22 MART 1998
Ahmed Hulûsi
Üstad
− “ŞİRK” ile “NANKÖRLÜK” arasında acaba bir ilişki var mıdır… İkisi de niçin en büyük suçlar arasındadır?..
Siz bunu düşünürken… Aptal ile ahmak arasındaki bir farktan söz edeyim…
Aptal pişmanlık duyar… Ahmak ise pişmanlık duymaz!.. Niçin duymaz?.. Çünkü neleri yitirdiğini ve telâfi edemeyeceğini anlayamaz ve düşünemez de ondan!..
Aptal, yanar; yitirdiklerinden dolayı; ve bu yanma ile de zararın neresinden dönülse kârdır, deyip daha fazla çalışır…
Ahmak ise, neleri yitirdiğini anlayamadığı için ne yanar, ne de telâfiye çalışır; salar ipin ucunu keyfine bakar!..
Cennette yanma yoktur!..
Bu ne demektir, düşünebiliyor musunuz?..
Bilincinizin kilitlenmesi!..
Ama Elhamdulillâh bazıları burada cenneti yaşıyor; bilinci kilitlenmiş bir hâlde!.. Yanmadan!..
Yanmak şu Dünya’da bir rahmettir aptallar için!.. Ahmaklar ise yanmaz!..
TANRI’nın kaderine sığınır bazıları da!.. Bu ne demektir bilir misiniz?.. Hele bunu da bir düşünün bakalım; eğer düşünebilecek bir beyin varsa takdirinizde!..
Aslan ne yaptı da Rahmete nail olarak kuzu düştü önüne?.. Kuzu ne yaptı da gazaba uğrayıp Aslana yem oldu?!!
Birine Rahmet diğerine gazap oluyorsa; rahmette miyiz; gazapta mı?..
Hâlâ düşünmüyor musunuz?..
Hâlâ serdettiğimiz misallerden ibret almıyor musunuz?.. diyordu Kitap!..
Düşmemeye bakın; düşen giremiyor yeniden; kolay kolay…
Evet dostlar…
Düşenlerin yerine yeniler geldi… Gidenin yeri boş kalmıyor demek!..
Hatta dışardakiler, birileri gitse de bize yer açılsa diye bakıyorlar…
Evet arkadaşlar… Düşünün bakalım… Gazap kime göre; Rahmet kime göre?..
“GÖRE”li kozalılar, kozalarından nasıl çıkarlar?..
Yaşadığınız kozadan mutlu iseniz, mutluluğunuz daim ola!..
Değilseniz, gong çaldığı anda sahadan çıkacaksınız ve geri gelip sahneye çıkmayı yeniden deneme şansınız olmayacak!..
Şunu kesinlikle biliniz ki; vermeden alamazsınız!..
“İslâm” kitabındaki “zekât” bölümünü adam gibi düşünerek; ve sistem içindeki bir mekânizma oluşunu değerlendirerek okuyup anlamaya çalışın; ve zekâtla tıkanıklığınızı giderip, perdenizi kaldırmaya, kozanızı delmeye çalışın!..
Perdeyi kaldıran en önemli faktörlerden biri, VERDİKLERİNİZDİR!..
Tüm hayvanlar alıcıdır… İnsan ise verici…
Veren, Allâh’tır… Alan, mahlûktur!..
Evet, baştaki sorumla ilgili cevaplarınızı bekliyorum…
“ŞİRK” ile “NANKÖRLÜK” arasındaki ilişki; ve neden bu ikisinin en büyük suçlardan olması yolundaki sorum…
Cevaplarınızı bekliyorum…
Cevaplar
− Gerçeği görüp de değerlendirememektir NANKÖRLÜK… Şirk içinde olan da, nankör de özündekileri ortaya koyamadığı için aynı âkibete düçar olur… Değişik yollardan aynı neticeye varılır: Hakikatten ebediyen perdeli olmak…
− Şirk, başka varlıklar varmış gibi davranmak; nankörlük ise verilenin aslını göremeyip; kabullenmemekten doğacak sonuçlara katlanmak.
