Abdullah
Esasen, “Abdiyyet sırrı” ki, Hazreti Rasûlullah Aleyhisselâm, “Abdiyyet” Sırrı sonucu olarak kendisinde olan “Risâlet” Sırrı`nın çok üstündeki bir kemâlâta sahiptir.
Nitekim, Muhyiddin-i Arabi Hazretleri de :
“Bildim ki, Abdiyyet mertebesinden daha üstün hiç bir mertebe yoktur!..” demiştir..
Burada kastedilen “Abdiyyet”; ilâhi Esmâ`nın gereklerini yerine getirmek sûretiyle, kulluğu îfâ anlamındadır.
En geniş kapasitesiyle ilâhi isimleri açığa çıkarma hâli, tam bir kulluk halidir ki, bu kulluğun adı “Abdullah”dır…
Hazreti Rasûlullah Aleyhisselâm’ ın düşündüğümüz kadarıyla :
“Âhir zamanda benim neslimden bir kişi gelecek ki, O`nun adı benim babamın adıdır” diye işaret ettiği isim de “Abdullah” dır…
Hazreti Rasûlullah`ın babasının adı da, “Abdullah” idi…
Bununla demek istiyor ki:
Gelecek olan Zât, “Abdullah” olacaktır!. Yani, zâhirde bilindiği gibi O kişinin adı Abdullah değil muhtemelen.
“Benim babamın adıdır, O`nun adı”!…
“Babasının adı” derken; O, varlığıyla, “Abdullah” olacaktır, “Allah`ın kulu” olacaktır… Yani, Esmâ`dan her hangi birinin ağırlıklı zuhûru olarak değil, “Allah” isminin kulluğunu îfâ eder, mânâsında; “Bütün isimlere câmi bir varlığa sahip olacak” demektir…
“Abdullah” ismi ehlullah tarafından yedi Zâtî sıfatın zâhir olduğu “vâris Rasûl” olan mahal için kullanılılır, ki bu da “Halifetulllah”tır!… “Hakikat-ı Muhammedî” zuhûrudur!…
Bu yüzdendir ki Rasûlullah aleyhisselâm’a “Abdullah” denmiş ve “Abduhû” ifadesiyle de bu özelliklerine işaret edilmiştir.
- ALLAH KULU olmaktan daha üstün bir derece aslâ yoktur!..
- Ya “Allah kulu” olunduğunu farkedersin; ya da “tanrının kulu” olarak, geçer gidersin !
- Hazreti Muhammed aleyhisselâm, “HANİF”lik kavramını getiren İbrahim aleyhisselâmdan; tenzih yönlü açıklamalar yapan Musa aleyhisselâmdan, teşbih ağırlıklı anlatımla görevini yapan İsa aleyhisselâmdan çok farklı bir işlevle; teşbih ve tenzihi cem etmiş tevhidi açığa çıkarmış ALLAH kulu ve Rasûlü, ve son Nebi’dir!.
- Zikir, devamlı mücahede, riyâzat ve muhalefetle zâhir olup giden bu işler ancak, “Allah ehli” olan kişilerin hazzıdır..
“Rab kulu” değil, “Allah kulu” olan ; Allah ehli olan kişiler , bunlardan ancak haz duyar..
Birimsellikten uzaklaştırıcı olarak yaptığı her bir fiille, Allah’a yaklaştığını müşâhede eder ve onları yapmaktan zevk duyar!.. - Söz hakkı olmayan kadına, iki kadından biri olarak “şahit” olma hakkı kazandırılmış ise; bu ebeden bu kadardır, anlamında değil; kadının kendini geliştirmesi oranında erkekle eşit hakları olabileceğine işaret anlamındadır, kanaatimce!… “Söz hakkı olmayanın”, hiç olmazsa ikisi bir arada insan olarak yaşayıp, “şahit olmasına” olanak sağlanmıştır… Ama zaman içinde toplum olarak, kadının değerini anladığınız zaman; onun da sizin gibi Allah kulu olduğunu, insan olarak ve “HALİFE” olarak yeryüzünde yer aldığınıfarkettiğiniz zaman, tek başına, erkekle aynı haklara sahip olmasını engellemeyin, anlamında olarak…
- Kulluğuyla şereflendirmiştir; tüm insanlığa ve mahlûkata, hiç bir ayırım yapmadan, takdirimde olan hizmeti en büyük nimet bilirim!..
- İnsanları ve mahlûkatı yargılama, değerlendirme, yönlendirme benim ne görevimdir, ne de hakkım; çünkü ben Abdullah’ım!. Takdir ve hüküm ise âlemlerin Rabbı olan “ALLAH”ındır!.
- Soru
-Kur`ân `da Hz. Îsâ için, “Abdullah” olma tâbiri var.. Bu anlam ilâhi hüviyetten sahip olduğu Abdullah`lık vasfı ile eşdeğer midir?..
