17 ŞUBAT 1998
Ahmed Hulûsi
Soru
− Bugün yaşananlar bir kez daha bana kaderimize hükmedemediğimizi gösterdi…
Üstad
− Nedir o?..
Cevap
− İşle birtakım değişiklikler Üstadım… Beklenmedik!
Soru
− Kapasitemiz kadar alabildiğimiz ilmi paylaştığımız çevremiz, bu çabamızı geri çeviriyorsa biz onları niye harcamış olalım? Bizim onlara ne yapmamız lazım?..
Üstad
− Şefaati tepen sonucuna katlanır… Üzülme!..
Soru
− Üstadım… Âdem’in Rabbine âsi oluşu Rubûbiyetin özelliğinden değil midir? Rubûbiyetin özelliğinden ise Âdem Rabbine nasıl âsi olur… Rubûbiyetin hükümlerini yaşayan, ilâhî huzurdan tard olur mu?..
− Üstadım “Selâmu aleykum”un açıklamasını yapar mısınız?.. Bir kişiye “selâm” diye selâm vermek yanlış mıdır?..
Üstad
− Selâmı verenin niyetine bağlıdır… “Selâm” derken ne düşündüğüne bak! Ağzından çıkan her kelimeyi, düşünerek çıkartmak… Robot gibi, aldığını yansıtmak değil!..
Son günlerde en çok üzerinde durduğum konu ŞUURLU yaşamak; TAKLİTTEN çıkmak!..
“Selâm” derken, Allâh’ın Selâm isminin mânâsının o kişinin özünden gelen bir biçimde kendisinde açığa çıkmasını temenni ederek, “Selâm” diyorsan, hiçbir mahzuru yoktur…
Ama, şartlanma yollu, taklit yollu, düşünmeden, koyun “meeee”ler gibi, “Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu” diyorsan… Biraz uzunca “meeeee”leme olur bu!.. Bilmem anlatabildim mi?..
Soru
− “Yalnızlık Allâh’a mahsustur” deyişini söyle düşünebilir miyiz… İnsanlar birlikte iletişim içinde olmalı, ilmini, bilinci, sevgisini vs. paylaşmalıdır şu anda chatta olduğu gibi…
− Yalnızlık “Allâh”a mahsustur lafının doğru olduğu kanaatinde değilim! Çünkü her şey, birbirine göre vardır!.. Az çoğa göre; soğuk sıcağa göre… Buna bağlı olarak, hiçlik veya teklik fark edilirse; yalnızlık denen bir şey olmayacağını düşünüyorum.
Üstad
− Teşekkürler B…’dan D…’a…
Soru
− Bir hadiste “Kurân’ı sesinizle güzelleştirin” denmektedir. Anlatılmak istenen mânâyı açıklar mısınız. Teşekkür ederiz…
Üstad
− Kurân’ı konuşma üslubuna uygun bir şekilde ve anlaşılacak bir şekilde birbirinize hatırlatın, demektir bu, anladığım kadarıyla…
Soru
− Üstadım, Firavun’un hatası neredeydi?..
Üstad
− Kendinde gördüğünü, karşısındakinde görememek!..
Soru
− Namazın ikame oluşunu ferd ile ilgili olduğunu düşündüğümüz zaman; “Namazın ikamesi, safların düzeltilmesiyle olur…” hadisini nasıl değerlendirmeliyiz?
Üstad
− Onu zâhir olarak almak lazım…
Ayrıca; bâtındaki tasarruf ehlinin hiyerarşisine de işaret vardır sanırım; tasarrufların bir sistem içinde oluşması itibarıyla; ama bunu henüz ben anlayamıyorum…
Soru
− Üstadım, “Mescid-i Haram” nedir?.. “Mescid-i Aksa” nedir?.. Mi’râc neden Mescid-i Aksa’dan başladı?.. Ve neden gece?.. Hz. Muhammed s.a.v. diğer Nebi ve Rasûllere namazı neden Mescid-i Haram’da değil, Mescid-i Aksa’da kıldırdı?.. Bu namazın mahiyeti nedir?.. Lütfen biraz açar mısınız?.. Teşekkür ederim…
Üstad
− N…. burada kitap yazmıyoruz… Vaaz da olsun istemiyorum… Öncelikle, bilgileri size ezberletmek artık hiç işime gelmiyor…
Burada artık düşünmesini öğrenmenizi ve taklitten çıkmanızı istiyorum…
Bakın arkadaşlar… Şu nedir diye soruyorsunuz, ben de diyorum ki budur!.. Ve de kabulleniyorsunuz!..
