, Zâtın, El Esmâ ile sınırlanmaktan berî oluşunu vurgular.
- Koyunları yaratmış sürüye katmış; bülbülleri yaratmış dallarda şakıtmış; kartalları yaratmış yüksekten uçup âlemleri seyrettirmiş. Fesubhanallâh!
- Varlığını Allâh esmâsından alan âlemlerin/evren içre evrenlerin başı sonu olur mu?
- “İnsan”, Onda, onun adı altında, onun âlemlerini seyir için yaratıldı. Seyrettiği esmâsı oldu!
- Aşk olmasa, âlemler olmazdı. Tutku, aşktandır. Aşk, kime vechini nereden göstermişse, onun tutkusuyla yaşar kişi. Sorma neden, aşktan!
- “Allâh’ın âlemlerdeki tedbirâtı âlem sûretlerinledir”; El İnsan-ı Kâmil-Abdülkerîm Geylânî(Ceylî). Rabbim bu sözün sırrına yakîn ihsan buyursun.
- Allâh âlemlerde, kulları kalbi ve eliyle tedbir eder, nimetini veya cezalandırmasını ulaştırır. Göremiyorsan Rasûlün Hayy oluşunu, neyleyim!
- Allâh, kimilerini âlemleri yönetiminde kullanmak için yaratmıştır; kimilerini de kendi için. Onların görür gözü, işitir kulağı, söyler dilidir.
- Allâh âlemleri ilimle yaratmış, AŞK olarak bütünlüğü, birliği oluşturmuştur. Çünkü El Vedud!
- AŞK YARATMIŞTIR ÂLEMLERİ onda hünerlerini aşk bütünlüğü içinde seyretmek için! TEK’liğin tekliği AŞK’tan dolayıdır. Çekim, aşkın sûretidir.
- Aşk, bütün melekî kuvveleri camî olan “insan”da Müheymin melaike kuvvesinin açığa çıkışıyla yaşanır. Müheymin melaike âlemlerden bîhaberdir. Aşk yaşayan da bu yüzden âlemlerden kopar, aşkının seyrinde kendini kaybeder. Dünya varmış tâ ki yok olmuş, der, şarabı tâhir ile mest!
- İbadet araçtır, beyin kapasitesini arttırır. Hakikatini yaşamak için bir yaşayan bulup, ondan kopyalamak gerekir. Âlemlerde tedbirât böyledir.
- Varlıkta ne görüyorsan Allâh Esmâsının açığa çıkışıdır ama Allâh, âlemlerde açığa çıkanla kayıtlanmaktan berîdir!
- Allâh seyredilsin için âlemleri, seyretmek için insanı yarattı. Basîretinde seyreden değilse, ne oluruz?
- Beşer, beşeriyetiyle şaşkındır. Tâ ki ilâh dediğinizin TEK olduğu hissedilmedikçe. TEK’in âlemlerinden bir âlemdir beşerin dünyası! Beşerin dünyası yanma dünyasıdır. Allâh halifesi, yanma kavramından berîdir! Beşerin şartlanma ve kabulleri, tükenmez yanmalar doğurur! Beşeriyet kavramından arınmak söz konusudur. Beşeriyetin yok olması değil! Beşer, beşeri görür; Halife/insan, insanı görür, beşerle kayıtlanmaz.
- Sevdiğini görüyorsan ölesiye sev! Zâhir Allâh sevsin diye âlemleri yarattı kendi sûreti üzere! Her varlıkta onun kadarıyla sevgi açığa çıkar.
- Et gözüyle bakan et görür şaşar; Kalp gözüyle bakan hayretten hayrete dalar; Allâh Nuruyla bakan âlemlerinde seyre dalar.
Nâsût âlemi, bildiğimiz beş duyuya hitâb eden madde âlemidir.
Melekût âlemi ise beş duyu ile algılayamadığımız soyut varlıklar âlemidir. Meleklerin çeşitli türleri, cennetler ehli hep bu sınıftır.
Ceberût âlemi ise esmâ ve sıfat âlemidir. Yani isimlerin ve sıfatların manâlarını teşkil eden âlemdir.
Lâhût ise Zât`ın âlemi’dir.
Bu hususta öncelikle bilmemiz gereken şey odur ki, bu anlatımlar hep mecâzîdir. Gerçekte, mekân anlamında böyle ayrı ayrı âlemler mevcut değildir!..
Nâsût âlemi denen madde âlemi, bilindiği gibi, beş duyuya hitâb eden bir âlemdir. Bu âlemde yer alan insanı düşünelim;
İnsanın bir madde bedeni vardır.
Madde bedenin ötesinde bir düşünce, şuur dünyası vardır.
Ve dahi bu düşünceleri kapsamına alan benliği vardır…
Şimdi düşünelim… düşünce dünyanız madde bedeninizden ayrı olarak kabul edilebilir mi, yani madde bedenden ayrı bir yerde midir?.
Elbette hayır!..
İşte aynı şekilde, madde âleminden tamamıyla ayrı bir yerde melekût ve ceberût âlemleri de düşünmemek gerekir.
Özden dışa… Allah`ın ilmi ile beşeriyete… Allah`ın ilmiyle Allah indindeki âlemlerine nazar edilirse…
Görülen bütün fiiller, Allah`ın isimleriyle zâhir olan mânâ terkiplerinin oluşturduğu görüntülerdir. Ve hiç bir ayırım olmaksızın hepsi de Allah`ın ilmi ve kudretiyle zâhir olmaktadır!.. Ve hepsinde de Hak’kın varlığı aynı şekilde mevcuttur!.. Bu sebepledir ki, Allah her birime, şey’e aynı şekilde yakındır!..
