10 ŞUBAT 1998

Ahmed Hulûsi

Üstad

− Dostlar… Taklitten çıkıp, bilinçli olarak Kurân’ı ve Hazreti Muhammed’i anlamayı gerçekten istiyor musunuz…

Yoksa elinizdekiler size yeterli geliyor mu?..

Eğer taklitten tahkike geçmek istiyorsanız… Ne yapmanız gerek?.. Lütfen bu konuda beni bilgilendirir misiniz?..

Misal…

“Şeytan Rahmân’a âsi oldu” diyor âyet… Ben buna iman ettim, Kur’ân böyle diyorsa böyledir; diyorsam ben… Çok mükemmel bir mümin ve çok mükemmel bir mukallit olurum!..

Acaba burada “şeytan” kelimesinin anlamı ne; “Rahmân” kelimesinin anlamı ne; bu kelimeler hangi mânâlara işaret ediyor; âsi olmanın anlamı ne, âsi olmak ile ne yapmış oluyor, niye yapmış oluyor; diye düşünmeye başlarsam, işte o zaman mukallitlik sınırını zorlamaya başlamış olurum; ve de tahkike giden kapıyı zorlamaya başlamış olurum…

Doğru mu düşünüyorum dersiniz?..

Doğru diyenler bu konuda neler yaptılar bana fikir verebilirler mi?..

Yanlış düşünüyorsam, uyarılarınızı bekliyorum… Buyurun meydan sizin…

Cevaplar

− Anlamaya çalıştığımız, bahşettiğiniz ilmi yaşantımıza geçirmeye çalışmalıyız. “Feeynema tuvellü fesemme vechullâh” anlamaya ve her daim yaşamaya çalışmalıyız… diye düşünüyorum Üstadım…

− Şeytan, yaptığının müsebbibini öteye atarak, âsi olmuştu. İblis, beni azdıran Sensin, diyerek hâlâ sen ve ben ayrımında kalmıştı. Enfüsteki seyrini, iç dünyasında tamamlayıp Sıfat mertebesinin hakkını verememektir, diye düşünüyorum. Rubûbiyet mertebesinin hakkını verememek, kendisini Esmâ boyutunda tanımaya karşın, isimlerin gereğini ortaya koyamaması hâlidir.

− Keşke yaptığım bir şey olsaydı da anlatsaydım…

− Önce chat’in hakkını vermeye ve ondan azami faydalanmaya çalışarak başlamak, anlamlı olabilir mi acaba Üstadım?..

− Şeytan özde olayın teşvişe büründüğünü idrak etti; yani âsi olmasını Allâh diledi idrakına ulaştı; ve hitap mahallinin kendisinin dışında bir noktadan geldiğini anladı ve kabul etti… Benim varoluş gayem âsilik olarak yaratılmıştır. Esasen “bima ağveyteni” kelimesi şeytanın anlatılan durumu bilerek kabul ettiğini anlatıyor… Kendisinin dışında derken boyutsallığı kastettim…

− Şeytan vehmi dolayısıyla TEKliği müşahede edemeyip; ALLÂH’ı öteye atıp ikiliğe düştü… Ama Âdem, Rubûbiyette mağrifet yollu hakikatini yaşadı…

− Üstadım, sizden aldığımız bilgileri ilk önce taklit yollu da olsa, idrak edemesek de, doğrudur, deyip alıyoruz. Sonra da sorgulamaya başlıyoruz… Bu konuda sizin önerileriniz nelerdir?..

− Sıfat mertebesinin hakkını verememek; Allâh isimlerinin mânâsını bilememek ve bu isimlerin mânâlarını yaşayamamaktır. Rubûbiyet mertebesinin hakkını verememek, kendisindeki mânâları bilmesine rağmen hakkıyla yaşayamamaktır diye düşünüyorum…

− Şeytan benliğini biliyordu ancak Rabbinin kaydından kurtulamamıştı. Bilmesi, bilgiden öte gitmiyordu..!

Üstad

− Bilmesi bilgiden öteye gitmeyen, şeytan mı oluyor bu durumda?..

Cevaplar

− Birçok kavram; Rahmân, Rubûbiyet, Öz, Arş… gibi benim için kulak aşinâsı olmaktan öteye geçemezken, bir yandan da şeytanla ilgili bu anlatımın bir diyalog olmadığı açık gözüküyor.

Hangi boyuttaki nasıl bir oluşum olduğunu tam anlayamıyorum! Ama insanın dünyada olmasına bir vesile olduğu belli.

“Anlamak için ne yapmalıyız”ın cevabı sanırım üç ayağa oturuyor.

Araştırma, ibadet adı altındaki çalışmalar ve bunları günlük yaşantımıza sokmak. Tabii bunlar terkibimizle ilgili sınırlar… Şu andaki duam samimi çabalarımın karşılığını almayı Allâh’ın kolaylaştırması…

− Şeytan Rahmân’a âsi idi, çünkü bu onun programıdır. Rahmân’ın onu terbiyesidir…

− “Câmi” isminin açılımı ve buna istinaden diğer tüm isimlerin ortaya çıkışı sadece İnsan-ı Kâmil’de ortaya çıkması dilenmiştir. Bu noktada Şeytan, fıtratı gereği Sıfat mertebesinin hakkını verememektedir…

− “Senin isteğin senin için olan “BEN”İM isteğimdir!..”

− Şeytanın kendisine hakikatine ârif olması yönünden bilmeyene göre tahkiktedir?..

− Müsebbibi öteye atmak Şeytanî vasıfdır. Bu yüzden lânetlendi, bilmesine rağmen yaşayamadı.

− Sıfat boyutunun hakkını verememek Zât boyutuna geçememektir.

− Bildiğin hâlde o bilginin hakkını verememek Şeytanlık oluyor demek ki…

− Âdem’se, hakiki fâili kendinde gördü fakat beşerî kayıtlarla kayıtlandığı için Esmâ terkibinin genişliğini aşikâre çıkaramadı ve isyan hâline düştü…

Üstad

− Evet diğer arkadaşlar… Taklitten çıkmak istiyor musunuz?..

Cevaplar

− Sıfat boyutunun hakkını veremeyen şeytanını müslüman edememiştir…

− Şeytanlık; yaratılış itibari ile doğru olduğunu bildiği hâlde doğru olanı yapamaması…

Üstad

− … güzel bir tespitle girdi, konuşmasını çok beğendim… Anladığı şey şu idi…

“Şeytanla ilgili olan olay bir diyalog değilmiş meğer… Yaşanan bir olayın hikâye yollu anlatımı imiş meğer!..” gibilerden bir açıklama getirdi..

Fevkalâde mükemmel bir tespit!..

İşte Kurân’ı, taklidî kabulden tahkiki kabule götürecek olan basamaklar…

Bu tespit, yalnızca o âyetler için değil, Kurân’ın tamamı için geçerli olan ana gerçektir…

Bunu çok iyi anlarsanız, işte o zaman size tahkike giden yolun kapısı açılacaktır… Teşekkür ederim…

Cevap

− Şükründen âcizim Üstadım!

Üstad

− Evet bu akşamlık da bu kadar olsun… Umarım bu konu üzerinde düşünür; ve birbirinizle tartışarak iyice yerleştirirsiniz…

Hepinize iyi geceler…