22 ŞUBAT 1998

Ahmed Hulûsi

Üstad

− … ?

Cevap

− Üstadım?

Üstad

− Önceki konuşmanın muhatabı seni mi sandılar?..

Cevap

− Galiba Üstadım..

Üstad

− Bizim bir atasözü vardır…

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla! diye… Sanıyorum çoğu gelinler bunu duymamış!..

Cevap

− Tüm sohbetlerde muhatap benim.!!

Üstad

− Aynı anlayışa devam edenler, sanırım şimdi de sohbetlerin ….. için yapıldığını ve kendilerini ilgilendirmediğini düşünecekler!..

Şimdi gelelim önceki oturumda anlattığımız hikâyenin kökenine…

Arkadaşların pek çoğu İbrahim Rasûl’ün olayını bilmiyor; bunu fark ettik!..

….., İbrahim Rasûlullâh’ın Ay’a, yıldızlara, Güneş’e bakıp da “Benim Rabbim bu” demesiyle ilgili Kurân’daki âyetleri bize anlatır mısın lütfen?..

Cevap

− Üstadım! İzninizle, o âyetlerin sembolize ettiği mânâyı mukayese için kısaca İbrahim (a.s.)’ın kavminin inancından bahsederek meâllere geçeyim…

Üstad

− ….. âyetlerden ne anladığını sormadım… Sadece âyet meâllerini ver Kur’ân meâllerindeki…

Cevap

− Peki Üstadım…

En’am Sûresi, 74-79 arası âyetler:

“İbrahim babası Azer’e: ‘Putları İLÂHLAR mı ediniyorsunuz?.. Doğrusu ben, seni ve kavmini apaçık bir dalâlette görüyorum’ dedi…”

“Böylece, ikân−yakîn sahiplerinden olması için İbrahim’e, semâların ve arzın melekûtunu gösterdik…”

“Gece(nin karanlığı) O’nun üzerini örtünce−kaplayınca, bir KEVKEB (Gezegen) gördü de, dedi: ‘Bu RABBimdir!’ (O gezegen) batınca; ‘Ben batanları sevmem’ dedi…”

“Ay’ı doğarken görünce, ‘RABBim budur!’ dedi… (Ay) batınca, ‘Andolsun ki eğer RABBİM bana hidâyet etmeseydi, elbette ben de dalâlete sapmış kavimlerden olurdum’ dedi…”

“Güneş’i doğarken görünce de, ‘Bu RABBim?’ dedi… ‘Bu daha büyük…’ (Güneş) batınca da dedi ki: ‘Ey kavmim ben sizin şirk koştuklarınızdan berîyim!.. Ben VECHİMİ semâların ve arzın FÂTIR’ı olana, HANÎF olarak tevcih ettim… Ve ben müşriklerden değilim…” (6.En’am: 74-79)

Üstad

− Evet bu âyetleri okudunuz… 

Şimdi soruyorum…

İbrahim Rasûlullâh gibi, tevhidin içinde olabilen, idrakı “hanîf” olmayı kavrayabilecek düzeyde beyne sahip, melekûtu seyretmiş (Kurân’daki okuduğunuz âyete göre) biri, gezegene, Ay’a, Güneş’e bakıp da bu benim RABBİM der mi?..

Cevaplar

− Demez…

− Demez…

− Bence Rabbim der, eğer onların altında gerçekten Rabbini görüyorsa…

− Fıtratı Hanîf olanın yönelişi, yalnız Fâtır’a olmaz mı?..

− Henüz Tahkike yeni yönelmesine yol açan Zühre yıldızının melekî kuvvelerinin tesiri altına girmediği ve kendisinde Cemâl isimleri yeterince açığa çıkmadığı için, Rabbim diyebilir diye düşünüyorum…

− Demediğini, buradaki gezegen, Ay ve Güneş’in farklı anlamları olduğunu düşünüyorum…

− Gerçeğe varabilmenin ancak derin düşünme yollu olabileceği, yönelimimizin dışa-öteye değil, içe-öze olması gerektiği bu âyetlerde mecaz yollu anlatılmakta… Ayrıca ilâhî kuvvetlerin, kuvveden fiile çıkışının da meleklerle olduğu bildirilmekte diye düşünüyorum…

− Kurân’da bahsedildiği için dediğine inanıyoruz, derinliğine anlamını da sizden okumayı bekliyoruz.