Üstad
-Abdullah olmanın da mertebeleri varmış; tıpkı İnsanı Kâmil’ler arasındaki kemâlât farkı gibi… - “HALİFE-İ TAM” (Abdullah ismiyle tanınan, “Abdiyyet sırrı”na ermiş kişi)
- Abdullah isminin, “Hilâfet“le çok yakın bir alâkası var. Çünkü, “Abdiyyet” sırrı da, “Abdullah” ismi ile târif edilir ki, “Halife-i Tam” diyelim…
- Esasında, bütün insanlarda bu özellik var, ama bu “Hilâfet“i tam hakkıyla yaşayabilme hâli, Abdullahismiyle tanınan, Abdiyyet sırrı`na ermiş kişiye aittir
- Rabbanî yaşam içinde, eğer, genel ilâhî emirlere ve yasaklara uyma halinde ise kişi bunun, neticesi cennettir!.. Cennet ehli olur, ancak, bu terkibiyet hükmünden kendini kurtarır, Allah`ın ahlâkıyla ahlâklanırsa bütün ilâhî isimlerin mânâsını kendisinde bulur, bunların hükmü kaydı, değil; bunlara bürünme suretiyle yaşarsa, işte o zaman Allâh`a vâsıl olur ve bu vâsıl oluşunun sonunda da ilâhî olur. Suret olarak da adı “abd“dır. Abdullahdır!. Allah`ın kuludur! Diğerleri ise Abd-ür Rahîm`dir. Abd-ül Kerîm`dir, Abd-ül vahhab`dır, Abd-üs samed`dir. Sadece, ilâhî olan “Abdullah“tır!..
- Terkibiyet kaydından kendini kurtarmandan murad; esmâ mertebesinde isimlerin hakîkatıyla yaşaman; sıfat mertebesinde Allah`ı müşahede etmen ve bunun neticesinde de “Allah`ın kulu” olmandır.
CiN 72-19 Ne zaman Abdullah (Allah kulu-Hz.Muhammed), O`na yönelerek kalksa, çevresinde çullanıyorlar!
MERYEM 19-30 (Bebek isa) konuştu: “Kesinlikle Ben Allah kuluyum; bana Bilgi (Kitap) verdi ve beni Nebi olarak meydana getirdi.”
KEHF 18-1 HAMD o ALLAH`a mahsustur ki, kuluna Hakikat ve Sünnetullah BiLGisini (KiTAP), kendisinde hiçbir tutarsızlık olmaksızın inzal etti.
HADiD 57-9 O, sizi (cehalet) karanlıklarından Nur`a çıkarmak için apaçık işaretleri kuluna tenzil edendir (tafsilen)… Muhakkak ki Allah sizden Rauf`tur, Rahim`dir.
AL-U iMRAN 3-45 Hani melaike Meryem`e şöyle demişti: “Allah kendisinden Bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı Esma`sından kendisine vasfettiği bazı manaları açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu isa`dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecih (şerefi çok yüce) ve mukarrebundandır (Allah`a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allah`ın bazı kendine has isimlerinin manalarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi).”
BAKARA 2-23 Kulumuza inzal ettiğimizden (hakikatinden-Esma mertebesinden bilincine açığa çıkandan) şüpheniz varsa, onun benzeri bir sure ortaya koyun. Eğer (sözünüzde) sadıksanız, Allah (adıyla işaret edilen Uluhiyetin) dununda (Allah adıyla işaret edilenin misli veya benzeri olması mümkün olmadığı içindir ki, edinilen veya tahayyül edilen tanrılar ancak onun “dunu”nda olabilir; onların da ne gayrılığından ne denkliğinden ne eş değerinden ne de kapsamından sözedilebilir. Bu yüzdendir ki birimin düşündüğü ya da tahayyül ettiği hiçbir şey Mutlak hakikati itibarıyla Allah adıyla işaret edileni tanımlayamaz. ileride görülecek “leyse kemislihi şey`a-misli olacak şey yoktur” uyarısı Allah adıyla işaret edilene hiçbir kavramın yaklaşmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Tüm bunlar yazdığımız “dunu” kelimesiyle anlatılmaktadır. Çalışmamızda sık sık göreceğiniz “dunu” kelimesinin Türkçe`de karşılığı olmadığı içindir ki mecburen bu kelimeyi muhafaza ettik. A.H.) şahitlerinizi getirin!
Kavram hakkında henüz bir not alınılmadı.
Adn Cenneti
Anlamı “Adn”, cennetlerden birinin adıdır. Sıfat cennetidir… İlâhi sıfatların kişiden zuhuru hâlinde, yaşanılanların adıdır. “Adn” cenneti yaşamı, ilâhi sıfatların birimden zuhûru ile yaşanan hâl demektir. Kendini diğer varlıklardan daha güçlü,