Ahmed

  • Zât`ın tecellisi olarak Hamd etmekte olan.
  • Hz. Muhammed s.a.v.
  • Eğer, kişi “ölmeden evvel ölmek” diye bahsedilen hakikate erme sırrını yaşayacaksa, “küçük kıyamet” denilen haller de yaşamında açığa çıkmaya başlar..

    Mehdî“yet ile Rububiyet hakikati idrak edilir.

    Arkasından, Deccaliyet kendini gösterir ve kişi Rubûbiyeti benliğine atfederek, hakikatinin “HAKK” olduğu gerçeğinden hareketle, “nefsaniyetini-egosunu-bedenselliğini” Rab olarak kabullenme sebebiyle “mülhime nefs girdabına” düşer… Hakikatinde Hakk`ı görmek derecesinden, bedenselliğinde Firavunluğu yaşama derekesine düşer.

    Derken nasibinde varsa “İsevî” hakikat nüzul eder ve “B” sırrı açılarak yaşanmaya başlar.

    İsa (aleyhisselâm), yeryüzüne indiği zaman; (birimselliğindeyken, bedensellik anlayışında iken) Deccal, suyu görmüş tuz gibi erir gider… Varlığın yalnızca, “Allah” adıyla işaret edilenin “esmâ mertebesi“nden ibaret olduğunu hissetmesi sonucu, Deccaliyeti (tanrılık vehmeden benliği) eriyip yok olup gider. “El Mudil” isminin ağırlığı geriler…

    VELΔ ismi seyrinde ağırlık kazanır…

    Her yaptığı işin öncesinde “B-ismillah” diyerek “Allah namına” o fiîli ortaya koyduğunun bilinciyle yaşayarak şirkten arınır; o fiîl ile kayıtlamaz “Allah” adıyla işâret edileni… Araya, benliğini katarak şirke düşüp, şeytaniyete (vehmine) tâbi olmaktan korunanlardan olmuş olur!.

    Bazılarında, bundan sonra, “Daire-i Museviyet” ve “Daire-i İseviyet” hakikatleri ötesinde, “hakikat-i Muhammediye” ve hatta “hakikat-i Ahmediye” sırları yaşanır, “EKBER“iyet müşahedesi içinde; ve “B” sırrıyla “seyri meâllah“ı devam eder. Bazıları da “Allah Rasûlü” varisleri olarak “seyri anillah” ile halk arasında görev alır.

    Allah EKBER“i yaşayarak “salât“a (namaza-yönelişe) girip, “B-ismillah….”la gerisini getirebilen ne mübarektir!.

  • Rebiülevvel ayının 12. gecesiydi o gece… O gece, dünya çapında olaylar oldu…

    O gece ateşe tapanların 100 yıldır sönmeyen ateşi söndü…

    O gece, Kisra`nın sarayının mermerleri kırıldı, duvarlarındaki mozaikler döküldü…

    O gece, çeşitli yerlerdeki kâhinler, asırların Hâkiminin dünyaya geldiğini, dünyanın çehresini değiştirecek olan âhir zaman Nebîsinin dünyayı şereflendirdiği tesbit ettiler…

    Yahudiler, O gece Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellemin gelmiş olduğunu anladılar ve nerede olduğunu araştırmaya başladılar…

    O sırada bir yahudi kâhini ticaret maksadıyla Mekke`de bulunuyordu.. Kendisi, temasta olduğu Çin`den ahir zaman nebîsi Ahmed`in dünyaya geldiğini haber aldı…Hemen ilk iş olarak Haremi Şerife geldi ve orada oturmakta olan Hişam Bin Mugiyre, Velid Bin Mugire ve Utbe Bin Rabia`nın yanına gelerek;

    -Bu gece sizlerden birisinin bir oğlu oldu mu? Diye sordu..Orada bulunanlardan bir ağızdan cevap verdiler.

    – Hayır, bilmiyoruz!.. Niye sordun?

    -Vallahi sizin bu kabahatinizden iğrendim! Nasıl olur da bilmezsiniz!..