Allah`ın fâili hakikî olarak meydana getirdiği tüm fiiller, hiç bir ayırım sözkonusu olmaksızın “hikmet“tir!..
Mâdem ki, Allah, bütün âlemleri, kendi sayısız-sınırsız ve sonsuz esmâsını seyir için meydana getirmiştir.
Her an, bütün âlemlerdeki tüm fiillerin yaratıcısı Allah`tır. Öyle ise, O`nun bütün yaptıkları “Hakîm” isminin gereği olarak bir hikmete dayalıdır ve yerli yerindedir!..
“Deme şu niçin şöyle,
Yerincedir ol öyle,
Bak sonuna, sabreyle,
Görelim mevlâ neyler,
Neylerse güzel eyler!..
Evren ve içinde bulunan bütün varlıklar, işin özüne ermiş en yüksek dereceli evliyâullahın, «bütün âlemlerin aslı hayâldir» diyerek ittifak ettikleri bir biçimde meydana gelmiştir!..
«ALLAH» ve yaşamın boyutları-varlıkları konularını en büyük vukuf ile «İnsanı Kâmil» isimli eserinde anlatan öze ermişlerden Abdülkerim Ceylî, «âlemlerin hepsinin aslının hayâl» olduğunu oldukça geniş bir şekilde izah eder.
«ALLAH»`ın kelimelerinin sonu yoktur!.. “ALLAH”ın isimlerinin işaret ettiği mânâların sonu yoktur!..
O mânâların seyri anlamında olan oluşların da sonu yoktur!..
Netice olarak âlemlerin sonu yoktur!..
Âlemlerin sonu kabulü, «hükmî»dir ve ZÂT`a nispetledir!.
Yolculuk ALLAH`tan başlar, ve ALLAH`la, ALLAH`a olur ise son derece kısalır!.
Netice olarak şunu belirtelim ki, âlemleri tanıyarak ALLAH`a ermek değil; ALLAH`ı tanıyarak, âlemlerini seyretmek ana gayemiz ve hedefimiz olmalıdır.
Aksi halde tüm ömrümüz âlemler içersinde geçer gider ve netice «hicap»ları aşamaz, «perdeli» olarak bu dünya yaşantısından geçer gideriz!.
İnsanın, asla evrenden söz edemeyeceğini; “Evren” ismi altında anlatılmak istenen şeyin, ancak ve sadece kesitsel algılama araçları beş duyuya dayanan “insanın evreni” olduğunu anlatmıştık…
Daha sonra da, “madde” diye bir şeyin gerçekte var olmadığını; “madde” tespitini dahi beş duyuya dayanan algılama araçlarının yaptığını; başka algılama araçlarının da başka “madde“ler tespiti yapabileceğini açıklamaya çalışmış; ve her algılama aracına GÖRE değişen sayısız “madde” alemleri vardır; ki onlar, bize göre, hep “madde ötesi” âlemlerdir, demiştik..
“GAYB” kelimesiyle bizim beş duyu adını verdiğimiz kesitsel algılama araçlarımızla tespit edemediğimiz âlemler(boyutlar) ve bu âleme (boyuta) ait varlıklar anlatılır…
Bugünkü algılama aracımıza göre, şu içinde bulunduğumuz katman “madde”dir!… Bu bedenden ayrılıp ışınsal bedene geçtiğimiz anda da, o beden yapımıza GÖRE, o katman “madde olarak algılanacak”tır!…
Durum eğer iyice kavranılırsa, fark edilecektir ki, biz sonsuza dek, nitelikleri birbirinden farklı da olsa, her an “madde” âlemleri içinde yaşamımızı sürdüreceğiz!… Bu göresel “madde” âlemlerine (boyutlarına) ne isim verilirse verilsin!…
Rasûlullah merkezli anlayışta, “Din” boyutsallık içeren evren içre evrenlerdeki (âlemlerdeki) sistem ve düzenin adıdır!.
Âlem, kâinat diyoruz ve yahut âlemler diyoruz. Bu iki isim de netice itibariyle yaratılmıştır!.
Âlemi yaratmıştır;kendindeki mânâların âşikâre çıkması için;Adem’i yaratmıştır âlemini seyir için!..
Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil!..Zâtı itibariyle konu zaten ele alınamaz!..Neticede mesele,isimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi oluyor!.. İsimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer!..Kâinat isminin içine girer..Âlemler isminin içine girer…
Peki bu âlemlerdeki seyir nedir?
Seyir dediğimiz veyahut da “Allah’ın nazarı” dediğimiz, “Allah’ın bakışı” dediğimiz olay nedir? Bunu kendinizden anlayabilirsiniz.Sizdeki bakış nedir?…Baktığın zaman karşında bir cisim görüyorsun, bir nesne görüyorsun, bir varlık görüyorsun…Peki Allah’ın bakışında böyle ayrı ayrı birimsel varlıklar var mı?
Aynı suali senin açından soralım.. Senin yönünden,ayrı ayrı görülen birtakım varlıklar var mı acaba…Göz,beynine birtakım veriler ulaştırıyor;beyne belli bir bioelektrik mesaj ulaşıyor ve beyin tahayyül yoluyla bu nesneyi değerlendiriyor.. Bu mânâyı algılıyor..Algıladığı mânâyı,algılamasına yardımcı olması yönünden de hayâl gücüyle belli bir görüntü tahayyül ediyor…
Gerçekte beyin için görüntü sözkonusu mu?..