− Her ikisi de birimselliğinin ve dolayısıyla bir “Allâh” var ve bir de “ben” anlayışının zuhuru oluyor.
− Nankörlük, kendindeki hilâfet boyutunun değerini bilmemek, hakkını verememektir. Bunun sonucu da şirktir diye düşünüyorum Üstadım…
− Şirk kapısından giren nankörlük kapısını ardına kadar açmış olur; bu da o kişinin ahmak olmasına vesiledir.
− Şirk gerçeği örtmek, nankörlük verileni değerlendirememek.
− Müşrik ve nankör… İkisi de, ALLÂH isminin işaret ettiği mânâdan perdelidirler… Bu nedenle her iki düşünce ve davranış biçimi kişiyi Öz’üne götüren yoldan alıkoyar… Şekavetlerine neden olur…
− Halifetullâh özelliğimizi açığa çıkaramamanın azabını yaşayacağız ve de bunu bildiğimiz hâlde gereğini yaşayamamak nankörlüktür diye düşünüyorum.
− Nankör olanda ben olgusu ortadan kalkmamıştır. Bu da hâlâ şirkte olduğuna işarettir ve hâlâ mahlûktur…
− Kendindeki özellikleri fark etmeyen şirktedir. Bu özelliklerin kapısını kendisine açana teşekkür etmeyen NANKÖRDÜR, dolayısıyla şükretmemiştir…
− Allâh’ın fiilerinin açığa çıktığı birimin, o fiilleri kendine mâl etmesi şirktir…
− Nimetin geldiği yeri göremeyen nankördür. Bu da “ALLÂH” isminin işaret ettiği mânâyı idrak edememekten kaynaklanır…
− Şirk, tanrı anlayışıdır ki enfüsî bir keyfiyettir… Nankörlük ise nimeti yerli yerinde ve hakkıyla değerlendirmemek; nimet sahibinden dahi (şirk hâlinin sonucu) perdeli olmak; O’na şükretmemektir…
− Öz benliğini bilmemek şirk; kendisine ulaşan Rahmeti eliyle itmek nankörlüktür.
− Allâh’ın ahlâkı ile ahlâklanmış yaşam formları, “Hakkını vermek” sistemi üzerine pozisyon aldıklarından, onlar için nankörlük söz konusu değildir… Birimin, sistemi fark etmek ve sistemle ilişkisini kavrayabilmek için tek seçeneğini imha etmesi önce kendisine zulümdür… Ve yazık olur anlamında, suçtur!..
− “Nankörlük, insansıların en belirgin özelliğidir!” (DOST’tan Dosta: 895)
Şirk ise Öz’de Bir olduğunu idrak edemediğinden dolayı İnsansı olan birimlerdedir diye düşünüyorum.
− Allâh kavramını şuurunda oturtamayan ve bu paralelde gerektiği gibi yaşayamayan, şirk durumundadır. Şirkte kişi kendi hakikatine perdeli olduğu için nefsine zulüm (nankörlük) eder. Nankörlük şirkten doğar denebilir.
− İlmin gereği olarak herhangi bir çalışmada bulunmamak, kişinin kendine yapabileceği en büyük nankörlüktür diye düşünüyorum…
− “Ya idrakın kadar konuş, ya da haddini bil” hitabı gereği, idrakım kadarıyla birkaç cümle söylemek istiyorum.
Bir süre önce Özürlüler Derneği’ne üye oldum… Dün de rozetimi aldım! Gururla taşıyorum!
Çünkü hakikaten özürlü olduğumu fark ettim… Görme Özürlü!!!
O; sonsuz sınırsız diye lafını edip, idrak edemediğim; hesabı 1 mikron bile şaşmayan “Tek”te hata, kusur görme özürü!