    Ey Kureyş`liler, biliniz ki bu gece , Dünyanın son Nebîsi Ahmed doğdu. Eğer bu sözümde yalanım varsa , Kureyş`in kudsiyetini inkâr edeyim !.. O`nun iki kürek kemiği ortasında da kırmızımsı bir ben vardır ki, O`na has bir mühürdür bu !..

    Bu konuşmalardan sonra Yahudi kâhin kaldığı yere, toplantıda bulunanlar da evlerine çekildiler..

    Gece hepsi ev halkına o gün olanları anlatırken, yahudinin dediklerini söylediler. Ev halkı da onlara Abdulmuttalib`in bir erkek torununun dünyaya gelmiş olduğunu haber verdiler..

    Ertesi sabah, Yahudi`nin sual sorduğu kişiler doğruca, onu bulup yanına vardılar ve sordular;

    -Dün gece sorduğun çocuğun bizde doğduğunu nereden öğrendin?..

    -Siz nereden öğrendiğimi bırakın da, söyleyin, benim size söylememden önce mi doğmuştur O, yoksa benim size sormamdan sonra mı?

    -Sen söylemezden evvel!..

    -Peki ismi Ahmed midir?

    -Evet, ismi Ahmed`dir!..

    -Beni O`na götürür müsünüz?

    Bunun üzerine onu alıp Abdulmuttalib`in evine götürdüler. Yahudi, Efendimiz`in ardındaki “Ben” i görünce büyük şaşkınlık geçirdi ve hayretler içinde konuştu.

    -Yazıklar olsun size ki, bu çocuğun kim olduğunu bilmiyorsunuz!..

    -Neden böyle söylüyorsun, bu bir öksüzdür işte!..

    -Hayır, O, dün akşam size söylediğim âhir zaman nebîsi olacaktır!

Soru

-Hakikatı Ahmediyet makamını izhar eden bir birimin ilmi ne yönlüdür.?..

Üstad

-Hakikatı Ahmediye izhar edilmez!… Edilemez!…Yaşanır o mertebedeki Zâtlarca..

SAFF 61-6 Hani Meryemoğlu isa dedi ki: “Ey israiloğulları… Muhakkak ki ben size Rasulullah`ım! Tevrat`tan önümde olan için bir tasdik eden ve benden sonra Rasul olarak gelecek ismi AHMED olanı müjdeleyenim!” Onlara mucizeler olarak geldiğinde: “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. Not: Bu konuda bir Rasulullah açıklaması: “Tevrat`taki ismim `Ahyed`dir (uzaklaştıran); çünkü ben ümmetimi ateşten alıp uzaklaştırırım… Zebur`daki ismim `el Mahiy`dir (silen); çünkü Allah benimle putlara kulluk yapanları sildi… incil`deki ismim `Ahmed` dir (Zat`ın tecellisi olarak Hamd etmekte olan)… Kuran`daki ismim `Muhammed`dir (kesintisiz çok Hamd edilen); çünkü ben Sema ve Arz ehli arasında `MAHMUD`um (değerlendirilenim).”

Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.

Bekâbillâh

Allah`ın, kendi isimlerinin mânâlarını seyretmeyi dilemesiyle, kendisinin ve tüm mevcûdat diye bildiğinin meydana geldiğini anladığı zaman, kişi otomatik olarak “FAKR” hâline düşer. Bu fakr hâli ise tasavvufta fenâfillah diye bilinen hâldir. Yokluğa yani “fakr”e erende

Oku »

İnsan-ı Kamil

Anlamı 99 Esmânın sayısız kombinezonuyla oluşan isimler bileşiminin varkıldığı yapı insandır. Ancak bu 99 ismin de mânâsını dilediği anda dilediği düzeyde, bir kısmının kaydında kalmaksızın ortaya koyabilen, “İnsan-ı Kâmil“dir… O’nun

Oku »

Esmâ

Anlamı “ESM” kısaca “isimler” Yani, “Esmâ” kelimesi ile “ALLAH” adıyla işaret edilene ait olarak bildirilmiş çeşitli “ÖZELLİKLER”e işaret edilir… Bu “özellikler”, ayrı ayrı şeyler olmayıp; TEK BİR varlıkta bulunan, değişik

Oku »