Beyin için algılama, idrâk sözkonusu! Görüntü, algılamaya yardımcı bir faktör..
Gerçekte sen görmüyor musun!..Senin bakışından kasıt, basirettir, yâni o şeyi idrâktır!..O şeyin ne olduğunu anlayabilmektir!..Ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu anlayabilmektir!..Bakmaktan gaye, basiretin mânâsı itibariyle bir şeyin ne olduğunu anlamaktır. Yani o şeyin varlığının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin meydana geldiğini bilebilmektir.
Allah’ın bakışından murad da kendi varlığında bulduğu mânâları, ilmi ile ihâta etmesidir!..Allah’ın bakışı, kendi isimlerinin mânâlarını, ilmi ile ihâta etmesidir. İşte isim mertebesindeki, isimlere olan ilmi, diye kastettiğimiz şey “Allah’ın ilmi bakışı”dır!..
Peki, bu âlemlerin varlığı, gerçek fiili bir varlık mıdır, yoksa var kabul ediş yollu bir varlık mıdır?
Âlemlerin, her bir âlem içinde meydana gelen varlığın varlığı, bir ilâhi mânâya dayanır, dedik. Bu mânâlarsa kendinde bulduğu mânâlardır! Allah’ın kendinde seyreylediği mânâlardır!….O varlığın kendinde bulduğu mânâlar, var kabul etme yollu mânâlar değildir!..
Fakat bu mânaların fiil dediğimiz bir biçimde âşikâre çıkışı,yaratılma dediğimiz bir biçimde,çeşitli mânaların bir arada oluşuyla meydana gelen, bir fiili varoluştur ki, bu fiili varoluş ”vehmî” bir kabul ediştir.Fakat bu vehmi var kabul edişte,o terkibin mânası olan varlığa aittir!Dolayısıyla vehim,kul ismi anlamında yerini alır..
İlâhi mânada ise, Allah’ın, Zâtına, sıfatına ve kendi mânalarına nazarı sözkonusudur ki, bu nazar , bahsettiğimiz sıfatların ve bu sıfatının vasfının neticesidir!..
Allah için “vehim” tabirini kullanmak yersiz olur…Allah’ın kendi mânâlarının seyrini anlatma sadedinde geçmişte bu tâbir kullanılmışsa da; bu, konuya yaklaşım sağlayabilmek, adapte olunmasını temin etmek bakımından kullanılmıştır…Yoksa gerçek mânâda, ilâhi mânâda, Allah’ın “vehim” yollu kabùlü diye bir şey sözkonusu olmaz.
Allah âlemleri, “var kabul etmesiyle” değil, yaratmasıyla oluşturmuştur!..
Çünkü âlemler, isimlerin mânâlarını kendinde bulması hasebiyle, o mânâlardan oluşmuştur!..Mânâların âşikâre çıkmasıdır!..
O mânâların kuvveden fiile çıkması, “yaratılma” denen olaydır; “yaratılmanın başlangıcı”dır.
“Dünya” kelimesiyle kastedilen mânâ nasıl ki çeşitli sayısız ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkışına verilen ad ise aynı şekilde “âhiret” diye bahsedilen ;”Cennet” ve “Cehennem” diye bildirilen âlemler de çeşitli ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkışından başka bir şey değildir!..
“Mi`râc” olayı nasıl gerçekleşti ?…
“Mi`râc” olayında, “İsrâ” ve “Mi`râc” aşamaları var.
Mekke`den, Mescid-i Aksâ`ya, yani Kudüs`e bir anda gidişinin adı, “İsrâ“dır.
Kudüs`den göklere yükselmek, diye anlatılmaya çalışılan, oysa gerçekte dalga(wave) boyut olan berzah âlemini gezmesi de, “Mi`râc” denen olay…
Evvela bunu öğrenelim. “İsrâ” kelimesi, Mekke`den Kudüs`e gidişi anlatıyor.
Kudüs`den sonra, göklere yükselmesi, çeşitli âlemleri gezmesi olayı da “Mi`râc” kelimesi ile tanımlanıyor.
Dünyayı, Evreni, her şeyi, sadece bu gördüğümüz, algıladığımız, var kabul ettiğimiz maddeden ibâret kabul etmek son derece büyük bir gaflettir!.
Beş duyu verilerinin oluşturduğu, kesitsel değerlerden bilincimizi arındırıp, gerçek boyutlarıyla âlemi, âlemleri ve âlemlerdeki varlıkları tesbit etmek zorundayız!.
Kelimede; kelimenin şeklinde, isimlerde kalmayalım!.
“Tecelli tek tecellîdir (tecellî-i vahid), ikincisi olmamıştır“, diyen zevât, esmâ âleminin tenezzülü (anlamın algılanışı) ile oluşan “melekût” âleminin ve tüm getirisinin, yalnızca, “yok“tan “var” olmuş bir hayâl olduğuna dikkati çekmek istemişlerdir.
“Âlemler, “var”lık kokusunu dahi almamıştır” vurgulaması da bu yüzden yapılmıştır!.
“Allâh isimleri”, bilinç devrede olmaksızın şuurda açığa çıkıp (vahiy), daha sonra bilinç tarafından değerlendirilmeye çalışılan evrensel -kâinat anlamında değil, âlemler işareti doğrultusunda- özelliklerdir.
Soru
-“Allah`ın âlemlerden Ganî” oluşu, hüviyeti itibariyle mi yoksa Ahadiyeti itibariyle mi?…
Üstad
-Ahadiyyet bahsolduğunda, kesretten, âlemlerden söz edilebilir mi?.. Vâhidiyeti itibarı ile..