Öyle bir özür ki, hâlâ farkına varamadığım; ve zannımda, hata ve kusur diye tanımladığım oluşumlar; yapının Tek olmasından dolayı katlanarak yine dönüp dolaşıp benim başıma geliyor ve ben üstel olarak, artan bir negatiflikle, giderek benlik batağında batmaktayım! Fark etmeye başladığım, yaşadığım şirk ve nankörlük hâlimin ifadesi…
− Kişinin kendisini tanımadığını fark ederek bu yolda herhangi bir çalışmada bulunmaması kişinin kendisine yapabileceği en büyük nankörlüktür; zulümdür!..
− Şartlanmalarını terk edememe dolayısıyla verilmiş olan halife olma özelliğini açığa çıkaramama olabilir mi Üstadım…
− ŞİRK: özünden gâfil olma… Nankör: Öz bilgileri değerlendirememek.
− Nankörlük, şirkin sonucunda oluşan bir davranış biçimidir ki; Vereni müşahede edememenin sonucudur…
− Şirk, Allâh’a eş koşmaktır, Nankörlük ise, kendisine yetişen uyarıları ve tebliği kabul etmeme hâlidir. Arasındaki fark ise, varlığını tanımama, diğeri tanıdığını kabul etmeme hâlidir.
− Şirk, bencillik kozasından çıkmamak; nankörlük hakikatine ulaşamamaktır.
− Enfüste veya âfakta şirk görmek ŞİRKtir!.. Ulaşanı değerlendirememe nankörlüktür…
− Nimeti vereni müşahede edemeyen şirktedir… Dolayısıyla da nankördür kanaatindeyim…
− Şirk, “Allâh”tan perdeli olmak; nankör, bilip yapamamaktır.
− İkisi de benlikten, bencillikten kaynaklanır… Kendini ayrı bir varlık olarak vehmeden de, öz boyutundan gelenleri değerlendirip yaşayamaz… Bu da gazabına sebep olur.
− Verileni ve özünü düşünmeyen şirktedir, nankörlük ise verdiklerini inkâr etmektir.
Üstad
− En başta sorduğum “ŞİRK” ve “NANKÖRLÜK” kavramları aralarındaki ilişki ve anlam?
Cevaplar
− Şirk, Allâh’tan perdeli olmak… Bunu bilerek ilmin gereğini yerine getirememek, nankörlük…
− Her iki kavram da iç içe geçmiş durumdadır. Nankör; gelen nimeti geri teper, şirk içinde olması nedeniyle! Şirk ehli ise, gelen nimete şükretmez ve nankörlük yapar nereden geldiğini göremediği için.
− Nankörlük, şirk varsa vardır…
− Kendinde benlik görmek şirk, özündekinin hakkını vermemek de nankörlüktür.
− Dünya’da yaşananlara dünyaMIZda hoşumuza gitmediği zaman gösterdiğimiz tepki, nankörlük; iyi şeyleri kabullenip (kendimizce) kötü şeylerin başkalarından geldiğini düşünmek, şirktir.
− Özündekinden perdeli olmak Şirk, Chat oturumlarında verilmekte olan ilmi değerlendirememek ise Nankörlüktür…
− Şirk; “1”i 2 görmektir. Kendini bilme istidadı ile yaratılanın özünde “1”liği inkâr etmesi, nankörlüktür.
Şirk, tüm günahlara kaynak teşkil etmesi hasebiyle suçların suçudur ve aynı zamanda da en büyük zulüm olan nefse zulmün zeminidir…
− Her an bizimle olanı başka yerde aramak ve idrak edememek, hem şirk hem de nankörlük olabilir mi Üstadım?..
Üstad
− “Marifet” şirkten kurtulmak, değildir!..
Dostlar… Bu yanlızca başlangıçtır!.. Konuya girmektir!..
Arkadaşlar; bilin ki, “şirk”ten kurtulmak, yalnızca bir başlangıçtır bu işte!.. Çelişkisiz bir biçimde, tanrı kavramından arınmadan okula başlayamazsınız.
Yani, beyninizdeki “şirk” oluşturan düşünceler kalkıp; “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”e “iman” ettikten sonra “İSLÂM” ÜNİVERSİTESİNE BAŞLAYABİLİRSİNİZ!..