Bu da taklitçiliği arttırmaktan başka bir şeye yaramıyor… Artık lütfen düşünmeyi öğrenin…
Cümleleri kelime kelime ele alıp o kelimeleri düşünmek lazım… Taklitten kaçınmak ilk yapacağınız iş olmalı…
Bunun için de bana sorup, cevabı klişe olarak alıp, kabullenmekten vazgeçmelisiniz…
Size hep bir mantık sistemi içinde konuları ele alın diyorum…
Düşünün ve düşüncenin mahsulünü bir mantık içinde bana anlattıktan sonra açmazınızı sorun… Yoksa, falanca şöyle diyor, bu ne demektir, filanca kitapta böyle yazıyor, bu ne demektir ile, cami sohbetinden ileri asla geçemezsiniz!.. Ama ben de hoca veya şeyh efendi değilim ki, masallarınıza bir masal daha ekleyeyim…
Soru
− Peki Üstadım, taklitçilikten kurtulabilmek için ne yapmamız gerek?..
− Üstadım, şeriatta taklitçi olduk… Tarikatta taklitçi olduk… Nasip olurda Hakk’ın bizi kendine seçtiklerinden olursak, belki tahkik ehlinin sofrasının kenarına ilişebiliriz… Tabii ki himmet nimetiyle.
Üstad
− Taklitçilikle asla hakikate geçilmez… Geçilir diyen elma şekeri veriyordur ağzına… Bitince Dünya hayatı, elinde ne kalır sonra bilemem…
Soru
− “Verdiğin misliyle geri döner” ilkesine göre ilmimizi arttırmanın tek yolu bunu etrafımızla paylaşmamız mıdır?.. Sahip olduğumuz ilmi şu veya bu sebepten dolayı başkalarıyla paylaşamıyorsak bu, ilmimizi arttıramayacağımız anlamına mı geliyor?.
− “Mâlik – Melîk-i yevmid diyn; iyyake na’budü ve iyyake nesta’in”i hissedip yaşayamayan; dolayısıyla Mİ’RÂCını gerçekleştirememiş; fakat bunun mücadelesi ve çalışmaları içinde olan bir kişi, çevresinden gelen ve kendi şartlanmaları ile “belâ” diye nitelendirdiği oluşlara HAKK’a göre mi davranır? Halk’a göre mi?.. Teşekkür ederim…
− Debbağ’ın “El İbriz” kitabında vahiy inen Nebilerin ve Rasûllerin içinde bulundukları hâl ve düşünceleri anlamak için inen kitaplara bakmak gerektiği yazılı… Kurân’da kâfir olarak geçenlerin Hz. Rasûlullâh’tan sâdır olan hakikati önlemeye çalışanlar olarak anlayabilir miyiz?.. Aynı şey çağımızda yaşayan Mehdi (a.s) için de geçerli midir?..
Üstad
− Evet…
Soru
− Üstadım “KAADİR” isminin açıklamasını yapar mısınız…
Üstad
− Esmâ ül Hüsnâ kitabına bak…
Soru
− Kurân’da Allâh’ın kelimeleri, diyor; cümleleri demiyor… Bundan dolayı mı?..
Üstad
− Her birim bir kelimedir…
Soru
− Cümle, “İnsan-ı Kâmil” anlamına mı geliyor?..
Üstad
− Cümle yoktur, kitap vardır…
Soru
− Uyku nedir? Uyku anında beyin fonksiyonları beş duyu kayıtlarının dışında faaliyetini hangi sistemle devam ettiriyor. İlk insanda uyku var mıydı. Uyku genetik midir?..
Üstad
− Uyku beynin fonksiyonel işlevidir…
Soru
− Beyin bizde iken yaşadığımız her şey ruh bedenimize yükleniyor ve ölüm ötesinde karşımıza çıkıyor da, hastalık türü acı ve ağrılarımız ölümle bitiyor. Onlar ruha yüklenmiyor mu?..
Üstad
− Rüyada duyduğun acı, beynin ruha yüklediğini gösterir… Kabir azabı dahi bu yüklenmeden dolayıdır…
Soru
− Yâsiyn 51: “Sur’a üfürülür kabirlerinden çıkarak Rablerinin hükmüne yönelirler.”
Bu âyetteki “Sur’a üfürülür” ifadesi vehmî benliğinden kurtulanlar içinde geçerli midir? Yoksa; âhirete ait bir olgu mudur..? Benim anlayışıma göre, burada da geçerli, siz nasıl yorumlarsınız?.. Teşekkürler…
− Beynin ruha yükledikleri sadece bilincinde olduklarımız mıdır?..