Soru
-Ümmül Kitap okunan bir kitap mıdır, yaşanan bir kitap mıdır? Ümmül Kitap konusunu biraz açar mısınız. Teşekkürler..
Üstad
“Ümmül Kitap” , “ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”in ilminde yarattığı âlemleri oluşturan ana kitaptır
Tüm boyutları itibariyle Evren’dir!
“Oku”nması gereken ana kitaptır…
”Yakîn” nisbetinde “Oku”nur!…
‘’ÂLEMLER’
- “İlmi İlâhi”deki (Allah ilmindeki) “İlmî Sûretler”…
- Allah’ın sonsuz yaratıcılık ilminin eserleri…
- Bürünülmüş Mânâlar…
- “Uzay” ve “evren içre evrenler” kelimeleriyle işaret ettiğimiz “âfak”tan; tasavvufta, “esmâ mertebesi” diye işaret edilmiş “tek kare resim” olarak tanımladığımız stringler boyutuna uzanan “enfüs”e kadar; bize GÖRE iç içe olan ve 3D (üç boyutlu) olarak algılanan tüm katmansal boyutlar…
- Çok boyutlu “TEK KARE” bilginin; algılayan bilgi birikimlerinin algılamalarına GÖRE kabul edildiği çok kareler…
- “Var”lık kokusunu dahi almamış “Tek tecelli”…
- String boyutunda bir “enerji dalgası” ve “data”=“bilgi”…(Algılamak istediğiniz konuya göre ister “enerji dalgaları” deyin, ister “bilgi” paketleri…)…
- Evren içre Evrenler…
- Paralel Evrenler…
- Evrendeki boyutsal katmanlar…
- 11 boyutlu Evren
- Evren içre Evrenler, hologramın konusu olan “Kül”dür… Ve “Zerre” de bu Kül’ün aynasıdır!
- Âlemler, Evrendeki boyutsal katmanlardır
- Âlemler dörde ayrılır
- Evren içre Evrenler, holografik gerçeklik doğrultusunda her “Zerre”de mevcuttur!
- Sayısız “An”lardan oluşan sayısız kâinatların her birisi, Allah’ın sonsuz yaratıcılık ilminin eseridir!
- Sayısız boyutlardaki sayısız Evrenler, Allah indinde bir “Hiç”tir!
- “Nokta”lar sayısız… Sayısız “Nokta”lardan oluşan sayısız açılımlar!
- Sayısız “An”lardaki sayısız “Nokta”lardan yalnızca bir “An”daki bir “Nokta”dan yaratılmış Evren içre Evrenlerden birindeyiz!
- Biz o bedenin içinde bir “Hiç” mesabesindeyiz! (Bkz. E / Evren / Galaktik şuur.. Galaktik Ruh… Galaktik Varlık)
- Bu Kâinatın bünyesinde bizim algılayamadığımız özelliklerle varolmuş bir başka evren varsa, onu bu kâinattaki hiçbir varlık bilemez!
- Yaşadığımız Kâinata ait olarak bilinen herşey, Allah İlminde “Hayâl” olan Kendi minik Evreninizden konuşuyorsunuz… Gerçek “Evren”e asla vukufunuz olmadı!
- Algıladığımız Evren, sadece “İnsanın Evreni”dir!
- Evrenin algılayabildiğimiz kesiti
- Âlemler, iç içe boyutlar şeklinde varolmuştur!
- Âlemler, birbirinden kopuk-bağımsız katmanlar değil; İndi İlâhide “Tek bir âlem”dir!
- Âlemlerin farklılığı algılama kapasitemizin son derece sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır!
- Âlemlerdeki tedbiratı
- “Esmâ”sıyla tedbirâtının yürüdüğü oluşumlar
FATiHA 1-2 Hamd (Esma`sıyla yarattığı alemleri her an dilediğince değerlendirmek), alemlerin Rabbi olan Allah`a aittir…
FATiHA 1-3 Rahman ve Rahim`dir. (Rahmaniyetiyle Esma alemini meydana getiren ve Rahimiyetiyle Esma alemindeki manalar ile her an alemleri yaratandır.)
FATiHA 1-7 Ki o yol in`amda bulunduklarının (nefslerinin hakikati olan Allah Esma`sına iman edip, onlardaki kuvveleri şuurlu olarak açığa çıkarma) yoluna… Gayril mağdubi aleyhim; Gazabına uğrayanların (alemlerin ve nefsinin hakikatini göremeyip benlikleriyle kayıtlananların) Ve laddaaalliyn; Ve (Hakikatten-Vahid-ül AHAD-üs Samed olan Allah ismiyle işaret edilen anlayışından) saparak şirk koşanların yoluna değil.
BAKARA 2-98 Kim Allah`a (Uluhiyet hakikatine), Meleki boyuta (alemlerde Allah isimlerinin işaret ettiği anlamların açığa çıkmasına) ve Rasullerine (hakikati dillendirmeleri için irsal ettiklerine), Cibril`e (Allah ilminin inzali işlevine), Mikail`e (rızıkların yerini bulması işlevine) düşman olursa, muhakkak ki Allah (o) gerçeği örtenlerin düşmanıdır!
BAKARA 2-129 Rabbimiz, onların içinde senin ayetlerini (alemlerinde Esma`nın açığa çıkışını) onlara öğretip okutan, onlara Bilgiyi ve açığa çıkış sistemini (hikmeti) öğreten, onları arındıran Rasul ba`s et (insanlara Hakikati bildiren Esma`nın açığa çıkmış suretini oluştur). Kesinlikle sen Aziz Hakim’sin.