“ŞİRK” olduğu sürece düşüncenizde, henüz “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”e iman etmiyorsunuz; yalnızca “tanrınızı update” ediyorsunuz!..
Günlük yaşantınız, dikkat edin, hep “tanrınız üzerine kuruludur”!..
Bu takdirde de “Allâh”a iman ediyorum, düşüncesiyle yalnızca kendinizi aldatırsınız!..
Soru
− Üstadım, benim anladığım, daha “lâ ilâhe”den geçemediniz! “İllâ Allâh”ı yaşamak şöyle dursun!.. Ki bu da işin ilk basamağı!.. diyorsunuz…
Üstad
− “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”in ne olduğunu hâlâ anlamadığınız için; hayalinizde ötelerde bir hiçliğe atıyorsunuz “tanrınızı”; bu da sizin “tanrınız”ın yeni bilgiler ışığında “update” edilmesinden başka bir şey değildir!..
Şurası kesin ki;
FÂNİ, zaten fânidir; ve Bâkî de Bâkîdir…
Bu ne demektir hiç düşündünüz mü?..
Gelecekte bir gün Bâkî’nin kalıp da O’nun “HİÇ”liğine ulaşacağınızı sanmanız bir başka ham hayaldir!..
“HİÇ”lik ötede değil, içinizdedir!..
Bâkî de sen!..
FÂNİ, hiçbir zaman var olmadı!.. “Fânî”, yok olacak olan, değil!.. “Yok” olandır!..
Sen sendesin; ve bana da hiçbir zaman ihtiyacın yok!..
Ben sana hiçbir şey veremem!.. Zaten her şey sende var!..
Benden hiçbir şey ummayın gelecek diye!..
Siz kendinizdekini bulup, sefasını sürün; beni de bırakın dünyamda, kendimi yaşamaya devam edeyim sizsiz!..
Denenmişi denemekte fayda yoktur!.. Deneyip de faydasını görmediğiniz şeyi, niye tekrar deneyerek vaktinizi boşa harcayacaksınız!..
Akıllı, ibret alan; ahmak da aynı hataya sürekli devam edendir!..
Beni yargılamak, elbette hakkındır!..
Ama dikkat et…
Sakın haaaaa!..
“ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”i yargılayıp suçlamaya kalkma!.. Perişan olursun; seni iki âlemde hiç kimse kurtaramaz âkıbetinden!..
Bunu anlamıyorsan, git iki budak deliği al da tak basîretine, belki daha yararlı olur sana!..
Kimliğin ile İlimi birleştirirsen, ortaya kilim çıkmasın!..
Yani, ilimin başına kimliğini sokup, onu kilim etme!.. Herkes basıp geçmesin üstünden!..
Dün kamburuyla, bugün odasına giremezsin!..
Sen, nasibi varmış gibi vermeyi dene; o, nasibim yok, deyip geri çevirsin!.. Böylece belki kendi kendine ettiğini fark eder!
Küsen, kendine küser; karşısındakine küstüğünü sansa bile!..
Perdeyi dışarıda aramayın… Perde, senin bilincin ile ilmin arasındadır!..
Yemin ederim ki, kimse seni cezalandırmıyor ve cezalandırmayacak… Yalnızca sen kendi kendini cezalandırıyorsun! Kozanı örmekte devam edip, sonra da yaptıklarıyla filanca beni kozaladı deyip, kendini tatmin ediyorsun!..
SİSTEMDE MAZERETE YER YOKTUR!..
Yapmadığın çalışmanın karşılığının sana havadan ulaşacağını sanıyorsan, kendini ALDATIYORSUN!..
NE yapman gerekiyorsa; ilmin neyi öneriyorsa; vicdanından gelen sesleniş neyse, onu dinle!.. Ki, bir aptal olarak yanmayasın!.. Ahmak isen zaten yanmazsın!..
Neler kaybetmekte olduğunu idrak eden kişi, yanan odadan kaçmaya çalışan insana benzer!..
Eğer bu telaş içinde değilsen… Allâh rahatlık versin!.. Hepinize hayırlı geceler!..