− Tevhidi anlatım gereği demiştir…

− Der, çünkü benzetme yollu kavmine düşünme yolunu göstermektedir…

− Nebiyullâh olarak Mardiye mertebesinde olduğu için demez diye düşünüyorum, Üstadım…

− Hanîfliğin babası olarak bilinen bir Zât’ın gezegeni, Ay’ı ya da Güneş’i ilk etapta bile olsa Rabbi olarak kabul etmesi düşünülemez. Ancak Kurân’daki âyetlerin çoğunun sembol yollu anlatım olduğu düşünülürse, bu âyetin de özellikle o zamanki halkın durumunu da ifade eden bir anlatım tarzı olduğunu düşünüyorum.

− Kurân’da müşriklerin taptıkları putların geçici olduğunu, buna mukabil Allâh’ın Bâkî olduğunu Ayn-el Yakîn olduğunu göstermek için sembol olarak anlatılmıştır…

− Demez; çünkü gök cisimlerine tapanlari kınamak; onların gittiği yolun yanlış ve sapıklık olduğunu göstermek olduğunu düşünüyoruz.

− O bir Rasûl olduğu için; insanları taklitten çıkarıp tahkike erdirmek için benzetme yollu anlatmıştır..

− Hayır demez. Buradaki anlatımın sembolik olduğunu düşünüyorum.

− Demez, insanları gerçeğe yönlendirmek amacıyla oluşturduğu bir senaryodur…

− Ay ve Güneş adı altında ki mânâları kendi özünde bulduğundan dolayı, mânâları yönünden bu benim RABBİM demiştir…

− En’am 74. âyetinde Hz. İbrahim’in, babası Azer ve onun toplumunun bir gezegene, Güneş’e ve Ay’a Rabbim dediğini anlıyorum… Hanîf olan Hz. İbrahim’in değil…

− O âyette kullanılan kelimelerin mânâlarına bakmak gerekli, acaba… hocanın yazdığı gibi mi kelime mânâları…

Üstad

− Bence bir araştır; acaba “….” doğru söylüyor mu?!!

− “…..” ben sana ve doğruyu yazdığına inanıyorum!..

Cevapların Devamı

− “Şir’a (Sirius) yıldızının Rabbi de Allâh’tır” diyor Kur’ân. Hz. İbrahim de, bu anlayış ile Rabbim demiş; ancak, bir yerde Allâh’ı kayıtlamamak için bir başka noktaya geçmiştir…

− Enfüsî olarak melekûtu seyretmiş olması ile birlikte, âfakî olarak böyle söylemek durumunda…

− Hz. İbrahim gibi bir Tevhid ustasının elbette böyle bir düşünce içinde olduğu düşünülemez.. Nitekim, semâların ve arzın FÂTIR’ına yönelmiş, Yaradanına veya Rabbine yönelmiş olduğunu söylemiyor… Burada Öz Boyut bilincine işaret var gibi geliyor bana… 

− Rasûlullâh “Beni gören Hakk’ı görür” hadisinde anlatılmak istenen görmekle bu görmek arasında bir bağlantı olabilir diye düşündüm..

− Kavmine bazı gerçekleri anlatabilmek için bu yolu tercih etmiş olabileceğini düşünüyorum.

− Rabbin ilk tecelli ettiği an Evet, Rabbimizsin dendiği gibi bir anlam olduğunu düşünüyorum.

− Kınamak amacıyla… Çünkü putlara taptıkları için babasını ve kavmini ağır bir dille kınaması Hz. İbrahim’de “Tevhid” inancının mevcut olduğunu göstermektedir. Nitekim 78. âyette de bunu vurgulamaktadır.

Üstad

− Dikkat edin…

Niye İbrahim (a.s.) böyle düşündü; demedim!..

Lütfen sorumu dikkatli OKUYUN!..

Kurân’da anlatıldığı bu şekliyle, İbrahim (a.s.) böyle der mi?.. Derse, bir Rasûl bunu diyecek kadar olabilir mi?..

Kurân’da yazılı olan bu?..

Demez ise, o zaman Kurân’da yazılı olanları, yazılı olduğu gibi anlamayacak mıyız?..

Anlamayacak isek, bu defa nasıl anlamak durumundayız?..

Kur’ân eleştirisi yapan birkaç ton insan, Kur’ân hikâyelerle dolu diyor…

Cevap

− Kurân’da yazıldığının ardındaki mânâyı araştırmamız gerekir.