BAKARA 2-131 Hani Ona Rabbi: “Teslim ol” demiş, O da: “alemlerin Rabbine teslimim” demişti (İbrahim`e alemlerin Rabbine teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti).
BAKARA 2-161 Muhakkak ki kafir olup (alemlerin ve nefslerinin Allah Esma`sının açığa çıkışı olduğunu inkar edenler) ve bu anlayışla ölenlere gelince… işte Allah laneti (Allah`tan uzak düşmenin sonuçları), meleklerin laneti (nefslerini Esma kuvvelerinden ayrı düşünmenin sonuçları) ve bütün insanların laneti (onlardan uzak düşmenin sonuçları) onların üzerindedir!
BAKARA 2-164 Şüphesiz ki semalar ve arzın (gökler ve yeryüzünün-şuur boyutlarının ve bedenin) yaratılışının; gece ile gündüzün (alemlerin gerçekte yokluğu realitesinin ardından yeniden alem suretlerini seyir haline geçiş) birbiri ardınca gelişinin; insanların yararı için denizde akıp giden gemide (ilahi ilim denizinde yüzen bireysel şuurda); Allah`ın semadan su inzal edip onunla ölümden sonra arzı diriltmesinde (bilinç katlarından ilim inzal ederek hakikatine şuuru olmayan bedende “diri” olanın açığa çıkarılmasında) ve onda hareket eden tüm canlıları yaymasında (tüm organlarındaki havl ve kuvvetin Allah`la meydana gelmesinde); rüzgarları yönlendirmesinde (Esma kuvvelerinin bilinçte fark edilmesinde); sema ile arz arasında emre amade bulutların varlığında (beden boyutunda açığa çıkabilecek kuvvelerin şuurda varlığının oluşumunda), aklı olan topluluk için elbette işaretler vardır.
BAKARA 2-165 insanlardan kimi de Allah dununda tapındıkları varlıklar edinip, onları Allah sevgisiyle (Allah`mışçasına) severler! iman edenler ise sevdiklerinin yalnızca Allah olduğunun şuurundadırlar (gayrına varlık vermezler). O (hakikati inkar ederek nefslerine) zulmedenler, bu yüzden azaba düşeceklerini gördüklerinde, alemlerden açığa çıkan kuvvetin yalnızca Allah`a ait olduğunu fark ederler, ama iş işten geçmiştir; keşke bunu önceden görebilselerdi… Allah Şedid ül Azab`dır (yapılan yanlışta ısrar edenlere sonucunu şiddetle yaşatandır)!
BAKARA 2-239 Sizi korkutacak tehlike söz konusu ise yürürken veya bineğiniz üstünde de (salatı ikame edebilirsiniz)… Güvende olduğunuzda, bilmediklerinizi öğretenin öğretisince Allah`ı zikredin (O`nun Esma`sının alemlerde açığa çıkışını düşünün).
BAKARA 2-251 Derken (biiznillah) nefslerinin hakikati olan Allah Esma`sının elvermesiyle, onları hezimete uğrattılar. Davud, Calut`u öldürdü. Allah (Davud`a) mülkü ve Hikmeti verdi ve dilediğini ona talim etti (programladı esma`sıyla özünden gelen bir yolla). Eğer Allah insanların (eliyle) diğer bir kısmını saf dışı etmeseydi, elbette arz bozulurdu (yaşanmaz olurdu). Fakat Allah`ın fazlı alemler üzerinedir.
BAKARA 2-255 Allah O, tanrı yoktur sadece Hu! Hayy ve Kayyum (yegane hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile oluşturan-devam ettiren); O`nda ne uyuklama (alemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışları kendi haline bırakıp kendi Zati dünyasına çekilme) söz konusudur. Semalarda ve arzda (alemlerdeki tümel akıl ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O`nundur. Nefsinin hakikati olan Esma mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (biiznihi) O`nun indinde kim şefaat edebilir… Bilir onların yaşadıkları boyutu ve algılayamadıkları alemleri… O`nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihata edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rububiyeti}) semaları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O`na ağır gelmez. O aliyy (sınırsız yüce) ve Azim`dir (sonsuz azamet).
AL-U iMRAN 3-2 Allah O; tanrı ve tanrısallık yoktur, sadece “Hu” (Hu ismi, hüviyet-i Zat`a işaret eden isimdir ki birçok yerde önce “Hu” denerek hüviyet-i Zat`ın alemlerden ve tüm manalarla kayıtlanmaktan beri olduğu vurgulanır, sonra O`nda açığa çıkan bir özelliğe işaret eden isim belirtilir, sözü edilen konuya bağlı olarak); Hayy`dır (hayatın kendisidir) ve Kayyum`dur (alemler O`nunla vücud bulur ve devam eder).
AL-U iMRAN 3-48 Ona; Kitabı (hakikat bilgisini), Hikmeti (Allah Esma`sının alemlerde oluşturduğu sistem ve düzenin çalışmasını), Tevrat`ı (vahyi-Musa`ya vahyolan bilgiyi) ve incil`i (müjdelenen Hakikati) talim edecek (varlığına nakşedecek-programlayacak).
AL-U iMRAN 3-96 insanlar için kurulan ilk ev (mabet) Bekke (Mekke`nin eski adı) içindedir ki alemlere mübarek ve hidayet kaynağı olmuştur.
