29 OCAK 1998
Ahmed Hulûsi
Üstad
− Bayram namazı kıldınız mı?..
Soru
− Evet Üstadım. Bayram namazında her rekâtta alınan üç adet tekbirin anlamını öğrenebilir miyiz?
Üstad
− Tekbirin anlamını bilmeden nasıl bayram namazı kıldınız öyle ise?..
Evet arkadaşlar, size sormuştum bundan önceki bir sohbette… “Şu anda her birinizin duası veya tespihi ne?” diyerek…
Yunus (a.s.)’ki “Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zâlimin” idi… Şeytan bile Allâh’a sığınıyordu… Bu anlamda sizin dua veya zikriniz ne?..
Evet dostlar vaaz dinlemek herkesin işi… Sizin, düşünen değerli kişiler olarak, cevaplarınızı bekliyorum..?
Cevaplar
− Enfüse açılım…
− Kendimizi tanımak…
− Benim her yaptığım Allâh’ı tespihtir.
Üstad
− Doğru… Bu senin fıtrî tespihindir… Duan ne peki?..
Cevaplar
− Öğrendiklerimi hazmetmek, Dünya’daki zamanımı en iyi biçimde değerlendirmek…
− Olabildiğince hakikate ulaşmak…
− Ben ancak her şeyin, her zaman Allâh’ı tespih ettiğini söyleyebilirim. Duam ise, Allâh ilminin bende daha fazla zâhir olması yönündedir.
− Allâh’ın sevdikleriyle bir arada olmayı ve onların hâlleriyle hâllenmeyi ve hazmını…
− İlmimi arttır, hazmını ver ve bunu yaşamamı kolaylaştır…
Üstad
− Dostlarım…
Dua ikidir;
Bir… Mekanik, taklidî dua… Bu; kitaplardan okuyup, önde gelenlerden duyup, “Faydalıymış ben de yapayım” diyerek edilen dualar…
İki… Hâl ile DUA!..
Nedir hâl ile dua?..
Bakın geçenlerde misalini vermiştim; fakat chat e çok giren çıkan yüzünden arada kaynadı herhâlde…
Yunus Nebi, Nübüvvet görevinde gereken sonuçları alamayınca, bıraktı herkesi kendi hâline ve kendi müşahedesi kadarıyla dünyada yaşamaya başladı… Yani balığın karnına düştü!..
Bir süre geçince, fıtratının getirdiği şekilde o yaşam kendisini tatmin etmedi ve dünya yaşamından, gününü bedene dönük işlerle geçirmekten dolayı sıkıntıya düştü; balığın karnında boğulacak hâle geldi…
Bu sıkıntı ile Öz’üne döndü ve Allâh’ı müşahede ederek, kendi nefsinin hakkını, yani özünün gereğini yaşayamamakla nefsine zulmetmekte olduğunu fark etti… Ve bu, kelimelere döküldü!..
“Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zâlimiyn”…
Yani bir yaşantının sonundaki nokta oldu bu cümle… Bir yaşantıyı ifade eden bir şekil…
Şimdi düşünün… Sizin şu andaki hâliniz sizde nasıl bir düşünce oluşturuyor?.. Nasıl bir hâleti ruhiye içindesiniz?.. Veya hangi noktaya ulaştığınızda, sizden hangi dua çıkacak; ki ona icabet ola?..
Anlatabildim mi acaba?.. İşte size sorduğum, “Hangi duayı etmektesiniz?” sorusu buydu…
Soru
− Mekanik dua, hâl ile duayı getirebilir mi?..
Üstad
− Mekanik namaz, hâl ile namazı getirir mi?..
Cevap
− Sanmıyorum…
Üstad
− Ben de sanmıyorum!..
Soru
− O zaman “Dua ve Zikir” kitabının yazılış amacı ne?..
Üstad
− Neler bildiğimi göstermek için yazılmış olabilir mi?..
Cevap
− Az kalır sanırım…
Üstad
− Ben boşuna mı emek verip “DUA ve ZİKİR” kitabını yazdım?..
Soru
− Üstadım “Dua ve Zikir” kitabındaki duaların hepsinin bizim için gerçekleşmesini istiyoruz! Duamız bu! Fakat sizin sorunuzdan anladığımız, hâlimizin neyi tespih ettiği… Buna cevabımız ise, Yunus Nebi’ninki ile aynı…
Üstad
− Eğer onu içinde gerçekten hissedebiliyorsan, o zaman o duayı yapıyorsundur!.. Buna vicdanın hüküm verecektir!.. Yargıcınız vicdanınızdır… O günde hüküm vermek için NEFSİNİZ (vicdanınız) yeter…
Şimdi düşünün bakalım, vicdanınızla başbaşa olarak düşünün!..
