13 TEMMUZ 1998

Ahmed Hulûsi

Üstad

− Merhaba dostlar…

Umarım pazar günkü SİSTEMİN SESLENİŞİ yazısını okumuşunuzdur… Bugünkü sohbetin konusu da gene aynı çizgide… İman bahsi…

Yûnus: 42; “Onlardan seni dinler gibi olanlar vardır. Eğer düşünmüyorlarsa, sağırlara sen işittirebilir misin?.. İçlerinden sana BAKANLAR vardır; eğer görmüyorlarsa sen onlara gösterebilir misin? Şüphesiz Allâh onlara zulmetmiyor, onlar kendi nefislerine zulmediyor.”

Yûnus: 54; “NEFSİNE ZULMEDENLER, eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, azabı yaşadığında onları fedâ ederdi ve pişmanlığını açıklardı… Ama, onlara yaptıklarının karşılığı verilir ve asla zulmedilmez.”

Yûnus: 100; “Allâh’ın izni olmadıkça kimse iman edemez!”

Evet… Konu iman!

İman niçin gerekli?

İman dünyada mı gerekli; âhirette mi gerekli?

İman edilmesi gerekli olan konular içinde, nelere iman dünyada gerekli, nelere iman âhirette gerekli?

Kıyamet gününe iman, ölüm sonrasında geçerli mi?

Öldükten sonra yeni bir bedenle var olmaya, “bâ’s”a iman, öldükten sonra gerekli mi?

Yani nelere iman öldükten sonra da söz konusu olabilir?.. Nelere imanın hükmü, ölümle son bulur!

Kimler imanlıdır; kimler imansızdır?

Kendimizi aldatmadan, objektif olarak bu konuyu tartışabilecek miyiz?

Dünya yaşamı iyi kötü geçiyor da, ölüm ötesi yalnızlığında, imanın sonuçlarını ne kadar yaşayabileceğiz?

Acı bir gerçek!..

Eğer size yazdıklarım ve açıkladıklarımın dayandığı ilim doğru ise…

Çevremdeki pek çok insanın, namaz kılıp Kur’ân okumasına rağmen, İMANSIZ görüntüsü verdiğini gözlemliyorum, açıkladıkları fikirleri kadarıyla!

Kendini müslüman sayan pek çok kişinin, Kevser havuzu başında Rasûlullâh’ın yanına yaklaşmak isterken, onların yollarının melekler tarafından çevrilerek oradan uzaklaştırılacakları anlatılır…

Cehennemde yanmakta olan insanlara; “Siz namaz kıldınız, oruç tuttunuz ama sizler de bizim gibi burada yanmaktasınız” denileceği nakledilir!

Öyle ise öncelikle ve acilen iman konusunu çok iyi anlamamız ve değerlendirmemiz gerekmektedir sanırım…

Kim Allâh’a şirk koşarak ölürse ateşe girer; kim, “lâ yüşrik Billâhi” (şirk koşmazsa Allâh’a, cennete girer (Müslim=iman bahsi)

Dikkat ediniz burada “BİLLÂHİ” denilmekte!

Şirkin “B” sırrı doğrultusunda Allâh’a koşulmaması üzerinde durulmakta!

Öyle ise…

Bu ilmi, ben size veriyorum, diye düşünme ahmaklığını yaşıyorsam, ben bir müşrik ve bir imansız olarak ölmeye kendimi hazırlıyorum, demektir!

Rızkını, ben veriyorum diye düşünen de böyle!

Çalışmamın karşılığında bu ilmi hakkettim diyorsam, bu da benim imansızlığımın göstergesidir!

Sistemde, kendi iradesi ve bilinci sonucu, benliğinin getirisi olarak, Hakketme=liyâkat düşünen, imansızlar arasında yer alır!

Yaradılmışlar boyutunda, hakketme değil, Yaratanın takdiridir esas!

Takdiri reddir, kişinin kendi ilmi ve iradesiyle hakkettiğini kabul; ki bu da, imansızlığın dışa vurumudur!

Ya, takdirin önceliği vardır; hakketme sandığımız şey, takdire ulaşmanın vesilesi olan fiilin kolaylaştırılmasıdır; Allâh’a iman vardır burada…

Ya da, takdir yok; çalışan, egosundan kaynaklanan çalışmasının karşılığını hakketmektedir; herkes yaptığının karşılığını, takdire RAĞMEN, almaktadır!

Ya, herkes tek tek yaratılmıştır, ulaşacağı hedef belli, kendi şâkılesi (doğrultusu−programı) üzere… Rızkı belirlenmiş olarak, daha o dünyada yaratılmadan önce…

Ya da, o kendi çalışmasıyla kendi rızkını yaratmaktadır, kendi yolunu çizmektedir; dilediğinde kendi özgür iradesiyle alıp vermektedir!..

Ya, Sistemin ve içindeki her zerrenin, en ince noktasına kadar bir Yaratanı vardır, her dem, her zerrede dilediğince tasarruf eden…

Ya da, herkes dilediğini alıp vermede, dilerse kısıp, dilerse arttırmadadır!

“Allâh dilediğini yapmadadır” lafını geveleyip, buna karşılık araya benliğini katan imansızdır; müşriktir!

Kim, neye kaç saatini ayırıyorsa, o yolda o kadar ilerler!..

Arpa ekip, gül derleyemezsin!

10 saat mal satmayı düşünürken, on saatlik tefekkürün getireceği Allâh’ı fark etme idrakı sende oluşmaz! Beynini ne yolda kullanıyorsan onun neticesine erersin!

“Allâh”ı kıymetini bilerek tanımamanın, nefsine yaptığın en büyük zulüm olduğunu idrak edemiyorsan; mübarek olsun dünyalığın!