AL-U iMRAN 3-97 Onda apaçık işaretler ve İbrahim`in makamı var. Kim Ona dahil olursa güvende olur. Gitmeye imkanı olan herkese Beyt`i hac etmek, insanlar üzerindeki Allah hakkıdır. Kim (gücü yettiği halde) bunu inkar ederse, muhakkak Allah alemlerden Gani`dir.
AL-U iMRAN 3-108 Bunlar Allah işaretleridir, Hak olarak sana okutuyoruz. Allah alemlere zulüm dilemez.
AL-U iMRAN 3-179 Allah, iman edenleri olduğu gibi bırakmayacaktır. Pis ile temizi ayıracaktır. Allah sizleri gayba (Zat`ına) erdirecek değildir. Ne var ki, Rasullerinden dilediğini seçer (size göre gayb olanı bildirmek isterse). Öyle ise, Allah Esma`sının tüm alemleri ve hakikatinizi var ettiğine ve Rasullerine (bu bilgiyi size açıklamak için irsal ettiklerine) iman edin. Eğer iman eder ve korunursanız, azim mükafata erersiniz.
NiSA 4-116 Kesinlikle Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz! Bunun dunundakileri (derece olarak bunun altındaki suçları) dilediğine bağışlar! Kim alemlerdeki her şeyi Esma`sıyla yaratan Allah`a (“B”illahi) şirk koşarsa (O`ndan bağımsız bir benlik düşünür, kabul ederse), gerçekten (hakikatten çok uzak) bir sapık inanca sapmıştır!
MAiDE 5-20 Bir zaman Musa, halkına şöyle demişti: “Ey halkım, üzerinizdeki Allah nimetini hatırlayın; içinizde Nebiler meydana getirdi ve sizi melikler kıldı; alemlerden hiç kimseye vermediğini (insana has olan yeryüzünde halife olması bilgisini) size verdi.”
MAiDE 5-28 Yemin ederim sen beni öldürmek için elini uzatsan da, ben elimi öldürmek için sana uzatacak değilim! Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah`tan korkarım!
MAiDE 5-66 Şayet onlar Tevrat`ı, incil`i ve Rablerinden onlara inzal olunanı değerlendirip gereğini uygulasalardı, elbette fevklerinden ve ayaklarının altından gelen (manevi ve maddi alemlerden alacakları) nimetlerle yaşarlardı! Onlardan ümmet-i mukteside (hepsinin hakkını veren) var; ama çoğu ne kötü işler yapıyor!
MAiDE 5-69 Muhakkak ki iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Nasara`dan kim (alemlerin ve kendisinin Rabbi olan) Allah`a ve gelecekte yaşanacak sürece iman eder ve imanının gereğini yaparsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar!
MAiDE 5-115 Allah buyurdu ki: “Kesinlikle Ben, onu size inzal edeceğim… Bundan sonra sizden kim hakikati inkar ederse, Ben ona öyle azap edeceğim ki, alemlerden hiçbirine böyle azap vermedim!”
EN’AM 6-12 De ki: “Semalar ve arzda olanlar (Esma ül Hüsna`sının işaret ettiği manaların açığa çıkması için yoktan {birbirlerine GÖRE} var kıldıkları) kimindir?” De ki: “Allah`ındır!” Rahmeti (Er-Rahman ismi özelliği sonucu alemleri yaratmayı) nefsi üzerine yazmıştır! Sizi, kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet sürecinde toplayacaktır! Nefslerini hüsrana uğratanlar; işte onlar, iman etmezler!
EN’AM 6-45 Böylece (nefslerine) zulmeden topluluğun kökü kazındı! Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah`a aittir!
EN’AM 6-71 De ki: “Allah dunundan, bize ne fayda ve ne de zarar vermeyen şeylere mi dua edip yakaralım? Allah bizi doğru yola hidayet ettikten sonra, gerisin geri şirke mi döndürülelim? `Bize gel` diye doğru yola çağıran arkadaşları olduğu halde, şeytanların ayartıp uçuruma çektiği ahmak gibi mi olalım?”… De ki: “Allah hidayeti işte o hidayettir! Biz alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
EN’AM 6-86 ismail`e, Elyesa`ya, Yunus`a ve Lut`a da… Hepsini insanlara (alemlere) (beden yaşamında hilafet sırrını yaşatarak) üstün kıldık.
EN’AM 6-90 işte bunlar, Allah`ın hidayet ettiği kimselerdir… Sen de onların gerçekliğine uy! De ki: “Ona (tebliğ etmeye) karşılık sizden bir ecir istemiyorum… O sadece insanlara (alemlere) hatırlatmadır!”
ARAF (A’RAF) 7-54 Muhakkak Rabbiniz O Allah`tır ki, semalar ve arzı altı aşama sürecinde yarattı, sonra Arş`a istiva etti (sonra onlar üzerinde dilediğince tasarrufa başladı)… Geceyi hızla takip eden gündüze, gecenin örtüsünü bürür… Güneş, Ay, yıldızlar hükmünü yerine getirir… Kesinlikle bilin ki, yaratma da O`na aittir, hüküm de! alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
ARAF (A’RAF) 7-104 Musa dedi ki: “Ey Firavun! Muhakkak ki ben alemlerin Rabbinden bir Rasulüm.”
ARAF (A’RAF) 7-140 O sizi alemlere (insanlara) üstün kılmışken (hilafet hakikatini bildirmesi nedeniyle), sizin için Allah`tan gayrı bir ilah mı düşüneyim dedi.
