27 TEMMUZ 1998

Ahmed Hulûsi

Üstad

− Merhaba…

Dostlar bilmem bilir misiniz, bana hayatta en zor gelen şey, düşünmektir.

O yüzden de yeni bir şeyler duyunca ne yapacağımı şaşırıyorum; elim ayağım dolaşıyor; bu yeni duyduklarımı nasıl değerlendirmem lazım diye!!!

Dün gece gene bizim Cem ile ELF’in bir sohbetinden kulağıma bir şeyler çalındı…!

Sonucuna katlanmak kaydıyla ister misiniz size duyduklarımdan bir şeyler aktarayım?

Peki… istemeyen oturumdan ayrılabilir…

Evet başlıyorum…

“Elf diyordu ki…

− Cem, sen, Allâh’ın kendine seçtiği ve görevle eskimolara yolladığı bir Nebi olmuş olsaydın…

Onlara soğuk suların, buzların, Güneş’in yakıcılığından uzak durmanın yararlarından bahsedip; sıcağın kendilerini yakıcılığından, Güneş’ten uzak durmanın iyi olacağından mı bahsederdin… Ve iyi birer insan olurlarsa soğuk, serin bir cennette buzlar arasında zevk içinde yaşamakla mükâfatlandırılacaklarından mı söz ederdin?

Eskimolara anlatılan cennet karlar içinde serin sular arasında olsa idi, acaba bunu nasıl değerlendirirlerdi?..

Cem cevap verdi ELF’e:

− Elbette ki aldığım vahiy, onlara göre olurdu ve soğukta donanlara soğuğun faziletinden bahsetmez ve buz gibi bir cennetten söz etmezdim!!!

− Peki Cem, sana başka bir soru… dedi Elf:

Elinde yüz milyon olan adama; sen bana yüz milyonu ver, ben sana bunun yerine elli milyon vereyim der misin?

Dersen, buna ne cevap alırsın?

Cem galiba sözü nereye getirmek istediğini anlamadı ELF’in; ve öyle şaşkın şaşkın baktı ELF’e bir süre; benim her zaman yeni anlatılanlara baktığım gibi!..

Sonra cevap verdi:

− Elbette demem!.. Kim yüz milyondan vazgeçer ki elli milyon için!??

− Peki öyle ise Cem, söyler misin bana… Her erkeğin parası kadar kadın satın alıp onunla beraber yaşadığı bir ortamda, kim âhiretteki bir hûri için, elindeki 20 taneden ya da daha az veya çoğundan vazgeçerdi?

“Rasûl” geldiğinde Mekke’ye… İnsanlar paraları kadarı ile diledikleri sayıda kadın satın alıyor ve onlarla beraber oluyorlardı… Onlara bu kadar sayıda kadından vazgeç, tek bir kadınla yaşa; âhirette de sana bir tek kadın yeter dense, o insanların kaçı bu teklife evet derdi acaba?

Cem isyanı bastı gene!

− ELF senin dediklerini hiç değerlendiremiyorum! Ve anlayamıyorum!

Yani, o insanlara, içinde bulundukları ortama ve şartlara göre mi teklifler getirildi?..

Ama, Kur’ân evrensel bir kitap ve evrensel gerçeklerden söz ediyor… Böylece inanıyoruz!.. Şimdi nasıl olur da, O’nun, lokalize ihtiyaçlara cevap vermek için geldiği anlamındaki fikirlere yer verebilirsin ki? 

Yemin ederim gene kafamı allak bullak ettin!..

− Cem, kafandaki; “ALLÂH” ismiyle etiketlediğin TANRINDAN ve o TANRINA GÖRE FORMATLI “peygamber anlayışından” arınamadığın sürece; ne “ALLÂH RASÛL”lüğünün ne olduğunu idrak edebileceksin! Ne de hakikati!..

Gökte bir tanrı, belki Sirius’ta oturan; ve de O’nun postacısı olan bir elçisi aranızdan seçilmiş! Bunu kabullenmekten ne zaman vazgeçip, bu kelimelerin işaret ettiği gerçekleri tefekkür etmeye ve sırları çözmeye başlayacaksın?

Kur’ân adıyla bildiğiniz Yüce Kitap, “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”in kıyamete kadar değişmez “Sistem ve Düzeni”ni anlatan bir manueldir âdeta; ve bu arada da der ki:

“Bizim anlattıklarımızın bir kısmı net ve açık anlatılan gerçeklerdir, bir kısmı da sembol yollu, mecaz yollu size anlatmaya çalıştığımız gerçeklerdir…”

Buna niye dikkat etmiyorsun ki?..

Eğer bu kafayla gidersen, yakında “Allâh’ın eli” dendiğinde, gökten yere doğru uzanan beş ya da on iki parmaklı bir kocaman el de düşünmeye başlıyabilirsin…

Cem aptallaşmıştı; bense şaşkın!

Ne demek istemişti ELF?