Ama bu arada, “Allâh”ı ebeden tanımaktan mahrum bir hâlde; “Allâh”ın gazabına ve lânetine uğramış olarak bu dünyadan ayrılacağını da bilmelisin!

Bak aynaya! Seyret kendini, yaptıklarını!..

Günün ne kadarını, “Allâh”ı bilmeye ayırıyorsun; günün ne kadarında, dünyada bırakacağın şeylerle meşgûlsün?!!

“Bulûğa ermemiş çocuğa cinsel temasın−orgazmın ne olduğu anlatılamaz” derler!..

Gözünü ve kalbini dünyalık bürümüş, aklı bulûğa ermemiş koca insana, “Allâh”a yakîn elde edip, bunun sonuçlarını yaşamanın ne olduğunu da anlatmak elbette mümkün olmaz!

Ne amaçla olursa olsun, dünyalık kazanma hırsına bak bir… “Allâh”ı tanıma ve yakîn elde etme hırsına bak bir!… Hangisi ne kadar; koy terazinin iki kefesine; gör kendini!

Kırkında, ellisinde, altmışında bedene sahip olmasına rağmen çocuk beyniyle yaşayanın elbette iman bilgisi de olmaz! Bırak ki, imanın gereğini yaşamayı!

Çocuğun derdi, oyuncaktır!..

Büyük çocuklarınki de dünya!..

Dünyasız da yaşanmaz ki, deyip; Dini “hobi” edinene mübarek olsun dünyası!..

Mübarek olsun imansızlığı!

“Allâh”ı anlama, onun gereğini yaşama, yakîn ve sonuçlarını elde etme bir anlam ve değer ifade etmiyorsa birtakım insanlara, nasıl anlatılabilir ki “ALLÂH”a imanın önemi ve aciliyeti?

Âmentü’deki ana esas, “Allâh”a “B” sırrıyla iman edebilmektir…

Zerre kadar bu sırrı hissedip yaşamış olanlar, sonunda cehennemden çıkacak ve ebeden cennet boyutunda yaşayacaklardır!

İşte âhirette yaşayacaklarına yön verecek olan da, “B” sırrından anlamış olduğun kadarıyla, “Allâh”a imanındır!..

İman, cehennemden çıkmanın tek anahtarıdır!

İman bilgisi, iman değildir!

Yakîn bilgisi, yakîn değildir!

Tevhid bilgisi, tevhid değildir!

Vahdet bilgisi, vahdet değildir!

Bunu artık, umarım anlamışsınızdır!

İman, imanın gereklerini yaşadığın ölçüde, sende mevcuttur!

“Allâh” ismiyle kabul ettiğini “tanrılık kavramıyla” saksı gibi yukarı mı oturtuyorsun?

Yoksa, her varlığı, rızkıyla beraber, dilediği amaca göre yarattığını mı düşünüyorsun?

“Ben yapıyorum” diye düşündüğün her fiilin, senin cehennemdeki bir odunundur, yanmak üzere!

Kim ne zaman neyi benliğine bağlarsa, ve o hâl üzere ölürse, kendini yalnızca ateşe, azaba hazırlamıştır…

Arpa tohumu eken, gül derlemeyi beklemesin!

Gününün on saatini dedikoduya veya pazarlamaya ayıran; hokus pokusla “ALLÂH” ilminin yukarıdan kalbine iniverip, vahdet yaşamına ulaşacağını ummasın!

Bunu sanan, çok kötü aldatıyordur kendisini; ve çok kötü zulmetmektedir nefsine!..

Bak bir çevrene ve yakınlarına…

Onları neye teşvik ediyorsun?

Dünyalık kazanıp zevkini çıkarmaya, biriktirmeye mi teşvik ediyorsun?..

Allâh’ı bulmanın önemini idrak edip gereğini yaşamaya mı?

Onları Hakk’ı bulmaya yönlendirip; bunun yapılmamasının onlara neler kaybettireceğinin sohbetini mi yapıyorsun?..

Yoksa dünyalıkla vakitlerini nasıl değerlendireceklerini öğretip onlara zulüm yapmakta devam mı ediyorsun?

Rasûlullâh’ın mı yolundasın bu durumda, “Rasûllüğün” gereklerini tatbik ederek?

Yoksa insanları dünyaya yönlendirenlerin mi yolundasın?..

Evet kendimizi aldatmaya devam edeceksek, insanlara keyif veren, eroin veya kokain hükmünde nesneleri tavsiyeye devam edeceksek; İMANSIZ olarak ölmenin sonuçlarını da göze alabilecek kadar babayiğidiz demektir!

İmanımız uğruna nelerden fedakârlık yaptık veya yapabiliyoruz?

Gerçekçi olarak bir yarım saat bunu düşünelim…

Elbette ki, Allâh’ın iman nasip ettiği, sağır ve kör olamayanlar bunları OKUYUP gereğini de uygulayabilecekler!..

Diğerleri de, okuyup, bu gece de böyle geçti deyip yaşamlarını eskiden olduğu gibi sürdürecekler…

Bu yazdıklarımız, Allâh’tandır; Allâh’ın iman ile ölmeyi nasip edecekleri içindir…

Selâm olsun, bunları değerlendirerek fiilleriyle şükredeceklere.

Selâm olsun, bunları değerlendirmeyecek nankörlere!

Allâh dilerim ki “B” sırrının idrakının gereğini yaşamak üzere yaratmıştır bizleri…

Sürçi lisan ettiysek, affola!..

Niyetimizdeki; imanın önemini, her an imansızlıkla öteye geçme tehlikesiyle yüz yüze olduğumuzun önemini vurgulamaktı…

Selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!