Üstad
− “Düşüncelerinizden de mesûlsünüz” âyeti var mı Kurân’da; ve bu âyet daha sonra iptal olmamış değil mi..?
Cevap
− Evet…
Üstad
− Cevabı verdin!..
Soru
− Üstadım, insanların isimleri, taşıdıkları mânâ itibarıyla üzerlerinde etkili midir? Buna bağlı olarak çocuğa isim koyarken anlamının önemi büyüktür diyebilir miyiz? Teşekkürler.
Üstad
− Evet…
Soru
− Her saîd olan, boyutu ne olursa olsun vuslata erer mi?
Üstad
− Saîd olan cennete girer… Çoğunluğunu “bühl” olanların oluşturduğu cennete!..
… Bühl ne demek?.. Öyle diyor da Hazreti Rasûl?..
Soru
− Saf, demektir, kelime olarak…Ayrıca “anlayışı kıt” anlamında…
− İbni Arabî Fütûhat-ı Mekkiye isimli eserinde İdris (a.s.)’ın cismaniyetiyle yaşadığını belirtmektedir. Cismaniyetiyle yaşaması sisteme ters düşmez mi? Yoksa başka bir ifade ile bizlere değişik bir anlayış mı sunmaktadır? Bu konudaki yorumunuzu almak isteriz. Teşekkür ederiz…
Üstad
− … nerede?.. Kendi adıyla sorsun sorularını… Sizin adınızın arkasına saklanmasın… Bu soruyu M. Arabî’ye sorun!
Cevap
− Özür dilerim Üstadım.
Soru
− Üstadım mekr olarak gelen bir olayı müspet bir hâle çevirmek mümkün mü?..
Üstad
− Mekr olarak gelenden kurtulmak ilimle mümkündür… Tersine-artıya çevrilebilir…
Soru
− Belki de hiçbir şey anlamadan, sadece yap denilenleri yapan, 120. günde taşıyıcı dalgaları yüklenmiş, saf kişilerdir.
− Beyin dışardan aldığımız frekansları hologram hâlinde bir araya getirerek öğreniyorsa, bu hologramlar neye göre yorumlanır? Teşekkür ederim.
Üstad
− Kendi oluş programına göre…
Soru
− Üstadım; sistemi kavrama adına şartlanmalardan arınmamız gerekiyor. Ancak, şartlanmadır deyip de attıklarımızdan sonra, kişi olarak vicdanımız rahatken dışardan gören biri için de zındık olarak tanımlanabiliriz. Şartlanmalardan arınmamızın sınırını günah − sevap çizgisi dışında nasıl belirleyebiliriz?..Teşekkürler..
Üstad
− Şuurunu arıtman önemli, bunu insanlara göstermen değil!.. Ya içinde yaşadığın topluma uyacaksın, ya da çıkıp gideceksin, benim gibi!.. Şuurundaki arınmışlıktır, ölüm ötesinde sonuçlarını yaşayacağın… “Günah ve sevab”ı, sana yarar sağlayacak ya da zarar verecek fiilin olarak anla!
Soru
− Tasavvuf ve Felsefe birbirinden farklı olarak nitelendirilmiş “Akıl ve İman” isimli kitabınızda… Bugünkü bilimin özü doğa felsefecilerine dayanmaktadır. Her şeyi bilimsel olarak açıklamaya çalışmak felsefi bir yaklaşım olmaz mı?..
Üstad
− Sistem soyut mu somut mu?..
Soru
− Sistem her ikisini de kapsamaz mı?..
− Bir hadiste… “Kör şeytan” demenin o olayı negatif yönde arttırdığından bahsediliyor… İlâhî isimlerin de arttırıcı ve kesici özelliklerinin olduğunu anlayabiliyoruz… Şükür, hamd… gibi “Kör şeytan” demenin ilâhî isimlerle paralelliği nedir ki, bir olayı menfi yönde etkiliyor..?
Üstad
− Beyinde tekrarlanan kavramlar ona göre yer tutar… Buna göre gerisini sen düşün…
Soru
− Bir kişinin sevdiğinin hâliyle hâllenmesi için nasıl bir yol izlemesi gerekir? Teşekkür ederim, Üstadım.
Üstad
− Düşünen ve tahkiki seçen beyni sevdiğini söyleyen mukallit ise, sevdiğinin hâliyle hâllenmediği için, içinde bulunduğu hâlin gereğini gerektirdiği yerde yaşar…