Ne deyip, neyi fark ettirmek istemişti ELF, Cem’e…

Hz. Muhammed Aleyhisselâm, Mekke’de şartları artık çoğumuzca bilinen bir ortamda “RASÛL” olduğunu öğrenmiş, kendisinin bildiği bir yolla “ALLÂH” ile iletişim hâlinde sisteme ve düzene dair gerçekleri fark etmiş ve bunları münasip bir lisanla açıklamış; içinde bulunduğu ortamdan gelen sorulara GÖRE cevaplar vermış; insanlara ermeleri gereken en alt sınır olarak ve de en üst sınır olarak hedefleri göstermiş “ALLÂH” kulu ve Rasûlü olan bir Zât’tır.

Kendisine gelen âyetlerin kaçı ve hangi konularda olanı, direkt “ALLÂH RASÛL”lüğünden açığa çıkmış; buna karşın ne kadarı da, içinden çıkmış olduğu toplumun ve eskilerden gelen birikimin sorunlarına ve sorularına cevap olarak gelmiştir?

Kusura bakmayın benim kafam çok karıştı!..

Ben şehâdet ederim ki;

Hz. Muhammed Aleyhisselâm “ALLÂH” Rasûlü ve Kulu’dur… Ben O’nun bütün bildirdiklerinin doğru ve yerinde olduğu düşüncesindeyim!.. Herkes hakkettiğini Allâh’tan ve Rasülünden almıştır ve almaktadır!..

Benim gibi anlayışı kıtlara yakışan, sallâllâhu aleyhi vesellem Efendimiz’e körü körüne taklit yollu iman etmektir!..

Çünkü bende O’nu anlayabilecek yeterli kapasite yok!.. O’nu eleştirmeye kalkmam; O’nun getirdiklerini eleştirmem yalnızca ahmaklığımı itiraf olur!

Şehâdet ederim ki;

“ALLÂH” herkesi ne için yaratmışsa, ona yaratılış amacının kemâline ermesi için HAKKETTİĞİNİ vermekte ve onu o işle meşgûl etmektedir!..

Herkes yaratılış kemâline uygun işle meşgûl olmaktadır…

Yaratılış kemâline uygun olmayan, ilim yağmuru üzerine yağsa dahi, o bundan çok sıkı şekilde korunup, kuruduktan sonra da yaratılış amacı yolunda yoluna devam etmektedir…

Lütfen bana dua edin, ALLÂH benim basîret ve ferasetimi sayısız defa hazmıyla arttırsın ve kendine seçtikleriyle aynı ortamda yaşatsın!

Her defasında ELF’ten uzak durayım diyorum, ama olmuyor… 

Ama sohbetin başında sizi uyarmıştım… İsterseniz, bu yazdıklarımı hiç okumamış olun!..

Zira bunun sonuçları hayli ağır olabilir ve size pahalıya patlayabilir…

Haydi şimdi bunları hiç okumamış gibi, dilediklerinizi sorun bakalım..?

Soru

− Rasûlullâh Efendimiz’in ruhuna Fâtiha okuyabilir miyiz?

Üstad

− Ben Rasûlullâh Efendimiz’e yalnızca boyun kırmak suretiyle yönelebiliyorum… Sizler içinse bir şey önerebilecek bir bilgiye sahip değilim!

Soru

− Üstadım, görüntüler beynin dışında değil, bizzat içinde oluştuğuna göre, bunların da alt boyutunun melekî olduğu düşünülürse, vahiy ile aralarında nasıl bir ilişki kurulabilir?

Üstad

− Bunu sen düşün… Hem de iyi düşün!..

Soru

− “Varlıkların özünde o varlıklar olarak yaşamaya başlayacaksın…” Bizim şu an anlamaya çalıştığımız sistemden farklı bir yaşam olmalı diye düşünüyorum. Çünkü bu sistem benim veritabanıma göre!

− Rahmân Sûresi’nde “Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ifadesinin birçok kez tekrarlanmasını nasıl anlamalıyız?

Üstad

− Rabbinin zâhir ve bâtın nimetleriyle varken, hâlâ bunu nasıl fark edemiyorsun anlamında uyarı; üstünde ciddi olarak durulması için de tekrarlanıyor…

Soru

− Ama mukallit sınıfından çıkıp gerçek kapısından içeri girebilmek için de önce bilmek gerekir galiba… Peki bu nasıl bir sistem Üstadım? Benim kıyametim bu sistemi fark etmek mi?

Üstad

− Kıyametten sonra benliğin kalmışsa, cehennemde yanacaksın demektir!

Soru

− Körü körüne taklit yollu iman edip tatbik etmek zorunluluğu artık düşünecek zamanımız kalmadığına mı işaret, Üstadım?.. Teşekkür ederim.

− Büyük patlama her şeyin başlangıcı olduğu gibi belki de “en mükemmel başka bir şeyin de sonu olmuştu”… “En mükemmel başka bir şey”i nasıl anlamalıyız…

Üstad

− “En mükemmel” hiç bitmez, çünkü özünde “GÖRE” vardır!..

Özünde “GÖRE” olan şeyler ise hiç bitmez!.. “O”nun yaratışının sonu yoktur!

Peki, katıldığınız için teşekkürlerimi sunarım. 31 Temmuz günü Merkür rötara giriyor, 23 Ağustos’a kadar. Bu arada herkese hiçbir konuda yeni karar almamasını ve davranışlarında istişareye büyük önem vermesini tavsiye ediyorum… Herkese iyi geceler…