Üstad

− Bizler de hep Yunus’un hikâyesi, İbrahim’in hikayesi, Nuh’un hikayesi, Lût’un hikayesi vs. vs. deyip geçiyoruz… Sonra da, Kur’ân tarih kitabı deyip çıkıyoruz!..

Lütfen söyler misin …, biz bu kitabı üzerinde düşünesiniz, veya çeşitli misallerle anlatmaya çalışıyoruz gibi çeşitli uyarıları Kurân’daki..?

Cevap

− “Andolsun ki biz bu Kurân’da her çeşit misalden (sembolden), İNSANLAR için sayıp döktük…” (18.Kehf: 54)

Üstad

− … âyet numaralarına gerek yok, sadece meâlleri yaz… Ezberinden çevir…

Cevap

− “İnsanlar için misalleri saydık… Bilenlerden başka, nerede akıl eden?..

“Andolsun ki Zikr için Kurân’ı kolaylaştırdık… Nerede anlayan?..”

“Muhakkak ki bu âyetlerde akıl öz akıl sahipleri için alınacak ibretler var…”

“Bu mübarek kitabı ancak şunun için inzâl ettik; âyetleri üzerinde tedebbur etsinler (derin düşünsünler) diye ve de öz akıl sahipleri tezekkür etsinler…”

“Sağırdırlar, kördürler, lâldırlar; dolayısıyla akletmezler!..”

Yeterli mi Üstadım?..

Üstad

− Hâlâ on bin sene geriden çalışan beyinlerin kıyamete kadar geçerli ve çağdaş olacak kitabı anlaması çok zordur!..

Mâdemki taklitten tahkike geçmek gayemiz, Kurân’da sembol yollu yazılanların ardındaki mânâyı algılamaya çalışacağız… 

Bu âyetlerden ben şunu anlıyorum;

Geldiği devirdeki insanların genel seviyesinden başlamak üzere, kıyamete kadar gelecek tüm insanlara ışık tutmak üzere, her devrin çağdaşı ve ötesi olacak kapasitede hazırlanmış ve cümleleri, kelimeleri ona göre düzenlenmiş bir kitap olan Kur’ân ile karşı karşıyayız…

Eğer beyin sahibi isek, beyni ebediyet ruhu üreten ve insan olduğunun bilincine ermeyi arzu eden bir beyin kapasitesine sahip bir birim isek…

Biz artık değişmek mecburiyetindeyiz!..

Ya sürüye sayılmayı kabulleneceğiz, Yunus Emre’nin dediği gibi…Ya da insanlık şerefinin gereğini yaşamak için beynimizi kullanmaya başlayacağız…

Bu iş hobi işi değildir!..

Arada sinemaya, tiyatroya gidip gönül eğlendirir gibi, “Biraz da DİN’le ilgilenelim, gönlümüzü eğleyelim” diyenlerin bu işte yeri yoktur!..

Giyin, süslen, tak takıştır, erkeğinin yanında, ben güzelim, diye dolaş…

Etrafa hava atıp, bedensel zevklerini tatmin için para kazanıp, ye iç eğlen… Sonra da haftada birkaç saat Din’le uğraş…

Aldatmayalım kendimizi!..

Bana göre hava hoş!.. Ben bugün olduğum gibi, yarın da gene ücra bir yerde kendi dünyamı yaşayacağım…

Acaba, siz bu basit mantıksal bakışları bile atamadığınız Kur’ân gerçekleriyle, yarın yüz yüze geldiğinizde ne hâlde olacaksınız?..

“Karının kocasından, ana babanın evladından kaçtığı o günde…” diyor âyet!..

Âyet doğru mu söylüyor acaba size göre?..

Bugün dilini ve ne anlattığını anlamadığın Kurân’daki gerçekler yaşamına yön vermiyorsa; beynini çalıştırmana-kendisine yönelmene sebep olmuyorsa… “Burada â’mâ olan âhirette de â’mâdır” hükmü gereğince hâlimiz ne olur ki?..

Lütfen ya kendinizi aldatmaktan vazgeçin… Ya da dinden!..

Kurân’ı, beyin sahibi olarak; âyetleri, anlatılan olayları, acaba bu anlatımla ne anlatılmak isteniyor, diyerek okumaya başlayın!..

Sizin en sadık dostunuz ne Ahmed Hulûsi ne de bir başkasıdır!.. Yalnızca Kurân’dır!..

Allâh kelâmını anlamazsan; Allâh’ın (ÖZÜNDEN gelen) kelâmını nasıl değerlendirebilirsin ki?..