ARAF (A’RAF) 7-189 Hu ki, sizi TEK bir nefsten (makro planda: Hakikat-i Muhammedi-aklı evvel; mikro planda: insanlık şuuru-aklı-kül) yarattı ve ondan da eşini (makro planda: evreni; mikro planda: bedeni) oluşturdu; ona yerleşsin diye… Onu (eşini) örtüp bürüyünce, (eşi) hafif bir yük yüklendi, onu taşıdı… Ağırlaştığında, ikisi birden Rableri olan Allah`a: “Andolsun ki, eğer bize bir salih verirsen, mutlaka biz değerlendirenlerden oluruz” diye dua ettiler. (Bu ayet, hem alemlerin oluşuyla ilgili olarak anlaşılabilir, hem de insanın oluşumuyla.)
ENFAL 8-3 Onlar ki, salatı ikame ederler (Allah`a yönelişleri sonucu tüm varlığın O`nun hükmüne uyduğu; alemlerde Allah Esma`sından başka {dununda} hiçbir şey olmadığı yaşanarak `Baki Allah`tır` hakikati açığa çıkar) ve onları rızıklandırdıklarımızdan (maddi veya salatı yaşamanın sonucu oluşan manevi rızkı) infak ederler.
ENFAL 8-33 Halbuki sen onların içindeyken Allah onlara azap vermezdi (sen alemlere rahmet olarak irsal edilmiştin)… Ayrıca, istiğfar edenler de varken, Allah onlara azap edici değildir.
TEVBE 9-94 Savaştan döndüğünüzde size mazeret beyan edecekler… De ki: “Özür beyan etmeyin… Size asla inanmayacağız… (Zaten) Allah bizi, sizin durumunuzdan haberdar etti… Allah ve Rasulü sizin ortaya koyduğunuzun sonucunu görecek; sonra algılanamayan ve algılanan alemlerin alim`ine döndürülürsünüz! (O da) size yapmakta olduklarınızın anlamını ve sonucunu bildirecek.”
YUNUS 10-3 Muhakkak Rabbiniz O Allah`tır ki, semalar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş`a istiva etti (Esma`sından yarattığı bu alemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti-{Arş; deruni manada, tüm varlığın tekillik boyutudur. A.H.}), Hükmü üzere tedbir (idare-her an yeni şe`nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın “Hu”viyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esma bileşimi) elvermedikçe! işte budur Rabbiniz olan Allah! O halde O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! Hala derinliğine düşünmeyecek misiniz?
YUNUS 10-61 Hangi şe`nde (hal) olursan ol; o halin ister Kur`an okumak, ister bir şeyler yapmak olsun, onunla meşgulken, hep sizin üzerinize şahitlerdik… Arzda veya semada olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz! (Hatta) ondan daha küçüğü veya daha büyüğü bile, Kitab-ı Mubin`dedir (ilim mertebesi olan Esma alemindeki mananın yazılısı olan alemler kitabı)!
YUNUS 10-94 Eğer sana inzal ettiğimizden şüphen varsa (ey insanoğlu), senden önce alemlerdeki işaretlerimizi “OKU”yanlara sor! Andolsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir… O halde sakın kuşku duyanlardan olma!
YUNUS 10-105 (Şununla da emrolundum): “Vechini hanif olarak Din`e tut (mana yüzünü, hakikati Esma bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, alemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esma mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allah dununda tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!”
YUSUF 12-37 (Yusuf) dedi ki: “Yemek vakti gelip rızkınız olan size verildiğinde onu yemeden evvel rüyalarınızın tevilini haber veririm… Bu Rabbimin bana bildirdiklerindendir… Ben o yüzden bir halkın din anlayışını terk ettim ki, onlar, (Esma`sıyla) alemlerin hakikati olan Allah`a iman etmiyor ve kendilerinin sonsuza dek yaşayacakları gerçeğini inkar ediyorlardı.”
YUSUF 12-102 işte bu algılanamayan alemlerin haberlerindendir ki onu sana vahyediyoruz… Onlar (Yusuf`a tuzak kuran kardeşleri) mekr yaparak bu işleri oluşturduklarında onların yanında değildin.
YUSUF 12-104 (Halbuki) onun (Hakikat konusundaki uyarın) karşılığında onlardan bir bedel istemiyorsun… O, ancak alemler (ins ve cinn) için bir hatırlatmadır!
HiCR 15-96 Onlar ki, Allah (alemleri ve hakikatlerini Esma`sıyla yaratan) yanı sıra bir tanrı edinirler… Yakında bilecekler!
NAHL 16-49 Semalar ve arzda bulunan (hareket eden tüm) canlılar ve melaike (ruhani ve cismani alemlere ait varlıklar ve kuvveler), hiç kibirlenmeksizin (benliğe kapılmaksızın) Allah`a secde ederler (Allah`a mutlak teslimiyet halindedirler). (. ayet secde ayetidir.)
TAHA 20-5 Rahman, Arş`a istiva etti (El Esma`sıyla alemleri yaratıp hükümran oldu).
ENBiYA 21-91 iffetini koruyan o dişiyi (Meryem`i)… Ona (Meryem`in rahmindeki {ademi yaratışın benzeri olarak} cenine) ruhumuzdan nefhettik (Onda Esma`mızdan bazılarının özel manalarını açığa çıkartarak isa`yı {şuur varlığı} halk ettik)… Onu ve oğlunu alemler için bir mucize olarak meydana getirdik.
ENBiYA 21-107 Seni alemler (insanlar) için sadece rahmet olarak irsal ettik!