Çevrenize çelik dev duvarlar örülmüş, içinde yalnız olarak düşünün…
Ölümle birlikte dünya yaşamından, şuurlarınızı örtmüş tüm kabullenişlerden uzak bir ortama gireceğini bilerek düşünün…
Anne-baba, koca-karı-kardeş kavramlarının kaybolduğu; büyük büyük anneanne ile küçük torun farkının olmadığı bir günün mutlak; günümüz kabullerinin de izafî-göresel olduğunu hissetmeye çalışarak düşünün…
Şu andaki idrakınız ne?.. Şu andaki hissedişiniz ne?.. Bütün bunların sonucunda gayrı ihtiyarî DUAnız ne?..
Cevaplar
− Özümü yaşamak…
− Aslıma rücu etmek…
Üstad
− Dua noktasına gelebilmiş olanınız varsa eğer; o kesinlikle duasına icabet olunacağını bilsin!
Cevap
− Henüz rahatsızlığımı tanımlayamadım.
Üstad
− Teşekkür ederim H… doğru teşhis yarım tedavidir..!
Soru
− Gayrı ihtiyarî gelinmiyor mu?
Üstad
− Bilincinin eriştiği kadarının sonucudur..!
Cevaplar
− Bütün değer yargılarından, duygularımdan kurtulmak sureti ile ölmek…
− Aczimizi ifade edebilmek mümkün müdür?..
Üstad
− Hissedebilmek mümkündür…
Cevap
− Â’mâ boyutunda yaşamak!
Üstad
− “Â’mâ” bir isimdir… İsmin işaret ettiği mânâyı idrak etmişsen; zaten yaşamı da açılmıştır… Hissetmemişsen, isteğin taklidî istek ve duadır… Ki o zaman onu hissetmeye çalışmak gerek…
Cevap
− Ben şunu hissediyorum ki… Gelecekte yaptıklarımdan pişman olacağım; ama bunu şimdiden bilmem, aynı yanlışlara düşmemi engelleyemeyecek!
Üstad
− Önemli olan her an şuurlu bir şekilde ve belli bir noktaya, hedefe doğru yürümektir. İdrakın kadarıyla yanlışlardan korunursun… Nasıl yakacağını idrak ettiğin ütüye dokunmazsan, sana pişmanlık verecek yanlıştan da kendini öylece korursun…
Cevaplar
− Bu durumda idrakımı geliştirmekten başka çarem yok!.. Bu durumda benim duam: “Allâhım ilmimi, idrakımı arttır” olacak…
− Tüm bunların kolaylaştırılmış olmasını niyaz ediyoruz Üstadım.
− Allâh indîndeki gerçek değerleri idrak edip, bütün yaşamımızı ona göre yönlendirip neticesine ulaşmayı nasip etsin. Teşekkür ederiz Üstadım.
− Zannımdakiyle indîmde yaşamaktan; HUZURUNDA gaflette olmaktan sığınırım RABBİME… İNDÎNDEKİ gerçekleri VAHHAB ve LATİYF isimleri yönünden müyesser eyle, hazmını in’am eyle!
Üstad
− Karın, kocan, en yakın arkadaşın, çocuğun hepsi de zaman zaman belli şartlanmaların tesirinde oldukları için seni yanlışa sürüklemek isteyecektir…
Zaten bu düzen ve sistem, yaradılışı itibarıyla imtihanın ta kendisidir… Ya ilimden idrak ettiğin kadarını “….” rağmen yaşayacaksın; bu yüzden de sıkılacak, üzülecek, bunalacaksın; ama rotandan taviz vermeyeceksin…
En kötü ölene kadar; sonra zaten bütün bunlar yok, öyle ise şimdiden yok olsun deyip, ilminin, idrakının gereğini yaşayacaksın… Ya da güzel rüya iyi gelecek; uyandığında da hepsi kaybolup, dımdızlak ortada kalacaksın!..
Seçtiğin, beraber olduğun; vaktini geçirdiğin insan, senin yaşamının en önemli olayıdır…
Ya onunla ve onlarla sonsuz yaşamın zirvesine tırmanacaksın; ya da onlarla bataklığa saplanacaksın!.. Çünkü sen, idrakına göre duada olduğun gibi… İdrakına göre de çevre içindesin…Ya ortaklarınla yükselirsin ya da onlarla batarsın!
Özür dilerim, farkında olmadan çok vaktinizi aldım… Size bir soru ile bu akşam veda edeyim…
Cennette herkes kendi mertebesinin karşılığı yaşam içinde olacağına göre… Aynı mertebeyi paylaşmayan karı-koca veya yakın dostlar nasıl birbirleriyle olacaklar?.. Hepinize teşekkürler… İyi geceler… Allâh muîniniz olsun!