Nefsinden (özünden− zâtından) gelen hitabı anlayabilmen içindir ki, âfakından kitap gelmiştir sana!..

Enfüsünden gelen hitabı dinleyemiyorsan bu demektir ki âfakından gelen kitabı OKUYAMIYORSUN!

Onu okuyamadığın sürece de enfüsünden geleni anlayamazsın!..

Enfüsünden gelenle hemhâl olmadıkça da, HANÎFİM BEN diyemezsin!..

Önce Kurân’ın hikâyelerle dolu tarih kitabı olduğunu kafanızdan silip, gerçekten, onu OKUYABİLENLERDEN OKUMASINI öğrenin!..

Kur’ân okumanın ve okutmanın olağanüstü sevaplarından bahseden Allâh Rasûlü’nün uyarıları, Kur’ân alfabesini öğreten ve öğrenenlerden bahsetmiyor!

Allâh’ı istiyorum, diyorsan, hanım gibi kıvırma; erkek gibi sözünün eri ol ve gereken çalışmayı ortaya koyarak hedefine ulaşmaya bak!..

Lafla, lakırdıyla, falanca şunu demiş, filanca bunu demiş de, fişmekanca da bunu demiş clipbordu olmakla hiçbir yere varamazsın!..

Allâh insan olarak yaratmışsa seni (insanSI değil), yolladığı âyetler üzerinde tefekkür edip, o mânâları değerlendirmek suretiyle kendini bulasın diye… 

Ne yaparsanız yapın ama sakın kendinizi aldatmayın!.. Kendini aldatmanın bedeli ebedî körlüktür!..

Cehennemdeki en büyük azap da bundan dolayıdır!..

Soru

− Kendini aldatmak ne demek? Kendine varlık vermek mi?

Üstad

− Cennet ehlinin çoğunluğu ahmaklardır diyor Hz. Rasûlullâh…

Ahmak, anlamadığını da anlayamayandır!.. diye yazıyor “DOSTTAN DOSTA”da…

Yani beynini tefekküre yönelik kullanamayanlar!.. İrfan sahibi olamayanlar!.. “Zannederim…”le yaşayanlar!..

Enfüsünden geleni duyamayanlar, değerlendiremeyenler!..

Kurân’ı okuduğun zaman anlamıyorsan… Henüz Kurân’ı okumamışın demektir!.. Nasıl, hayatta yalnızca bir kere, Kelime− i Tevhidi söylemek mümkünse…

Kur’ân âyetlerini okumak da öyledir!..

Okuyanlar, kendilerine GÖRE mânâlandırırlar…

Ama onu, inzâl edendeki murat ile okuyabilen, gerçekten onu OKUMUŞ olur!..

Evet… İbrahim Rasûl, ne Ay’ı görüp Rabbi sandı, ne de Güneş’i!.. Çünkü Hanîflik kavramını idrak edebilen bir beyin, bunu zaten yapmaz!.. Onlara ayna oldu yalnızca…

Öyle ise, burada Kur’ân, olayları sembol, hikâye yollu insanlara sunarak, onların anlayışlarına hitap etmek amacını gütmüştür…

Bu durumda bize düşen… Ciddi olarak bu işe zaman ayırıp; Kur’ân OKUMAYA çalışmaktır!..

Her gün 5−10 sayfa arapça kelimeleri tekrarlamak değil!..

Ömrümüz kaç gün sonra nasıl bitecek bilmiyoruz; şu hâlle gidersek, bu kadar hevesten sonra bir hayli yazık olacak bize…

Bana, Üstadım, şu âyetten ne anlıyorsun, diyeceksin; ben de şunu anlıyorum, diyeceğim; sen de bunu ezberleyeceksin ve sonra da; “Ben eşrefi mahlûkat olan insanım; şunları biliyorum” deyip avunacak, kendini aldatacaksın!..

Bu iyi geliyorsa size… “Hobby”nize devam!.. Kendinizi aldatmaya devam!.. Nefsinize zulmetmeye devam!..

Ama bir şeyler anlatabildiysem sizlere…

“Âyinesi iştir kişinin; lâfa bakılmaz”; demiş Şair…

Yaptıklarınızı, herkes, kendiniz ve kendinizdeki görmekte; ve sonuçlarını da yaşamaktasınız!..

Hâliniz, tatmin ediyorsa sizi; mübarek olsun!..

Etmiyorsa…

En önce Kur’ân OKUMAYA başlayalım…

Sabrınız ve tahammülünüz için hepinize teşekkür ederim…