FURKAN 25-1 Ne yücedir ki, alemlere (tüm insanlar) bir uyarıcı olarak kuluna Furkan`ı (Hakikat ile aslı olmayanı ayırt edici) inzal etti.
FURKAN 25-12 Daha cehenneme girmeden (kabir alemlerindeyken), onun taşan öfkesini ve şiddetli uğultulu sesini işitirler.
ŞUARA 26-47 Dediler ki: “alemlerin Rabbine iman ediyoruz…”
NEML 27-8 (Musa) ona (ateşe) geldiğinde: “O ateşin içindeki de, onun çevresinde olan da mübarek kılınmıştır! Subhan Allah alemlerin Rabbidir!” diye hitap algıladı.
KASAS 28-30 Oraya geldiğinde, o mübarek yerde Eymen Vadisi`nin kıyısından, o ağaçtan: “Ya Musa! Kesinlikle ben Allah`ım alemlerin Rabbi olan!” diye nida edildi.
ANKEBUT 29-6 Kim (bu imanı, hakikati yaşamak için) hırs-azim ile çalışırsa, yalnızca kendi nefsi için bu savaşı vermiş olur (Cihadı Ekber-büyük savaş)! Muhakkak ki Allah, alemlerden (Esma bileşimi birimselliklerden) elbette Gani`dir (“Hu”viyeti {ZaT`ı} itibarıyla, Esma`sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!
ANKEBUT 29-10 insanlardan kimisi de vardır ki: “Amenna billah = iman ettik Esma`sıyla hakikatimiz olan Allah`a” dediği halde; Allah uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allah`ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: “Gerçekten biz sizinle beraberdik.” Allah, alemlerin sadırlarında (insanların içlerinde) olan şeyi (Esma`sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir?
RUM 30-22 O`nun işaretlerindendir, semalar (bilinç mertebeleri) ile arzın (bedenin) yaratılması ve lisanlarınız ile renklerinizin farklı olması… Muhakkak ki bu olayda alemler (insanlık) için elbette işaretler vardır.
SECDE 32-2 Kendisinde kuşku olmayan Hakikat ve Sünnetullah BiLGisi (Kitap), Rabb-ül alemin`den (“insan”ların Rabbinden) inzal olmuştur! (Kuran`da pek çok yerde alemler kelimesi ile “insan”lara işaret edilmiştir. Bu iyi incelenmeli ve dikkatle düşünülmeli.)
SAD 38-87 O, alemler (insanlar) için bir hatırlatmadan başka değildir.
MÜ’MiN – MUMIN 40-64 Allah ki, arzı sizin için bir yaşama yeri, semayı da bina (içindekilerle arzı-bedeni mamur eden) olarak oluşturdu… Sizi tasvir etti (özelliklendirdi) de sizin (mana) suretlerinizi (özelliklerinizi) en güzel etti ve sizi tayyibattan (ilim ve marifetlerden) yaşam gıdalarıyla besledi! işte Rabbiniz Allah! alemlerin (insanların) Rabbi Allah ne yücedir!
MÜ’MiN – MUMIN 40-65 Hudur El Hayy! Tanrı yoktur; sadece “Hu”! Dini O`na has kılarak, O`na yönelin artık! Hamd, alemlerin (insanların) Rabbi Allah`a aittir.
DUHAN 44-32 Andolsun ki onları (israiloğullarını), bir iLiM ile alemlere (insanlar) üstün seçtik!
CASiYE 45-16 Andolsun ki israiloğullarına Hakikat ve Sünnetullah BiLGiSi`ni, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) alemlere (insanlara) üstün tuttuk.
TEKViR 81-27 O alemler (insanlar) için yalnızca Zikir`dir (hatırlatmadır)!
DUHA 93-8 Seni hiçbir şeyin yok iken (fakr-“yok”lukta) bulup da zenginliğe (“gına”ya) kavuşturmadık mı (El Gani kulu yapmadık mı, alemlerden Gani olanın kulluğunu yaşatmadık mı)?
4307 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Müslümanlardan biri ile yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı alemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Yahudi de: “Musa aleyhisselam’ı alemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi’ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhissalatu vesselam’a gidip hadiseyi haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:
“Beni Hz. Musa’ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa’yı Arş’ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah’ın istisna ettiklerinden midir?” buyurdu.”
Buhari, Husumat 1, Enbiya 34, 35, Rikak 43, Tevhid 31; Müslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, sünnet 14, (4671); Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3240).
4651 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak:
“Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, Sen Rabbülâlemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?” Rab Teâla diyecek:
“Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!”
Rab Teâla diyecek:
“Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın?” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki alemlerin Rabbisin?” Rab Teâla diyecek:
“Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım.” Rab Teâla diyecek:
“Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!” Rab Teâla diyecek:
“Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu benim yanımda bulacaktın!”
Müslim, Birr 43, (2569).
4767 – Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: “Huzeyfe radıyallahu anh Medain’de iken, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe’den bunları işitenlerden birkısmı Selmân radıyallahu anh’a gelip, Huzeyfe’nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selmân da onlara:
“Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!” diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe’nin yanına dönüp kendisine:
“Biz senin söylediklerini Selman’a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti” dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selmân radıyallahu anhüma’nın yanına gidip:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?” diye sordu. Selman da:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!” cevabını verdi ve sonra devamla:
“Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde, birkısım insanlara sevgi, birkısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: “Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)”
Ey Huzeyfe! Allah’a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu’l-Hattab radıyallahu anh’a yazıp şikayet edeceğim!”
Ebu Dâvud, Sünnet 11, (4659).
5068 – Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder.”
Tirmizi, Cennet 4, (2534).
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.